Bu işi ciddiye almalıyız

EKONOMİ 01.09.2022 - 10:42, Güncelleme: 01.09.2022 - 10:42
 

Bu işi ciddiye almalıyız

Gündem kaynarken cadı kazanı gibi, kaynayamayan tencereler var evlerin mutfaklarında.

Gündem kaynarken cadı kazanı gibi, kaynayamayan tencereler var evlerin mutfaklarında. Oysa ki mutfaklar yangın yeri sanki, ama itfaiye gecikiyor, yangını bir türlü söndüremiyor belli ki. Yarına nasıl çıkacağını düşünen analar babalar, kaygı ile büyüyen gençler var ortada. Gelecek öngörüsünü yitirmiş, her gün bir umut kırıntısı bulmaya çalışıyoruz. İpin ucunu bir yakalasak belki, sanki düğümü çözecekmişiz ve her şey düzelecekmiş gibi her şeyde umut arıyoruz. Eskinin hesaplaşmalarını yapıyoruz hâlâ; Kim haklı kim haksız? Osmanlı mıyız, ümmet mi? Öteki mi beriki mi? Ayarlarımızla böylesine oynarken birileri, dönüştürmek isterken itinayla  bizi, evirip çevirmek isterken başka bir yöne bence, birden yakalandık durduk yerde  pandemiye.. Ukrayna-Rus Savaşı, ticaret savaşları, kutuplaşmalar, dış siyaset, iç siyaset, o bu derken ekonomi şaha kalkmış, bir türlü yerine oturtamıyoruz. Kapitalizm kendi çıkmazı için yeni yollar arar bulurken, biz fillerin tepiştiği yerde ortada kalmış gibiyiz. İşin kötüsü kendimizi belki de fil zannediyoruz. Akaryakıt, enerji fiyatları uluslararası piyasalarda artıyor. Bunlara gelen her zam, tüm ürünlere yansıyor, aldığımız üç kuruş maaşla neye yetişeceğimizi şaşırıyoruz. Evet her ülkede fiyat artışı var, ama bizde bir de bunlara yetmeyen, bir türlü yetemeyen bir gelir olgusu var. Esas sorun ise işte tam da burada. Malzeme var mı var, peki alabiliyor musun ulaşabiliyor musun? Yok... Tabi bu yok, herkese yok. Kimileri duyduğumuz ve bazen orada burada gördüğümüz üzere döke saça alabiliyor ya, biz işte maalesef onlardan olamadık, olamıyoruz. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, uçurumları derinleştiriyor, uçurumun bir köşesinde kalmışız, karşı taraftakiler sesimizi ya zor duyuyor, ya da belki duymak istemiyor. Bizim yerimize, yabancılar sınırlarımızdan pasaportlarıyla girip, sepet sepet malzeme alıyorlar. Seviniyoruz piyasa canlandı diye, alkış tutuyor bir kısmımız. Melun melun kuzu gibi, ulaşamadığımız ama başkalarının aldıkları şeylere bakıp bakıp iç çekiyoruz. Bazıları sanki şöyle de düşünüyor; “yazık, onlarda yok, bizi kıskanıyorlar işte, sevinsin garibanlar.” Hani neredeyse üç beş kuruş da ceplerine harçlık koyacaklar üzüntüden. Tabi insanın aklına gelmiyor değil hani; böyle düşünenler, bu ülkenin neresinde ve hangi parelel evrende yaşıyorlar? Anlamıyorum, biliyorum ki çoğunluk da anlamıyor. Anlaşılan o ki tam anlamıyla henüz aç kalmadık hepimiz, bir tık daha var sokaklara dökülmeye, sınırı iyi bilip iyi koruyorlar şimdilik sanki, şükredip susuyoruz. Fakirlik yüceltiliyor habire, cennet vaadi var cebimizde. Mükafat büyük anlayacağınız. Öte dünya vaadiyle yaşayıp gidiyoruz. Kentsel dönüşüm diyorlar, deprem olacak hani. Ona da “Peki ”tabi. Kafamı kurcalıyor habire istemsiz; Kentsel dönüşümün adı bazı yerlerde  rantsal dönüşüm mü ki?. İnsanlar evlerinden oluyor, bir kısmı karşı çıkıyor, ne olup bittiğini anlayamıyoruz. Barınma bir problem, mutfak yangını ayrı problem, fiziki ihtiyaçlarımızı karşılayamazken biz, sosyal ihtiyaçlar mı? Onlar ne haddimize, şımarıklık yapmayalım lütfen, şükredip oturmalı yerimize. Daha düne kadar sahiller herkese açıktı, yürürsün, denize girersin. Şimdi sahile sıfır oteller, işletmeler var. Kimi yerlerde denize uzaktan bakıp bakıp, yine derin derin iç çekiyoruz. Her yer tanınmaz olmuş, beton dökülmeye devam. Sanki düşüncelerimize bile beton atılmış ki, “Çok güzel, çok şık yapıldı ama bak, bak hele şuna! Modernlik bu işte” diyerek, kimi vakit doğa katline bile sevinçle alkış tutuyoruz. Sit alanları, koylar, ormanlar... Kısacası tarihi ya da doğal güzelliklerimiz var her yerde. Herkes bu değerleri muhafaza eder, etmeye çalışır.  