Akşener'den Erdoğan'a 'sürtük' tepkisi

SİYASET 08.06.2022 - 13:06, Güncelleme: 08.06.2022 - 13:07
 

Akşener'den Erdoğan'a 'sürtük' tepkisi

vfaPartisinin haftalık olağan grup toplantısında açıklamalarda bulunan İYİ Parti lideri Meral Akşener, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Gezi Direnişi'ne katılan ve destek veren yurttaşlar için sarf ettiği 'sürtük' kelimesine çok sert tepki gösterdi. Akşener, "Bu hakareti denize dökülmesini unutamayan Yunanlı etmedi. Bu hakareti, bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti, bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti" dedi.

 haberimizvar.net- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Gezi Direnişi'ne katılan ve destekleyen yurttaşlar için sarf ettiği 'sürtük' sözünü çok sert bir şekilde eleştiren Akşener, "Bu hakareti denize dökülmesini unutamayan Yunanlı etmedi. Bu hakareti, geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti, bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı!" ifadelerini kullandı. NEBATİ'YE ÇOK SERT 'DAR GELİRLİLER' TEPKİSİ Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin AKP’nin Kızılcaham kampındaki, “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” sözlerini de eleştiren Akşener, şöyle konuştu: "Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? 'Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda' ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu?" "ARTIK ZAMLA YATIYOR, ZAMLA KALKIYORUZ" Akşener'in açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde: "Atatürk diyor ki; 'Bir hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, 'hükümetten amaç nedir?' bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.'  1923’te yapılan bu tespitteki hakikate, bugünlerde tüm çarpıcılığıyla şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde; artık her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Sabah ekmeğe zam, öğlen elektriğe zam, akşam doğal gaza zam. Gece yarısı benzine, mazota zam. Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz… 2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz; Halk Ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Okula gidecek otobüs parası bulamayan gençlerimiz; umutsuzluk içerisinde gün geçiriyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler; evine, et, süt, yağ, un, hatta çocuğuna bez bile alamadığı için, feryat ediyor."   "BÖYLE BİR PİŞKİNLİK OLABİLİR Mİ?" "Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken,  5 maaşlı, 10 maaşlı, saray danışmanlarının keyifleri, her zamanki gibi yerinde. Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp; 'Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor' diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? 'Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda' ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak? Yazıklar olsun!" "TÜİK, KENDİSİNİ ERDOĞAN'A SORUMLU HİSSEDİYOR" "Neymiş? 'Enflasyon düşüş eğilimine girmiş…' Üretim maliyetlerini yansıtan ÜFE, üç haneli sayılarda, tırmanışa aynen devam ederken; Nebati Bakan’ın bu sözlerine bakınca, anlıyoruz ki, TÜİK, sihirli değneğiyle, tez zamanda bu arkadaşımızın, yardımına koşacak. Nitekim, bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile… İlk önce, TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu, daire başkanını görevden aldılar. Sonrasında, 20 bölge müdürünü değiştirdiler. Şimdi de TÜİK, bu aydan itibaren; domatesin, patatesin kilosunu ne kadardan hesapladığını, kira fiyatlarını, ne kadardan hesapladığını, yayımlamayacağını açıkladı. Nedenleri de neymiş biliyor musunuz? Avrupa Birliği’nden artık böyle bir talep gelmiyormuş… Şu işe bakar mısınız? TÜİK, yitip giden inandırıcılığını, geri kazanmak adına, vatandaşa daha şeffaf olmak yerine, tam tersine, 'AB’den artık böyle bir talep gelmiyor, ben de yayınlama ihtiyacı görmüyorum' diyor. Yani; kendisini, bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece, Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Yani; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu değil de, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu itiraf ediyor. Yani; ülkemizdeki kurumsal devlet krizini, bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu vesileyle, bu rakamları belirleyen zevata, bir çift sözüm var: Açıkladığınız rakamlar, işçinin, memurun, emeklinin, maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin, iki cihanınızı da karartmayın. Gelin, bu milletin ahını, daha fazla almayın. Ya görevinizi hakkıyla yapın, ya da millete karşı sorumluluğunuzun farkındalığıyla, o görevlerden, devlet insanı vakarıyla, şerefinizle ayrılın. Sakın unutmayın: Ah ile abat olan, dert ile berbat olur. Benden söylemesi…"   "SAYIŞTAY VE DANIŞTAY, ERDOĞAN’IN EN SEVMEDİĞİ KURUMLAR" "Aziz milletim; ülkemizde giderek derinleşen kurumsal devlet krizi, maalesef TÜİK’le de sınırlı değil… Geçtiğimiz mayıs ayı, devletimizin iki köklü kurumunun, Sayıştay’ın ve Danıştay’ın, kuruluş yıl dönümleriydi. Biliyorsunuz ki; her iki yargı kurumumuz da, kadim devlet geleneğimizden damıttığımız, köklü kurumlarımızdır. Tabii ki böyle olduğu için de; Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır. Çünkü biliyorsunuz ki, kendisi adeta; devletimize, milletimize ve tarihimize ait ne varsa, yıkmaktan, bozmaktan ve yozlaştırmaktan sorumlu. Aksini yapamadığı herkese ve her şeye de, uyuz oluyor… Nitekim, iki kurumumuzun yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda; her zamanki gibi, yine bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı değil de,  âdeta devlete karşı mücadele eden, bir fanatiği gördük.  