SURİYE'nin BAŞKENTİ İSTANBUL

16.10.2019 - 12:49, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

SURİYE'nin BAŞKENTİ İSTANBUL

Geçtiğimiz haftayı biraz tatil, biraz da özel işlerim sebebiyle İstanbul'da geçirdim. Hükümetin yanlış politikaları nedeniyle yoğun Arap nüfusunun yarattığı sıkıntıların haberlerini, bizler Antalya'da 800 kilometre uzaktan alıyorduk ama dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul'u içim kan ağlayarak yerinde gözlemleme fırsatı buldum. Türk milleti yüz yıl önce Ortadoğu bataklığına saplanmak üzereyken, Gazi Mustafa Kemal ve mücadele arkadaşları sayesinde, o karanlıktan kurtulup, çağdaş, muasır medeniyetler seviyesinde bir ülke olma yoluna girmişti. O günlerden 100 yıl sonra, aynı bataklığa saplanma ihtimalini üzülerek seyrettim. Fatih ve Aksaray semtleri tamamı ile küçük Arabistan gibi olmuş. Restoranlar, alışveriş merkezleri, bakkal, kasap kısacası hemen hemen bütün esnaf ve semt sakinleri, Suriye, Lübnan ve Afgan uyruklu insanlardan oluşuyor. Bizler kendi ülkemizde azınlıkta kalmışız. Tabii bu yapılanmada hükümetin yanlış politikaları kadar, bizim vatandaşımızın açgözlülüğünün de payı var. Evini bin liraya kiraya veren, Suriyeli'ye 2 bin 500 liraya kiraya vermiş! Kendi vatandaşını 2 bin 200 liraya çalıştıran esnaf, Afganistanlı'yı bin liraya çalıştırır olmuş! Cebine üç kuruş fazla para girsin diye koskoca İstanbul'u karanlığa kurban etmişler. İstanbul'un yerlisi maalesef saydığım semtlere uğramıyor bile, oraları terk etmişler! Lübnan Mutfağı, Beyrut Mutfağı, Kerkük Mutfağı gibi onlarca lokanta var. Gezerken Al-Ahtam diye bir Suriye restoranı dikkatimizi çekti ve içeri girip oturduk. Restoranın içinde 5 servis elemanı görev yapıyordu ve hepsi Suriye'den gelmiş, aşçıları Suriye'den gelmiş ve hiçbiri Türkçe bilmiyor! Sahibinin Suriye'de restoranı varmış, kapatıp buraya gelip burada devam etmek istemiş. Tahmin edersiniz bizim haricimizde ki içerdeki müşterilerin hepsi Suriye vatandaşıydı! Yemeklerimizi yerken içeriden bir hanımefendi gelip, "Merhaba, sizde Türk'müşsünüz ben de Türk'üm size selam vermek istedim" dedi! Mekanın bulaşıkçısıymış. Maalesef sanki biz Suriye'ye gitmişiz de orada bir yerde bir hemşehrimizle karşılaşmışız gibi bir enstantane yaşadık! Historia diye büyük bir AVM'ye girdik. Bütün personelinden, müşterisine kadar tek Türk'ler bizdik diyebilirim. Nargilecileri biliyorsunuzdur zaten. Bizler Mustafa Kemal'in ışığında hep mazlumların yanında olacağımız, düşene yardım edeceğimiz bir şekilde yetiştirildik ama kendi ülkemizi de bu kadar teslim etmeyi kabullenemeyiz! Tarihe baktığımızda, yüzyıllardır Arap ülkeleri tarafından hep sırtımızdan vurulmuşuzdur! Şu günlerde yaptığımız Barış Pınarı Harekatı'nda da ilk tepki Müslüman Arap ülkelerinden geldi! Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin acil olarak, yaptığı bu büyük yanlış politikadan dönüp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Ortadoğu bataklığından kurtarmak için, bu yapılanmayla ilgili bir eylem planı hazırlaması gerekmektedir. Bu ülkede yüzyıllardır farklı ülke vatandaşı ve çeşitli etnik kimlikten insanlarla iç içe ve kardeşçe yaşadık. Ama hiçbir zaman bu kadar teslim olmadık. Kaleyi terk etmedik! Bir an önce bir çözüm bulunup, Türkiye Cumhuriyeti toprağı İstanbul'un, resimlerde gördüğümüz o 70'li yıllarda ki takım elbiseli kravatlı beyefendilerin ve döpiyesli hanımefendilerin sokaklarda dolaştığı günlere geri döndürülmesi gerekir. Yoksa dünya bizi deveye binen, kara çarşaflı bir halk olarak görmeye devam edecektir! Yeni başkan seçilen Ekrem İmamoğlu'na ve İstanbul'un gerçek halkına sabırlar diliyorum, Tanrı yardımcıları olsun…  

Geçtiğimiz haftayı biraz tatil, biraz da özel işlerim sebebiyle İstanbul'da geçirdim. Hükümetin yanlış politikaları nedeniyle yoğun Arap nüfusunun yarattığı sıkıntıların haberlerini, bizler Antalya'da 800 kilometre uzaktan alıyorduk ama dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul'u içim kan ağlayarak yerinde gözlemleme fırsatı buldum.