Bizim tek değerimiz para olmuş, tabi ki de bu değerimize sahip çıkıp önemsiyoruz.. Eskiden bir takım şeyler vardı hani. Dürüstçe, mertçe, alnının akıyla, alın teriyle çalışmak gibi. Bir de saygı sevgi.. Şimdi bunlar bitpazarına düşmüş sanki. İçleri boşaltılmış, modası geçmiş, alıcısı yok. Dürüst çalışan adamları değil, işini bilenleri kolluyoruz. Örnek aldığımız insanlar bile değişti. İlk değişim belki de Kurtlar Vadisi ve İvedik serisiyle müjdelendi. Polat Alemdar’lar veya İvedik’ler sarmış etrafımızı. Gişe rekorları yetmemiş anlaşılan. Sinemalardan hayata inmiş tipler, biz de alkış tutuyoruz. Kahramanlarımız bile değişti. Kapalı kapılar arkasında, merdiven veya köprü altlarında, görünmeyen yerlerde olan mafya bile gün ışığına çıktı. Vampirlerin gün ışığına bağışıklık kazanması gibi. Siyasetle iç içe geçmiş mafya iddiası ortalıkta, mafya babaları alenen siyasete, devlete söz söyler olmuş. Kimseden ses yok. Biz vatandaşlar kendimizden bile korkuyoruz zaten, o hale gelmişiz, seyrediyoruz. Herkesin elinde silah, nereden çıkıyor belli değil. Bireysel silahlanmanın amacı ne? Neden müdahale edilmez? Fikirler bile silah addedilip, sansür orada burada kol gezerken, silahlar nasıl böyle pervasızca herkesin elinde bilinmez. Kimin canını kim sıkıyorsa ona zarar verebilir bu halde.  Anton Çehov’undu; “Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar.”  Tabii ki silahlar patlıyor orada burada ve biz olan biteni haberlerde seyretmekle kalıyoruz. O serseri kurşunlardan biri bize gelmedikçe de, güvendeyiz zannedip şükrediyoruz. Çocuklar, çocuklarımız... Bu karambolde gelecek için eğitim almaya çalışıyorlar. Müfredat bir türlü oturamamış yerine. Tam 12 sene boyunca YKS sınavına hazırlamaya çalışıp, haybeye kürek çektirtiyoruz. Hayat sadece YKS mi? İşte bu da bir umut kırıntısı, maalesef bu oyunda hepimiz yer alıyoruz. Liyakat mı? Bakıyoruz haberlere. Ağzınla kuş tutsan “birinin bir şeyi değilsen, bir yere bağlı değilsen, senden hiçbir şey olmaz arkadaş.” gerçeğini görüp, süklüm püklüm kalıyoruz. Yaşama sevinci, gelecek hayali ellerinden alınmış dünya kadar genç bu kaynayan kazandan çıkış için ellerini uzatıyorlar yukarıya.. Pes eden, fırsatını bulan, kaçıyor gidiyor yurtdışına. Sadece gençler mi kaçan? Tüm bezmiş ve gelecek ümidini kaybedenler girmiş sıraya. Kimi yetişmiş, kimi yetişecek nitelikli insanlarımızı, evlatlarımızı kaybediyoruz.. İnsan bol belki de kim bilir, belki de yüzyıllar sonra kavimler göçü gibi anılacaktır bu yüzyılda. Biz göremeyeceğiz, ama yazılarımız kalacaktır sonuçta. Tarih olunca bizler, yerimizi alanlar anlayacaktır ve anlatacaktır bizleri gelecek kuşaklara. Tüm yaptığımız ve yapamadıklarımızla. İnsanlarımızın yerini yeni göçmenler alıyor böylece, işte öyle yaşıyor gidiyoruz. Tarım alanları küçülmüş, savaştaki ülkelerden bile tahıl alıyoruz. Hayvancılık gitti gidiyor tarzında. Böyle bir coğrafyada kendimize bile yetemez olmuşuz. Çiftçi “El ver” diyor, “Bana yardım et”. Sesini duyuyoruz, duyuyoruz ya, yaralara merhem hiç bir şey yapamıyoruz. Saysan bitmez kazanın içindekiler daha. Hepimizin bildiği şeyler ya, çok şey var bu kazanda. Yalnız kazanın dibi tuttu tutacak bu defa. Şimdi vakit birlik olma vakti. Kendimize gelme, olanları görme, ayırt etme vakti. Hepimizin, herkesin sesinin duyulacağı, hoşgörü ortamında, birbirimizi anlayıp dinleyerek, rengarenk insanlardan oluşan çok sesli koromuzla, bir arada kardeşlik türküleri söyleme vakti. İş yapma, eyleme, aydınlık ve güzel yarınlara uzanma vakti. O zaman seçimin eli kulağındayken, girilmişken yavaştan atmosfere, güç bizdedir bu halde.. Vatandaşlık sorumluluktur, bilmek gerek. Fanatizm körlük getirir anlamak gerek. Futbol maçı yapmıyoruz oylarla, bunu da ayırt etmek gerek. Demokrasi, adalet, hak, hukuk, eşitlik, insan hakları ve insanca yaşama olanakları hepimiz için gerekli unutmamak gerek. Hayatınızda hiç bir şeyi ciddiye almıyorsanız bile, sizin için, sevdikleriniz ve geleceğimiz olan çocuklarınız, çocuklarımız için; bu iş ciddi iştir, bunu da anlamak gerek.. Aydınlık, güzel, refah içinde, hoşgörü ve kardeşliğin egemen olduğu mutlu ve umutlu yarınlar olsun..
Gündem kaynarken cadı kazanı gibi, kaynayamayan tencereler var evlerin mutfaklarında.

