Çuvalı yırtan öteki

SİYASET 25.07.2021 - 17:22, Güncelleme: 25.07.2021 - 17:22
 

Çuvalı yırtan öteki

Allah uzun ömürler versin, dedem 87 yaşında. Onla beraberken izlediğimiz ana haber bültenlerinde SHP’den olsun, CHP’den olsun, DSP’den olsun, kim çıkarsa çıksın ekrana “gomünist la oğlum bunlar” derdi. Onun gözünde Deniz Baykal da komünist idi,

 Fatih Tutkun- Allah uzun ömürler versin, dedem 87 yaşında. Onla beraberken izlediğimiz ana haber bültenlerinde SHP’den olsun, CHP’den olsun, DSP’den olsun, kim çıkarsa çıksın ekrana “gomünist la oğlum bunlar” derdi. Onun gözünde Deniz Baykal da komünist idi, Kemal Kılıçdaroğlu da. Muhtemel baba/oğul merhum İnönüler de komünist idi, merhum Ecevit de. Yetmişlerden seksenlere “Komünistler geliyor, aman dikkat” propagandasına fazlasıyla maruz kalmanın bir sonucu idi bu Allahu alem. Biraz daha abarttığınızda mevzuyu, herhangi bir sağ iktidarın karşısında olan herkes gayet rahat komünist olabilirdi. Bu minvalde dedemin bizi de komünist olarak görmediğinden çok emin değilim. Şimdilik bir şey söylemiyor, ama söylerse de alınmam yani… Alınmam çünkü kendisini sağ olarak tanımlayan yapıların, partilerin, sivil toplumun zihinleri nasıl iğfal ettiğini görüyorum. Bu dün de böyle idi, bugün de böyle. Adalet Partisi’nin bir seçim afişinde “MSP’ye oy verme! CHP’yi destekleyen gazete ve kuruluşların devamlı övgü ve propagandasını yaptığı Erbakan ve partisine aldanma!” üzerine bina ettiği propagandanın aynısını bugün AKP’nin de yaptığını görmüyor muyuz? Hatta bir iki level fazlasını yapıyorlar diyebiliriz. Açıkçası sağda değişen çok bir şey yok, otuz kırk yıl öncesi ile bugün hemen hemen aynı. Sadece propagandanın şekli zamanla modernleşti, o kadar.  Bu yüzden sokak röportajlarında sıkça gördüğümüz AKP’yi en absürt cümlelerle dahi savunan insanlara kızmıyorum, kızamıyorum. Yedi gün yirmi dört saat sağ propagandaya maruz kalmanın gayet doğal, son derece normal sonuçları bunlar. Haa, buraya çok fazla dikkat kesilip enseyi karartmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Her sağ parti iktidarının en yüksek dozajda verdiği propagandasına bile toplumun bir vakit gelip, “hadi ordan” dediği vaki olmuştur. Çok uzaklara değil, Anavatan Partisi’nin başına gelenlere bakın lütfen. Darbenin önünü açtığı parti, tek başına iktidarlardan kaç yıl sonra kepenk indirdi? Dediğim gibi enseyi karartması gerekenler günün muhalifleri değiller. Ya? Neyse, onlar kendilerini biliyorlar… * Politik derinlere inmeden dedeye geri dönelim. Dedemin her muhalifi komünist çuvalına koyup duvara fırlatması çocukluk ve gençlik yıllarında bizi de ziyadesiyle etkilemişti. Burada özne yalnız dede değildir tabii ki de; baba da var işin içinde, mahalleli de var, okul da var, eş dost akraba ne istersen var oğlu var. Bir süre sonra ister istemez sen de aynı çuvalı sallamaya başlıyorsun. Çünkü sosyoloji böyle çalışıyor.  Parantez içinde şunu da söylemem lazım. (Muhafazakâr deyince bugün için iktidarın tabanlarından bir kesim akla geliyor, ama bence önce değil. Bilakis muhafazakâr deyince benim aklıma mevcut statükonun devamını isteyen herkes geliyor. Hal böyle olunca bazen en Kemalist, en ulusalcı, en liberal isimleri dahi en sağlam muhafazakar olarak karşınızda bulabiliyorsunuz. Demem o ki muhafazakar, sistemin kendisine yarar şekilde çalışmasına ses etmeyen ve dahi bu çalışmanın devamını isteyen kişidir. Sağcısı, solcusu, liberali, islamcısı fark etmez)  Haliyle yukarıda söylediğim şey sadece a mahallesi, b mahallesi için değil, her mahalle için aynı derece geçerli şeydir. Mahalleler arası fark çuvalın rengi, boyutu, neyden yapıldığı değil, içine nelerin/kimlerin konulduğudur. Nitekim Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” diyerek tanımlamaya çalıştığı şeylerden birisi de buydu. Hangi mahallede olursan ol, annenin, babanın, eşin, dostun eline verdiği düdüğü çalarsın, türküsünü söylersin, çuvalını doldurursun. Bu her yerde böyledir. Ta ki öteki ile bir araya gelesiye kadar… * Yedi sekiz yıl önce çok sevdiğim bir ağabeyin vesilesiyle tanıştığım, sonrasında ara ara oturup karşılıklı çay içtiğim, uzun sohbetler ettiğim bir sosyalist idi İdris abi. Ardından face’den takipleşmeye başladık. Köşe yazılarını okumaya devam ettim. Yeni Şafak dönemini, rahmetli Akif Emre ile dostluklarını öğrenince daha başka bir boyuta geçti benim gözümde İdris abi. Bizim içimizde olmuş, bizim mahalleden birilerini dost tutmuştu. Kompleksleri yoktu, muhatapları ile arasında ortak noktaları bulduğunda üzerinde ittifak kurmayı becerebilendi. “Sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya” talebini ondan ilk duyduğumda, devamında “bunun İslam’da da böyle olduğunu biliyorum” demişti, nitekim haklıydı da. İyi bir Ali Şeriati okuyucusu bunun böyle olduğunu hemen anlardı zaten. İdris abi ile ara ara görüşmeye devam ettik. Bugünlerde elimde Tanıl Bora’nın “Milliyetçiliğin Kara Baharı” kitabı var. Orada İdris abiden bir alıntı ile saldırgan-faşizan sosyalist tiplemesiyle örneklendirince telefona sarıldım, pasajın üzerinden geçtik birlikte. Yine uzunca bir sohbetin ardından da haberimizvar’da yazmamı rica etti. Öteki çuvalımı parçalayan birisinin ricasını geri çevirmeyi bırak, emir telakki ederdim. Hemen kabul ettim. Buradaki hikayemiz de böylece başlamış oldu. * Öteki ile konuşmanın değerini anlayan birisi olarak buralarda yeni ötekiler bulmak, iyilik, güzellik, adalet, merhamet, vicdan üzerinde onlarla da beriki olmanın yollarını aramayı arzu ediyorum. Umarım başaralı olabiliriz. Kalıpları kırmak, çuvalları delmek kolay şey değil, bunun farkındayım. En azından kendimden biliyorum. Ama başka şansımızın olmadığını da gayet iyi biliyorum. Ya birlikte yaşamayı öğreneceğiz ya da… Niyetimiz hayr, akıbetimiz hayr olsun inşallah… Son olarak dedeme buradan selam ve hürmetlerimi gönderiyor, ellerinden öpüyorum. İyilik ve güzellikle kalın…
Allah uzun ömürler versin, dedem 87 yaşında. Onla beraberken izlediğimiz ana haber bültenlerinde SHP’den olsun, CHP’den olsun, DSP’den olsun, kim çıkarsa çıksın ekrana “gomünist la oğlum bunlar” derdi. Onun gözünde Deniz Baykal da komünist idi,

