Ali Babacan: Sistem 2023'e kadar dayanmaz

SİYASET 20.04.2020 - 16:14, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

Ali Babacan: Sistem 2023'e kadar dayanmaz

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan: Sistem 2023’e kadar dayanamaz, çok büyük bedel ödenir... Merkez Bankası Türk Lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türkiye bu krize çok zayıflamış bir ekonomiyle girdi. Merkez Bankası rezervleri ekside...

haberimizvar.net- DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, AK Parti’den ayrılma ve yeni parti kurma nedenlerini, Türkiye ekonomisini nasıl bir tablonun beklediğini, mevcut hükümete yönelik eleştirilerini anlattı. Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey‘in sorularını yanıtlayan Babacan’ın açıklamalarında, “Türkiye adına hicap duyuyorum. Türkiye trollerle yönetilmeyi hak etmiyor… Hakikate değil kişilere sadakat gösterenler aranıyor… O kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı… Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı…” ifadeleri dikkat çekti. Röportajın bir bölümü şöyle: – Uzun yıllar AKP’de siyaset yaptınız. Şimdi yeni bir parti kurup, genel başkanlık koltuğuna oturdunuz. Ne oldu da evden ayrıldınız? Hükumette olduğum zamanlarda, 2008-2009’a kadar çok iyi bir dönem yaşadık, hem ekonomide hem de demokraside büyük ilerleme kaydettik. O döneme katkı vermiş olmak benim için hâlâ onur kaynağıdır. Fakat sonraları kuruluş ilkelerine aykırı icraatların başlamasıyla; insan hakları, özgürlükler, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerden uzaklaşıldığında, ayrılmak artık benim için hem bir zorunluluk hem de yükümlülük oldu. Şimdi şartlar biraz değişti. Türkiye ciddi olarak sıkıntılı bir dönemde. Türkiye çok iyi yönetilseydi, 2023 hedeflerine ulaşsaydı seve seve kendi işime dönerdim, ki neredeyse dönmüştüm zaten. Gözüm arkada kaldı açıkçası. İşler her geçen gün kötüye gitmeye devam etti. Böyle bir dönemde hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdım. Tanıdığımız, tanımadığımız pek çok kişi “Sessiz kalmayın” dedi. Kuruluş öncesi sadece ben, hiç tanımadığım, farklı ideolojilerden, farklı coğrafyadan binden fazla insanla görüştüm. – AKP’den vazgeçenler miydi, bir zaman AKP ile yol yürüyen liberaller miydi, kimdi bu insanlar? Sadece Ak Parti’den tanıdıklarımız gelip, “bir şeyler yapalım” deseydi, bu işe hiç kalkışmazdık. Ama tamamen farklı partilere oy vermiş insanların bizi bulup ulaşmaları cesaretlendirdi. Bir Türkiye hareketi olacağını düşünmesem hiç başlamazdım. – Aileden kopmanıza neden olan kırılma noktasını sormak isterim. Eşinize “Yok, artık yapamayacağım” dediğiniz ana gidelim… 2009 yerel seçimlerinin ertesi günü. Dört sayfalık gerekçeli bir istifa mektubuyla ilk o gün ayrılmak istedim. Ama ülkenin şartları buna izin vermedi, ayrılmam 2019 yerel seçiminden sonra fiilen mümkün oldu. – 10 yıl istemeye istemeye, kerhen mi kaldınız? 2009 yerel seçimine giden dönemde Dışişleri Bakanı’ydım. O dönemde sıkıntılar görmeye başladım. Önceleri her şey kötüyken, hep beraber omuz omuza problem çözmeye çalışıyorduk. Başarılı da oluyorduk. Ne zaman ki Türkiye biraz ayakları üzerinde durup güçlendi, o zaman toplu ve ortak hedefler değil de şahsi hedefler gündeme gelmeye başladı. O an benim için kırılma noktası oldu. Fakat dediler ki, “Ekonomide küresel bir kriz var, Dışişlerine birini buluruz, bunu aşmak için ekonominin başına geç”. Gerçekten de 2009’un ilk çeyreğindeki işsizlik oranında ciddi bir artış oldu, ekonomi yüzde 14.4 daraldı. Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Nasıl bırakıp gidersin?.. – Sonra 2011 seçimleri yapıldı… Büyük bir başarı elde etti AK Parti. Aşırı özgüven bir miktar ayakları yerden kesmeye başladı. Tekrar şahsi gündemler oluştu. – Şahsi gündem derken, şahsi çıkar mı demek istiyorsunuz? Şahsi, siyasi ve maddi çıkardan bahsediyorum. Bir karar alırken ülkeye mi yoksa bir kişi veya gruba mı faydalı olsun diye alıyorsunuz? Şahsi olmaması için istişare ile gitmesi ve herkesin yetkin olması lazım. Yetkin olmayan, zayıf noktaları, korkuları olan bir istişare heyetiniz varsa, bunlarla gerçek istişare yapamazsınız. – Bütün partiler ‘Türkiye sevdası’yla yola çıkıyor. Ne oluyor da iktidar olunca ‘ben sevdası’na dönüşüyor? Evrensel bir gerçektir; mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Her ülkenin binlerce yıllık tarihinde de bugünün Türkiye’sinde de bu var maalesef. Bunu engellemek için, gücün kurallar ve sürelerle kısıtlanması lazım. – Bugün siz yönetimde olsaydınız, günlük paralarla yaşayan insanlar başta olmak üzere yurttaşın ekonomik kaygısını nasıl giderirdiniz? Sorunun kaynağı şu: Türkiye bu krize çok zayıflamış bir ekonomiyle girdi. Merkez Bankası’nın bir zamanlar 136 milyar Dolar olan rezervi brüt 90, net 30 milyarlara indi. İçinde swap’lar ve hazinenin Merkez Bankası’nda tuttuğu mevduatlar var. Onları da düştüğünüzde rezerv ekside. Merkez Bankası’nın para politikası duruşu yanlış olduğu için sürekli döviz rezervini eriterek dengeleri tutturmaya çalıştılar. O da bünyeyi çok zayıflattı. Türkiye’nin bütçe açığı zaten çok hızlı artıyordu bu dönem. Faiz ödemeleri bu yılın bütçesinde 129 milyar TL. Oysa sadece üç yıl önce, 2017’de 57 milyardı. – Niye bu kadar faiz ödüyor? Belirsizlik ve güvensizlik olduğu için. Merkez Bankası’nın yıllardır biriktirdiği yedek akçenin tamamını bir çırpıda bütçeye aktardılar. Türkiye bu krize, zayıf bir Merkez Bankası, zayıf bir bankacılık sistemi, zayıf bir bütçeyle girdi. Halbuki üçünün de güçlü olması lazım. Örneğin Almanya üçünde de güçlü olduğu için iyi yönetiyor bu krizi.     – Sonunda IMF’den borç alır mı Türkiye? Türkiye’ye bir şekilde kaynak lazım. Çünkü içerideki kaynaklar önemli ölçüde tüketildi maalesef. Hâlâ israfı önleyip kaynak yaratılabilir. – Ne kadar israf var, biliyor musunuz? Fiziki olarak önümüzde çok örneği var. Ankara’da 15 dakika arabayla dolaşın çok örneğini göreceksiniz. Bir de göremedikleriniz var. Özellikle kamu harcamalarında… İnsanlar bitmiş projeyi görüyor ama acaba çok daha ucuza mal olabilir miydi? Eğer ihaleler şeffaf yapılsaydı daha ucuza bitebilir miydi? Bunları kimse bilmiyor. İnsanlar bakıyor sadece, üçüncü köprü, güzel. Osmangazi Köprüsü güzel… Ama bu projenin maliyeti sadece bir defter kaydı olarak kalıyor. – Bir de hep aynı müteahhitlerle çalışılıyor. Neredeyse beş yaşındaki çocuk dahi isimlerini biliyor… Maalesef. İşte olan o beş yaşındaki çocuğa oluyor. Ömrü boyunca bunu ödeyecek biliyor musunuz? Yarın okula gidecek, okuldan sonra çalışmaya başlayacak, bunu vergi olarak ödeyecek, günlük