Bülent Şık’a hapis cezası

GÜNDEM 26.09.2019 - 17:19, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

Bülent Şık’a hapis cezası

Kanser araştırmasının verilerini kamuoyuyla paylaştığı için yargılanan Bülent Şık, “yasaklanan bilgilerin temini” suçlamasından beraat ederken, “göreve ilişkin bilgilerin açıklanması” suçlamasından 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza ertelenmedi

haberimizvar.net ‘Barış akademisyeni’ Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık hakkında Sağlık Bakanlığı’nca yürütülen projeye ilişkin bulguları kamuoyuyla paylaştığı gerekçesiyle açılan davanın üçüncü duruşması İstanbul Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Hakime Nursel Bedir, Şık’ın “yasaklanan bilgilerin temini” suçlamasından beraatına, “göreve ilişkin bilgilerin açıklanması” suçlamasından 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. “Sanığın pişmanlığı ilişkin bir beyanı bulunmadığı” gerekçesiyle hapis cezasında erteleme yapılmadı. Yerel mahkemenin kararı sanık ve avukatlarının itirazı yoluyla istinaf mahkemesine taşınacak, istinaf hükmünden sonra karar kesinleşecek. DURUŞMAYA YOĞUN KATILIM OLDU Duruşmaya yoğun katılım olması ve 2. Asliye Ceza Mahkemesi salonunun küçüklüğü nedeniyle duruşma, 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda görüldü. Duruşmayı izleyenler arasında çok sayıda avukat, insan hakları savunucusu ve meslek örgütü temsilcilerinin yanı sıra RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, HDP milletvekilleri Ahmet Şık ile Oya Ersoy, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Barış İçin Akademisyenler yer aldı. HAVA KİRLİLİĞİ BÜYÜK BİR TEHLİKE Esasa ilişkin savunmasını sunan Bülent Şık, “Halk sağlığı açısından bakıldığında çevre bedenimizi çepeçevre saran her şeydir. Üzerine bastığımız toprak, soluduğumuz hava, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su ve bedenimizi dış dünyadan yalıtarak bir ben duygusunun oluşmasında büyük rolü olan derimizin temas ettiği her şey çevreyi oluşturur. Hava kirliliği en az sigara kadar ciddi bir sağlık tehdididir. Kirletilmiş bir çevrede yetiştirilen gıda maddelerinin bünyesinde zehirli kimyasalların bulunması kaçınılmazdır. Su varlıklarının kimyasal maddelerle kirletilmesi de bu tabloya eklenmelidir” dedi. KÜÇÜK YAŞLAR DAHA FAZLA RİSKLİ Çeşitli hastalıklar ile yaşadığımız çevre arasında sıkı bağlantılar olduğunu söyleyen Şık, “Sigara alışkanlığı dışarıda bırakılırsa kanser başta olmak üzere insanlarda görülen çok sayıda hastalık bireysel tercih ve alışkanlıklarımızdan ziyade içinde yaşadığımız çevreyle ilgilidir. Yaşanan sağlık sorunları sadece kanser ile ilgili değil. Çok sayıda toksik kimyasal madde insanlarda kısırlık, üreme sağlığı bozukluları, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozulma, obezite, solunum yolu hastalıkları başta, çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor. Burada en kritik nokta yaştır. Yaş küçüldükçe sağlık zararı oluşma riski büyüyor. Toksik maddelerin vücuda hangi yoldan girdiği ve ne miktarda maruz kalındığı önemlidir” ifadelerini kullandı. TOKSİK MADDELER ÇOCUK DÜŞMANI Gıda Mühendisi Bülent Şık savunmasını şöyle sürdürdü: “Genellikle maruz kalınan doz arttıkça zararlı etki artış gösteriyor. Ancak bu her durumda geçerli bir kural değil. Örneğin hormonal sistemin çalışmasını bozan ve sinir sisteminin gelişimini olumsuz etkileyen toksik kimyasallar bu konuda bir istisna oluşturuyor. Bu kimyasallar çok düşük dozlarda da olumsuz etki gösterebiliyor. Buna ek olarak çocuklarda büyüme ve gelişme döneminde hücre çoğalmasının çok aktif olması vücut ağırlıklarının yetişkinlere kıyasla daha az olması onları toksik kimyasallara karşı daha hassas kılıyor”. ÇOCUK SAĞLIĞINI AÇISINDAN ÖNEMLİ Kendisi hakkında açılan davanın konusu olan Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen araştırmada hormonal ve nöral sistem üzerinde bozucu etki gösteren birçok toksik kimyasal maddenin araştırıldığını vurgulayan Şık, “Sonuçlar çocuk sağlığını birebir ilgilendirmektedir. Uluslararası akademik yayınlarda ya da Amerika Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute - NCI) gibi alanında uzman kurumların açıklamalarında dünya genelinde çocukluk çağında gözlenen kanserlerde bir artış olduğu dile getiriliyor. Kimyasal maddelerle kirletilmiş bir çevrede yaşamak çocukluk çağında gözlenen kanserlerdeki artışın en önemli nedenlerinden biri. Tüm insan kanserlerinin sadece yüzde 7’si kalıtımsal, geriye kalan yüzde 93’ü çevresel faktörlerin genlerle etkileşime girmesinden kaynaklanıyor” diye bilgi verdi. 