 Fatih Tutkun- Allah uzun ömürler versin, dedem 87 yaşında. Onla beraberken izlediğimiz ana haber bültenlerinde SHP’den olsun, CHP’den olsun, DSP’den olsun, kim çıkarsa çıksın ekrana “gomünist la oğlum bunlar” derdi. Onun gözünde Deniz Baykal da komünist idi, Kemal Kılıçdaroğlu da. Muhtemel baba/oğul merhum İnönüler de komünist idi, merhum Ecevit de. Yetmişlerden seksenlere “Komünistler geliyor, aman dikkat” propagandasına fazlasıyla maruz kalmanın bir sonucu idi bu Allahu alem. Biraz daha abarttığınızda mevzuyu, herhangi bir sağ iktidarın karşısında olan herkes gayet rahat komünist olabilirdi. Bu minvalde dedemin bizi de komünist olarak görmediğinden çok emin değilim. Şimdilik bir şey söylemiyor, ama söylerse de alınmam yani…

Alınmam çünkü kendisini sağ olarak tanımlayan yapıların, partilerin, sivil toplumun zihinleri nasıl iğfal ettiğini görüyorum. Bu dün de böyle idi, bugün de böyle. Adalet Partisi’nin bir seçim afişinde “MSP’ye oy verme! CHP’yi destekleyen gazete ve kuruluşların devamlı övgü ve propagandasını yaptığı Erbakan ve partisine aldanma!” üzerine bina ettiği propagandanın aynısını bugün AKP’nin de yaptığını görmüyor muyuz? Hatta bir iki level fazlasını yapıyorlar diyebiliriz. Açıkçası sağda değişen çok bir şey yok, otuz kırk yıl öncesi ile bugün hemen hemen aynı. Sadece propagandanın şekli zamanla modernleşti, o kadar. 

