Kim niye yazıyor, kim niye yazamıyor?

28.09.2019 - 15:58, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

Kim niye yazıyor, kim niye yazamıyor?

  “Bilmediğimiz şeyler öldürmez” diyordu dün izlediğim filmdeki başrol oyuncusu. Evet, bildiğimiz şeyler öldürüyor genelde. Bazen, “niye bu kadar çok şey biliyorum ki?” diye düşündüğüm oluyor. Gazeteci olduğum için biliyorum öncelikle. Bir de fazla meraklı olduğum için. İlgi alanlarımı sıralamaya kalksam, mutlaka atladığım şeyler olacaktır. Zaten gazetecilik de bütün bunların üstünde yükseliyor. İyi bir gazeteci olmak geniş ilgi alanlarına sahip olmayı gerektiriyor. Tabii fazla şey bilmeyi de… Fakat bildikleri tehlikeli oluyor çoğu kez… Onları yazacak mı, yazmayacak mı? Bir gazetecinin hayatı boyunca taşıdığı paradigma budur. Bazen cesaret eder ve yazar; bazen de içinde saklı tutmayı tercih eder. Yazdıklarından dolayı sorgulanır; ama yazmadıklarından dolayı dara çekilmez çoğu kez… Aslında sorgulanması gereken yazmadıklarıdır. Lakin nereden bileceğiz ki yazmadıklarını?   Gerçeklere ‘terör’ muamelesi TV kanallarına bakıyorum, bir sürü renksiz, kokusuz adam ya da iktidar militanı, tetikçisi tip… İzlenecek bir ekran kalmadı. Gazetelerin çoğu bihaber… Başka bir ülkeyi, başka bir toplumu anlatıyorlar sanki… Her şey toz pembe… Ah bir de şu teröristler, vatan hainleri, bozguncular olmasa… Sayıştay raporlarını didikleyen, iddianameleri kazıyan, ihalelere burnunu sokan, sağdan soldan fotoğraf çekip önümüze koyan şu hain gazeteciler olmasa keşke… Ne güzel bir ülke olacağız o zaman… Güllük gülistanlık olacak dört bir yan… Peki, nerede o bozguncu gazeteciler?… Gerçi ‘gazeteci’ de demiyoruz onlara artık. Çünkü ülkemizin cezaevlerinde hiç gazeteci yok mesela… Ne var? Terörist var… Çünkü teröristler silah kullanmaz ki sadece, kalem de kullanır. Kalem de bir terör aracıdır. Peki, gerçekler? En büyük terör o zaten… Siyaset her insanın sorumluluğu Gerçekleri araştırmanın, sorgulamanın ve yazmanın en tehlikeli terör eylemi olduğunu öğrendik son yıllarda. Bazı meslektaşlarımızın bu yüzden eli varmıyor yazmaya, çizmeye… Fakat bir yığın var ki, onların derdi başka… Onlar yazmaktan çekindikleri için değil, yazmamayı bir kimlik haline getirdikleri için kazanıyorlar bu ülkede. Kendilerine ait fikirleri, siyasi görüşleri yok. Kim iktidarsa, kim yönetiyorsa onların fikri de o… Ekranlar, gazete sayfaları, dergi köşeleri bu tiplerle dolup taşmaya başladı. Fakat kimse okumuyor, takip etmiyor onları. Kapalı devre dönüp duruyorlar işte… Ve en büyük argüman, “Aman siyaset yapmayın, siyaset siyasetçilerin işidir”. Yani gazetecinin siyasi fikri olamaz, avukat, mühendis, doktor, mimar, vatandaş siyaset yapamaz. Kim yapar? Bilmem hangi parti liderinin parmağıyla gösterdiği zat-ı muhteremler yapar. Yazamayanlar ile yazmayanlar! Oysa siyaset hayatın kendisidir. Biz böyle öğrendik. Yediğin ekmeğin fiyatı, içtiğin suyun kalitesidir siyaset. Ve demokrasi, barış, hukuk, insan hakları, adalet, eşitlik bizim ekmeğimizdir. Bunlar yoksa ekmek de yoktur. Siyaset ekmeğin, aşın, insan gibi yaşamanın güvencesidir. Biz seçimden seçime sandık başına giden koyunlar değiliz. O sandık bizim siyasi duruşumuzu ölçmek, siyasi kararımızı yansıtmak için konuyor oraya. Falan partinin ilçe başkanı filan partinin bilmem neyine sallasın diye yaşamıyoruz biz. Tam aksine yaşadığımız ve daha iyi yaşamak istediğimiz için siyaset yapıyoruz. Siyaset zaten bunun adıdır. Gazeteci de borazan ya da iktidarların kafa sallayıcısı, ‘hınk’ deyicisi değil, sessiz yığınların, kamunun, halkın, vatandaşın sesidir. Halkın kötü gününde de, iyi gününde de yanındaki insandır gazeteci. Onunla eğlenen, onunla dertlenen, onun bazen önünde, bazen arkasında yürüyen kişidir. Gazeteciyim diye ortada dolanan kişi böyle bir kaygı, böyle bir bilinç taşımıyorsa ona gazeteci denmez. Ne denir? Bültenci denir, danışman denir, tetikçi denir, yandaş denir, candaş denir, besleme denir. İnsani kaygıları yüzünden yazamayanlarla, gırtlaklar, işkembeleri, arabaları, villaları, viskileri, kumar masaları nedeniyle yazmayanları, hatta yazmamayı bir yana bırakın, yazanlara da saldıranları birbirinden ayırıyorum. Yazamayanları doğru bulmasam da anlıyorum, yazmayanları ise suçluyorum. Hayatım boyunca da suçlamaya devam edeceğim.