100 KİMYASALDAN 7’Sİ GÜVENLİKLİ 1930 yılında dünyada toksik kimyasal madde üretimi 1 milyon tonken bugün 500 milyon tona çıktığını anlatan Şık, “Ancak daha kötüsü gündelik hayata dâhil olan her yüz toksik kimyasaldan sadece yedisi için güvenlik testlerinin yapılmış olmasıdır. Toksik kimyasalların yüzde 93’ü insanlarda ve doğal hayatta ne gibi sorunlara yol açtığı hakkında hiçbir bilgi edinilmeden kullanıma sokulmuştur. Çeşitli eşyanın yapısında bulunan bu kimyasallar üretim süreci esnasında açığa çıkan atıklarla ve sonrasında, zaman içinde üretilen araç ve gereçlerin eskimesi, kullanım dışı kalması vb. şekillerde atık oluşturması sonucunda zehirli kimyasalları doğaya bulaştırır. Bu uygunsuzluklara rağmen toksik kimyasal kullanımı yıldan yıla artış gösteriyor. Ülkeler, ulusal ve uluslararası kurumlar bu büyük sorumsuzluğa göz yumuyor” dedi. KAMU KURUMLARI HALKA SORUMSUZ Türkiye’de toksik kimyasal madde kullanım miktarı ve ülkede üretilen toksik atık miktarı hakkında net yanıt alabilmenin olanaksız olduğunu altını çizen Bülent Şık, “Bu sorulara yanıt verecek kurumların başında Sağlık, Çevre, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret, Turizm ve Tarım bakanlıkları geliyor. Mesele sadece üretilen toksik atıklar da değil, tehlikeli ya da toksik nitelikli çöp ithalatında da belirsizlikler var. Gerçek rakamlar bu miktarın da üzerinde olabilir. Net bir rakam söyleyemiyoruz. Doğaya saldığımız çeşitli toksik maddeler toprağı su varlıklarını ve havayı kirletir. Bu kirletilmiş bölgelerde yaşayan insanlarda başta kanser, çeşitli hastalıklara yakalanma riski artar. Bu risk çocuklar söz konusu olduğunda yetişkinlere kıyasla on kat daha fazla. Kirleten failler bellidir. İnsan ve çevre sağlığını hiçe sayan şirketler ve görevini yapmayan kamu kurumları bu kirliliğin ve insanların uğradığı sağlık zararlarının failleridir. Kamu kurumlarının sessizliğinin tesadüfi olmadığını, kamu kurumlarının kendini kamuya karşı sorumlu hissetmediği bir dönemde yaşadığımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı. SAĞLIK BAKANLIĞI SESSİZ KALIYOR Türkiye’ye sadece 2018 yılında en az 250 bin ton plastik çöp ithal edilmiş olabileceğini ortaya atan Şık, “Neden? Bunca sakıncasına rağmen yüz binlerce ton plastik çöpünü neden ithal ediyoruz? Bu kanserojen madde içerikli çöpleri ne yapıyoruz, nerede depoluyoruz? Kimdir bu ithalatçı şirketler? Bu çöpler depolandığı bölgelerde veya işlendiği tesislerde çevre kirliliğine yol açmayacak mı? Yol açmaması için ne gibi önlemler alındı? Bilmiyoruz. Peki ülkemiz yurttaşları bu sorunları biliyor mu? Ülkemiz medyası, akademik kurumları bu sorunlar hakkında bilgilendirme, kamuyu uyarma görevini yerine getirebiliyor mu? Hayır. Bu sorunun yanıtı net bir hayırdır. Yurttaşların bilgiye erişimini bir hak olarak görmek kritik önem taşıyan bir konudur. Bu hakkın kullanımının güvence altına alınması da bir gerekliliktir. Nasıl bir hayatın içinde yaşadığını bilmek herkesin hakkıdır. Söz konusu olan bir kirlenme değil kirletme faaliyeti. Ve Sağlık Bakanlığı çalışması bu tarz kirletme faaliyetlerinin kimler tarafından, nasıl gerçekleştirildiğini biz yurttaşlara söyleyecek en kapsamlı çalışmalardan biri. Ama belki tam da bu nedenle sessiz kalıyor” suçlamasında bulundu. ÜLKEMİZDE TEK LABORATUAR BİLE YOK Su konusunun ülkemizin en önemli, en hayati konularından biri olduğunu kaydeden Şık, “Ergene havzasında, Kocaeli’nde ve ülkemizde çevre kirliliğinin yoğun olarak gözlendiği çeşitli bölgelerde su varlıklarında yol açılan kimyasal kirlilik çok ciddiye alınması gereken bir sorundur. Bu sorunlar iyi bilinmesine rağmen, ülke genelinde su varlıklarını kirletme potansiyeli olan kimyasal maddelerin tümünü analiz edebilen tek laboratuar yoktur. Uzun vadeye yayılmış, periyodik gerçekleştirilen kapsamlı kontrol ve izleme faaliyetleri yapılmamaktadır. Sularla ilgili büyük sorunlar karşısında Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı’nın çözüm odaklı ciddi bir eylem planlarının