Festival mi yapıyorsunuz konser mi?
Aynı şekilde “Festivallerin amacı nedir?” diye sorduğumda “Toplumsal kaynaşma ve kültürel bütünleşmede, insanlar arasında güven oluşturmada, sahip olduğumuz mirası; bilim, kültür, sanat ve yerel değerlerle harmanlayarak uluslararası arenaya taşımada festivallerin önemi büyüktür. Festivaller farklı noktalardan insanların buluşma noktasıdır” yazısı çıkmakta.
Gelin isterseniz rekreasyon biliminin yaptığı bu tanıma uygun bir festival yapılıyor mu bunu analiz edelim.
Bu yıl 62. yapılan Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nin geçtiğimiz günlerde açılışı yapıldı. Bilet bulabilenler açılışa gidebildiler. Ya bulamayanlar için festival gelmedi mi?
Festivaller yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası boyutta gerçekleştirilirler. Gerçekleştirilen boyutta da etkileşim yaratması beklenir. Yerel Festivaller sadece o yörede olan insanları ilgilendirirken Uluslararası Festivaller yeryüzündeki herkesi bir şekilde etkiler. Etkilemesi beklenir. Bizde böyle mi oluyor hayır. Sadece adı uluslararası. Belki film üreticisi olarak katılanların böyle bir özelliği olabilir. Mesela Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’ni izlemek için kaç yabancı yurt dışından ya da yerli bireyler başka şehirlerden gelmiştir. Böyle bir istatistik olduğunu düşünmüyorum ama gelenlerin sayıları onları geçmemiştir.
Festival dediğinizde hatta uluslararası festival dediğinizde festivalin yapıldığı kent aylar öncesinden o festivale hazırlanır. Hayatın olağan akışı festival yaklaştıkça değişir. Renklenir. Taksilerde, toplu taşım araçlarında, kentin meydanlarında festivali hissedersiniz. Hayatın festival öncesi ve sırasında durması gerekir. Esnaf festival için stok yapmalıdır. 24 saat hayat kesintisiz devam etmelidir. Aynen Rio Karnavalında, Cannes Film Festivalinde, Almanya’nın Münih kentinde yapılan October Fest de olduğu gibi. İnsanlar festivale katılmak için kıyafetler yaptırmalılar. Mahalleler süslenmeli.
Eskiden Uluslararası Altın Portakal Film Festivalinde bu kısmen yaşanıyordu. Kısmen yaşanıyordu dediğim öyle abartılı bir farklılıkla değil. Sadece açılış korteji oluyordu. Selekler Caddesinden Cumhuriyet Meydanına oradan Işıklar Caddesine dizilip festival için gelen sanatçıları görebiliyorduk.
Sanatçılar halkın içine o zaman da karışmıyordu. Okullara, mahallelere, köylere o zaman da gitmiyorlardı. Halkla bütünleşmiyorlardı. Şimdi de öyle. Hatta daha yavan halde. Açık alanlarda değil kapalı alanlara sıkışmış bir festival halini aldı. Halkın bir kısmı tanıdığı olanların davetiye bulabildiği çok azının bilet bulabildiği etkinliğe dönüştü.
Ben olsam halkın üzerinde yürüyeceği kırmızı halılı yollar yapardım. Halk kırmızı halıda yürürdü. Bu yıl festivale katılan sanatçıların kartondan heykellerini yapardım. Manavgat’ta, Gazipaşa’da, Kepez’de, Kaş’ta festivale gelemeyenler için festivali oraya götürürdüm. Halk o kırmızı halıda yürürdü. Mesela öğrenciler festival süresince okullarına o kırmızı halıda yürüyerek okullarına girerdi. Düşünün bir taksiye biniyorsunuz taksi şoförü durakta beklerken cep telefonundan festival filmlerini izliyor. Hatta arabasında carplayde filmi açık bırakıp gideceği yere kadar müşterisinin izlemesini sağlıyor. Cafelerde filmler oynuyor. Cumhuriyet Meydanı’na büyük ekranlar kuruyorsunuz ve filmleri oradan izletiyorsunuz. Karatepe gibi Doyran gibi Korkuteli’nin, Elmalı’nın ve tüm diğer ilçelerdeki köylerine açık hava sineması şeklinde filmleri götürüyorsunuz.
Diyeceğim o ki festivaller aşklar gibidir. Nasıl ki aşık olunca bir beden aşkı tüm hücreleriyle hisseder, kentler de festivalleri hücreleriyle hissetmeli. Bakın aynı şey hemen bir ay sonra yapılacak olan Uluslararası Piyano Festivali için de geçerli, Uluslararası Tiyatro Festivali için de geçerli
Şimdiki olan nedir diye soracak olursanız bir grup kentsel elitin halkın parasıyla kendi egosuna hizmet eden bana soracak olursanız konser gibi festivaller yapmasıdır.
Rekreasyon bilimi çerçevesinden baktığımda eğlence sektörü açısından önemi büyük olan festivallerin halkın hayatına inmesi sağlanmadıkça bizler böyle yazılar yazmaktan yorulmuş olacağız.