Gündem kaynarken cadı kazanı gibi, kaynayamayan tencereler var evlerin mutfaklarında.

Oysa ki mutfaklar yangın yeri sanki, ama itfaiye gecikiyor, yangını bir türlü söndüremiyor belli ki. Yarına nasıl çıkacağını düşünen analar babalar, kaygı ile büyüyen gençler var ortada. Gelecek öngörüsünü yitirmiş, her gün bir umut kırıntısı bulmaya çalışıyoruz. İpin ucunu bir yakalasak belki, sanki düğümü çözecekmişiz ve her şey düzelecekmiş gibi her şeyde umut arıyoruz.

Eskinin hesaplaşmalarını yapıyoruz hâlâ; Kim haklı kim haksız? Osmanlı mıyız, ümmet mi? Öteki mi beriki mi? Ayarlarımızla böylesine oynarken birileri, dönüştürmek isterken itinayla  bizi, evirip çevirmek isterken başka bir yöne bence, birden yakalandık durduk yerde  pandemiye..

Ukrayna-Rus Savaşı, ticaret savaşları, kutuplaşmalar, dış siyaset, iç siyaset, o bu derken ekonomi şaha kalkmış, bir türlü yerine oturtamıyoruz.

Kapitalizm kendi çıkmazı için yeni yollar arar bulurken, biz fillerin tepiştiği yerde ortada kalmış gibiyiz. İşin kötüsü kendimizi belki de fil zannediyoruz.

Akaryakıt, enerji fiyatları uluslararası piyasalarda artıyor. Bunlara gelen her zam, tüm ürünlere yansıyor, aldığımız üç kuruş maaşla neye yetişeceğimizi şaşırıyoruz.

Evet her ülkede fiyat artışı var, ama bizde bir de bunlara yetmeyen, bir türlü yetemeyen bir gelir olgusu var. Esas sorun ise işte tam da burada.

Malzeme var mı var, peki alabiliyor musun ulaşabiliyor musun? Yok...