olmaması büyük zafiyettir” sözleriyle savunmasını sürdürdü. BİLİM İNSANI MÜCADELEDEN UZAK OLMAZ Savunmasında son olarak çok önemli bir başka konuyu dile getireceğini söyleyen Şık, “Toksik kimyasallar sadece insanlarda değil doğal hayatta, özellikle kuşlar, böcekler, balıklar ve eklembacaklılar için yıkıcı sorunlara yol açıyor. Kimyasal kirlilik nedeniyle canlı türlerinin sayısındaki azalma önümüzdeki on yıllarda ciddi bir felakete yol açacak. Felaketin büyüklüğünü anlatmak için akademik literatürde ‘kitlesel yok oluş’ terimi kullanılıyor. Aslında doğal hayatın kaybı insanın da varoluş zemininin kaybı demektir; yok olacak olan insandır. Bunu da gözden kaçırmayalım istedim. Bu bağlamda bakıldığında kamu kurumlarının çevre kirliliğini önleyici çalışmalar yapması kadar bir yurttaşın çevre kirliliğini önlemek amacıyla yapılan mücadelelere destek olması da bir gereklilik. Bir bilim insanı da bu konuda yürütülen mücadelelere uzak duramaz. Aksine bilgi birikimini ve yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçları kamusal alana taşımayı, tartışmalar yaratmayı, bu konuda yürütülen kamusal tartışmaları alevlendirmeyi ve bu tartışmaların kıyısında değil içinde yer almayı asli sorumluluk olarak görmeli” çağrısı yaptı. ARAŞTIRMA YAPILALI DÖRT YIL OLDU Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasının sorunun nasıl çözüleceğini de içerdiğini belirten Şık, “Hangi yerleşim noktalarında hangi kirliliğin yoğun olduğunu, bu kirliliğin nereden kaynaklandığını ve çözüm için hangi önlemlerin alınması gerektiğini de söylüyor. Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü saha çalışmaları biteli dört yıl, ben Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmadan elde edilen kısmi bulguları kamuoyuna duyuralı bir buçuk yıl oldu. Sessiz kalması Sağlık Bakanlığı’nın işlediği suçu büyütüyor. Toksik ve kanserojen kimyasallardan kaynaklanan çevre kirliliği başta çocuklar olmak üzere, insan ve doğal hayatın sağlığına yönelik olarak ciddi bir risk oluşturur. Bu riski bertaraf etmek için ilgili kamu kurumlarının gereken tedbir ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğü yerine getirmemek açıkça ve bilinçli bir şekilde insanları tehlikeye atma suçunu işlemek olarak görülmelidir. Ben bu suçu işlemedim, o nedenle beraatımı talep ediyorum” dedi. HALK SAĞLIĞIYLA İLGİLİ BİLGİLER Şık’ın ardından söz alan avukatlardan Can Atalay, “Bülent Şık bir yurttaş ve bilim insanı olarak görevini yerine getirmiş, ifade özgürlüğü hakkını kullanmıştır” dedi. Atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını belirterek müvekkilinin beraatına karar verilmesini istedi. Avukat Tora Pekin ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ifade özgürlüğüne dair ilkelerine değinerek, “Demokratik toplumun gereklerine aykırı müdahale var. Kendisi bu dava ile uğraşmak yerine çok daha kıymetli bilimsel üretimine devam edebilirdi. Yayınladığı bilgiler halk sağlığını ilgilendiren bilimsel bilgilerdir. Yayınlanması değil yayınlanmaması kamu yararına aykırıdır” diye konuştu. ŞIK’A 1 YIL 3 AY HAPİS CEZASI VERİLDİ AİHM ve Yargıtay kararlarına da vurgu yapan Pekin, “Yüksek yargı da sanki ifade özgürlüğü konusundaki krize el atma niyetinde. Mahkemenizin de özgürlüklerin önünü açan bir karar vermesini bekliyoruz” dedi. Uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşu olan Article 19’un uzman mütalaasını da mahkemeye sundu. Verilen aranın ardından Şık’ın “yasaklanan bilgileri açıklama” suçundan “suçun unsurları oluşmadığı” gerekçesiyle beraatına, “göreve ilişkin bilgileri açıklama” suçundan “suçun işleniş şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanığın kastının yoğunluğu” gerekçeleriyle 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği açıklandı. Şık’ın duruşmadaki tutum ve davranışları nedeniyle cezada altıda bir oranında indirim yapılarak 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildi. “Sanığın pişmanlığı yönünde herhangi bir beyanı bulunmaması” nedeniyle cezada erteleme yapılmadı.
Kanser araştırmasının verilerini kamuoyuyla paylaştığı için yargılanan Bülent Şık, “yasaklanan bilgilerin temini” suçlamasından beraat ederken, “göreve ilişkin bilgilerin açıklanması” suçlamasından 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza ertelenmedi