hayatında ödeyecek, o köprüden her geçtiğinde, hastaneye her giriş çıkışında ödeyecek. Ömrü boyunca bunun külfetini çekecek. – İsraf durdurulsa dışarıdan borç almaya gerek kalmaz mı yani? Büyük ekonomilerin hepsinin bir miktar borcu vardır. Virüs salgını başladığından bu yana dünya ne yapıyor diye baktığımızda; öncelikle 15 büyük ekonomi kendi merkez bankaları arasında dayanışma kurdu. G20 üyesi olan Türkiye bu oyunun dışında kaldı. Asıl rakamın büyüğü IMF’de değil Merkez Bankaları’nın kaynaklarında. Bugün Amerikan Merkez Bankası’nın ne kadar para üreteceğinin bir üst sınırı yok. Hele hele uluslararası meseleyse. Ürettiği para kendi ülkesinde enflasyona bile sebep olmayabiliyor. Bunun yanısıra, son bir ay içinde 100 ülke uluslararası kuruluşlardan destek talebinde bulundu. Ve biz zamanında çok katkı verdik, bu kuruluşların hızlı ve kolay devreye sokulan yardım mekanizmalarını oluşturduk. Türkiye’nin bunları kullanma hakkı var. Yüzde 1 faizle şartsız hem de… Piyasaya gidip yüzde 7 faiz ödeyene kadar, bu kuruluşlardan yüzde birle alabiliriz. – Neden almıyoruz? Son yıllarda o kadar çok yabancı düşmanlığı, o kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı. U dönüşü yapıp buraya yönelir mi, ihtimal vermiyorum. – Para basar mı Türkiye? Türk lirası üretilmeye başlandı zaten. Hiç olmadık yöntemler uygulanıyor. Bankalar ellerindeki konut kredileri, ellerindeki herhangi bir varlığa dayalı menkul kıymetleri Merkez Bankası’na koyup, Merkez Bankası’ndan para çekebiliyor. Merkez Bankası o Türk Lirası’nı nereden buluyor? – Üretiyor öyle mi, bundan kimsenin haberi var mı? İşsizlik fonundaki menkul kıymetlerde de yapıldı, Merkez Bankası’na veriliyor, Merkez Bankası’ndan hemen Türk Lirası alıyor. Nereden buluyor bu Türk Lirası’nı… Bu usul olarak yapılabilir. Böyle durumda Merkez Bankaları devreye girebilir. Ama bu morfin gibidir. Savaş anında yaralı vardır, morfin işe yarar. Ama “Morfin iyiymiş, dertlerimi unutturuyor, sürekli kullanayım” derseniz bünyeyi bozarsınız. Merkez Bankası şu anda Türk Lirası üretmeye başladı. Fakat bunun miktarı ne olacak, orta vadeli bir programla nasıl normale dönecek, bu acil olarak açıklanmazsa Merkez Bankası’nın bugünkü politikası size yüksek kur ve enflasyon olarak geri döner. – Döviz kuru şu anda o yüzden mi yükseliyor? E tabii. Merkez Bankası Türk Lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türk Lirası’nı bollaştırıyorsunuz, ürün bollaşıyor. Ama karşılığı yok. Bu paranın değerinin düşmemesinin imkânı yok. – Ne yapmak gerek? Hemen bunu bir döviz kaynağıyla dengelemeniz lazım. En azından bunu ne zaman ve nasıl normalleştireceğinizi, normal dönemde bunu yemin billah yapmayacağınızı piyasalara ve kamuoyuna açıklamanız lazım. Cebinde tek bir Türk Lirası taşıyan her vatandaşa devletin bir yükümlülüğüdür bu. Şeffaf götürülmüyor bu iş. Şeffaflık olmazsa piyasa en kötüsünü fiyatlar. – Yeni infaz yasasının kabulünün ardından tahliyeler oldu. Yolsuzluğu yapan değil yazan hapiste kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı. İki siyasi parti tamamen selektif olarak “Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım” diye oturup, karar verdiler. – Pelikan yapılanması için “yeni nesil paralel yapı” deniyor. Ne düşünüyorsunuz bu yapıyla ilgili? Bugün adı