Boyun eğmeyeceğim

SİYASET 20.04.2021 - 23:40, Güncelleme: 20.04.2021 - 23:41
 

Boyun eğmeyeceğim

Antalya Baro Başkanı Polat Balkan hakkında sosyal medyadan yaptığı Kadir Topbaş paylaşımı ile ilgili suç duyurusunda bulunuldu. Cumhuriyet Başsavcılığı'na savunma veren Balkan, “Boyun eğecek değilim” dedi.

haberimizvar.net Hayatını kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Kadir Topbaş hakkında, sosyal medya üzerinden, “Kadir Topbaş’ın ardından Melih Gökçek’i bekliyoruz” paylaşımı yapan Antalya Baro Başkanı Polat Balkan hakkında ‘Nefret ve ayrımcılık suçu’ iddiasıyla soruşturma açıldı. Suçu kabul etmeyen Balkan, Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği savunmada,  “ Kimseye hakaret etmedim. Hukuki dayanağı olmayan suçlamalara boyun eğecek değilim” dedi.  Uzunca bir savunma veren Balkan, savunmasında şunları söyledi:  “Şikayet konusu olayla ilgili, twitter hesabımdan, 14/02/2021 tarihinde, sırasıyla, 2.1-“Bir yanım toprağı bol olsun diyor. Bir yanımsa başka: Kim olduğu, bağlantıları vs en iyi yine AKP yöneticileri tarafından bilinen, İstanbul'a yaptıkları, Gezi'deki tutumu, Hainler Mezarlığı, siyasal İslamcı kimliği vs düşünüldüğünde Kadir Topbaş iyi biri değildi. Ölüm temizlemez!” “Kadir Topbaş'ın ardından Melih Gökçek'i bekliyoruz!” 15/02/2021 tarihinde, sırasıyla, “Dün yaptığım bir paylaşım üzerine hakaretler, küfürler ve tehditler yağıyor. Herkesin canı sağ olsun. Öte yandan düşüncelerimden vazgeçecek, linç kampanyasına boyun eğecek değilim.” “Varlığını Cumhuriyet Devrimlerinin köküne kibrit suyu dökmeye adayan anlayışın, siyasi kadroların memleketimize ve toplumumuza verdikleri zararları alt alta yazmaya günler yetmez.” “Yaşarken yaptıklarının hesabını yargı önünde vermeden, bedelini ödemeden gitmelerinedir tepkim, üzüntüm. Ölümün her şeyi temize çıkarmaması gerektiğine inanıyorum. Paylaşımım, ölüm çığırtkanlığı değil, çürümeye ve ikiyüzlülüğe karşı bir çığlıktır.” paylaşımlarını yaptım. “Kadir Topbaş’ın suskun cenazesi Güzel Salome dansını yaptı. Doğum günü kutlanan Kral Herodes, kızına hayranlıkla bakıp “dile benden ne dilersen” dedi. Salome, annesi Herodias’la fısıldaştı. Yanıtı kısa oldu: Vaftizci Yahya’nın başı! Bu nefretin bir sebebi vardı. Yahya, kralın kardeşinin karısıyla, yani yengesiyle evliliğini makbul bulmamış, lanetlemişti. İstek yerine getirildi. Yahya’nın kesilen başı altın tepsiye konuldu. Ressam Caravaggio’nun o anı anlatan resmi, “kelle alan” siyasi komploların doğasını da bize anlatıyor gibi. Kaderine razı olarak gözlerini çoktan kapatmış Yahya, öldükten sonra kendisini savunanlar sayesinde “aziz” sayılmış, figürleri kilise duvarlarını süslemişti. Öldükten sonra göğe yükseltilenlere, keşke yaşamın hikâyesini sorabilsek! ERDOĞAN’DAN DAMADA BAŞSAĞLIĞI Kadir Topbaş’ın pazar günkü cenazesini merakla izledim. Namazda en önde, iktidarın en tepesindekiler saf tutmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca bir konuşma yapmış, “Yol arkadaşlığımız hemen şuracıkta, Çarşamba’da, İstanbul İmam Hatip Okulu’nda başladı” demişti. “Daha sonra davada da beraber sürdü” diye devam ediyordu. Sessiz sedasız dünyaya veda eden Topbaş’ın, son günlerini “dava”nın dışında geçirmeye zorlanmasındansa hiç bahsetmedi. Herkesin bildiği, kimsenin konuşmadığıdır... Eminim, “nasıl bilirdiniz” denildiğinde içinden “çok şey” geçiren olmuştur. Cumhurbaşkanı, Topbaş’ın ailesine teker teker taziye diledi. “Başınız sağ olsun” dediği kişiler arasında, bir zamanlar manşetlerden düşmeyen “damat” da vardı. Cenazenin ardından o günün haberlerine, başta Caner Taşpınar’ın “Damat” kitabı olmak üzere yazılmış kitaplara, hatta mektuplara baktım. Hatırlayın, FETÖ’nün, TUSKON isimli, yüzlerce üyesi olan, işadamları örgütü vardı. TUSKON davasında 55 kişi sanık oldu. Son duruşmaya gelindiğinde, tek tutuklu, Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı kalmıştı. Kavurmacı, cezaevindeyken gazetecilere bir mektup yazmıştı. Şu satırlar şimdi daha ilginç görünüyordu: “Kayınpederimin Kadir Topbaş olması nedeniyle günah keçisi ilan edildim. Başka siyasilerin damatları ile karşılaştırıldım. Adeta kategorize edildim.” Elbette Kavurmacı; Erdoğan’ın, İsmail Kahraman’ın ya da Bülent Arınç’ın tartışılan damatlarına göndermede bulunuyordu. Ona göre, kayınpederi ile birlikte, dönemin bütün günahlarının kefareti onlara ödetilmişti. ERDOĞAN: BURADA OLMALIYDIN Kadir Topbaş; 1977’de MSP’den, 1987’de Refah Partisi’nden Artvin milletvekili adayı oldu. Erdoğan, partide il başkanı iken o da yönetim kurulundaydı. Erdoğan, İstanbul’a belediye başkanı olunca, Topbaş’ı da danışmanı yaptı. Topbaş, AKP kurulurken, İstanbul’u örgütleyen 5 kişiden biriydi. Nitekim Erdoğan, bu yol arkadaşlığının mükâfatı olarak, 3 dönem İstanbul’u Topbaş’a emanet etti. Gelgelelim... FETÖ operasyonlarının ardından AKP’de de bir değişim yaşandı. Parti içindeki bir ekip, bazı önde gelen isimleri, FETÖ bağlantılarıyla suçluyordu. Topbaş da hedefe konanların başındaydı. “Damadı” kadar sözü edilen, 15 Temmuz gecesi İBB önünde 17 kişi şehit olup 50 kişi yaralanırken, Kadir Topbaş’ın İstanbul’da değil, ABD’de olmasıydı. O da hakkındaki dedikoduların farkındaydı. TBMM’de “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu”na şöyle konuştu: “3 Temmuz 2016 tarihinde ECOSOC Başkanlığı ve BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi UNDESA adına BM Genel Merkezi’nde yapılacak toplantıya ana konuşmacı olarak katılmak üzere davet edildim. Bu toplantı ve sonrasında foruma katılan iştirakçilerle ikili görüşme ve toplantılara katılmak için 12.7.2016 ile 20.7.2016 tarihleri arasında görevli olarak yurtdışında bulunacağımı İstanbul Valiliği’ne resmi yazı ile bildirdim. Komisyonda dile getirilen ‘dönüş tarihinin 15 Temmuz 2016 Cuma gününden önce olduğu ancak bu tarihte dönmediğim iddiası’ gerçeği yansıtmamaktadır.” Gelmesinin gecikmesine Cumhurbaşkanı’nın sitem ettiğini Posta gazetesine şöyle anlattı: “(Erdoğan) ‘Gözler seni aradı, burada olmalıydın’ dedi. Ama biliyorsunuz tüm seferler iptal edilmişti, hava sahası kapalıydı.”  ‘GÖREVİNİ BIRAKSIN, ÇEKİLSİN’ Darbe girişiminden 11 gün sonra, mallarına el konulan işadamları arasında Topbaş’ın damadı Kavurmacı da vardı. Nitekim 8 Eylül 2016’da tutuklandı. Topbaş’la damadını ilişkilendirenlerin sayısı artınca, Topbaş konuşmaya mecbur kaldı:  “17/25 Aralık’tan sonra damadım bu ihanet şebekesi ile yollarını ayırdığını beyan etti. Eğer damadım beyanının aksine davranmışsa hak ettiği cezayı çekecektir.” AKP içinde “Topbaş’ın damadı” mevzusu bitmeyince, 19 Haziran 2017’de bir kez daha konuştu: “Esasında bu, FETÖ hareketinin bir başka hamleleridir. İleride tarih bunları yazacak. Burada olan gizli akıl bütün argümanlarını devreye sokuyor. Arzuları, beni hedefe koydular, ‘Sayın başkan görevini bıraksın, çekilsin, gitsin artık diye.’ Arkasından ne olacaktı? Onlar şöyle ince ince hesaplansın ve düşünülsün.” Dikkat çeken, Kadir Topbaş’ın çocuklarının da Ömer Faruk Kavurmacı’ya sahip çıkmasıydı. Çocuklar üzerinden iktidar içinde yürüyen diplomasiye girmiyorum... Fakat, babasının yukarıdaki konuşmasını “Müptezeller iftiralarında ve yüzsüzlüklerinde ısrar edince...” mesajıyla paylaşan oğul Mustafa Ömer Topbaş, kimleri hedef aldığını daha sonra şöyle anlattı: “Sözde dindarım diye geçinen gazetecilerin kamuoyu algısına sırtını yaslayıp alenen iftira atmaları yeni moda.. Yazık!!” SUSUNCA YENİDEN ‘KADİR ABİ’ OLDU Muhalefet eleştiriyordu da... Ancak Topbaş, iktidar içindeki bir grup tarafından çok sıkıştırıldı. Açıkça istifaya zorlandı. Öyle ki bazı vekillerinin artık Topbaş’la aynı belgelere imza atmadığı, Topbaş ile belediye meclisindeki AKP grubunun karşı karşıya geldiği, bazı imar dosyalarını veto eden Topbaş’ın karşı hamleler ve yeni görevlendirmeler yaptığı bilgileri ortalığa saçıldı. Son olarak, 20 Ağustos 2017’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, mesajı çok açık verdi: “İstanbul’un büyüklüğünü anlamayan hiç kimse, İstanbul’a ve AK Parti’ye hizmet edemez. (...) Bir yerde eksiğimiz var. Eğer metal yorgunluğu diyorsak bunları oturup düşünmemiz lazım. Kimse buna üzülmeyecek.” Beklenen bir ay sonra, 22 Eylül 2017’de oldu. Kadir Topbaş istifa etti. Açıklamasında, “Hata ile ihanetin birbirine karıştırılmaması gerekir, ihanet edenler asla affedilemez” diyen Topbaş şöyle devam etti: “40 yılı aşkın siyasette olan birisi olarak sakin, tepkisi çok az olan, iyi düşünen bir yapım var, herkesin kendine göre özellikleri vardır. Benim de özelliğim bu. Yalnız şunu söyleyeyim: Bugünkü Türkiye’nin gördüğümüz şekliyle siyaseti, geleceğini karartır.” O günden sonra çeşitli dönemeçlerde gözler Topbaş’a çevrildi. Veda ederken partisinden ayrılmadığının altını çizen Topbaş, başka oluşumlardan gelen tekliflere de kapısını kapattı. 13 yıl süre ile İstanbul’un en uzun belediye başkanı o değilmiş gibi, bir daha siyaset koridorlarında görünmedi. Belki de “başka bir yol” aramaması sayesinde tabutu AKP’liler tarafından “Kadir Abi” diyerek omuzlandı. Cenazesi belediye mezarlığına değil, hükümet kararıyla Fatih Camii Haziresi’ne defnedildi. Caravaggio mu? Papalıkla ters düşen, “kellesi istenen” ressam, Roma’ya özür dilemeye giderken, yolda hâlâ bilemediğimiz bir nedenle öldü. Papa’ya özür için hazırladığı hediye, genç Caravaggio’nun orta yaşlı Caravaggio’nun kellesini alışını resmeden, “Davut ve Golyat” tablosuydu. Kendi kellesini kendisinin aldığı kılıcın üstünde yazan, hikâyenin özetiydi: “Alçakgönüllülük gururdan üstündür.” Gazeteci Barış Terkoğlu’nun, Cumhuriyet gazetesinin 18 Şubat 2021 Perşembe günlü sayısında yayımlanan yazısı aslında her şeyin özetidir!  