Dürüstlük samimiyet siyaset

GÜNDEM 27.01.2023 - 23:55, Güncelleme: 27.01.2023 - 23:55
 

Dürüstlük samimiyet siyaset

Hayatın içinde debelenirken işle, aşla, ekmekle, barınmayla, çolukla, çocukla, yükselen yaşam maliyetleri ve bir araya bir türlü gelmeyen iki yakamızla; kendimizi seçim atmosferi içinde buluverdik.

Siyasi partiler pürtelaş hazırlıkta. Siyaset her yerde ve her ortamda. 21 yıldır aynı parti iktidarı ile ve beraberinde 2018 yılından bu yana ittifak ortağı ile, yani cumhur ittifakı ile yönetiliyoruz. Yasakların kalkması, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele, topluma hizmet, mağdurların yanındayız popülist söylem ve sloganları ile başladı ve devam etti süreç. Başörtü siyaseti bayrak yapıldı bu arada tabii ki*. Söylem ve söylevler,  icraatlar, yaşadıklarımız hep birlikte yaşananlar. Hafızalarımızı harekete geçirerek, sağduyularımızla yaşadıklarımızı/yaşananları değerlendirmek önemli bu noktada. Şimdi siyasi partilerin her biri seçim hazırlığında. Muhalefet partileri 2017 referandumu sonrası gelinen noktayı değerlendirme ve düzeltme çabasında. 2017 referandumunda ne oldu? 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi ve ertesinde yaşadıklarımız neydi? Yorumlar, yaşananlar dört bir yanda. Sosyal ortamlarda, medyada, sanalda her yerde. Bu darbe girişimi öncesinde çoğu kişi tarafından Fethullah Gülen’in yurtiçi ve yurtdışı etkinlikleri, eğitim faaliyetleri karşılıksız olarak yapılan birer vatan millet hizmeti gibi görülürken darbe girişimi ile sarsıldık birden. Dinamit konmuş sanki altımıza. Melun 15 Temmuz gecesinde ve ertesinde yaşananlarla hepimiz FETÖ terör örgütünün ahtapot gibi her yana uzanmış, her yere girmiş kollarını gördük. Samimiyet altındaki samimiyetsizliği, dürüstlük/doğruluk/ yardımlaşma adı altında topluma  pazarlananların tüm kirli ve kanlı yüzünü, kurulan tezgahı gördük acı bir şekilde. Zaafiyetlerimizi gördük sonra. Korku, şüphe iklimi, belirsizlik, güvensizlik geldi toplumum tam ortasına oturdu. Göz gözü görmez oldu neredeyse. Kim hangi örgüte üye, kim haklı kim haksız. Kumpasa gelen kim, yanındaki dostun arkadaşın aslında kim? Kimden darbe yedin ya da yiyeceksin? Kim kimin dostu, kim kimin düşmanı? Kimin elleri var bu kanlı ve kirli oyunda? Can kayıpları, tutuklamalar, gözaltılar, yıllarca süren davalar, şüpheliler, şüpheler.. Hâlâ devam eden tutuklamalar. En yakınımıza bile, eşimize dostumuza bile şüpheyle yaklaşır olduk. Sen aslında kimsin? Dost musun, düşman mı? Böyle bir ortamda kurumlara mı güven kalır? Tüm kurumlara da güven zedelendi. Toplum yara aldı, 15 Temmuz darbe girişimi maalesef büyükten küçüğe tüm toplumu yaraladı. İşte böyle bir ortamda gidildi referanduma. Böyle güvensiz, şüpheci, korku ikliminin kök saldığı bir ortamda. Sonuç, “evet “ oylarıyla gelen yeni hükümet sistemi oldu. 20 Ocak 2017 referandumunda yetmez ama evetçilerle 9 Temmuz 2018 yılında girmiş olduğumuz cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde buluverdik birden kendimizi. Anadolu Ajansı’nın verilerini paylaşan 16 Nisan 2017 tarihli BBC News Türkçe’nin haberine göre %85,5 gibi azımsanmayacak bir katılım oranına sahip referandumdan 800 bin geçersiz oya karşılık,%51,43evet oyu, %48,57hayır oyu çıktı. Referandumda kaç kişi “ evet” ya da “hayır” dediği bu konunun ciddiyetine haizdi? Bu tartışılır