Burak Küçükaydın
Köşe Yazarı
Burak Küçükaydın
 

Küçük mutluluklar

Burak Küçükaydın- Yazı yazmaya başlarken aklımda biraz Fransız sinemasından dem vurup, sonra konuyu Hollywood’a bağlayıp Amerikan rüyasının sahteliğini yerin dibine sokup, bize pazarladıkları yalancı kültürün işi boşluğundan bahsetmek istiyordum. Sonra ufak bir mutluluğa denk gelince aslında ufacık mutluluklara ne kadar uzak kaldığımızı fark ettim. Bir çocuğunun bir çikolata ile mutluluğu ya da birisinin sizi düşünüp bunu sizi hissettirmesi ne kadar değerli aslında, gülmeyi unuttuk son zamanlarda hep büyük mutluluklar peşindeyiz, modern insanın en büyük problemi yetinmeyi bilmemek diye düşünüyorum bunun yanı sıra en fazla vakit geçirdiğimiz insanları onu acaba ne mutlu eder kaygısı taşımaması ve zaten hep yanımda, benden gidemez fikrinin beyinlerine yerleşmesi küçük mutlulukları unutturdu bizlere, aslında biraz kafanızı kaldırıp baktığınızda bir kitapla , maddi değeri yüksek olmayan bir hediye ile ya da tatlı bir söz ile insanların gönlünü alabilirsiniz tabi böyle bir derdiniz varsa… Sistemin bir parçası olan bizler ufak, minik, küçük sıfatı başında olan eylemleri ve nesneleri sevmemeye başladık farkında olmadan fazla daha fazla, büyük daha büyük , pahalı daha pahalı kavramlarının esiri olduk. Bu durum bizi sürekli tüketen insanlar haline getirdi. Hatta önce etrafımızdakileri sonra kendimizi tüketiyoruz bunu anlamadan yapıyoruz, içimizdeki küçük mutlulukların yokluğundan oluşan koca kara delikler önce etrafımızdaki insanları sonra bizim içimizde çocuğu yaralamaya başlıyor. Bizler böyle olunca birbirimizin ritmi bozuyoruz çoğu zaman… Bozulmak kelimesi ile dedemin bana öğütlediği cümleler canlandı zihnimde, şöyle demişti bir keresinde; Evlat bozulan bir şeyi atmadan önce onu tamir edebilmenin güzelliğini düşün, bunun mücadelesi güzeldir, düzeltmeye çalış bunu öğrenince hayatı öğrenirsin…Bunları birinden vazgeçerken de anımsa demişti. O zaman kırılan bir oyuncaktan ya da bozulan bir makinadan bahsettiğini sanmıştır aslında bana insanı bizi kıran, döken insanı anlatıyormuş şimdi daha iyi anlıyorum ne demek istediğini… Bir de  bu kadar hırpalayan, yoran, yaralayanların yanında merhem olan, nefes olan insanlar var mı etrafınızda?  Onları bulanlar ne kadar şanslı, dört yapraklı yonca gibi o insanlar, gelişleri ile bereket gelir hayatınıza, rengarenk olur dünyanız, o yanınızda yörenizdeyse her şey yolundaymış gibi hissedesiniz öyle olmasa da, bir zaman sonra ahiretlik olursunuz onunla, dost olursunuz, yoldaş olursunuz, içinizi açarsınız onlara, küçük mutlulukları nerede olsa bulur getirirler size, onları gördükçe insan var, insan var da yok dersiniz içinizden… Sonra aklınızda şöyle iki tip insan oluşur; Ruh emiciler ve ruh vericiler bilmem katılır mısınız? Küçük mutlulukları yaşatan insanlarla yolunuz her daim kesişsin demek istiyorum bu noktada o kadar azlar ki çevremizde  ya da o gözle bakan insan sayısı gitgide azalıyorlar nesilleri tükeniyor belki de…Hiç yoksa böyle insanlar etrafınızda kendinizi sevin, kendinizle barışık olmayı deneyin… Sabahattin Ali ne güzel anlatıyor bu durumu ; “Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için en değilim. Daha değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.” Hayatta fazla iddialı olmadığınızda küçük mutlulukları yakalama ihtimaliniz yükseliyor ve daha ufak konularda huzur buluyorsunuz bu bir gerçek…Küçük mutlulukları kendi başınıza yakalamaya başladığınızda aslında özgürlükte peşinden mutlu bir şekilde sürükleniyor diye düşünüyorum. Fakat etrafınızda bu mutlulukları paylaşacak birleri varsa onların elini sımsıkı tutun ve bırakmayın, sevdiklerinizi tüketmeyin, doğru gözle baktığınızda o minicik mutluluklar her yerde ve hayat birbirimizi üzecek kadar uzun değil, sevgiyle kalın…
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2021 - Cumartesi