Ben her zaman, bu toprakların yetiştirdiği en büyük deha ve devrimcilerden, kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke devrimlerinden, Cumhuriyetin kazanımlarından ve demokrasinin erdemlerinden yana taraf olan, demokratik, insan haklarına dayalı gerçek bir hukuk devleti ideali için mücadele eden bir insanım. Bu anlamda Siyasal İslamcılığı, halkımıza ve memleketimize yönelik açık ve yakın tehlikelerle dolu siyasi bir hareket olarak görürüm. Kadir Topbaş’ın da, Barış Terkoğlu’nun yukarıda alıntılanan yazısında özetle belirttiklerinden yola çıkarsak, Siyasal İslamcıların çekirdek kadrosunda yer aldığı tartışmasızdır. Tam da burada Kadir Topbaş’ın İstanbul’da en uzun süre büyükşehir belediye başkanlığı yapan siyasetçi olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim 2017’de katıldığı bir zirvede, İstanbul’la ilgili “Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum” dediğini anımsatmakla yetinelim! Siyasal kimliği ve ilişkileri çok iyi bilinen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan/bırakılan Kadir Topbaş’ın, yaptıklarının hesabı yargı önünde sorulmadan ölmesinden sonra, kendisini son yıllarında suskunluğa ve yalnızlığa mahkum edenlerin, arkasından güzellemeler yapmasını çürüme ve ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorum.    Siyasal kimlikleri ve kariyerleri Kadir Topbaş’la benzer özellikler taşıyan, Ankara’da en uzun süre büyükşehir belediye başkanlığı yapan, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan/bırakılan, yalnızca Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın yaptığı suç duyularına ve gazeteci Murat Ağırel’in “Parsel Parsel” kitabına bakılsa bile kim olduğu, neler yaptığı çok açık ve net anlaşılabilecek ve aslında bilinen, görülen Melih Gökçek’in yaptıklarının, yaşarken hesabının sorulması yargı açısından gereklidir, ertelenemez bir zorunluluktur! Bu durum, gerçekten yargımızın bağımsız ve tarafsız olup olmadığıyla, hukuk devletinin gerçekte var olup olmadığıyla, yargıya güvenip güvenemeyeceğimizle de yakından ilgilidir. Şikayete konu olan paylaşımlarımın temel felsefesi ve gerekçesi budur. Bir başka anlatımla, halk deyişiyle “Kör ölür, badem gözlü olur.” denmesin diyedir… Ben paylaşımlarımla, uluslararası sözleşmelerle, Anayasamızla, mevzuatımızla, uluslararası mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarıyla güvence altına alınan ve temel hak ve özgürlüklerimden biri olan ifade özgürlümü kullandığımı düşünüyorum. İfade özgürlüğümün, eleştiri hakkımın, politik tartışma özgürlüğümün soruşturmalarla, kovuşturmalarla, mahkeme kararlarıyla daraltılmaması, engellenmemesi gerektiğine inanıyorum.  Son olarak da, bilinmesini isterim ki, düşünce yapım ve felsefem gereği hiçbir ölüme güzelleme yapmam. Ben, nefretle, ayrımcılıkla can alanlardan, yakanlardan değil, her zaman can verenlerden, yananlardan oldum!”
Antalya Baro Başkanı Polat Balkan hakkında sosyal medyadan yaptığı Kadir Topbaş paylaşımı ile ilgili suç duyurusunda bulunuldu. Cumhuriyet Başsavcılığı'na savunma veren Balkan, “Boyun eğecek değilim” dedi.

