Çevre felaketine neden olabilir

GÜNDEM 12.02.2021 - 10:52, Güncelleme: 12.02.2021 - 10:52
 

Çevre felaketine neden olabilir

Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, Anadolu’da giderek artan madencilik faaliyetlerine dikkat çekti, bunların fay hatlarına yakın alanlarda bulunmaması gerektiğine vurgu yaptı. Seyitoğlu, bu yapıların denetlenmesi gerektiğini belirterek, “Çok büyük çevre felaketine neden olabilir” dedi.

haberimizvar.net- Türkiye’de deprem konusunda alanında uzman akademisyenler, TBMM Depreme Karşı Alınabilecek Önlemleri Araştırma Komisyonu'nda sorunları ve çözüm önerilerini Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce’ye konuştu. Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, Anadolu’da giderek artan maden aktivitesine dikkat çekti, bunların fay hatlarına yakın alanlarda bulunmaması gerektiğine vurgu yaptı. 'SİYANÜR HAVUZLARI İÇİN ÖNLEM ALINMAZSA DOĞU ANADOLU’DA BÜTÜN SULARIMIZ ZEHİRLENMİŞ OLUR' Maden çalışmaları kapsamında firmaların oluşturduğu havuzların siyanür tuttuğunu işaret eden Seyitoğlu, “Kemah-İliç fayı var; burada bir siyanür havuzu var. -Diyelim ki altın çıkarıyorsunuz, onu siyanürle işleve sokuyorlar ve altını o şekilde elde ediyorlar. O atık olan posayı da o havuzlarda tutuyorlar.- Herhangi bir kaza anında sismik olabilir, sel, yağış olabilir; burada akarsu akaçlandığı zaman Fırat Havzası’na gidiyor. Eğer böyle bir kaza olursa gelecekte tüm Fırat Havza’sını unutursunuz. Doğu Anadolu’da artık -ne sulama ne içme suyu konusunda- bütün sularımız zehirlenmiş olur. O nedenle bu tür yapıların, mühendislik yapılarının çok iyi denetlenmesi lazım, ekstra önlemler alınması lazım. Bunun önünde burası yıkıldığı anda onu durduracak bir başka yedek önlemin daha inşaat mühendislerimiz tarafından düşünülmesi lazım diye düşünüyorum. Siyanür havuzlarından biri de Eskişehir Kaymaz’da da var. Dolayısıyla buradaki siyanür havuzlarının stabilizesinin çok dikkatli ele alınması gerekir, onu zorlayıcı bir kanun boşluğu varsa o boşluk doldurulsun. Büyük bir çevre felaketine neden olabilir” ifadelerine yer verdi. 'DEPREMLERİN ARKASINDAN GİTMEYİ BIRAKIP ÖNÜNE GEÇMEMİZ LAZIM' Türkiye’de depremlere karşı alınacak önlemlerin başında Fay Yasası’nın geldiğini belirterek, “Artık depremlerin arkasından gitmeyi bırakmamız gerekiyor, depremlerin önüne geçmemiz lazım" diyen Seyitoğlu, “Fay yasası bence gerekli; elde bir yasa olmadan yerel yöneticileri harekete geçirmek oldukça zor. Özellikle içinden faylar geçen şehirlerimiz öncelik alınarak gündeme getirilirse gayet iyi olur. Her türlü inşaat kalitesini maksimuma çıkarsanız da bir bina ya da şehir hastanesi ya da okul, fayın üstündeyse kurtulma şansınız yok. O nedenle fay yasası önemli. Yasa olmadan bazı yetkilileri harekete geçirmenin imkânı yok. Dolayısıyla bunlar söyleniyor ve sürekli kulak ardı ediliyor. Ülkemizin geldiği durumda afet sonrası çalışmalar çok iyi; hemen yaraları sarmaya çalışıyoruz, çadırlar kuruyoruz, yardımlar gidiyor, organize kurtarma ekiplerimiz var. Artık depremlerin arkasından gitmeyi bırakmamız gerekiyor, depremlerin önüne geçmemiz lazım” dedi.   