Anayasal görevi, kamu idarelerindeki, mali faaliyetleri denetlemek olan Sayıştay’a,  çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla, ayar verdi. 'Açık aramayın' dedi… Yani, 'işinizi yapmayın' dedi. Ben şimdi doğal olarak, kendisine sormak istiyorum: Hayırdır Bay Kriz? Neden bu kadar korktun? Neden bu kadar çekindin? Sayıştay’ın raporları, zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Şimdi tehditle, baskıyla, zorbalıkla, bunun önüne geçebileceğini mi zannediyorsun? Hiç boşuna uğraşma, hiç kendini yorma. Çünkü devlet unutmaz. Haksızlık, hukuksuzluk, kimsenin yanına kalmaz. O raporlar elbet bir gün, döner dolaşır, ilgililerin yakasına yapışır. Bitti mi? Bitmedi. Aynı şekilde Danıştay’a da, hem sopa gösterdi, hem de hukuk dersi verdi. Neymiş? 'Vesayete koltuk değnekliği yapan, gizli, açık örgütlerin arka bahçesi hâline dönüşen, Menfaat hesaplarının aleti olan bir yargı, Millet adına karar veremezmiş.' Peki Danıştay’ın görevi ne? Yürütme organına yardımcı olan, bir inceleme, karar ve danışma organı olmasının yanı sıra, millet adına, yargı yolu ile, denetim yapmak." DANIŞTAY'IN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KARARI "Hayırdır Sayın Erdoğan? İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla, feshedilemeyeceğini duymak, çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin, Erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına, çok mu bozuldun? Yargıyı tamamen vesayetin altına alamadığın için, çok mu darıldın? Bak sayın Erdoğan; Bu devlet, kimsenin babasının çiftliği değil. Bu kurumlar, kimsenin şahsi şirketi değil. Bu kurumlarda çalışan hiç kimse de, emir erin değil. Bir an önce kendine gel! Sakın aklından çıkarma: Ne yaparsan yap, Türkiye’ye diz çöktüremeyeceksin. İlk seçimde yetkiyi alıp, Türkiye’yi, içine soktuğun, bu kurumsuzlaşma çukurundan, evelallah çekip çıkartacağız. Kurucu değerlerimizi hatırlayarak çıkartacağız. Atatürk’ün koyduğu o büyük vizyona, Cumhuriyetimizin o kutlu iradesine sarılarak çıkartacağız. Sen ve arkadaşların, istediğiniz kadar yıkmaya çalışın, biz milletimizle el ele, omuz omuza verip, Türkiye’yi düze çıkartacağız! Sen de oturup, muhalefet sıralarından, memleket nasıl yönetilirmiş kıskançlıkla izleyeceksin. Şimdiden alışsan iyi edersin."   ERDOĞAN'A 'SÜRTÜK' TEPKİSİ "Millete hesap vereceğine, milletten hesap soran, vatandaşının taleplerini dinleyeceğine, kendi taleplerini vatandaşa dayatan, insanının hakkını koruyacağına, hak yiyeni savunan, kirli bir zihniyetle karşı karşıyayız. Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde, artık her yeni güne; 'Bugün acaba ne olduk?' diye uyanıyoruz.  'Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık?' diyoruz. 'Bugün acaba hangi konuda suçlandık?' diye merak ediyoruz. Çünkü Sayın Erdoğan, milletimize yönelttiği hakaretler yelpazesini, her geçen gün, daha da çirkinleştirerek genişletmeye devam ediyor. Tarihinin her döneminde, 'Aziz' olan, Büyük Türk Milleti, Ak Parti iktidarı nezdinde; Bir gün hain oluyor. Bir gün terörist oluyor. Bir gün nankör oluyor. Bir gün şükürsüz oluyor. Bir gün vicdansız oluyor… Nitekim geçtiğimiz hafta da, hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan, bu aziz millete, 'çürük ve sürtük' dendi. Bu hakareti; denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Bu hakareti; geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti; travmalarını atlatamayan bir Fransız da etmedi. Bu hakareti; Bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı! Yazıklar olsun! Bak sayın Erdoğan; sen bu ülkenin Cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Neydi o yemin hatırlıyor musun? Ben sana hatırlatayım... 'Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağına' yemin ettin! 'Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına' yemin ettin! 'Milletin huzurunu ve refahını koruyacağına, millî dayanışma ve adalet duygusu içerisinde, herkesin, insan haklarından ve temel hürriyetlerinden, yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına', yemin ettin! 'Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek,  ve üzerine aldığın görevi tarafsızlıkla yerine getireceğine' yemin ettin! Üstelik bu yemini; büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusun ve şerefin üzerine ettin. Hani nerede senin yeminin? Hani nerede milletin huzuru ve refahı? Hani nerede hürriyet?  Nerede insan hakları? Nerede adalet? Nerede Atatürk ilke ve inkılapları? Sen yeminini bozdun, Sayın Erdoğan!"
vfaPartisinin haftalık olağan grup toplantısında açıklamalarda bulunan İYİ Parti lideri Meral Akşener, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Gezi Direnişi'ne katılan ve destek veren yurttaşlar için sarf ettiği 'sürtük' kelimesine çok sert tepki gösterdi. Akşener, "Bu hakareti denize dökülmesini unutamayan Yunanlı etmedi. Bu hakareti, bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti, bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti" dedi.