haberimizvar.net

Hayatını kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Kadir Topbaş hakkında, sosyal medya üzerinden, “Kadir Topbaş’ın ardından Melih Gökçek’i bekliyoruz” paylaşımı yapan Antalya Baro Başkanı Polat Balkan hakkında ‘Nefret ve ayrımcılık suçu’ iddiasıyla soruşturma açıldı. Suçu kabul etmeyen Balkan, Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği savunmada,  “ Kimseye hakaret etmedim. Hukuki dayanağı olmayan suçlamalara boyun eğecek değilim” dedi.  Uzunca bir savunma veren Balkan, savunmasında şunları söyledi: 
“Şikayet konusu olayla ilgili, twitter hesabımdan, 14/02/2021 tarihinde, sırasıyla, 2.1-“Bir yanım toprağı bol olsun diyor. Bir yanımsa başka: Kim olduğu, bağlantıları vs en iyi yine AKP yöneticileri tarafından bilinen, İstanbul'a yaptıkları, Gezi'deki tutumu, Hainler Mezarlığı, siyasal İslamcı kimliği vs düşünüldüğünde Kadir Topbaş iyi biri değildi. Ölüm temizlemez!” “Kadir Topbaş'ın ardından Melih Gökçek'i bekliyoruz!” 15/02/2021 tarihinde, sırasıyla, “Dün yaptığım bir paylaşım üzerine hakaretler, küfürler ve tehditler yağıyor. Herkesin canı sağ olsun. Öte yandan düşüncelerimden vazgeçecek, linç kampanyasına boyun eğecek değilim.” “Varlığını Cumhuriyet Devrimlerinin köküne kibrit suyu dökmeye adayan anlayışın, siyasi kadroların memleketimize ve toplumumuza verdikleri zararları alt alta yazmaya günler yetmez.”
“Yaşarken yaptıklarının hesabını yargı önünde vermeden, bedelini ödemeden gitmelerinedir tepkim, üzüntüm. Ölümün her şeyi temize çıkarmaması gerektiğine inanıyorum. Paylaşımım, ölüm çığırtkanlığı değil, çürümeye ve ikiyüzlülüğe karşı bir çığlıktır.” paylaşımlarını yaptım. “Kadir Topbaş’ın suskun cenazesi Güzel Salome dansını yaptı. Doğum günü kutlanan Kral Herodes, kızına hayranlıkla bakıp “dile benden ne dilersen” dedi. Salome, annesi Herodias’la fısıldaştı. Yanıtı kısa oldu: Vaftizci Yahya’nın başı! Bu nefretin bir sebebi vardı. Yahya, kralın kardeşinin karısıyla, yani yengesiyle evliliğini makbul bulmamış, lanetlemişti. İstek yerine getirildi. Yahya’nın kesilen başı altın tepsiye konuldu.

Ressam Caravaggio’nun o anı anlatan resmi, “kelle alan” siyasi komploların doğasını da bize anlatıyor gibi. Kaderine razı olarak gözlerini çoktan kapatmış Yahya, öldükten sonra kendisini savunanlar sayesinde “aziz” sayılmış, figürleri kilise duvarlarını süslemişti. Öldükten sonra göğe yükseltilenlere, keşke yaşamın hikâyesini sorabilsek!

ERDOĞAN’DAN DAMADA BAŞSAĞLIĞI

Kadir Topbaş’ın pazar günkü cenazesini merakla izledim. Namazda en önde, iktidarın en tepesindekiler saf tutmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca bir konuşma yapmış, “Yol arkadaşlığımız hemen şuracıkta, Çarşamba’da, İstanbul İmam Hatip Okulu’nda başladı” demişti. “Daha sonra davada da beraber sürdü” diye devam ediyordu. Sessiz sedasız dünyaya veda eden Topbaş’ın, son günlerini “dava”nın dışında geçirmeye zorlanmasındansa hiç bahsetmedi. Herkesin bildiği, kimsenin konuşmadığıdır... Eminim, “nasıl bilirdiniz” denildiğinde içinden “çok şey” geçiren olmuştur.