Küçük mutluluklar

Burak Küçükaydın- Yazı yazmaya başlarken aklımda biraz Fransız sinemasından dem vurup, sonra konuyu Hollywood’a bağlayıp Amerikan rüyasının sahteliğini yerin dibine sokup, bize pazarladıkları yalancı kültürün işi boşluğundan bahsetmek istiyordum. Sonra ufak bir mutluluğa denk gelince aslında ufacık mutluluklara ne kadar uzak kaldığımızı fark ettim. Bir çocuğunun bir çikolata ile mutluluğu ya da birisinin sizi düşünüp bunu sizi hissettirmesi ne kadar değerli aslında, gülmeyi unuttuk son zamanlarda hep büyük mutluluklar peşindeyiz, modern insanın en büyük problemi yetinmeyi bilmemek diye düşünüyorum bunun yanı sıra en fazla vakit geçirdiğimiz insanları onu acaba ne mutlu eder kaygısı taşımaması ve zaten hep yanımda, benden gidemez fikrinin beyinlerine yerleşmesi küçük mutlulukları unutturdu bizlere, aslında biraz kafanızı kaldırıp baktığınızda bir kitapla , maddi değeri yüksek olmayan bir hediye ile ya da tatlı bir söz ile insanların gönlünü alabilirsiniz tabi böyle bir derdiniz varsa…
Sistemin bir parçası olan bizler ufak, minik, küçük sıfatı başında olan eylemleri ve nesneleri sevmemeye başladık farkında olmadan fazla daha fazla, büyük daha büyük , pahalı daha pahalı kavramlarının esiri olduk. Bu durum bizi sürekli tüketen insanlar haline getirdi. Hatta önce etrafımızdakileri sonra kendimizi tüketiyoruz bunu anlamadan yapıyoruz, içimizdeki küçük mutlulukların yokluğundan oluşan koca kara delikler önce etrafımızdaki insanları sonra bizim içimizde çocuğu yaralamaya başlıyor. Bizler böyle olunca birbirimizin ritmi bozuyoruz çoğu zaman… Bozulmak kelimesi ile dedemin bana öğütlediği cümleler canlandı zihnimde, şöyle demişti bir keresinde; Evlat bozulan bir şeyi atmadan önce onu tamir edebilmenin güzelliğini düşün, bunun mücadelesi güzeldir, düzeltmeye çalış bunu öğrenince hayatı öğrenirsin…Bunları birinden vazgeçerken de anımsa demişti. O zaman kırılan bir oyuncaktan ya da bozulan bir makinadan bahsettiğini sanmıştır aslında bana insanı bizi kıran, döken insanı anlatıyormuş şimdi daha iyi anlıyorum ne demek istediğini…
Bir de  bu kadar hırpalayan, yoran, yaralayanların yanında merhem olan, nefes olan insanlar var mı etrafınızda?  Onları bulanlar ne kadar şanslı, dört yapraklı yonca gibi o insanlar, gelişleri ile bereket gelir hayatınıza, rengarenk olur dünyanız, o yanınızda yörenizdeyse her şey yolundaymış gibi hissedesiniz öyle olmasa da, bir zaman sonra ahiretlik olursunuz onunla, dost olursunuz, yoldaş olursunuz, içinizi açarsınız onlara, küçük mutlulukları nerede olsa bulur getirirler size, onları gördükçe insan var, insan var da yok dersiniz içinizden… Sonra aklınızda şöyle iki tip insan oluşur; Ruh emiciler ve ruh vericiler bilmem katılır mısınız?
Küçük mutlulukları yaşatan insanlarla yolunuz her daim kesişsin demek istiyorum bu noktada o kadar azlar ki çevremizde  ya da o gözle bakan insan sayısı gitgide azalıyorlar nesilleri tükeniyor belki de…Hiç yoksa böyle insanlar etrafınızda kendinizi sevin, kendinizle barışık olmayı deneyin… Sabahattin Ali ne güzel anlatıyor bu durumu ; “Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için en değilim. Daha değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.”
Hayatta fazla iddialı olmadığınızda küçük mutlulukları yakalama ihtimaliniz yükseliyor ve daha ufak konularda huzur buluyorsunuz bu bir gerçek…Küçük mutlulukları kendi başınıza yakalamaya başladığınızda aslında özgürlükte peşinden mutlu bir şekilde sürükleniyor diye düşünüyorum. Fakat etrafınızda bu mutlulukları paylaşacak birleri varsa onların elini sımsıkı tutun ve bırakmayın, sevdiklerinizi tüketmeyin, doğru gözle baktığınızda o minicik mutluluklar her yerde ve hayat birbirimizi üzecek kadar uzun değil, sevgiyle kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.