bence. Sağlıklı kararlar verebilmek için, sağlıklı bir ortam ve sağlıklı toplum psikolojisi olması gerekir. Nekahat döneminde olan bir hastadan, bulunduğu hastalık psikolojisinde sağlıklı bir karar vermesini bekleyebilir misiniz? Kendini toparlayamamışken henüz, artıyı eksiyi değerlendirebileceğini düşünebilir misiniz? Bu durumdayken kişi, önemli bir konuyu önüne götürüp sağlıklı bir karar vermesini isteyebilir misiniz? Evet, organizmacı sosyologlar bir nevi haklılar bana kalırsa. Toplum da yaşayan bir organizma gibi. Bence de çok benzerlikler var ve belki de böyle bakmak gerekir yaşananlara. Sağlıklı kararlar için sağlıklı bireyler, velhasıl sonuçta sağlıklı bir  toplum gerekir. Tarihten, yaşananlardan alınan dersler önemlidir. Tabii ki ders alabilene, sorup sorgulayıp, tarihi, ezbere sadece basit bir kronoloji olarak değil de yaşanılan koşullar ve olgular etrafında yorumlayabilene, anlamlandırabilene. Yaşadığımız bu çağda farklılıklarla bir arada yaşamamız gerektiği muhakkak. Her konuda ve herkes için evrensel insan hakları, adalet, hak, hukuk, eşitlik ve özgürlük bu devirde hepimizin birleştiği değerler. Ayrımcılık, ötekileştirme, düşmanlaştırma, nefret söylemleri, her çeşidinden ve her yönden baskı ve baskıcı yönetim, tahammülsüzlük, otoriter ya da totaliter yönetim/diktatörlük, aklı başında hiç kimsenin/ hiç bir toplumun istemediği çıkmaz sokaklar. Bu çıkmaz sokaklara hiç girilmemesi gerekir. Bence birey olarak da, toplum olarak da en önemli şey, öncelikle yaşamsal ihtiyaçların tespitidir. Önce asıl ihtiyaçlarınızı belirleyeceksiniz. O halde, bizim toplum olarak beton yollardan, köprülerden, handan, hamamdan,  saraydan, lüksten ziyade, fiziki temel ihtiyaçlarımızla birlikte, önü açık ve bizi geleceğe taşıyacak aydınlık yollara, hür fikirlere, özgür düşünceye, eşitliğe, adalete, hakka, hukuka, farklılıklarımızla kardeşçe bir arada yaşamaya ihtiyacımız var. Ancak bu yaşamsal ihtiyaçlarımızın karşılanması ile birlikte toplum olarak ayağa kalkabilir, birbirimizin elinden tutarak bir adım öteye ve daha da öteye ilerleyebilir, refah, huzur ve mutlulukla yaşayabiliriz. Bunları gerçekten sağlayacak dürüst, samimi, sorumluluk sahibi, herkese eşit mesafede, vatandaşı anlayan, gerçek anlamda bizden/ vatandaştan yana, vatandaşın sesi olan partilere ve siyasilere de ihtiyacımız var. Herkesin gözü seçimlerde Umutlarımız, beklentilerimiz cebimizde, şimdi geleceğe güvenle bakmak istiyoruz hep birlikte. Hepimiz için kaygısız, huzurlu, adil, eşit, aydınlık güzel bir gelecek ve özgür günler dilerim. (Buraya bir parantez açmak zorunda hissediyorum kendimi. Hiç bir dönem muhafazakar olmadım kabul. Başörtü yasaklarının olduğu dönemi de, Kürtçe konuşmanın yasak olduğu dönemi de yaşadım. İkisine de karşı çıktım. Sol görüşlü tüm arkadaşlarımın da başörtü mücadelesinde de, Kürtçe konusunda da özgürlükten yana olduğunu, arkadaşlarımın yanında durduğunu hem gördüm, hem yaşadım. Özgürlük sadece benim senin için talep edilirse bunun adı özgürlük değildir. Özgürlük, herkes için talep edilir. Bir başkasının özgürlük alanına müdahale noktası, senin özgürlüğünün bitiş noktasıdır.)          
Hayatın içinde debelenirken işle, aşla, ekmekle, barınmayla, çolukla, çocukla, yükselen yaşam maliyetleri ve bir araya bir türlü gelmeyen iki yakamızla; kendimizi seçim atmosferi içinde buluverdik.