Cumhurbaşkanı, Topbaş’ın ailesine teker teker taziye diledi. “Başınız sağ olsun” dediği kişiler arasında, bir zamanlar manşetlerden düşmeyen “damat” da vardı. Cenazenin ardından o günün haberlerine, başta Caner Taşpınar’ın “Damat” kitabı olmak üzere yazılmış kitaplara, hatta mektuplara baktım. Hatırlayın, FETÖ’nün, TUSKON isimli, yüzlerce üyesi olan, işadamları örgütü vardı. TUSKON davasında 55 kişi sanık oldu. Son duruşmaya gelindiğinde, tek tutuklu, Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı kalmıştı. Kavurmacı, cezaevindeyken gazetecilere bir mektup yazmıştı. Şu satırlar şimdi daha ilginç görünüyordu: “Kayınpederimin Kadir Topbaş olması nedeniyle günah keçisi ilan edildim. Başka siyasilerin damatları ile karşılaştırıldım. Adeta kategorize edildim.” Elbette Kavurmacı; Erdoğan’ın, İsmail Kahraman’ın ya da Bülent Arınç’ın tartışılan damatlarına göndermede bulunuyordu. Ona göre, kayınpederi ile birlikte, dönemin bütün günahlarının kefareti onlara ödetilmişti.

ERDOĞAN: BURADA OLMALIYDIN

Kadir Topbaş; 1977’de MSP’den, 1987’de Refah Partisi’nden Artvin milletvekili adayı oldu. Erdoğan, partide il başkanı iken o da yönetim kurulundaydı. Erdoğan, İstanbul’a belediye başkanı olunca, Topbaş’ı da danışmanı yaptı. Topbaş, AKP kurulurken, İstanbul’u örgütleyen 5 kişiden biriydi. Nitekim Erdoğan, bu yol arkadaşlığının mükâfatı olarak, 3 dönem İstanbul’u Topbaş’a emanet etti.
Gelgelelim... FETÖ operasyonlarının ardından AKP’de de bir değişim yaşandı. Parti içindeki bir ekip, bazı önde gelen isimleri, FETÖ bağlantılarıyla suçluyordu. Topbaş da hedefe konanların başındaydı. “Damadı” kadar sözü edilen, 15 Temmuz gecesi İBB önünde 17 kişi şehit olup 50 kişi yaralanırken, Kadir Topbaş’ın İstanbul’da değil, ABD’de olmasıydı. O da hakkındaki dedikoduların farkındaydı. TBMM’de “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu”na şöyle konuştu: “3 Temmuz 2016 tarihinde ECOSOC Başkanlığı ve BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi UNDESA adına BM Genel Merkezi’nde yapılacak toplantıya ana konuşmacı olarak katılmak üzere davet edildim. Bu toplantı ve sonrasında foruma katılan iştirakçilerle ikili görüşme ve toplantılara katılmak için 12.7.2016 ile 20.7.2016 tarihleri arasında görevli olarak yurtdışında bulunacağımı İstanbul Valiliği’ne resmi yazı ile bildirdim. Komisyonda dile getirilen ‘dönüş tarihinin 15 Temmuz 2016 Cuma gününden önce olduğu ancak bu tarihte dönmediğim iddiası’ gerçeği yansıtmamaktadır.”