Türk milleti yüz yıl önce Ortadoğu bataklığına saplanmak üzereyken, Gazi Mustafa Kemal ve mücadele arkadaşları sayesinde, o karanlıktan kurtulup, çağdaş, muasır medeniyetler seviyesinde bir ülke olma yoluna girmişti. O günlerden 100 yıl sonra, aynı bataklığa saplanma ihtimalini üzülerek seyrettim. Fatih ve Aksaray semtleri tamamı ile küçük Arabistan gibi olmuş. Restoranlar, alışveriş merkezleri, bakkal, kasap kısacası hemen hemen bütün esnaf ve semt sakinleri, Suriye, Lübnan ve Afgan uyruklu insanlardan oluşuyor.
Bizler kendi ülkemizde azınlıkta kalmışız. Tabii bu yapılanmada hükümetin yanlış politikaları kadar, bizim vatandaşımızın açgözlülüğünün de payı var. Evini bin liraya kiraya veren, Suriyeli'ye 2 bin 500 liraya kiraya vermiş! Kendi vatandaşını 2 bin 200 liraya çalıştıran esnaf, Afganistanlı'yı bin liraya çalıştırır olmuş! Cebine üç kuruş fazla para girsin diye koskoca İstanbul'u karanlığa kurban etmişler. İstanbul'un yerlisi maalesef saydığım semtlere uğramıyor bile, oraları terk etmişler!
Lübnan Mutfağı, Beyrut Mutfağı, Kerkük Mutfağı gibi onlarca lokanta var. Gezerken Al-Ahtam diye bir Suriye restoranı dikkatimizi çekti ve içeri girip oturduk. Restoranın içinde 5 servis elemanı görev yapıyordu ve hepsi Suriye'den gelmiş, aşçıları Suriye'den gelmiş ve hiçbiri Türkçe bilmiyor! Sahibinin Suriye'de restoranı varmış, kapatıp buraya gelip burada devam etmek istemiş.
Tahmin edersiniz bizim haricimizde ki içerdeki müşterilerin hepsi Suriye vatandaşıydı! Yemeklerimizi yerken içeriden bir hanımefendi gelip, "Merhaba, sizde Türk'müşsünüz ben de Türk'üm size selam vermek istedim" dedi! Mekanın bulaşıkçısıymış. Maalesef sanki biz Suriye'ye gitmişiz de orada bir yerde bir hemşehrimizle karşılaşmışız gibi bir enstantane yaşadık!
Historia diye büyük bir AVM'ye girdik. Bütün personelinden, müşterisine kadar tek Türk'ler bizdik diyebilirim. Nargilecileri biliyorsunuzdur zaten.

Bizler Mustafa Kemal'in ışığında hep mazlumların yanında olacağımız, düşene yardım edeceğimiz bir şekilde yetiştirildik ama kendi ülkemizi de bu kadar teslim etmeyi kabullenemeyiz! Tarihe baktığımızda, yüzyıllardır Arap ülkeleri tarafından hep sırtımızdan vurulmuşuzdur! Şu günlerde yaptığımız Barış Pınarı Harekatı'nda da ilk tepki Müslüman Arap ülkelerinden geldi!
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin acil olarak, yaptığı bu büyük yanlış politikadan dönüp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Ortadoğu bataklığından kurtarmak için, bu yapılanmayla ilgili bir eylem planı hazırlaması gerekmektedir. Bu ülkede yüzyıllardır farklı ülke vatandaşı ve çeşitli etnik kimlikten insanlarla iç içe ve kardeşçe yaşadık. Ama hiçbir zaman bu kadar teslim olmadık. Kaleyi terk etmedik! Bir an önce bir çözüm bulunup, Türkiye Cumhuriyeti toprağı İstanbul'un, resimlerde gördüğümüz o 70'li yıllarda ki takım elbiseli kravatlı beyefendilerin ve döpiyesli hanımefendilerin sokaklarda dolaştığı günlere geri döndürülmesi gerekir. Yoksa dünya bizi deveye binen, kara çarşaflı bir halk olarak görmeye devam edecektir!

Yeni başkan seçilen Ekrem İmamoğlu'na ve İstanbul'un gerçek halkına sabırlar diliyorum, Tanrı yardımcıları olsun…

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.