'İNSANLARIN DEPREM OLDUĞUNDA ENDİŞE DUYMALARININ SEBEBİ İÇİNDE OLDUKLARI BİNAYA GÜVENMEMELERİ' Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ise Türkiye’de “deprem sorunu yok, yapı stoku sorunu var” dedi ve ekledi: “Deprem probleminin temel nedeni Türkiye'de çok şiddetli depremler olması değil bizim dayanıksız yapı stokumuzdur. Elâzığ depremi, İzmir depremi esasında şiddetli deprem sınıfında değil. Eğer o bölgelerde depreme dayanıklı bir yapı stoku olsaydı hiç hasar bile olmayabilirdi. Türkiye'de insanların deprem olduğunda endişe duymalarının sebebi içinde oldukları binaya güvenmemeleridir. Türkiye'de deprem sorunu yok, yapı stoku sorunu var. Ülkemizde depreme dayanıksız binaların sayısı tahmini sayısı 8 milyon civarında. 2000 yılı öncesinde yapılan yapılar zor ayakta duruyor.” 'KENTSEL DÖNÜŞÜM: DEVLET, ARADAN ÇEKİLDİ, ARSASI DEĞERLİ OLAN KAZANDI' Sucuoğlu, Türkiye’de depreme karşı yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Yasası’nın da amacına uygun yürütülemediğine dikkat çekerek, “Devletin burada hukuksal boyutunu yönetmek ve bir parça denetlemek dışında finansal olarak çok fazla bir katkısı yok; bazı harçlardan, vergilerden vazgeçiyor sadece, yeter ki vatandaş binasını değiştirsin istiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı riskli yapılar yönetmeliğine göre mevcut binaların hepsi neredeyse aynı derecede riskli çıkıyor ve bu ayırt edici değil. Mesela, bu yasa uygulandığında deprem tehlikesinin çok düşük olduğu Ankara, Konya gibi illerdeki binalar ile İstanbul, Adapazarı gibi illerdeki binalar aynı şartlardan yararlanıyor. Hâlbuki Adapazarı’nın, İstanbul’un deprem tehlikesi çok fazla, oradakine öncelik vermek gerekir. Kentsel dönüşümün deprem riski olmayan yerlerde kullanılması bence istismardır. Kentsel dönüşümün uygulandığı bölgelere baktığınızda arsa değeri yüksek olan yerlerde uygulandı. Müteahhit ile vatandaşı yalnız başına bıraktınız. Arsa değerinin yüksek olduğu yerde 1 metrekare bile fazla kazandığınız zaman yeni yapılacak inşaatın maliyetinin önemli bir kısmını karşılayabiliyor; ama gariban vatandaşın oturduğu yerlerde böyle olmuyor. Devlet, vatandaşı müteahhide yönlendirip aradan çekildi, arsası değerli olan kazandı” diye konuştu. 'STANDART BİR YAKLAŞIM YERİNE MEKÂNSAL PLANLAMA' İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Handan Türkoğlu da afet risklerinin azaltılmasında standart bir yaklaşım yerine mekânsal planlamanın ele alınması gerektiğini söyledi. Türkoğlu, “Ancak bu sayede etkili, verimli, adaletli, uygulanabilir bir yaklaşımın doğru kombinasyonu ortaya çıkar. Bu kapsamda gelecek te olabilecek afetlere ilişkin bilgiler kamuoyuyla paylaşılmalıdır. “Doğal Çevrenin Korunması” başlığında havza yönetimi, erozyon kontrolü, orman ve bitki örtüsünün korunması, sulak alanların korunması risklerin azaltılması için hayati önem taşıyor. Bu iklim değişikliğiyle birlikte bunlar gündeme gelecekler ve biz yapmadığımız için pişman olacağız diye düşünüyorum, yapmamız gereken bir konu, bütün dünyanın yapması gereken bir şey” ifadelerine yer verdi.
Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, Anadolu’da giderek artan madencilik faaliyetlerine dikkat çekti, bunların fay hatlarına yakın alanlarda bulunmaması gerektiğine vurgu yaptı. Seyitoğlu, bu yapıların denetlenmesi gerektiğini belirterek, “Çok büyük çevre felaketine neden olabilir” dedi.