Gelmesinin gecikmesine Cumhurbaşkanı’nın sitem ettiğini Posta gazetesine şöyle anlattı: “(Erdoğan) ‘Gözler seni aradı, burada olmalıydın’ dedi. Ama biliyorsunuz tüm seferler iptal edilmişti, hava sahası kapalıydı.” 
‘GÖREVİNİ BIRAKSIN, ÇEKİLSİN’
Darbe girişiminden 11 gün sonra, mallarına el konulan işadamları arasında Topbaş’ın damadı Kavurmacı da vardı. Nitekim 8 Eylül 2016’da tutuklandı. Topbaş’la damadını ilişkilendirenlerin sayısı artınca, Topbaş konuşmaya mecbur kaldı:  “17/25 Aralık’tan sonra damadım bu ihanet şebekesi ile yollarını ayırdığını beyan etti. Eğer damadım beyanının aksine davranmışsa hak ettiği cezayı çekecektir.” AKP içinde “Topbaş’ın damadı” mevzusu bitmeyince, 19 Haziran 2017’de bir kez daha konuştu: “Esasında bu, FETÖ hareketinin bir başka hamleleridir. İleride tarih bunları yazacak. Burada olan gizli akıl bütün argümanlarını devreye sokuyor. Arzuları, beni hedefe koydular, ‘Sayın başkan görevini bıraksın, çekilsin, gitsin artık diye.’ Arkasından ne olacaktı? Onlar şöyle ince ince hesaplansın ve düşünülsün.”

Dikkat çeken, Kadir Topbaş’ın çocuklarının da Ömer Faruk Kavurmacı’ya sahip çıkmasıydı. Çocuklar üzerinden iktidar içinde yürüyen diplomasiye girmiyorum... Fakat, babasının yukarıdaki konuşmasını “Müptezeller iftiralarında ve yüzsüzlüklerinde ısrar edince...” mesajıyla paylaşan oğul Mustafa Ömer Topbaş, kimleri hedef aldığını daha sonra şöyle anlattı: “Sözde dindarım diye geçinen gazetecilerin kamuoyu algısına sırtını yaslayıp alenen iftira atmaları yeni moda.. Yazık!!”

SUSUNCA YENİDEN ‘KADİR ABİ’ OLDU

Muhalefet eleştiriyordu da... Ancak Topbaş, iktidar içindeki bir grup tarafından çok sıkıştırıldı. Açıkça istifaya zorlandı. Öyle ki bazı vekillerinin artık Topbaş’la aynı belgelere imza atmadığı, Topbaş ile belediye meclisindeki AKP grubunun karşı karşıya geldiği, bazı imar dosyalarını veto eden Topbaş’ın karşı hamleler ve yeni görevlendirmeler yaptığı bilgileri ortalığa saçıldı.
Son olarak, 20 Ağustos 2017’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, mesajı çok açık verdi: “İstanbul’un büyüklüğünü anlamayan hiç kimse, İstanbul’a ve AK Parti’ye hizmet edemez. (...) Bir yerde eksiğimiz var. Eğer metal yorgunluğu diyorsak bunları oturup düşünmemiz lazım. Kimse buna üzülmeyecek.” Beklenen bir ay sonra, 22 Eylül 2017’de oldu. Kadir Topbaş istifa etti. Açıklamasında, “Hata ile ihanetin birbirine karıştırılmaması gerekir, ihanet edenler asla affedilemez” diyen Topbaş şöyle devam etti: “40 yılı aşkın siyasette olan birisi olarak sakin, tepkisi çok az olan, iyi düşünen bir yapım var, herkesin kendine göre özellikleri vardır. Benim de özelliğim bu. Yalnız şunu söyleyeyim: Bugünkü Türkiye’nin gördüğümüz şekliyle siyaseti, geleceğini karartır.”

O günden sonra çeşitli dönemeçlerde gözler Topbaş’a çevrildi. Veda ederken partisinden ayrılmadığının altını çizen Topbaş, başka oluşumlardan gelen tekliflere de kapısını kapattı. 13 yıl süre ile İstanbul’un en uzun belediye başkanı o değilmiş gibi, bir daha siyaset koridorlarında görünmedi. Belki de “başka bir yol” aramaması sayesinde tabutu AKP’liler tarafından “Kadir Abi” diyerek omuzlandı. Cenazesi belediye mezarlığına değil, hükümet kararıyla Fatih Camii Haziresi’ne defnedildi.