Pelikan, yarın Balıkçıl olur, öbür gün Turna olur. Bu tür yapılara müsamaha eden, destekleyen kişilerin önce kendini sorgulaması lazım. Bu tür yapıların desteğiyle sürdürülebilirlik mümkün mü, bir vicdan muhasebesi de yapmak lazım herhalde. – Siyaset geçen hafta bir krizle sarsıldı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasını  nasıl okursunuz? Kendi içlerindeki olayları, çekişmeleri bilemem. Ben sadece olayı dışarıdan izleyen birisi olarak, o hafta sonu yaşananları, toplum üzerindeki etkisini değerlendirebilirim. Gece yarısına birkaç saat kala belediyelerle dahi görüşülmeden, “yasakladım” diyorsun. Halk sokaklara dökülüyor. Hiçbir sosyal mesafe, tecrit kalmıyor. Ondan sonra istifa beyanı. Açıkçası en uzun süre bakanlık yapan kişiyim. Samimi bir istifa için, önden gidip konuşursunuz, ondan sonra açıklarsınız. Konuşulmadan, hele ki sonra geri çekilen istifa samimiyet testine sokulmalı. Sonuçta kim kar etti, kim zarar etti? Bir de burada büyük bir sorumluluk var. Bu sorumluluk kimin üzerinde kaldı? Buharlaştı gitti. Sorumluluğu buharlaştırma operasyonu. Türkiye böyle yönetilmeyi hak etmiyor. – 2023 hedefi sizin döneminizden beri duyduğumuz bir şey… Az kaldı, hedef tutturulur mu? 2011-2012 yılında açıklamıştık. 2002’de Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü 239 milyar dolar. 2011’e geldiğimizde 835 milyar dolar. İhracat 36 milyar dolardan 135 milyar dolara çıktı. Biz dedik ki, Türkiye bu kadar kısa sürede bunu başardıysa aynı politikaların devamıyla çok daha yüksek hedeflere ulaşabilir. 2 trilyon dolarlık ekonomik büyüklük, 25 bin dolarlık kişi başı milli gelir, 500 milyar dolarlık ihracat. Ehliyet, liyakat, istişare olsaydı, insan haklarının iyileştiği ve herkesin Türkiye için çalıştığı doğru politikalar uygulansaydı bu rakamları yakalardık. O dönemde memleket sevdası vardı. Başarının sebebi unutuldu. Başarıyı oluşturan temel ilkeler teker teker devre dışı kaldı. 2023 hedefi artık hayal. – Erken seçim bekliyor musunuz? İktidar elindeki gücü kaybedeceğini düşündüğü bir dönemde kendi eliyle seçime gitmez diye düşünüyorum. Ama 2023’e kadar da sistemin dayanabileceğini de sanmıyorum. Çok büyük bedel ödenir.   – Kulislerde aranızın bozuk olduğu konuşuluyor, hatta şöyle bir haber yayımlandı: “Gül’e yakın olanlar partinin kuruluşuna günler kala tasfiye edildi. Şu an Erdoğancılar partide hâkim durumdalar.” Kim bunu söyleyen? Keşke bu kişi adıyla soyadıyla çıksa da cevap verebilsem. Benim bir genel başkan olarak kurucu arkadaşlarımın hiç birine böyle bir ithamda bulunulmasını da kabul etmem mümkün değil. Kim ne derse desin, biz yola çıktık. Bu partinin duruşu toplum tarafından adım adım anlaşılacak. Biz siyasi yelpazenin tam ortasında, ana akım bir siyasi hareketiz. Şucuların, bucuların partisi de değiliz.   – Millet ittifakında yer alır mısınız? Farazi konuşmak doğru değil. Bizim amacımız farklı kesimlerin üzerinde ittifak ettiği bir siyasi parti olmak. Çıkarken bir ittifakın parçası olarak çıkmayı doğru bulmuyorum.  
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan: Sistem 2023’e kadar dayanamaz, çok büyük bedel ödenir... Merkez Bankası Türk Lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türkiye bu krize çok zayıflamış bir ekonomiyle girdi. Merkez Bankası rezervleri ekside...