haberimizvar.net- Türkiye’de deprem konusunda alanında uzman akademisyenler, TBMM Depreme Karşı Alınabilecek Önlemleri Araştırma Komisyonu'nda sorunları ve çözüm önerilerini Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce’ye konuştu. Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, Anadolu’da giderek artan maden aktivitesine dikkat çekti, bunların fay hatlarına yakın alanlarda bulunmaması gerektiğine vurgu yaptı.

'SİYANÜR HAVUZLARI İÇİN ÖNLEM ALINMAZSA DOĞU ANADOLU’DA BÜTÜN SULARIMIZ ZEHİRLENMİŞ OLUR'
Maden çalışmaları kapsamında firmaların oluşturduğu havuzların siyanür tuttuğunu işaret eden Seyitoğlu, “Kemah-İliç fayı var; burada bir siyanür havuzu var. -Diyelim ki altın çıkarıyorsunuz, onu siyanürle işleve sokuyorlar ve altını o şekilde elde ediyorlar. O atık olan posayı da o havuzlarda tutuyorlar.- Herhangi bir kaza anında sismik olabilir, sel, yağış olabilir; burada akarsu akaçlandığı zaman Fırat Havzası’na gidiyor. Eğer böyle bir kaza olursa gelecekte tüm Fırat Havza’sını unutursunuz. Doğu Anadolu’da artık -ne sulama ne içme suyu konusunda- bütün sularımız zehirlenmiş olur. O nedenle bu tür yapıların, mühendislik yapılarının çok iyi denetlenmesi lazım, ekstra önlemler alınması lazım. Bunun önünde burası yıkıldığı anda onu durduracak bir başka yedek önlemin daha inşaat mühendislerimiz tarafından düşünülmesi lazım diye düşünüyorum. Siyanür havuzlarından biri de Eskişehir Kaymaz’da da var. Dolayısıyla buradaki siyanür havuzlarının stabilizesinin çok dikkatli ele alınması gerekir, onu zorlayıcı bir kanun boşluğu varsa o boşluk doldurulsun. Büyük bir çevre felaketine neden olabilir” ifadelerine yer verdi.

'DEPREMLERİN ARKASINDAN GİTMEYİ BIRAKIP ÖNÜNE GEÇMEMİZ LAZIM'
Türkiye’de depremlere karşı alınacak önlemlerin başında Fay Yasası’nın geldiğini belirterek, “Artık depremlerin arkasından gitmeyi bırakmamız gerekiyor, depremlerin önüne geçmemiz lazım" diyen Seyitoğlu, “Fay yasası bence gerekli; elde bir yasa olmadan yerel yöneticileri harekete geçirmek oldukça zor. Özellikle içinden faylar geçen şehirlerimiz öncelik alınarak gündeme getirilirse gayet iyi olur. Her türlü inşaat kalitesini maksimuma çıkarsanız da bir bina ya da şehir hastanesi ya da okul, fayın üstündeyse kurtulma şansınız yok. O nedenle fay yasası önemli. Yasa olmadan bazı yetkilileri harekete geçirmenin imkânı yok. Dolayısıyla bunlar söyleniyor ve sürekli kulak ardı ediliyor. Ülkemizin geldiği durumda afet sonrası çalışmalar çok iyi; hemen yaraları sarmaya çalışıyoruz, çadırlar kuruyoruz, yardımlar gidiyor, organize kurtarma ekiplerimiz var. Artık depremlerin arkasından gitmeyi bırakmamız gerekiyor, depremlerin önüne geçmemiz lazım” dedi.