 

“Bilmediğimiz şeyler öldürmez” diyordu dün izlediğim filmdeki başrol oyuncusu. Evet, bildiğimiz şeyler öldürüyor genelde. Bazen, “niye bu kadar çok şey biliyorum ki?” diye düşündüğüm oluyor. Gazeteci olduğum için biliyorum öncelikle. Bir de fazla meraklı olduğum için. İlgi alanlarımı sıralamaya kalksam, mutlaka atladığım şeyler olacaktır. Zaten gazetecilik de bütün bunların üstünde yükseliyor. İyi bir gazeteci olmak geniş ilgi alanlarına sahip olmayı gerektiriyor. Tabii fazla şey bilmeyi de… Fakat bildikleri tehlikeli oluyor çoğu kez… Onları yazacak mı, yazmayacak mı? Bir gazetecinin hayatı boyunca taşıdığı paradigma budur. Bazen cesaret eder ve yazar; bazen de içinde saklı tutmayı tercih eder. Yazdıklarından dolayı sorgulanır; ama yazmadıklarından dolayı dara çekilmez çoğu kez… Aslında sorgulanması gereken yazmadıklarıdır. Lakin nereden bileceğiz ki yazmadıklarını?  

Gerçeklere ‘terör’ muamelesi

TV kanallarına bakıyorum, bir sürü renksiz, kokusuz adam ya da iktidar militanı, tetikçisi tip… İzlenecek bir ekran kalmadı. Gazetelerin çoğu bihaber… Başka bir ülkeyi, başka bir toplumu anlatıyorlar sanki… Her şey toz pembe… Ah bir de şu teröristler, vatan hainleri, bozguncular olmasa… Sayıştay raporlarını didikleyen, iddianameleri kazıyan, ihalelere burnunu sokan, sağdan soldan fotoğraf çekip önümüze koyan şu hain gazeteciler olmasa keşke… Ne güzel bir ülke olacağız o zaman… Güllük gülistanlık olacak dört bir yan… Peki, nerede o bozguncu gazeteciler?… Gerçi ‘gazeteci’ de demiyoruz onlara artık. Çünkü ülkemizin cezaevlerinde hiç gazeteci yok mesela… Ne var? Terörist var… Çünkü teröristler silah kullanmaz ki sadece, kalem de kullanır. Kalem de bir terör aracıdır. Peki, gerçekler? En büyük terör o zaten…

Siyaset her insanın sorumluluğu

Gerçekleri araştırmanın, sorgulamanın ve yazmanın en tehlikeli terör eylemi olduğunu öğrendik son yıllarda. Bazı meslektaşlarımızın bu yüzden eli varmıyor yazmaya, çizmeye… Fakat bir yığın var ki, onların derdi başka… Onlar yazmaktan çekindikleri için değil, yazmamayı bir kimlik haline getirdikleri için kazanıyorlar bu ülkede. Kendilerine ait fikirleri, siyasi görüşleri yok. Kim iktidarsa, kim yönetiyorsa onların fikri de o… Ekranlar, gazete sayfaları, dergi köşeleri bu tiplerle dolup taşmaya başladı. Fakat kimse okumuyor, takip etmiyor onları. Kapalı devre dönüp duruyorlar işte… Ve en büyük argüman, “Aman siyaset yapmayın, siyaset siyasetçilerin işidir”. Yani gazetecinin siyasi fikri olamaz, avukat, mühendis, doktor, mimar, vatandaş siyaset yapamaz. Kim yapar? Bilmem hangi parti liderinin parmağıyla gösterdiği zat-ı muhteremler yapar.

Yazamayanlar ile yazmayanlar!

Oysa siyaset hayatın kendisidir. Biz böyle öğrendik. Yediğin ekmeğin fiyatı, içtiğin suyun kalitesidir siyaset. Ve demokrasi, barış, hukuk, insan hakları, adalet, eşitlik bizim ekmeğimizdir. Bunlar yoksa ekmek de yoktur. Siyaset ekmeğin, aşın, insan gibi yaşamanın güvencesidir. Biz seçimden seçime sandık başına giden koyunlar değiliz. O sandık bizim siyasi duruşumuzu ölçmek, siyasi kararımızı yansıtmak için konuyor oraya. Falan partinin ilçe başkanı filan partinin bilmem neyine sallasın diye yaşamıyoruz biz. Tam aksine yaşadığımız ve daha iyi yaşamak istediğimiz için siyaset yapıyoruz. Siyaset zaten bunun adıdır. Gazeteci de borazan ya da iktidarların kafa sallayıcısı, ‘hınk’ deyicisi değil, sessiz yığınların, kamunun, halkın, vatandaşın sesidir. Halkın kötü gününde de, iyi gününde de yanındaki insandır gazeteci. Onunla eğlenen, onunla dertlenen, onun bazen önünde, bazen arkasında yürüyen kişidir. Gazeteciyim diye ortada dolanan kişi böyle bir kaygı, böyle bir bilinç taşımıyorsa ona gazeteci denmez. Ne denir? Bültenci denir, danışman denir, tetikçi denir, yandaş denir, candaş denir, besleme denir. İnsani kaygıları yüzünden yazamayanlarla, gırtlaklar, işkembeleri, arabaları, villaları, viskileri, kumar masaları nedeniyle yazmayanları, hatta yazmamayı bir yana bırakın, yazanlara da saldıranları birbirinden ayırıyorum. Yazamayanları doğru bulmasam da anlıyorum, yazmayanları ise suçluyorum. Hayatım boyunca da suçlamaya devam edeceğim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.