haberimizvar.net ‘Barış akademisyeni’ Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık hakkında Sağlık Bakanlığı’nca yürütülen projeye ilişkin bulguları kamuoyuyla paylaştığı gerekçesiyle açılan davanın üçüncü duruşması İstanbul Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Hakime Nursel Bedir, Şık’ın “yasaklanan bilgilerin temini” suçlamasından beraatına, “göreve ilişkin bilgilerin açıklanması” suçlamasından 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. “Sanığın pişmanlığı ilişkin bir beyanı bulunmadığı” gerekçesiyle hapis cezasında erteleme yapılmadı. Yerel mahkemenin kararı sanık ve avukatlarının itirazı yoluyla istinaf mahkemesine taşınacak, istinaf hükmünden sonra karar kesinleşecek.

DURUŞMAYA YOĞUN KATILIM OLDU

Duruşmaya yoğun katılım olması ve 2. Asliye Ceza Mahkemesi salonunun küçüklüğü nedeniyle duruşma, 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda görüldü. Duruşmayı izleyenler arasında çok sayıda avukat, insan hakları savunucusu ve meslek örgütü temsilcilerinin yanı sıra RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, HDP milletvekilleri Ahmet Şık ile Oya Ersoy, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Barış İçin Akademisyenler yer aldı.

HAVA KİRLİLİĞİ BÜYÜK BİR TEHLİKE

Esasa ilişkin savunmasını sunan Bülent Şık, “Halk sağlığı açısından bakıldığında çevre bedenimizi çepeçevre saran her şeydir. Üzerine bastığımız toprak, soluduğumuz hava, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su ve bedenimizi dış dünyadan yalıtarak bir ben duygusunun oluşmasında büyük rolü olan derimizin temas ettiği her şey çevreyi oluşturur. Hava kirliliği en az sigara kadar ciddi bir sağlık tehdididir. Kirletilmiş bir çevrede yetiştirilen gıda maddelerinin bünyesinde zehirli kimyasalların bulunması kaçınılmazdır. Su varlıklarının kimyasal maddelerle kirletilmesi de bu tabloya eklenmelidir” dedi.