 

'İNSANLARIN DEPREM OLDUĞUNDA ENDİŞE DUYMALARININ SEBEBİ İÇİNDE OLDUKLARI BİNAYA GÜVENMEMELERİ'
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ise Türkiye’de “deprem sorunu yok, yapı stoku sorunu var” dedi ve ekledi: “Deprem probleminin temel nedeni Türkiye'de çok şiddetli depremler olması değil bizim dayanıksız yapı stokumuzdur. Elâzığ depremi, İzmir depremi esasında şiddetli deprem sınıfında değil. Eğer o bölgelerde depreme dayanıklı bir yapı stoku olsaydı hiç hasar bile olmayabilirdi. Türkiye'de insanların deprem olduğunda endişe duymalarının sebebi içinde oldukları binaya güvenmemeleridir. Türkiye'de deprem sorunu yok, yapı stoku sorunu var. Ülkemizde depreme dayanıksız binaların sayısı tahmini sayısı 8 milyon civarında. 2000 yılı öncesinde yapılan yapılar zor ayakta duruyor.”


'KENTSEL DÖNÜŞÜM: DEVLET, ARADAN ÇEKİLDİ, ARSASI DEĞERLİ OLAN KAZANDI'
Sucuoğlu, Türkiye’de depreme karşı yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Yasası’nın da amacına uygun yürütülemediğine dikkat çekerek, “Devletin burada hukuksal boyutunu yönetmek ve bir parça denetlemek dışında finansal olarak çok fazla bir katkısı yok; bazı harçlardan, vergilerden vazgeçiyor sadece, yeter ki vatandaş binasını değiştirsin istiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı riskli yapılar yönetmeliğine göre mevcut binaların hepsi neredeyse aynı derecede riskli çıkıyor ve bu ayırt edici değil. Mesela, bu yasa uygulandığında deprem tehlikesinin çok düşük olduğu Ankara, Konya gibi illerdeki binalar ile İstanbul, Adapazarı gibi illerdeki binalar aynı şartlardan yararlanıyor. Hâlbuki Adapazarı’nın, İstanbul’un deprem tehlikesi çok fazla, oradakine öncelik vermek gerekir. Kentsel dönüşümün deprem riski olmayan yerlerde kullanılması bence istismardır. Kentsel dönüşümün uygulandığı bölgelere baktığınızda arsa değeri yüksek olan yerlerde uygulandı. Müteahhit ile vatandaşı yalnız başına bıraktınız. Arsa değerinin yüksek olduğu yerde 1 metrekare bile fazla kazandığınız zaman yeni yapılacak inşaatın maliyetinin önemli bir kısmını karşılayabiliyor; ama gariban vatandaşın oturduğu yerlerde böyle olmuyor. Devlet, vatandaşı müteahhide yönlendirip aradan çekildi, arsası değerli olan kazandı” diye konuştu.

'STANDART BİR YAKLAŞIM YERİNE MEKÂNSAL PLANLAMA'
İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Handan Türkoğlu da afet risklerinin azaltılmasında standart bir yaklaşım yerine mekânsal planlamanın ele alınması gerektiğini söyledi. Türkoğlu, “Ancak bu sayede etkili, verimli, adaletli, uygulanabilir bir yaklaşımın doğru kombinasyonu ortaya çıkar. Bu kapsamda gelecek te olabilecek afetlere ilişkin bilgiler kamuoyuyla paylaşılmalıdır. “Doğal Çevrenin Korunması” başlığında havza yönetimi, erozyon kontrolü, orman ve bitki örtüsünün korunması, sulak alanların korunması risklerin azaltılması için hayati önem taşıyor. Bu iklim değişikliğiyle birlikte bunlar gündeme gelecekler ve biz yapmadığımız için pişman olacağız diye düşünüyorum, yapmamız gereken bir konu, bütün dünyanın yapması gereken bir şey” ifadelerine yer verdi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.