haberimizvar.net- DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, AK Parti’den ayrılma ve yeni parti kurma nedenlerini, Türkiye ekonomisini nasıl bir tablonun beklediğini, mevcut hükümete yönelik eleştirilerini anlattı. Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey‘in sorularını yanıtlayan Babacan’ın açıklamalarında, “Türkiye adına hicap duyuyorum. Türkiye trollerle yönetilmeyi hak etmiyor… Hakikate değil kişilere sadakat gösterenler aranıyor… O kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı… Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı…” ifadeleri dikkat çekti.

Röportajın bir bölümü şöyle:

– Uzun yıllar AKP’de siyaset yaptınız. Şimdi yeni bir parti kurup, genel başkanlık koltuğuna oturdunuz. Ne oldu da evden ayrıldınız?

Hükumette olduğum zamanlarda, 2008-2009’a kadar çok iyi bir dönem yaşadık, hem ekonomide hem de demokraside büyük ilerleme kaydettik. O döneme katkı vermiş olmak benim için hâlâ onur kaynağıdır. Fakat sonraları kuruluş ilkelerine aykırı icraatların başlamasıyla; insan hakları, özgürlükler, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerden uzaklaşıldığında, ayrılmak artık benim için hem bir zorunluluk hem de yükümlülük oldu.

Şimdi şartlar biraz değişti. Türkiye ciddi olarak sıkıntılı bir dönemde. Türkiye çok iyi yönetilseydi, 2023 hedeflerine ulaşsaydı seve seve kendi işime dönerdim, ki neredeyse dönmüştüm zaten. Gözüm arkada kaldı açıkçası. İşler her geçen gün kötüye gitmeye devam etti. Böyle bir dönemde hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdım. Tanıdığımız, tanımadığımız pek çok kişi “Sessiz kalmayın” dedi. Kuruluş öncesi sadece ben, hiç tanımadığım, farklı ideolojilerden, farklı coğrafyadan binden fazla insanla görüştüm.

– AKP’den vazgeçenler miydi, bir zaman AKP ile yol yürüyen liberaller miydi, kimdi bu insanlar?

Sadece Ak Parti’den tanıdıklarımız gelip, “bir şeyler yapalım” deseydi, bu işe hiç kalkışmazdık. Ama tamamen farklı partilere oy vermiş insanların bizi bulup ulaşmaları cesaretlendirdi. Bir Türkiye hareketi olacağını düşünmesem hiç başlamazdım.

– Aileden kopmanıza neden olan kırılma noktasını sormak isterim. Eşinize “Yok, artık yapamayacağım” dediğiniz ana gidelim…

2009 yerel seçimlerinin ertesi günü. Dört sayfalık gerekçeli bir istifa mektubuyla ilk o gün ayrılmak istedim. Ama ülkenin şartları buna izin vermedi, ayrılmam 2019 yerel seçiminden sonra fiilen mümkün oldu.

– 10 yıl istemeye istemeye, kerhen mi kaldınız?

2009 yerel seçimine giden dönemde Dışişleri Bakanı’ydım. O dönemde sıkıntılar görmeye başladım. Önceleri her şey kötüyken, hep beraber omuz omuza problem çözmeye çalışıyorduk. Başarılı da oluyorduk. Ne zaman ki Türkiye biraz ayakları üzerinde durup güçlendi, o zaman toplu ve ortak hedefler değil de şahsi hedefler gündeme gelmeye başladı. O an benim için kırılma noktası oldu. Fakat dediler ki, “Ekonomide küresel bir kriz var, Dışişlerine birini buluruz, bunu aşmak için ekonominin başına geç”. Gerçekten de 2009’un ilk çeyreğindeki işsizlik oranında ciddi bir artış oldu, ekonomi yüzde 14.4 daraldı. Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Nasıl bırakıp gidersin?..