KÜÇÜK YAŞLAR DAHA FAZLA RİSKLİ

Çeşitli hastalıklar ile yaşadığımız çevre arasında sıkı bağlantılar olduğunu söyleyen Şık, “Sigara alışkanlığı dışarıda bırakılırsa kanser başta olmak üzere insanlarda görülen çok sayıda hastalık bireysel tercih ve alışkanlıklarımızdan ziyade içinde yaşadığımız çevreyle ilgilidir. Yaşanan sağlık sorunları sadece kanser ile ilgili değil. Çok sayıda toksik kimyasal madde insanlarda kısırlık, üreme sağlığı bozukluları, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozulma, obezite, solunum yolu hastalıkları başta, çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor. Burada en kritik nokta yaştır. Yaş küçüldükçe sağlık zararı oluşma riski büyüyor. Toksik maddelerin vücuda hangi yoldan girdiği ve ne miktarda maruz kalındığı önemlidir” ifadelerini kullandı.

TOKSİK MADDELER ÇOCUK DÜŞMANI

Gıda Mühendisi Bülent Şık savunmasını şöyle sürdürdü: “Genellikle maruz kalınan doz arttıkça zararlı etki artış gösteriyor. Ancak bu her durumda geçerli bir kural değil. Örneğin hormonal sistemin çalışmasını bozan ve sinir sisteminin gelişimini olumsuz etkileyen toksik kimyasallar bu konuda bir istisna oluşturuyor. Bu kimyasallar çok düşük dozlarda da olumsuz etki gösterebiliyor. Buna ek olarak çocuklarda büyüme ve gelişme döneminde hücre çoğalmasının çok aktif olması vücut ağırlıklarının yetişkinlere kıyasla daha az olması onları toksik kimyasallara karşı daha hassas kılıyor”.

ÇOCUK SAĞLIĞINI AÇISINDAN ÖNEMLİ

Kendisi hakkında açılan davanın konusu olan Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen araştırmada hormonal ve nöral sistem üzerinde bozucu etki gösteren birçok toksik kimyasal maddenin araştırıldığını vurgulayan Şık, “Sonuçlar çocuk sağlığını birebir ilgilendirmektedir. Uluslararası akademik yayınlarda ya da Amerika Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute - NCI) gibi alanında uzman kurumların açıklamalarında dünya genelinde çocukluk çağında gözlenen kanserlerde bir artış olduğu dile getiriliyor. Kimyasal maddelerle kirletilmiş bir çevrede yaşamak çocukluk çağında gözlenen kanserlerdeki artışın en önemli nedenlerinden biri. Tüm insan kanserlerinin sadece yüzde 7’si kalıtımsal, geriye kalan yüzde 93’ü çevresel faktörlerin genlerle etkileşime girmesinden kaynaklanıyor” diye bilgi verdi.

100 KİMYASALDAN 7’Sİ GÜVENLİKLİ

1930 yılında dünyada toksik kimyasal madde üretimi 1 milyon tonken bugün 500 milyon tona çıktığını anlatan Şık, “Ancak daha kötüsü gündelik hayata dâhil olan her yüz toksik kimyasaldan sadece yedisi için güvenlik testlerinin yapılmış olmasıdır. Toksik kimyasalların yüzde 93’ü insanlarda ve doğal hayatta ne gibi sorunlara yol açtığı hakkında hiçbir bilgi edinilmeden kullanıma sokulmuştur. Çeşitli eşyanın yapısında bulunan bu kimyasallar üretim süreci esnasında açığa çıkan atıklarla ve sonrasında, zaman içinde üretilen araç ve gereçlerin eskimesi, kullanım dışı kalması vb. şekillerde atık oluşturması sonucunda zehirli kimyasalları doğaya bulaştırır. Bu uygunsuzluklara rağmen toksik kimyasal kullanımı yıldan yıla artış gösteriyor. Ülkeler, ulusal ve uluslararası kurumlar bu büyük sorumsuzluğa göz yumuyor” dedi.