Tabi bu yok, herkese yok. Kimileri duyduğumuz ve bazen orada burada gördüğümüz üzere döke saça alabiliyor ya, biz işte maalesef onlardan olamadık, olamıyoruz. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, uçurumları derinleştiriyor, uçurumun bir köşesinde kalmışız, karşı taraftakiler sesimizi ya zor duyuyor, ya da belki duymak istemiyor.

Bizim yerimize, yabancılar sınırlarımızdan pasaportlarıyla girip, sepet sepet malzeme alıyorlar. Seviniyoruz piyasa canlandı diye, alkış tutuyor bir kısmımız. Melun melun kuzu gibi, ulaşamadığımız ama başkalarının aldıkları şeylere bakıp bakıp iç çekiyoruz.

Bazıları sanki şöyle de düşünüyor; “yazık, onlarda yok, bizi kıskanıyorlar işte, sevinsin garibanlar.”

Hani neredeyse üç beş kuruş da ceplerine harçlık koyacaklar üzüntüden.

Tabi insanın aklına gelmiyor değil hani; böyle düşünenler, bu ülkenin neresinde ve hangi parelel evrende yaşıyorlar? Anlamıyorum, biliyorum ki çoğunluk da anlamıyor.

Anlaşılan o ki tam anlamıyla henüz aç kalmadık hepimiz, bir tık daha var sokaklara dökülmeye, sınırı iyi bilip iyi koruyorlar şimdilik sanki, şükredip susuyoruz.

Fakirlik yüceltiliyor habire, cennet vaadi var cebimizde. Mükafat büyük anlayacağınız. Öte dünya vaadiyle yaşayıp gidiyoruz.

Kentsel dönüşüm diyorlar, deprem olacak hani.

Ona da “Peki ”tabi. Kafamı kurcalıyor habire istemsiz; Kentsel dönüşümün adı bazı yerlerde  rantsal dönüşüm mü ki?. İnsanlar evlerinden oluyor, bir kısmı karşı çıkıyor, ne olup bittiğini anlayamıyoruz.

Barınma bir problem, mutfak yangını ayrı problem, fiziki ihtiyaçlarımızı karşılayamazken biz, sosyal ihtiyaçlar mı? Onlar ne haddimize, şımarıklık yapmayalım lütfen, şükredip oturmalı yerimize.

Daha düne kadar sahiller herkese açıktı, yürürsün, denize girersin. Şimdi sahile sıfır oteller, işletmeler var. Kimi yerlerde denize uzaktan bakıp bakıp, yine derin derin iç çekiyoruz.

Her yer tanınmaz olmuş, beton dökülmeye devam. Sanki düşüncelerimize bile beton atılmış ki, “Çok güzel, çok şık yapıldı ama bak, bak hele şuna! Modernlik bu işte” diyerek, kimi vakit doğa katline bile sevinçle alkış tutuyoruz.

Sit alanları, koylar, ormanlar... Kısacası tarihi ya da doğal güzelliklerimiz var her yerde. Herkes bu değerleri muhafaza eder, etmeye çalışır.

 Bizim tek değerimiz para olmuş, tabi ki de bu değerimize sahip çıkıp önemsiyoruz..

Eskiden bir takım şeyler vardı hani. Dürüstçe, mertçe, alnının akıyla, alın teriyle çalışmak gibi. Bir de saygı sevgi..

Şimdi bunlar bitpazarına düşmüş sanki. İçleri boşaltılmış, modası geçmiş, alıcısı yok.

Dürüst çalışan adamları değil, işini bilenleri kolluyoruz.

Örnek aldığımız insanlar bile değişti. İlk değişim belki de Kurtlar Vadisi ve İvedik serisiyle müjdelendi. Polat Alemdar’lar veya İvedik’ler sarmış etrafımızı. Gişe rekorları yetmemiş anlaşılan. Sinemalardan hayata inmiş tipler, biz de alkış tutuyoruz.

Kahramanlarımız bile değişti. Kapalı kapılar arkasında, merdiven veya köprü altlarında, görünmeyen yerlerde olan mafya bile gün ışığına çıktı. Vampirlerin gün ışığına bağışıklık kazanması gibi. Siyasetle iç içe geçmiş mafya iddiası ortalıkta, mafya babaları alenen siyasete, devlete söz söyler olmuş. Kimseden ses yok. Biz vatandaşlar kendimizden bile korkuyoruz zaten, o hale gelmişiz, seyrediyoruz.