 haberimizvar.net- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Gezi Direnişi'ne katılan ve destekleyen yurttaşlar için sarf ettiği 'sürtük' sözünü çok sert bir şekilde eleştiren Akşener, "Bu hakareti denize dökülmesini unutamayan Yunanlı etmedi. Bu hakareti, geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti, bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı!" ifadelerini kullandı.

NEBATİ'YE ÇOK SERT 'DAR GELİRLİLER' TEPKİSİ
Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin AKP’nin Kızılcaham kampındaki, “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” sözlerini de eleştiren Akşener, şöyle konuştu: "Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? 'Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda' ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu?"

"ARTIK ZAMLA YATIYOR, ZAMLA KALKIYORUZ"
Akşener'in açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde: "Atatürk diyor ki; 'Bir hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, 'hükümetten amaç nedir?' bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.' 

1923’te yapılan bu tespitteki hakikate, bugünlerde tüm çarpıcılığıyla şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde; artık her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Sabah ekmeğe zam, öğlen elektriğe zam, akşam doğal gaza zam. Gece yarısı benzine, mazota zam. Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz… 2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz; Halk Ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Okula gidecek otobüs parası bulamayan gençlerimiz; umutsuzluk içerisinde gün geçiriyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler; evine, et, süt, yağ, un, hatta çocuğuna bez bile alamadığı için, feryat ediyor."

 

"BÖYLE BİR PİŞKİNLİK OLABİLİR Mİ?"
"Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken,  5 maaşlı, 10 maaşlı, saray danışmanlarının keyifleri, her zamanki gibi yerinde. Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp; 'Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor' diyor.

Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? 'Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda' ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak? Yazıklar olsun!"

"TÜİK, KENDİSİNİ ERDOĞAN'A SORUMLU HİSSEDİYOR"
"Neymiş? 'Enflasyon düşüş eğilimine girmiş…' Üretim maliyetlerini yansıtan ÜFE, üç haneli sayılarda, tırmanışa aynen devam ederken; Nebati Bakan’ın bu sözlerine bakınca, anlıyoruz ki, TÜİK, sihirli değneğiyle, tez zamanda bu arkadaşımızın, yardımına koşacak. Nitekim, bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile… İlk önce, TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu, daire başkanını görevden aldılar. Sonrasında, 20 bölge müdürünü değiştirdiler. Şimdi de TÜİK, bu aydan itibaren; domatesin, patatesin kilosunu ne kadardan hesapladığını, kira fiyatlarını, ne kadardan hesapladığını, yayımlamayacağını açıkladı.

Nedenleri de neymiş biliyor musunuz? Avrupa Birliği’nden artık böyle bir talep gelmiyormuş… Şu işe bakar mısınız? TÜİK, yitip giden inandırıcılığını, geri kazanmak adına, vatandaşa daha şeffaf olmak yerine, tam tersine, 'AB’den artık böyle bir talep gelmiyor, ben de yayınlama ihtiyacı görmüyorum' diyor.

Yani; kendisini, bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece, Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Yani; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu değil de, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu itiraf ediyor. Yani; ülkemizdeki kurumsal devlet krizini, bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu vesileyle, bu rakamları belirleyen zevata, bir çift sözüm var: Açıkladığınız rakamlar, işçinin, memurun, emeklinin, maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin, iki cihanınızı da karartmayın. Gelin, bu milletin ahını, daha fazla almayın. Ya görevinizi hakkıyla yapın, ya da millete karşı sorumluluğunuzun farkındalığıyla, o görevlerden, devlet insanı vakarıyla, şerefinizle ayrılın. Sakın unutmayın: Ah ile abat olan, dert ile berbat olur. Benden söylemesi…"

 

"SAYIŞTAY VE DANIŞTAY, ERDOĞAN’IN EN SEVMEDİĞİ KURUMLAR"
"Aziz milletim; ülkemizde giderek derinleşen kurumsal devlet krizi, maalesef TÜİK’le de sınırlı değil… Geçtiğimiz mayıs ayı, devletimizin iki köklü kurumunun, Sayıştay’ın ve Danıştay’ın, kuruluş yıl dönümleriydi. Biliyorsunuz ki; her iki yargı kurumumuz da, kadim devlet geleneğimizden damıttığımız, köklü kurumlarımızdır. Tabii ki böyle olduğu için de; Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır.

Çünkü biliyorsunuz ki, kendisi adeta; devletimize, milletimize ve tarihimize ait ne varsa, yıkmaktan, bozmaktan ve yozlaştırmaktan sorumlu. Aksini yapamadığı herkese ve her şeye de, uyuz oluyor… Nitekim, iki kurumumuzun yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda; her zamanki gibi, yine bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı değil de,  âdeta devlete karşı mücadele eden, bir fanatiği gördük.  Anayasal görevi, kamu idarelerindeki, mali faaliyetleri denetlemek olan Sayıştay’a,  çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla, ayar verdi. 'Açık aramayın' dedi… Yani, 'işinizi yapmayın' dedi. Ben şimdi doğal olarak, kendisine sormak istiyorum: Hayırdır Bay Kriz? Neden bu kadar korktun? Neden bu kadar çekindin? Sayıştay’ın raporları, zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Şimdi tehditle, baskıyla, zorbalıkla, bunun önüne geçebileceğini mi zannediyorsun? Hiç boşuna uğraşma, hiç kendini yorma. Çünkü devlet unutmaz. Haksızlık, hukuksuzluk, kimsenin yanına kalmaz. O raporlar elbet bir gün, döner dolaşır, ilgililerin yakasına yapışır.

