ÇANAKKALE'NİN ÇOCUKLARI

Onlar çocuktular, oyuncaklar yoktu zaten; ama oyunlarını da bir başak bahara erteleyip Çanakkale’ye koştular. En çocuk düşlerini terk edip en büyük gerçekle tanıştılar, yani savaşla. Oysa onlar çocuktular, mektep sıralarına sevdalarını kazımak, gözleri sürmeli bir güzele sevdalanmak çağındaydılar. Çağ, onların bütün düşlerini çaldı. Çünkü, ne çocukların düşleri umurundaydı emperyalizmin ne de babaların çocuklarına dair düşleri. Mehmet Akif’in deyişiyle: “Ölü püskürtmedeydi yer, ölü yağdırmadaydı gök.” onların gittiği her yerde.

Onlar çocuktular, anne sıcağında ve baba kucağında olmanın mevsimindeydiler. Birdenbire değişti mevsimler ölmenin ve öldürmenin mevsimine girdiler. Çocuk düşlerini ve oyunlarını başka mevsimlere erteleyip yola düştüler. Yola düştüler; çünkü YEDİ DÜVEL bir olmuş, çullanmıştı vatanın dört yanına; çullanmıştı Çanakkale’nin mavi sularına. Ne oyun düşünmenin vaktiydi ne de düşlere dalmanın. Çanakkale’de cehennem ateşi kusuyordu düşman zırhlıları, cehennem ateşi yağdırıyordu dillerini, dinlerini bilmedikleri birileri.

Onlar çocuktular, Çanakkale’nin aynalı çarşısında, İstanbul’un denize bakan bir tepesinde ve Anadolu yaylasının sonsuz bozkırlarında oynamak yaşındaydılar. Ama oyunlarına kıydı düşman oyunlarını çok gördü onlara. Onlar da ölmeyi ve öldürmeyi öğrendiler içleri sızlayarak. Ama vatan zor zamanlardaydı, inadına kurşun sıktılar, inadına süngü hücumuna kalktılar unutup çocukluklarını; “Bir hilal uğruna” şehadete koştular. Çocuklar zaten cennete yakışırdı; ama onlar cennetin en güzel köşesinde yurt kurdular.

Onlar çocuktular, en çocuk gülümsemeleriyle ölüme koştular bizim için. Anılar çoktan unutulmuştu Trablusgarp’ta, Balkanlarda, Yemen’de bıraktıkları kocalarını; gözyaşı ve yürek sızısıyla oğullarını uğurladılar Çanakkale’ye. Ve biliyorlardı dönmeyeceklerini, dönemeyeceklerini. Ve dönmediler, dönemediler; ama yedi düvelin en güçlü donanmasını ve ordusunu heveslerini kursaklarına tıkıp geri gönderdiler.

Onlar çocuktular, bugünün çocukları yaşasın diye çocukluklarını vazgeçtiler çocukluklarından. Çocuk olmanın uykulara dalmanın zamanı değildi. Çünkü zordu 915’te çocuk olmak, zordu yaşamak.

Onlar çocuktular ama hiç çocuk olmadılar. Birdenbire büyüdüler ve kocaman bir çocuk olarak öldüler. Onlar çocuktular, Çanakkale’nin unutulmayan çocukları oldular.