Herkesin elinde silah, nereden çıkıyor belli değil. Bireysel silahlanmanın amacı ne? Neden müdahale edilmez? Fikirler bile silah addedilip, sansür orada burada kol gezerken, silahlar nasıl böyle pervasızca herkesin elinde bilinmez. Kimin canını kim sıkıyorsa ona zarar verebilir bu halde.  Anton Çehov’undu; “Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar.”  Tabii ki silahlar patlıyor orada burada ve biz olan biteni haberlerde seyretmekle kalıyoruz. O serseri kurşunlardan biri bize gelmedikçe de, güvendeyiz zannedip şükrediyoruz.

Çocuklar, çocuklarımız...

Bu karambolde gelecek için eğitim almaya çalışıyorlar. Müfredat bir türlü oturamamış yerine. Tam 12 sene boyunca YKS sınavına hazırlamaya çalışıp, haybeye kürek çektirtiyoruz. Hayat sadece YKS mi? İşte bu da bir umut kırıntısı, maalesef bu oyunda hepimiz yer alıyoruz.

Liyakat mı? Bakıyoruz haberlere. Ağzınla kuş tutsan “birinin bir şeyi değilsen, bir yere bağlı değilsen, senden hiçbir şey olmaz arkadaş.” gerçeğini görüp, süklüm püklüm kalıyoruz. Yaşama sevinci, gelecek hayali ellerinden alınmış dünya kadar genç bu kaynayan kazandan çıkış için ellerini uzatıyorlar yukarıya..

Pes eden, fırsatını bulan, kaçıyor gidiyor yurtdışına. Sadece gençler mi kaçan? Tüm bezmiş ve gelecek ümidini kaybedenler girmiş sıraya. Kimi yetişmiş, kimi yetişecek nitelikli insanlarımızı, evlatlarımızı kaybediyoruz..

İnsan bol belki de kim bilir, belki de yüzyıllar sonra kavimler göçü gibi anılacaktır bu yüzyılda. Biz göremeyeceğiz, ama yazılarımız kalacaktır sonuçta. Tarih olunca bizler, yerimizi alanlar anlayacaktır ve anlatacaktır bizleri gelecek kuşaklara. Tüm yaptığımız ve yapamadıklarımızla.

İnsanlarımızın yerini yeni göçmenler alıyor böylece, işte öyle yaşıyor gidiyoruz.

Tarım alanları küçülmüş, savaştaki ülkelerden bile tahıl alıyoruz. Hayvancılık gitti gidiyor tarzında. Böyle bir coğrafyada kendimize bile yetemez olmuşuz. Çiftçi “El ver” diyor, “Bana yardım et”. Sesini duyuyoruz, duyuyoruz ya, yaralara merhem hiç bir şey yapamıyoruz.

Saysan bitmez kazanın içindekiler daha. Hepimizin bildiği şeyler ya, çok şey var bu kazanda. Yalnız kazanın dibi tuttu tutacak bu defa.

Şimdi vakit birlik olma vakti. Kendimize gelme, olanları görme, ayırt etme vakti.

Hepimizin, herkesin sesinin duyulacağı, hoşgörü ortamında, birbirimizi anlayıp dinleyerek, rengarenk insanlardan oluşan çok sesli koromuzla, bir arada kardeşlik türküleri söyleme vakti. İş yapma, eyleme, aydınlık ve güzel yarınlara uzanma vakti. O zaman seçimin eli kulağındayken, girilmişken yavaştan atmosfere, güç bizdedir bu halde..

Vatandaşlık sorumluluktur, bilmek gerek.

Fanatizm körlük getirir anlamak gerek.

Futbol maçı yapmıyoruz oylarla, bunu da ayırt etmek gerek.

Demokrasi, adalet, hak, hukuk, eşitlik, insan hakları ve insanca yaşama olanakları hepimiz için gerekli unutmamak gerek.

Hayatınızda hiç bir şeyi ciddiye almıyorsanız bile, sizin için, sevdikleriniz ve geleceğimiz olan çocuklarınız, çocuklarımız için; bu iş ciddi iştir, bunu da anlamak gerek..

Aydınlık, güzel, refah içinde, hoşgörü ve kardeşliğin egemen olduğu mutlu ve umutlu yarınlar olsun..

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.