Oyunun ikinci perdesi
1993 yılında öğretmenliğe başladığım gün Eğit Sen’e üye olmuştum. Çünkü örgütlü olmanın bilincini daha lise yıllarında edinmiştim. Eğit Sen, eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunuyordu ve bunu gerçekleştirmek için sokağı aktif kullanıyordu. Genç bir öğretmen olarak hak alma mücadelesinin bir ucundan tutmuştum.
Daha sonra eğitim emekçilerinin örgütleri Eğit Sen ve Eğitim İş birleşerek Eğitim Sen’i var ettiler. ‘Birleşe birleşe kazanacağız’ sloganı o günlerde bütün ülkede yankılanmaya başladı. Bir yandan örgütlenme çalışmaları sürdürülürken, diğer yandan iktidarların hak gasplarına karşı eylem ve etkinliklerde sürdürülüyordu. Konfederasyonlaşma süreci ile Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) kuruldu.
Kamu emekçilerinin hızlı bir şekilde örgütlenmesi ve kitlesel sokak eylemleri yapması iktidarları yeni adımlar atmaya zorladı. Kamu emekçilerinin o günlerdeki eylemlerinin en önemli talebi ‘grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı’ idi.
‘Devletin memurunun sendikası mı olur’ diyen bürokratlarda vardı. ‘Devlet kendi memuruyla pazarlığa mı oturacak’ diyen siyasetçilerde vardı. Bir taraftan da sarı sendikalar bizzat devlet eliyle örgütlenmeye başlandı. Hak arayan kamu emekçilerinin önü ancak böyle kesilebilirdi.
Bu planlama dahilinde kurulan sendikalardan birisi MEMUR-SEN’dir. Bugün 1 milyonun üzerinde üye sayısına sahip olan bu ‘sendika’ AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında sadece 41 bin üyeye sahipti. Üye sayısını katlayarak artıran MEMUR-SEN son on yıldır yetkili sendika olarak kamu emekçileri adına hükümetle masaya oturmaktadır. Geçtiğimiz toplu sözleşmelerde hükümetin önerilerinin altında öneriler yapması nedeniyle yayın organlarında ‘matematik bilmeyen sendika’ olarak tanımlanmıştır. Öyle ki yandaş sendika olduğunu saklamayarak genel kurul toplantılarının açılışını iktidar partisi temsilcilerine yaptırmaktadırlar.
Her toplu sözleşme döneminde iktidar bu sendikayı da başrol oyuncusu olarak yanına alıp, herkesin izlediği bir komediyi sahnelemektedir. Aynı oyunu defalarca izlemiş olan kamu emekçileri her toplu sözleşme döneminde farklı bir sahneyi görme ihtimali beklentisi ile oyunu izlemektedir.
Ne yazık ki AKP iktidarı bu yıl da oyunu metne bağlı kalarak sahneledi. 2020 yılı için 4+4, 2021 yılı için ise 3+3 önerisi yaptı.
Kamu emekçilerinin alım gücü son on yılda yüzde 40 azaldı. Resmi rakamlara göre açlık sınırı 2 bin 100, yoksulluk sınırı ise 6 bin 800 liranın üzerine çıktı. Gerçek enflasyon yüzde 30’un üzerindedir. Bu şartlarda iktidarın yaptığı öneri çok komik kalmaktadır.
Oyunun birinci perdesi oynandı ve ‘uzlaşma sağlanamadı’. Şimdi ikinci perde oynanacak. Zam oranını üyelerinin tamamına yakınını iktidarın belirlediği hakem kurulu belirleyecek.
KESK’in diğer konfederasyonlara yaptığı ortak eylem çağrısı karşılık bulmadı. Bu nedenle KESK kamu emekçilerine karşı sorumluluğunu yerine getirme noktasında bir adım daha attı. 27 Ağustos Salı günü tüm yurtta uyarı grevi yapacak.
Hak almak elbette mücadele ile olur. Pazarlık için masaya oturan sendikalar direnen sendikalar olmalıdır. Bunu belirleyecek olanlar da doğrudan kamu emekçilerinin kendisidir.