Bitti mi? Bitmedi. Aynı şekilde Danıştay’a da, hem sopa gösterdi, hem de hukuk dersi verdi. Neymiş?

'Vesayete koltuk değnekliği yapan, gizli, açık örgütlerin arka bahçesi hâline dönüşen, Menfaat hesaplarının aleti olan bir yargı, Millet adına karar veremezmiş.' Peki Danıştay’ın görevi ne? Yürütme organına yardımcı olan, bir inceleme, karar ve danışma organı olmasının yanı sıra, millet adına, yargı yolu ile, denetim yapmak."

DANIŞTAY'IN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KARARI
"Hayırdır Sayın Erdoğan? İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla, feshedilemeyeceğini duymak, çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin, Erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına, çok mu bozuldun? Yargıyı tamamen vesayetin altına alamadığın için, çok mu darıldın? Bak sayın Erdoğan; Bu devlet, kimsenin babasının çiftliği değil. Bu kurumlar, kimsenin şahsi şirketi değil. Bu kurumlarda çalışan hiç kimse de, emir erin değil. Bir an önce kendine gel!

Sakın aklından çıkarma: Ne yaparsan yap, Türkiye’ye diz çöktüremeyeceksin. İlk seçimde yetkiyi alıp, Türkiye’yi, içine soktuğun, bu kurumsuzlaşma çukurundan, evelallah çekip çıkartacağız. Kurucu değerlerimizi hatırlayarak çıkartacağız. Atatürk’ün koyduğu o büyük vizyona, Cumhuriyetimizin o kutlu iradesine sarılarak çıkartacağız. Sen ve arkadaşların, istediğiniz kadar yıkmaya çalışın, biz milletimizle el ele, omuz omuza verip, Türkiye’yi düze çıkartacağız! Sen de oturup, muhalefet sıralarından, memleket nasıl yönetilirmiş kıskançlıkla izleyeceksin. Şimdiden alışsan iyi edersin."

 

ERDOĞAN'A 'SÜRTÜK' TEPKİSİ
"Millete hesap vereceğine, milletten hesap soran, vatandaşının taleplerini dinleyeceğine, kendi taleplerini vatandaşa dayatan, insanının hakkını koruyacağına, hak yiyeni savunan, kirli bir zihniyetle karşı karşıyayız. Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde, artık her yeni güne; 'Bugün acaba ne olduk?' diye uyanıyoruz.  'Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık?' diyoruz. 'Bugün acaba hangi konuda suçlandık?' diye merak ediyoruz. Çünkü Sayın Erdoğan, milletimize yönelttiği hakaretler yelpazesini, her geçen gün, daha da çirkinleştirerek genişletmeye devam ediyor.

Tarihinin her döneminde, 'Aziz' olan, Büyük Türk Milleti, Ak Parti iktidarı nezdinde; Bir gün hain oluyor. Bir gün terörist oluyor. Bir gün nankör oluyor. Bir gün şükürsüz oluyor. Bir gün vicdansız oluyor… Nitekim geçtiğimiz hafta da, hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan, bu aziz millete, 'çürük ve sürtük' dendi. Bu hakareti; denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Bu hakareti; geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti; travmalarını atlatamayan bir Fransız da etmedi. Bu hakareti; Bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı! Yazıklar olsun! Bak sayın Erdoğan; sen bu ülkenin Cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Neydi o yemin hatırlıyor musun? Ben sana hatırlatayım...

'Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağına' yemin ettin! 'Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına' yemin ettin! 'Milletin huzurunu ve refahını koruyacağına, millî dayanışma ve adalet duygusu içerisinde, herkesin, insan haklarından ve temel hürriyetlerinden, yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına', yemin ettin! 'Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek,  ve üzerine aldığın görevi tarafsızlıkla yerine getireceğine' yemin ettin!

Üstelik bu yemini; büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusun ve şerefin üzerine ettin. Hani nerede senin yeminin? Hani nerede milletin huzuru ve refahı? Hani nerede hürriyet?  Nerede insan hakları? Nerede adalet? Nerede Atatürk ilke ve inkılapları? Sen yeminini bozdun, Sayın Erdoğan!"

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.