– Sonra 2011 seçimleri yapıldı…

Büyük bir başarı elde etti AK Parti. Aşırı özgüven bir miktar ayakları yerden kesmeye başladı. Tekrar şahsi gündemler oluştu.

– Şahsi gündem derken, şahsi çıkar mı demek istiyorsunuz?

Şahsi, siyasi ve maddi çıkardan bahsediyorum. Bir karar alırken ülkeye mi yoksa bir kişi veya gruba mı faydalı olsun diye alıyorsunuz? Şahsi olmaması için istişare ile gitmesi ve herkesin yetkin olması lazım. Yetkin olmayan, zayıf noktaları, korkuları olan bir istişare heyetiniz varsa, bunlarla gerçek istişare yapamazsınız.

– Bütün partiler ‘Türkiye sevdası’yla yola çıkıyor. Ne oluyor da iktidar olunca ‘ben sevdası’na dönüşüyor?

Evrensel bir gerçektir; mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Her ülkenin binlerce yıllık tarihinde de bugünün Türkiye’sinde de bu var maalesef. Bunu engellemek için, gücün kurallar ve sürelerle kısıtlanması lazım.

– Bugün siz yönetimde olsaydınız, günlük paralarla yaşayan insanlar başta olmak üzere yurttaşın ekonomik kaygısını nasıl giderirdiniz?

Sorunun kaynağı şu: Türkiye bu krize çok zayıflamış bir ekonomiyle girdi. Merkez Bankası’nın bir zamanlar 136 milyar Dolar olan rezervi brüt 90, net 30 milyarlara indi. İçinde swap’lar ve hazinenin Merkez Bankası’nda tuttuğu mevduatlar var. Onları da düştüğünüzde rezerv ekside. Merkez Bankası’nın para politikası duruşu yanlış olduğu için sürekli döviz rezervini eriterek dengeleri tutturmaya çalıştılar. O da bünyeyi çok zayıflattı. Türkiye’nin bütçe açığı zaten çok hızlı artıyordu bu dönem. Faiz ödemeleri bu yılın bütçesinde 129 milyar TL. Oysa sadece üç yıl önce, 2017’de 57 milyardı.

– Niye bu kadar faiz ödüyor?

Belirsizlik ve güvensizlik olduğu için. Merkez Bankası’nın yıllardır biriktirdiği yedek akçenin tamamını bir çırpıda bütçeye aktardılar. Türkiye bu krize, zayıf bir Merkez Bankası, zayıf bir bankacılık sistemi, zayıf bir bütçeyle girdi. Halbuki üçünün de güçlü olması lazım. Örneğin Almanya üçünde de güçlü olduğu için iyi yönetiyor bu krizi.

 

 

– Sonunda IMF’den borç alır mı Türkiye?

Türkiye’ye bir şekilde kaynak lazım. Çünkü içerideki kaynaklar önemli ölçüde tüketildi maalesef. Hâlâ israfı önleyip kaynak yaratılabilir.

– Ne kadar israf var, biliyor musunuz?

Fiziki olarak önümüzde çok örneği var. Ankara’da 15 dakika arabayla dolaşın çok örneğini göreceksiniz. Bir de göremedikleriniz var. Özellikle kamu harcamalarında… İnsanlar bitmiş projeyi görüyor ama acaba çok daha ucuza mal olabilir miydi? Eğer ihaleler şeffaf yapılsaydı daha ucuza bitebilir miydi? Bunları kimse bilmiyor. İnsanlar bakıyor sadece, üçüncü köprü, güzel. Osmangazi Köprüsü güzel… Ama bu projenin maliyeti sadece bir defter kaydı olarak kalıyor.

– Bir de hep aynı müteahhitlerle çalışılıyor. Neredeyse beş yaşındaki çocuk dahi isimlerini biliyor…

Maalesef. İşte olan o beş yaşındaki çocuğa oluyor. Ömrü boyunca bunu ödeyecek biliyor musunuz? Yarın okula gidecek, okuldan sonra çalışmaya başlayacak, bunu vergi olarak ödeyecek, günlük hayatında ödeyecek, o köprüden her geçtiğinde, hastaneye her giriş çıkışında ödeyecek. Ömrü boyunca bunun külfetini çekecek.