Siyasi partiler pürtelaş hazırlıkta.

Siyaset her yerde ve her ortamda.

21 yıldır aynı parti iktidarı ile ve beraberinde 2018 yılından bu yana ittifak ortağı ile, yani cumhur ittifakı ile yönetiliyoruz.

Yasakların kalkması, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele, topluma hizmet, mağdurların yanındayız popülist söylem ve sloganları ile başladı ve devam etti süreç.

Başörtü siyaseti bayrak yapıldı bu arada tabii ki*.

Söylem ve söylevler,  icraatlar, yaşadıklarımız hep birlikte yaşananlar.

Hafızalarımızı harekete geçirerek, sağduyularımızla yaşadıklarımızı/yaşananları değerlendirmek önemli bu noktada.

Şimdi siyasi partilerin her biri seçim hazırlığında.

Muhalefet partileri 2017 referandumu sonrası gelinen noktayı değerlendirme ve düzeltme çabasında.

2017 referandumunda ne oldu?

15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi ve ertesinde yaşadıklarımız neydi?

Yorumlar, yaşananlar dört bir yanda. Sosyal ortamlarda, medyada, sanalda her yerde.

Bu darbe girişimi öncesinde çoğu kişi tarafından Fethullah Gülen’in yurtiçi ve yurtdışı etkinlikleri, eğitim faaliyetleri karşılıksız olarak yapılan birer vatan millet hizmeti gibi görülürken darbe girişimi ile sarsıldık birden. Dinamit konmuş sanki altımıza.

Melun 15 Temmuz gecesinde ve ertesinde yaşananlarla hepimiz FETÖ terör örgütünün ahtapot gibi her yana uzanmış, her yere girmiş kollarını gördük.

Samimiyet altındaki samimiyetsizliği, dürüstlük/doğruluk/ yardımlaşma adı altında topluma  pazarlananların tüm kirli ve kanlı yüzünü, kurulan tezgahı gördük acı bir şekilde.

Zaafiyetlerimizi gördük sonra.

Korku, şüphe iklimi, belirsizlik, güvensizlik geldi toplumum tam ortasına oturdu.

Göz gözü görmez oldu neredeyse. Kim hangi örgüte üye, kim haklı kim haksız.

Kumpasa gelen kim, yanındaki dostun arkadaşın aslında kim?

Kimden darbe yedin ya da yiyeceksin?

Kim kimin dostu, kim kimin düşmanı?

Kimin elleri var bu kanlı ve kirli oyunda?

Can kayıpları, tutuklamalar, gözaltılar, yıllarca süren davalar, şüpheliler, şüpheler..

Hâlâ devam eden tutuklamalar.

En yakınımıza bile, eşimize dostumuza bile şüpheyle yaklaşır olduk. Sen aslında kimsin? Dost musun, düşman mı?

Böyle bir ortamda kurumlara mı güven kalır?

Tüm kurumlara da güven zedelendi.

Toplum yara aldı, 15 Temmuz darbe girişimi maalesef büyükten küçüğe tüm toplumu yaraladı.

İşte böyle bir ortamda gidildi referanduma.

Böyle güvensiz, şüpheci, korku ikliminin kök saldığı bir ortamda.

Sonuç, “evet “ oylarıyla gelen yeni hükümet sistemi oldu.