Bu yüzden sokak röportajlarında sıkça gördüğümüz AKP’yi en absürt cümlelerle dahi savunan insanlara kızmıyorum, kızamıyorum. Yedi gün yirmi dört saat sağ propagandaya maruz kalmanın gayet doğal, son derece normal sonuçları bunlar. Haa, buraya çok fazla dikkat kesilip enseyi karartmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Her sağ parti iktidarının en yüksek dozajda verdiği propagandasına bile toplumun bir vakit gelip, “hadi ordan” dediği vaki olmuştur. Çok uzaklara değil, Anavatan Partisi’nin başına gelenlere bakın lütfen. Darbenin önünü açtığı parti, tek başına iktidarlardan kaç yıl sonra kepenk indirdi? Dediğim gibi enseyi karartması gerekenler günün muhalifleri değiller. Ya? Neyse, onlar kendilerini biliyorlar…

*

Politik derinlere inmeden dedeye geri dönelim. Dedemin her muhalifi komünist çuvalına koyup duvara fırlatması çocukluk ve gençlik yıllarında bizi de ziyadesiyle etkilemişti. Burada özne yalnız dede değildir tabii ki de; baba da var işin içinde, mahalleli de var, okul da var, eş dost akraba ne istersen var oğlu var. Bir süre sonra ister istemez sen de aynı çuvalı sallamaya başlıyorsun. Çünkü sosyoloji böyle çalışıyor. 

Parantez içinde şunu da söylemem lazım. (Muhafazakâr deyince bugün için iktidarın tabanlarından bir kesim akla geliyor, ama bence önce değil. Bilakis muhafazakâr deyince benim aklıma mevcut statükonun devamını isteyen herkes geliyor. Hal böyle olunca bazen en Kemalist, en ulusalcı, en liberal isimleri dahi en sağlam muhafazakar olarak karşınızda bulabiliyorsunuz. Demem o ki muhafazakar, sistemin kendisine yarar şekilde çalışmasına ses etmeyen ve dahi bu çalışmanın devamını isteyen kişidir. Sağcısı, solcusu, liberali, islamcısı fark etmez) 

Haliyle yukarıda söylediğim şey sadece a mahallesi, b mahallesi için değil, her mahalle için aynı derece geçerli şeydir. Mahalleler arası fark çuvalın rengi, boyutu, neyden yapıldığı değil, içine nelerin/kimlerin konulduğudur. Nitekim Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” diyerek tanımlamaya çalıştığı şeylerden birisi de buydu. Hangi mahallede olursan ol, annenin, babanın, eşin, dostun eline verdiği düdüğü çalarsın, türküsünü söylersin, çuvalını doldurursun. Bu her yerde böyledir. Ta ki öteki ile bir araya gelesiye kadar…

*

Yedi sekiz yıl önce çok sevdiğim bir ağabeyin vesilesiyle tanıştığım, sonrasında ara ara oturup karşılıklı çay içtiğim, uzun sohbetler ettiğim bir sosyalist idi İdris abi. Ardından face’den takipleşmeye başladık. Köşe yazılarını okumaya devam ettim. Yeni Şafak dönemini, rahmetli Akif Emre ile dostluklarını öğrenince daha başka bir boyuta geçti benim gözümde İdris abi. Bizim içimizde olmuş, bizim mahalleden birilerini dost tutmuştu. Kompleksleri yoktu, muhatapları ile arasında ortak noktaları bulduğunda üzerinde ittifak kurmayı becerebilendi. “Sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya” talebini ondan ilk duyduğumda, devamında “bunun İslam’da da böyle olduğunu biliyorum” demişti, nitekim haklıydı da. İyi bir Ali Şeriati okuyucusu bunun böyle olduğunu hemen anlardı zaten.

İdris abi ile ara ara görüşmeye devam ettik. Bugünlerde elimde Tanıl Bora’nın “Milliyetçiliğin Kara Baharı” kitabı var. Orada İdris abiden bir alıntı ile saldırgan-faşizan sosyalist tiplemesiyle örneklendirince telefona sarıldım, pasajın üzerinden geçtik birlikte. Yine uzunca bir sohbetin ardından da haberimizvar’da yazmamı rica etti. Öteki çuvalımı parçalayan birisinin ricasını geri çevirmeyi bırak, emir telakki ederdim. Hemen kabul ettim. Buradaki hikayemiz de böylece başlamış oldu.

*

Öteki ile konuşmanın değerini anlayan birisi olarak buralarda yeni ötekiler bulmak, iyilik, güzellik, adalet, merhamet, vicdan üzerinde onlarla da beriki olmanın yollarını aramayı arzu ediyorum. Umarım başaralı olabiliriz. Kalıpları kırmak, çuvalları delmek kolay şey değil, bunun farkındayım. En azından kendimden biliyorum. Ama başka şansımızın olmadığını da gayet iyi biliyorum. Ya birlikte yaşamayı öğreneceğiz ya da… Niyetimiz hayr, akıbetimiz hayr olsun inşallah…

Son olarak dedeme buradan selam ve hürmetlerimi gönderiyor, ellerinden öpüyorum.

İyilik ve güzellikle kalın…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.