– İsraf durdurulsa dışarıdan borç almaya gerek kalmaz mı yani?

Büyük ekonomilerin hepsinin bir miktar borcu vardır. Virüs salgını başladığından bu yana dünya ne yapıyor diye baktığımızda; öncelikle 15 büyük ekonomi kendi merkez bankaları arasında dayanışma kurdu. G20 üyesi olan Türkiye bu oyunun dışında kaldı. Asıl rakamın büyüğü IMF’de değil Merkez Bankaları’nın kaynaklarında. Bugün Amerikan Merkez Bankası’nın ne kadar para üreteceğinin bir üst sınırı yok. Hele hele uluslararası meseleyse. Ürettiği para kendi ülkesinde enflasyona bile sebep olmayabiliyor. Bunun yanısıra, son bir ay içinde 100 ülke uluslararası kuruluşlardan destek talebinde bulundu. Ve biz zamanında çok katkı verdik, bu kuruluşların hızlı ve kolay devreye sokulan yardım mekanizmalarını oluşturduk. Türkiye’nin bunları kullanma hakkı var. Yüzde 1 faizle şartsız hem de… Piyasaya gidip yüzde 7 faiz ödeyene kadar, bu kuruluşlardan yüzde birle alabiliriz.

– Neden almıyoruz?

Son yıllarda o kadar çok yabancı düşmanlığı, o kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı. U dönüşü yapıp buraya yönelir mi, ihtimal vermiyorum.

– Para basar mı Türkiye?

Türk lirası üretilmeye başlandı zaten. Hiç olmadık yöntemler uygulanıyor. Bankalar ellerindeki konut kredileri, ellerindeki herhangi bir varlığa dayalı menkul kıymetleri Merkez Bankası’na koyup, Merkez Bankası’ndan para çekebiliyor. Merkez Bankası o Türk Lirası’nı nereden buluyor?

– Üretiyor öyle mi, bundan kimsenin haberi var mı?

İşsizlik fonundaki menkul kıymetlerde de yapıldı, Merkez Bankası’na veriliyor, Merkez Bankası’ndan hemen Türk Lirası alıyor. Nereden buluyor bu Türk Lirası’nı… Bu usul olarak yapılabilir. Böyle durumda Merkez Bankaları devreye girebilir. Ama bu morfin gibidir. Savaş anında yaralı vardır, morfin işe yarar. Ama “Morfin iyiymiş, dertlerimi unutturuyor, sürekli kullanayım” derseniz bünyeyi bozarsınız. Merkez Bankası şu anda Türk Lirası üretmeye başladı. Fakat bunun miktarı ne olacak, orta vadeli bir programla nasıl normale dönecek, bu acil olarak açıklanmazsa Merkez Bankası’nın bugünkü politikası size yüksek kur ve enflasyon olarak geri döner.

– Döviz kuru şu anda o yüzden mi yükseliyor?

E tabii. Merkez Bankası Türk Lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türk Lirası’nı bollaştırıyorsunuz, ürün bollaşıyor. Ama karşılığı yok. Bu paranın değerinin düşmemesinin imkânı yok.

– Ne yapmak gerek?

Hemen bunu bir döviz kaynağıyla dengelemeniz lazım. En azından bunu ne zaman ve nasıl normalleştireceğinizi, normal dönemde bunu yemin billah yapmayacağınızı piyasalara ve kamuoyuna açıklamanız lazım. Cebinde tek bir Türk Lirası taşıyan her vatandaşa devletin bir yükümlülüğüdür bu. Şeffaf götürülmüyor bu iş. Şeffaflık olmazsa piyasa en kötüsünü fiyatlar.

– Yeni infaz yasasının kabulünün ardından tahliyeler oldu. Yolsuzluğu yapan değil yazan hapiste kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı. İki siyasi parti tamamen selektif olarak “Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım” diye oturup, karar verdiler.

