CHP’nin Böcek stratejisi

SİYASET 10.12.2020 - 21:27, Güncelleme: 10.12.2020 - 21:34
 

CHP’nin Böcek stratejisi

Muhittin Böcek’in sağlığına kavuşup görevinin başına dönmesi yönünde oluşan toplumsal duyarlılık, peş peşe yaşanan gelişmelerle bir anda bambaşka bir rüzgara dönüştü. İki ay önce Muhittin Böcek yoğun bakımda hayat-memat mücadelesi verirken arkasından yapılan hesapları konuşuyorduk; bugün ise karşımızda bir kördüğüm duruyor. Üstelik bu kördüğüm Başkan Böcek’in koltuğuna oturmasıyla daha da karman çorman bir hale geldi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla genel sekreter yardımcısı olarak atanan Hüseyin Karakuş’un apar topar kızağa alınması, genel sekreter Cansel Çevikol Tuncer’in tırpanlanan yetkilerinin iade edilmesi CHP’de ciddi bir rahatsızlığa neden oldu. İşin içine çeşitli akçalı iddialar da girdi. Öyle böyle iddialar değil bunlar, her biri milyonluk söylentilerden bahsediyorum. Gökhan Böcek’in, “Babam AKP’ye geçecek” sözleri de bütün bunların üzerine tuz biber ekti. Siyasette ‘mütegallibe’ takımı Tarihçiler, 100-200 yıllık köklü ailelerin bugün yaşayan fertlerini incitmemek için ‘mütegallibe’ ifadesini kullanırlar. Toplumun büyük çoğunluğu bu kelimenin anlamını bilmediği için yadırgamaz, o ailenin şimdiki mirasçılarına ters gözle bakmaz. Aslında ‘zorba’ demektir bu. Yeryüzündeki her büyük servetin altında zorbalık vardır. Üstünde yaşadığımız coğrafyada bu zorbalık çok kadim, çok eski köklere kadar uzanır. Siyaseti, kamu yönetimini, toplumsal yaşamı bu kanlı, karanlık, kötü gelenekten bir türlü temizleyemedik. Büyükşehir Belediyesi odağında yaşananları izlerken, anlamaya çalışırken hep bu tarihsel perspektif geliyor gözümün önüne. Para, rant, servet söz konusu olduğunda birbirine rakip, taban tabana zıt partilerden isimlerin bile perde arkasında yan yana gelebildiğini, birlikte oyun kurabildiklerini, tezgah çevirdiklerini hep gördük; görmeye de devam ediyoruz. Aslında bu isimler rant için çeşitli partilere dağılmış bir ‘mütegallibe’ takımıdır. Toplum partileri görür, faturayı partilere keser; ama bütün bu tabelaların arkasında başka bir ortaklık durur. Buna ‘oligarşi’ diyoruz. Onun partisi olmaz. Oligarşi için her parti babasının malıdır. Hatta yüreğiyle, beyniyle, hayatıyla, geçmişiyle, geleceğiyle o partiye bağlı olanlara, emek verenlere, ter akıtanlara bile posta koyar. Mesela sonradan kervana katılıp ‘en bir CHP’li’, ‘en bir partili’ olur, partinin bayrağını fedakarca taşıyanları çırak çıkartır. Bayar masaya ne zaman vuracak? Şu an Antalya bu kavganın önünde duruyor. Muhittin Böcek 713 bin Antalyalının oyunu alarak başkan seçildi. Bu kadar Antalyalı, AKP adayı Menderes Türel karşısında Böcek’i seçti. Her oy siyasi bir tercihtir. Peki bu siyasi tercihin adresi neydi? CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin başını çektiği Millet İttifakı… Muhittin Böcek bu ittifakın CHP’den adayı olarak gösterildi. Gelinen noktada ise hem bu partilerin, hem de 713 bin seçmenin esamesi okunmuyor. Kılıçdaroğlu Büyükşehir’i toparlasın diye birini gönderiyor, o kişi kızağa alınıyor. İradesi kızağa alınan Kılıçdaroğlu da CHP İl Başkanı Nusret Bayar’ı arayıp “ilişmeyin” diyor. Gelişmeler karşısında partinin tepkisini dillendiren Bayar ise, “Tasarruf yine belediye başkanımızındır; ama genel merkezimizin önerisi doğrultusunda bu kararın tekrar gözden geçirilmesini ve Hüseyin Karakuş’un görevine iade edilmesini umuyoruz” diyor. Oysa il başkanlığı dilek taşı, ‘umma makamı’ değil; tam aksine bu kentte CHP’nin iradesini temsil ediyor. Yani ‘siyasi irade’ makamı… Sadece örgüt yöneticileri, meclis üyeleri değil, belediye başkanları da bu siyasi iradeye tabi. Anlaşılan o ki; il kongresinde “masaya yumruğu vuracağım” diyerek başkan seçilen Nusret Bayar’ın gücü bu iradeyi göstermeye yetmiyor. Güç yetmeyince de çoluk çocuk, bürokrat, müdür, genel sekreter, falancanın kasası, filancanın tetikçisi seçmenin iradesini gasp ediyor. O iradeye rağmen atını oynatıyor, gemisini yürütüyor. Muhittin Böcek’e istifa gerekçesi Bütün bunlar karşısında CHP yönetiminin stratejisi ise Muhittin Böcek’i sıkıştırma esasına dayalı. Muhittin Böcek il ve ilçe başkanını, parti yöneticilerinin genel merkeze şikayet edecek, Ankara da Muharrem İnce örneğinde olduğu gibi kulağının üstüne yatacak. Genel merkezin bu kayıtsızlığı Muhittin Böcek’in eline, “Parti bana sahip çıkmıyor. Zaten hasta yatağında da sahip çıkmamışlardı” gerekçesi verecek. Bu argümanla da partiden istifa edip ya bağımsız kalacak ya da AKP’ye geçecek. Yani CHP yönetimi Muhittin Böcek’in kendisinin gitmesi için yol yapıyor. Parti tabanı ise böyle bir stratejinin içine sığdırılabilecek, orada tutulabilecek gibi değil. Büyükşehir Belediyesi’nin önüne yığılırlarsa kimse şaşırmasın. Hatta bu tepki partililerle sınırlı kalmayıp, sıradan seçmene kadar yayılabilir. Tam burada Cansel Çevikol Tuncer’in baş rolünü oynadığı bir hamleyi daha aktarayım: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Antalya Vergi Dairesi’nde görevli bir akrabası var: Hasan Karabulut… Genel sekreter Cansel Tuncer, Hüseyin Karakuş’un genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirildiği günlerde Hasan Karabulut’u çağırdı. “Genel sekreter yardımcılıkları dolu, ama sizi Teftiş Kurulu Başkanı olarak atamak istiyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’na yönelik, “Al Hüseyin Karakuş’u, ver Hasan Karabulut’u” hamlesiydi bu. Eğer Hasan Karabulut bunu kabul etseydi, “Genel başkanın yakın akrabasını getirdik” diyeceklerdi. Fakat Hasan Karabulut kabul etmedi. Bunu da bir detay olarak buraya kaydedelim.

