Ben anlayamadım ya siz !…

SİYASET 16.01.2024 - 14:05, Güncelleme: 16.01.2024 - 14:05
 

Ben anlayamadım ya siz !…

Deprem öncesinde yapılması gerekenlere dair düşünürken kendimi yazarken buldum. Ülkemizde seçim çanları tepemizde çalarken hala deprem ülkesi olduğumuz unutulmuşcasına seçim vaatleri veriliyor. Aslında halkın akıl sağlığı durumunun, en büyük göstergelerinden biri olaylara karşı davranış biçimi olması gerekirken, halen ne yaptığının ne düşündüğünün farkında olmayanlarla nefes alıp veriyoruz. Sonra dönüp Japonya’ya bakıyoruz, ardından taş üstünde taş kalmayan illerimize. Yaşamak denirse buna, evet yaşıyoruz

Merhaba, Deprem öncesinde yapılması gerekenlere dair düşünürken kendimi yazarken buldum. Ülkemizde seçim çanları tepemizde çalarken hala deprem ülkesi olduğumuz unutulmuşcasına seçim vaatleri veriliyor. Aslında halkın akıl sağlığı durumunun, en büyük göstergelerinden biri olaylara karşı davranış biçimi olması gerekirken, halen ne yaptığının ne düşündüğünün farkında olmayanlarla nefes alıp veriyoruz. Sonra dönüp Japonya’ya bakıyoruz, ardından taş üstünde taş kalmayan illerimize. Yaşamak denirse buna, evet yaşıyoruz… Doğup büyüdüğüm Gölcük’te sivil savunma görevlisiydim. Toplantılarımızda acil bir anda yapılacakların hepsi konuşulduğu gibi aynı zamanda uygulamalı eğitim alırdık. Örneğin ilk yardım gibi…  O yıllarda sorduğum sorunun cevabını 99 depreminde yaşayarak öğrendim maalesef. Her toplantıda aykırı gibi görünen söylemlerimle “ ya bu depremde enkaz altında kalırsak veya ölürsek bu insanlara kim yardım edecek” derdim. Ben hayat yolculuğuma 92 yılından itibaren Antalya’da devam etme kararı alınca tüm ailem, dostlarım, arkadaşlarım doğduğum kasabanın yaşadığı acının içinde kaldı. 99 depremi oldukça geniş alana yayılan ve ölüm bilançosu rakamlarda saklanan bir depremdi. En azından şöyle düşünün, doğduğunuz yerde tanıdık çok az kişinin kalması. Herkesin aynı saatlerde birlikte yok olması. Telefon yok, internet yok, evraklar yok ve en kötüsü yardım edeceklerin hemen hepsi öldü! Sabaha karşı açtığım televizyonda gördüm önce doğduğum yeri, az önce mahallemi görmüş gibi olmuştum sanki ama acaba… çünkü taş üstünde taş kalmamıştı. Evlerin hepsi domino taşları gibi dağılmıştı. Rahmetli kardeşim donanma mensubu olarak nöbetçi olduğu gecede, askeri geminin ceviz kabuğu gibi sallandığını anlatmıştı sonrasında. Annem yalın ayak cama, insana basarak bulabildiği açık yollardan korkuyla geçmişti. Ablam saatler sonra çıkacaktı enkaz altından ve yeğenlerim. Babam … Apar topar Bursa üzeriden vardım Gölcük’e. Karanlık, koku, korku ve yalnızlık… Üzerinden yıllar geçti. Gidenlerimizin öldüğüyle kaldığı deprem hikayelerimiz hiç bitmedi, bitmeyecek. Çünkü biz sistemi değiştirecek insanları hayatımıza almadığımız sürece ölmeye devam edeceğiz. Şimdilerde bir çok kurum, kuruluş deprem eğitimleri veriyor, ve bu eğitimi alan insancıklar sadece bir kıyafet giydi diye her şeyi bildiğini zannediyor. Depremin şakası olmadığını yaşamadığı için bilmiyor. Deprem anında toplanılacak yerler ayrı bir komedi. Yollar kapandığında, binalar yıkıldığında toplanma yerini kim nasıl bulacak… Deprem ülkemizde uykularımızı kaçıran tek gerçek ama halka bireysel bir şey öğretilmediği gibi, yaşanan acılardan da hiç ders alınmıyor. Evlerimizde bulunan eşyaları sabitledik mi? Deprem çantanız var mı? Herkes size gülse bile yanınızda düdükle geziyor musunuz? Toplanma yerine ulaşamazsanız ne yapacağınızı biliyor musunuz? Apartman komşunuzu tanıyor musunuz? İlk yardım eğitimi aldınız mı? Bütün soruların cevabı eminim HAYIR… işte bu yüzden öğrenecek çok şeyimiz var ve yolumuz çok uzun… Biz Japonya gibi muhteşem bir ülkeden bilgi, yöntem öğreneceğimize, inandığımız kurumların çadırlarımızı sattığını öğreniyoruz. Afet zamanları bireylerin ne yazık ki korku yüzünden bireysel davrandıkları anlar. Ve tüm afet eğitimleri ve ilk yardım bilgileri bireylere tek tek verilmeli. Televizyonlardan, internete mecburi bilgilendirilme yapılmalı. Bunlar yapılmadığı için sadece ağlayan, her şeyi Allah’a bağlayan, kaderci garip bir topluma dönüştük. Dünyanın yaşayan bir canlı olduğunu unuttuk tıpkı kendi yolumuzu unuttuğumuz gibi. Dünya yolculuğumuz son bulana kadar aklınıza mukayyet olun, her şeye rağmen o güzel günleri göreceğiz…
Deprem öncesinde yapılması gerekenlere dair düşünürken kendimi yazarken buldum. Ülkemizde seçim çanları tepemizde çalarken hala deprem ülkesi olduğumuz unutulmuşcasına seçim vaatleri veriliyor. Aslında halkın akıl sağlığı durumunun, en büyük göstergelerinden biri olaylara karşı davranış biçimi olması gerekirken, halen ne yaptığının ne düşündüğünün farkında olmayanlarla nefes alıp veriyoruz. Sonra dönüp Japonya’ya bakıyoruz, ardından taş üstünde taş kalmayan illerimize. Yaşamak denirse buna, evet yaşıyoruz