Caravaggio mu? Papalıkla ters düşen, “kellesi istenen” ressam, Roma’ya özür dilemeye giderken, yolda hâlâ bilemediğimiz bir nedenle öldü. Papa’ya özür için hazırladığı hediye, genç Caravaggio’nun orta yaşlı Caravaggio’nun kellesini alışını resmeden, “Davut ve Golyat” tablosuydu. Kendi kellesini kendisinin aldığı kılıcın üstünde yazan, hikâyenin özetiydi: “Alçakgönüllülük gururdan üstündür.”

Gazeteci Barış Terkoğlu’nun, Cumhuriyet gazetesinin 18 Şubat 2021 Perşembe günlü sayısında yayımlanan yazısı aslında her şeyin özetidir!  Ben her zaman, bu toprakların yetiştirdiği en büyük deha ve devrimcilerden, kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke devrimlerinden, Cumhuriyetin kazanımlarından ve demokrasinin erdemlerinden yana taraf olan, demokratik, insan haklarına dayalı gerçek bir hukuk devleti ideali için mücadele eden bir insanım. Bu anlamda Siyasal İslamcılığı, halkımıza ve memleketimize yönelik açık ve yakın tehlikelerle dolu siyasi bir hareket olarak görürüm. Kadir Topbaş’ın da, Barış Terkoğlu’nun yukarıda alıntılanan yazısında özetle belirttiklerinden yola çıkarsak, Siyasal İslamcıların çekirdek kadrosunda yer aldığı tartışmasızdır. Tam da burada Kadir Topbaş’ın İstanbul’da en uzun süre büyükşehir belediye başkanlığı yapan siyasetçi olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim 2017’de katıldığı bir zirvede, İstanbul’la ilgili “Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum” dediğini anımsatmakla yetinelim!

Siyasal kimliği ve ilişkileri çok iyi bilinen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan/bırakılan Kadir Topbaş’ın, yaptıklarının hesabı yargı önünde sorulmadan ölmesinden sonra, kendisini son yıllarında suskunluğa ve yalnızlığa mahkum edenlerin, arkasından güzellemeler yapmasını çürüme ve ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorum.   

Siyasal kimlikleri ve kariyerleri Kadir Topbaş’la benzer özellikler taşıyan, Ankara’da en uzun süre büyükşehir belediye başkanlığı yapan, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan/bırakılan, yalnızca Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın yaptığı suç duyularına ve gazeteci Murat Ağırel’in “Parsel Parsel” kitabına bakılsa bile kim olduğu, neler yaptığı çok açık ve net anlaşılabilecek ve aslında bilinen, görülen Melih Gökçek’in yaptıklarının, yaşarken hesabının sorulması yargı açısından gereklidir, ertelenemez bir zorunluluktur! Bu durum, gerçekten yargımızın bağımsız ve tarafsız olup olmadığıyla, hukuk devletinin gerçekte var olup olmadığıyla, yargıya güvenip güvenemeyeceğimizle de yakından ilgilidir. Şikayete konu olan paylaşımlarımın temel felsefesi ve gerekçesi budur. Bir başka anlatımla, halk deyişiyle “Kör ölür, badem gözlü olur.” denmesin diyedir…

Ben paylaşımlarımla, uluslararası sözleşmelerle, Anayasamızla, mevzuatımızla, uluslararası mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarıyla güvence altına alınan ve temel hak ve özgürlüklerimden biri olan ifade özgürlümü kullandığımı düşünüyorum. İfade özgürlüğümün, eleştiri hakkımın, politik tartışma özgürlüğümün soruşturmalarla, kovuşturmalarla, mahkeme kararlarıyla daraltılmaması, engellenmemesi gerektiğine inanıyorum.  Son olarak da, bilinmesini isterim ki, düşünce yapım ve felsefem gereği hiçbir ölüme güzelleme yapmam. Ben, nefretle, ayrımcılıkla can alanlardan, yakanlardan değil, her zaman can verenlerden, yananlardan oldum!”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.