Muhittin Böcek’in sağlığına kavuşup görevinin başına dönmesi yönünde oluşan toplumsal duyarlılık, peş peşe yaşanan gelişmelerle bir anda bambaşka bir rüzgara dönüştü. İki ay önce Muhittin Böcek yoğun bakımda hayat-memat mücadelesi verirken arkasından yapılan hesapları konuşuyorduk; bugün ise karşımızda bir kördüğüm duruyor. Üstelik bu kördüğüm Başkan Böcek’in koltuğuna oturmasıyla daha da karman çorman bir hale geldi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla genel sekreter yardımcısı olarak atanan Hüseyin Karakuş’un apar topar kızağa alınması, genel sekreter Cansel Çevikol Tuncer’in tırpanlanan yetkilerinin iade edilmesi CHP’de ciddi bir rahatsızlığa neden oldu. İşin içine çeşitli akçalı iddialar da girdi. Öyle böyle iddialar değil bunlar, her biri milyonluk söylentilerden bahsediyorum. Gökhan Böcek’in, “Babam AKP’ye geçecek” sözleri de bütün bunların üzerine tuz biber ekti.

Siyasette ‘mütegallibe’ takımı

Tarihçiler, 100-200 yıllık köklü ailelerin bugün yaşayan fertlerini incitmemek için ‘mütegallibe’ ifadesini kullanırlar. Toplumun büyük çoğunluğu bu kelimenin anlamını bilmediği için yadırgamaz, o ailenin şimdiki mirasçılarına ters gözle bakmaz. Aslında ‘zorba’ demektir bu. Yeryüzündeki her büyük servetin altında zorbalık vardır. Üstünde yaşadığımız coğrafyada bu zorbalık çok kadim, çok eski köklere kadar uzanır. Siyaseti, kamu yönetimini, toplumsal yaşamı bu kanlı, karanlık, kötü gelenekten bir türlü temizleyemedik. Büyükşehir Belediyesi odağında yaşananları izlerken, anlamaya çalışırken hep bu tarihsel perspektif geliyor gözümün önüne. Para, rant, servet söz konusu olduğunda birbirine rakip, taban tabana zıt partilerden isimlerin bile perde arkasında yan yana gelebildiğini, birlikte oyun kurabildiklerini, tezgah çevirdiklerini hep gördük; görmeye de devam ediyoruz. Aslında bu isimler rant için çeşitli partilere dağılmış bir ‘mütegallibe’ takımıdır. Toplum partileri görür, faturayı partilere keser; ama bütün bu tabelaların arkasında başka bir ortaklık durur. Buna ‘oligarşi’ diyoruz. Onun partisi olmaz. Oligarşi için her parti babasının malıdır. Hatta yüreğiyle, beyniyle, hayatıyla, geçmişiyle, geleceğiyle o partiye bağlı olanlara, emek verenlere, ter akıtanlara bile posta koyar. Mesela sonradan kervana katılıp ‘en bir CHP’li’, ‘en bir partili’ olur, partinin bayrağını fedakarca taşıyanları çırak çıkartır.