KAMU KURUMLARI HALKA SORUMSUZ

Türkiye’de toksik kimyasal madde kullanım miktarı ve ülkede üretilen toksik atık miktarı hakkında net yanıt alabilmenin olanaksız olduğunu altını çizen Bülent Şık, “Bu sorulara yanıt verecek kurumların başında Sağlık, Çevre, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret, Turizm ve Tarım bakanlıkları geliyor. Mesele sadece üretilen toksik atıklar da değil, tehlikeli ya da toksik nitelikli çöp ithalatında da belirsizlikler var. Gerçek rakamlar bu miktarın da üzerinde olabilir. Net bir rakam söyleyemiyoruz. Doğaya saldığımız çeşitli toksik maddeler toprağı su varlıklarını ve havayı kirletir. Bu kirletilmiş bölgelerde yaşayan insanlarda başta kanser, çeşitli hastalıklara yakalanma riski artar. Bu risk çocuklar söz konusu olduğunda yetişkinlere kıyasla on kat daha fazla. Kirleten failler bellidir. İnsan ve çevre sağlığını hiçe sayan şirketler ve görevini yapmayan kamu kurumları bu kirliliğin ve insanların uğradığı sağlık zararlarının failleridir. Kamu kurumlarının sessizliğinin tesadüfi olmadığını, kamu kurumlarının kendini kamuya karşı sorumlu hissetmediği bir dönemde yaşadığımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

SAĞLIK BAKANLIĞI SESSİZ KALIYOR

Türkiye’ye sadece 2018 yılında en az 250 bin ton plastik çöp ithal edilmiş olabileceğini ortaya atan Şık, “Neden? Bunca sakıncasına rağmen yüz binlerce ton plastik çöpünü neden ithal ediyoruz? Bu kanserojen madde içerikli çöpleri ne yapıyoruz, nerede depoluyoruz? Kimdir bu ithalatçı şirketler? Bu çöpler depolandığı bölgelerde veya işlendiği tesislerde çevre kirliliğine yol açmayacak mı? Yol açmaması için ne gibi önlemler alındı? Bilmiyoruz. Peki ülkemiz yurttaşları bu sorunları biliyor mu? Ülkemiz medyası, akademik kurumları bu sorunlar hakkında bilgilendirme, kamuyu uyarma görevini yerine getirebiliyor mu? Hayır. Bu sorunun yanıtı net bir hayırdır. Yurttaşların bilgiye erişimini bir hak olarak görmek kritik önem taşıyan bir konudur. Bu hakkın kullanımının güvence altına alınması da bir gerekliliktir. Nasıl bir hayatın içinde yaşadığını bilmek herkesin hakkıdır. Söz konusu olan bir kirlenme değil kirletme faaliyeti. Ve Sağlık Bakanlığı çalışması bu tarz kirletme faaliyetlerinin kimler tarafından, nasıl gerçekleştirildiğini biz yurttaşlara söyleyecek en kapsamlı çalışmalardan biri. Ama belki tam da bu nedenle sessiz kalıyor” suçlamasında bulundu.

ÜLKEMİZDE TEK LABORATUAR BİLE YOK

Su konusunun ülkemizin en önemli, en hayati konularından biri olduğunu kaydeden Şık, “Ergene havzasında, Kocaeli’nde ve ülkemizde çevre kirliliğinin yoğun olarak gözlendiği çeşitli bölgelerde su varlıklarında yol açılan kimyasal kirlilik çok ciddiye alınması gereken bir sorundur. Bu sorunlar iyi bilinmesine rağmen, ülke genelinde su varlıklarını kirletme potansiyeli olan kimyasal maddelerin tümünü analiz edebilen tek laboratuar yoktur. Uzun vadeye yayılmış, periyodik gerçekleştirilen kapsamlı kontrol ve izleme faaliyetleri yapılmamaktadır. Sularla ilgili büyük sorunlar karşısında Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı’nın çözüm odaklı ciddi bir eylem planlarının olmaması büyük zafiyettir” sözleriyle savunmasını sürdürdü.