Merhaba,

Deprem öncesinde yapılması gerekenlere dair düşünürken kendimi yazarken buldum. Ülkemizde seçim çanları tepemizde çalarken hala deprem ülkesi olduğumuz unutulmuşcasına seçim vaatleri veriliyor. Aslında halkın akıl sağlığı durumunun, en büyük göstergelerinden biri olaylara karşı davranış biçimi olması gerekirken, halen ne yaptığının ne düşündüğünün farkında olmayanlarla nefes alıp veriyoruz. Sonra dönüp Japonya’ya bakıyoruz, ardından taş üstünde taş kalmayan illerimize. Yaşamak denirse buna, evet yaşıyoruz…

Doğup büyüdüğüm Gölcük’te sivil savunma görevlisiydim. Toplantılarımızda acil bir anda yapılacakların hepsi konuşulduğu gibi aynı zamanda uygulamalı eğitim alırdık. Örneğin ilk yardım gibi…  O yıllarda sorduğum sorunun cevabını 99 depreminde yaşayarak öğrendim maalesef. Her toplantıda aykırı gibi görünen söylemlerimle “ ya bu depremde enkaz altında kalırsak veya ölürsek bu insanlara kim yardım edecek” derdim.

Ben hayat yolculuğuma 92 yılından itibaren Antalya’da devam etme kararı alınca tüm ailem, dostlarım, arkadaşlarım doğduğum kasabanın yaşadığı acının içinde kaldı. 99 depremi oldukça geniş alana yayılan ve ölüm bilançosu rakamlarda saklanan bir depremdi. En azından şöyle düşünün, doğduğunuz yerde tanıdık çok az kişinin kalması. Herkesin aynı saatlerde birlikte yok olması. Telefon yok, internet yok, evraklar yok ve en kötüsü yardım edeceklerin hemen hepsi öldü!

Sabaha karşı açtığım televizyonda gördüm önce doğduğum yeri, az önce mahallemi görmüş gibi olmuştum sanki ama acaba… çünkü taş üstünde taş kalmamıştı. Evlerin hepsi domino taşları gibi dağılmıştı. Rahmetli kardeşim donanma mensubu olarak nöbetçi olduğu gecede, askeri geminin ceviz kabuğu gibi sallandığını anlatmıştı sonrasında. Annem yalın ayak cama, insana basarak bulabildiği açık yollardan korkuyla geçmişti. Ablam saatler sonra çıkacaktı enkaz altından ve yeğenlerim. Babam …

Apar topar Bursa üzeriden vardım Gölcük’e. Karanlık, koku, korku ve yalnızlık…

Üzerinden yıllar geçti. Gidenlerimizin öldüğüyle kaldığı deprem hikayelerimiz hiç bitmedi, bitmeyecek. Çünkü biz sistemi değiştirecek insanları hayatımıza almadığımız sürece ölmeye devam edeceğiz.

Şimdilerde bir çok kurum, kuruluş deprem eğitimleri veriyor, ve bu eğitimi alan insancıklar sadece bir kıyafet giydi diye her şeyi bildiğini zannediyor. Depremin şakası olmadığını yaşamadığı için bilmiyor. Deprem anında toplanılacak yerler ayrı bir komedi. Yollar kapandığında, binalar yıkıldığında toplanma yerini kim nasıl bulacak…

Deprem ülkemizde uykularımızı kaçıran tek gerçek ama halka bireysel bir şey öğretilmediği gibi, yaşanan acılardan da hiç ders alınmıyor. Evlerimizde bulunan eşyaları sabitledik mi? Deprem çantanız var mı? Herkes size gülse bile yanınızda düdükle geziyor musunuz? Toplanma yerine ulaşamazsanız ne yapacağınızı biliyor musunuz? Apartman komşunuzu tanıyor musunuz? İlk yardım eğitimi aldınız mı? Bütün soruların cevabı eminim HAYIR… işte bu yüzden öğrenecek çok şeyimiz var ve yolumuz çok uzun… Biz Japonya gibi muhteşem bir ülkeden bilgi, yöntem öğreneceğimize, inandığımız kurumların çadırlarımızı sattığını öğreniyoruz.

Afet zamanları bireylerin ne yazık ki korku yüzünden bireysel davrandıkları anlar. Ve tüm afet eğitimleri ve ilk yardım bilgileri bireylere tek tek verilmeli. Televizyonlardan, internete mecburi bilgilendirilme yapılmalı. Bunlar yapılmadığı için sadece ağlayan, her şeyi Allah’a bağlayan, kaderci garip bir topluma dönüştük. Dünyanın yaşayan bir canlı olduğunu unuttuk tıpkı kendi yolumuzu unuttuğumuz gibi.

Dünya yolculuğumuz son bulana kadar aklınıza mukayyet olun, her şeye rağmen o güzel günleri göreceğiz…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.