Bayar masaya ne zaman vuracak?

Şu an Antalya bu kavganın önünde duruyor. Muhittin Böcek 713 bin Antalyalının oyunu alarak başkan seçildi. Bu kadar Antalyalı, AKP adayı Menderes Türel karşısında Böcek’i seçti. Her oy siyasi bir tercihtir. Peki bu siyasi tercihin adresi neydi? CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin başını çektiği Millet İttifakı… Muhittin Böcek bu ittifakın CHP’den adayı olarak gösterildi. Gelinen noktada ise hem bu partilerin, hem de 713 bin seçmenin esamesi okunmuyor. Kılıçdaroğlu Büyükşehir’i toparlasın diye birini gönderiyor, o kişi kızağa alınıyor. İradesi kızağa alınan Kılıçdaroğlu da CHP İl Başkanı Nusret Bayar’ı arayıp “ilişmeyin” diyor. Gelişmeler karşısında partinin tepkisini dillendiren Bayar ise, “Tasarruf yine belediye başkanımızındır; ama genel merkezimizin önerisi doğrultusunda bu kararın tekrar gözden geçirilmesini ve Hüseyin Karakuş’un görevine iade edilmesini umuyoruz” diyor. Oysa il başkanlığı dilek taşı, ‘umma makamı’ değil; tam aksine bu kentte CHP’nin iradesini temsil ediyor. Yani ‘siyasi irade’ makamı… Sadece örgüt yöneticileri, meclis üyeleri değil, belediye başkanları da bu siyasi iradeye tabi. Anlaşılan o ki; il kongresinde “masaya yumruğu vuracağım” diyerek başkan seçilen Nusret Bayar’ın gücü bu iradeyi göstermeye yetmiyor. Güç yetmeyince de çoluk çocuk, bürokrat, müdür, genel sekreter, falancanın kasası, filancanın tetikçisi seçmenin iradesini gasp ediyor. O iradeye rağmen atını oynatıyor, gemisini yürütüyor.

Muhittin Böcek’e istifa gerekçesi

Bütün bunlar karşısında CHP yönetiminin stratejisi ise Muhittin Böcek’i sıkıştırma esasına dayalı. Muhittin Böcek il ve ilçe başkanını, parti yöneticilerinin genel merkeze şikayet edecek, Ankara da Muharrem İnce örneğinde olduğu gibi kulağının üstüne yatacak. Genel merkezin bu kayıtsızlığı Muhittin Böcek’in eline, “Parti bana sahip çıkmıyor. Zaten hasta yatağında da sahip çıkmamışlardı” gerekçesi verecek. Bu argümanla da partiden istifa edip ya bağımsız kalacak ya da AKP’ye geçecek. Yani CHP yönetimi Muhittin Böcek’in kendisinin gitmesi için yol yapıyor. Parti tabanı ise böyle bir stratejinin içine sığdırılabilecek, orada tutulabilecek gibi değil. Büyükşehir Belediyesi’nin önüne yığılırlarsa kimse şaşırmasın. Hatta bu tepki partililerle sınırlı kalmayıp, sıradan seçmene kadar yayılabilir. Tam burada Cansel Çevikol Tuncer’in baş rolünü oynadığı bir hamleyi daha aktarayım: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Antalya Vergi Dairesi’nde görevli bir akrabası var: Hasan Karabulut… Genel sekreter Cansel Tuncer, Hüseyin Karakuş’un genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirildiği günlerde Hasan Karabulut’u çağırdı. “Genel sekreter yardımcılıkları dolu, ama sizi Teftiş Kurulu Başkanı olarak atamak istiyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’na yönelik, “Al Hüseyin Karakuş’u, ver Hasan Karabulut’u” hamlesiydi bu. Eğer Hasan Karabulut bunu kabul etseydi, “Genel başkanın yakın akrabasını getirdik” diyeceklerdi. Fakat Hasan Karabulut kabul etmedi. Bunu da bir detay olarak buraya kaydedelim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.