– Pelikan yapılanması için “yeni nesil paralel yapı” deniyor. Ne düşünüyorsunuz bu yapıyla ilgili?

Bugün adı Pelikan, yarın Balıkçıl olur, öbür gün Turna olur. Bu tür yapılara müsamaha eden, destekleyen kişilerin önce kendini sorgulaması lazım. Bu tür yapıların desteğiyle sürdürülebilirlik mümkün mü, bir vicdan muhasebesi de yapmak lazım herhalde.

– Siyaset geçen hafta bir krizle sarsıldı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasını  nasıl okursunuz?

Kendi içlerindeki olayları, çekişmeleri bilemem. Ben sadece olayı dışarıdan izleyen birisi olarak, o hafta sonu yaşananları, toplum üzerindeki etkisini değerlendirebilirim. Gece yarısına birkaç saat kala belediyelerle dahi görüşülmeden, “yasakladım” diyorsun. Halk sokaklara dökülüyor. Hiçbir sosyal mesafe, tecrit kalmıyor. Ondan sonra istifa beyanı. Açıkçası en uzun süre bakanlık yapan kişiyim. Samimi bir istifa için, önden gidip konuşursunuz, ondan sonra açıklarsınız. Konuşulmadan, hele ki sonra geri çekilen istifa samimiyet testine sokulmalı. Sonuçta kim kar etti, kim zarar etti? Bir de burada büyük bir sorumluluk var. Bu sorumluluk kimin üzerinde kaldı? Buharlaştı gitti. Sorumluluğu buharlaştırma operasyonu. Türkiye böyle yönetilmeyi hak etmiyor.

– 2023 hedefi sizin döneminizden beri duyduğumuz bir şey… Az kaldı, hedef tutturulur mu?

2011-2012 yılında açıklamıştık. 2002’de Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü 239 milyar dolar. 2011’e geldiğimizde 835 milyar dolar. İhracat 36 milyar dolardan 135 milyar dolara çıktı. Biz dedik ki, Türkiye bu kadar kısa sürede bunu başardıysa aynı politikaların devamıyla çok daha yüksek hedeflere ulaşabilir. 2 trilyon dolarlık ekonomik büyüklük, 25 bin dolarlık kişi başı milli gelir, 500 milyar dolarlık ihracat. Ehliyet, liyakat, istişare olsaydı, insan haklarının iyileştiği ve herkesin Türkiye için çalıştığı doğru politikalar uygulansaydı bu rakamları yakalardık. O dönemde memleket sevdası vardı. Başarının sebebi unutuldu. Başarıyı oluşturan temel ilkeler teker teker devre dışı kaldı. 2023 hedefi artık hayal.

– Erken seçim bekliyor musunuz?

İktidar elindeki gücü kaybedeceğini düşündüğü bir dönemde kendi eliyle seçime gitmez diye düşünüyorum. Ama 2023’e kadar da sistemin dayanabileceğini de sanmıyorum. Çok büyük bedel ödenir.

 

– Kulislerde aranızın bozuk olduğu konuşuluyor, hatta şöyle bir haber yayımlandı: “Gül’e yakın olanlar partinin kuruluşuna günler kala tasfiye edildi. Şu an Erdoğancılar partide hâkim durumdalar.”

Kim bunu söyleyen? Keşke bu kişi adıyla soyadıyla çıksa da cevap verebilsem. Benim bir genel başkan olarak kurucu arkadaşlarımın hiç birine böyle bir ithamda bulunulmasını da kabul etmem mümkün değil. Kim ne derse desin, biz yola çıktık. Bu partinin duruşu toplum tarafından adım adım anlaşılacak. Biz siyasi yelpazenin tam ortasında, ana akım bir siyasi hareketiz. Şucuların, bucuların partisi de değiliz.

 

– Millet ittifakında yer alır mısınız?

Farazi konuşmak doğru değil. Bizim amacımız farklı kesimlerin üzerinde ittifak ettiği bir siyasi parti olmak. Çıkarken bir ittifakın parçası olarak çıkmayı doğru bulmuyorum.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.