BİLİM İNSANI MÜCADELEDEN UZAK OLMAZ

Savunmasında son olarak çok önemli bir başka konuyu dile getireceğini söyleyen Şık, “Toksik kimyasallar sadece insanlarda değil doğal hayatta, özellikle kuşlar, böcekler, balıklar ve eklembacaklılar için yıkıcı sorunlara yol açıyor. Kimyasal kirlilik nedeniyle canlı türlerinin sayısındaki azalma önümüzdeki on yıllarda ciddi bir felakete yol açacak. Felaketin büyüklüğünü anlatmak için akademik literatürde ‘kitlesel yok oluş’ terimi kullanılıyor. Aslında doğal hayatın kaybı insanın da varoluş zemininin kaybı demektir; yok olacak olan insandır. Bunu da gözden kaçırmayalım istedim. Bu bağlamda bakıldığında kamu kurumlarının çevre kirliliğini önleyici çalışmalar yapması kadar bir yurttaşın çevre kirliliğini önlemek amacıyla yapılan mücadelelere destek olması da bir gereklilik. Bir bilim insanı da bu konuda yürütülen mücadelelere uzak duramaz. Aksine bilgi birikimini ve yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçları kamusal alana taşımayı, tartışmalar yaratmayı, bu konuda yürütülen kamusal tartışmaları alevlendirmeyi ve bu tartışmaların kıyısında değil içinde yer almayı asli sorumluluk olarak görmeli” çağrısı yaptı.

ARAŞTIRMA YAPILALI DÖRT YIL OLDU

Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasının sorunun nasıl çözüleceğini de içerdiğini belirten Şık, “Hangi yerleşim noktalarında hangi kirliliğin yoğun olduğunu, bu kirliliğin nereden kaynaklandığını ve çözüm için hangi önlemlerin alınması gerektiğini de söylüyor. Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü saha çalışmaları biteli dört yıl, ben Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmadan elde edilen kısmi bulguları kamuoyuna duyuralı bir buçuk yıl oldu. Sessiz kalması Sağlık Bakanlığı’nın işlediği suçu büyütüyor. Toksik ve kanserojen kimyasallardan kaynaklanan çevre kirliliği başta çocuklar olmak üzere, insan ve doğal hayatın sağlığına yönelik olarak ciddi bir risk oluşturur. Bu riski bertaraf etmek için ilgili kamu kurumlarının gereken tedbir ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğü yerine getirmemek açıkça ve bilinçli bir şekilde insanları tehlikeye atma suçunu işlemek olarak görülmelidir. Ben bu suçu işlemedim, o nedenle beraatımı talep ediyorum” dedi.

HALK SAĞLIĞIYLA İLGİLİ BİLGİLER

Şık’ın ardından söz alan avukatlardan Can Atalay, “Bülent Şık bir yurttaş ve bilim insanı olarak görevini yerine getirmiş, ifade özgürlüğü hakkını kullanmıştır” dedi. Atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını belirterek müvekkilinin beraatına karar verilmesini istedi. Avukat Tora Pekin ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ifade özgürlüğüne dair ilkelerine değinerek, “Demokratik toplumun gereklerine aykırı müdahale var. Kendisi bu dava ile uğraşmak yerine çok daha kıymetli bilimsel üretimine devam edebilirdi. Yayınladığı bilgiler halk sağlığını ilgilendiren bilimsel bilgilerdir. Yayınlanması değil yayınlanmaması kamu yararına aykırıdır” diye konuştu.

ŞIK’A 1 YIL 3 AY HAPİS CEZASI VERİLDİ

AİHM ve Yargıtay kararlarına da vurgu yapan Pekin, “Yüksek yargı da sanki ifade özgürlüğü konusundaki krize el atma niyetinde. Mahkemenizin de özgürlüklerin önünü açan bir karar vermesini bekliyoruz” dedi. Uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşu olan Article 19’un uzman mütalaasını da mahkemeye sundu. Verilen aranın ardından Şık’ın “yasaklanan bilgileri açıklama” suçundan “suçun unsurları oluşmadığı” gerekçesiyle beraatına, “göreve ilişkin bilgileri açıklama” suçundan “suçun işleniş şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanığın kastının yoğunluğu” gerekçeleriyle 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği açıklandı. Şık’ın duruşmadaki tutum ve davranışları nedeniyle cezada altıda bir oranında indirim yapılarak 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildi. “Sanığın pişmanlığı yönünde herhangi bir beyanı bulunmaması” nedeniyle cezada erteleme yapılmadı.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.