20 Ocak 2017 referandumunda yetmez ama evetçilerle 9 Temmuz 2018 yılında girmiş olduğumuz cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde buluverdik birden kendimizi.

Anadolu Ajansı’nın verilerini paylaşan 16 Nisan 2017 tarihli BBC News Türkçe’nin haberine göre %85,5 gibi azımsanmayacak bir katılım oranına sahip referandumdan 800 bin geçersiz oya karşılık,%51,43evet oyu, %48,57hayır oyu çıktı.

Referandumda kaç kişi “ evet” ya da “hayır” dediği bu konunun ciddiyetine haizdi? Bu tartışılır bence.

Sağlıklı kararlar verebilmek için, sağlıklı bir ortam ve sağlıklı toplum psikolojisi olması gerekir.

Nekahat döneminde olan bir hastadan, bulunduğu hastalık psikolojisinde sağlıklı bir karar vermesini bekleyebilir misiniz?

Kendini toparlayamamışken henüz, artıyı eksiyi değerlendirebileceğini düşünebilir misiniz?

Bu durumdayken kişi, önemli bir konuyu önüne götürüp sağlıklı bir karar vermesini isteyebilir misiniz?

Evet, organizmacı sosyologlar bir nevi haklılar bana kalırsa.

Toplum da yaşayan bir organizma gibi. Bence de çok benzerlikler var ve belki de böyle bakmak gerekir yaşananlara.

Sağlıklı kararlar için sağlıklı bireyler, velhasıl sonuçta sağlıklı bir  toplum gerekir.

Tarihten, yaşananlardan alınan dersler önemlidir.

Tabii ki ders alabilene, sorup sorgulayıp, tarihi, ezbere sadece basit bir kronoloji olarak değil de yaşanılan koşullar ve olgular etrafında yorumlayabilene, anlamlandırabilene.

Yaşadığımız bu çağda farklılıklarla bir arada yaşamamız gerektiği muhakkak.

Her konuda ve herkes için evrensel insan hakları, adalet, hak, hukuk, eşitlik ve özgürlük bu devirde hepimizin birleştiği değerler.

Ayrımcılık, ötekileştirme, düşmanlaştırma, nefret söylemleri, her çeşidinden ve her yönden baskı ve baskıcı yönetim, tahammülsüzlük, otoriter ya da totaliter yönetim/diktatörlük, aklı başında hiç kimsenin/ hiç bir toplumun istemediği çıkmaz sokaklar. Bu çıkmaz sokaklara hiç girilmemesi gerekir.

Bence birey olarak da, toplum olarak da en önemli şey, öncelikle yaşamsal ihtiyaçların tespitidir. Önce asıl ihtiyaçlarınızı belirleyeceksiniz. O halde, bizim toplum olarak beton yollardan, köprülerden, handan, hamamdan,  saraydan, lüksten ziyade, fiziki temel ihtiyaçlarımızla birlikte, önü açık ve bizi geleceğe taşıyacak aydınlık yollara, hür fikirlere, özgür düşünceye, eşitliğe, adalete, hakka, hukuka, farklılıklarımızla kardeşçe bir arada yaşamaya ihtiyacımız var. Ancak bu yaşamsal ihtiyaçlarımızın karşılanması ile birlikte toplum olarak ayağa kalkabilir, birbirimizin elinden tutarak bir adım öteye ve daha da öteye ilerleyebilir, refah, huzur ve mutlulukla yaşayabiliriz.

Bunları gerçekten sağlayacak dürüst, samimi, sorumluluk sahibi, herkese eşit mesafede, vatandaşı anlayan, gerçek anlamda bizden/ vatandaştan yana, vatandaşın sesi olan partilere ve siyasilere de ihtiyacımız var.

Herkesin gözü seçimlerde

Umutlarımız, beklentilerimiz cebimizde, şimdi geleceğe güvenle bakmak istiyoruz hep birlikte.

Hepimiz için kaygısız, huzurlu, adil, eşit, aydınlık güzel bir gelecek ve özgür günler dilerim.

(Buraya bir parantez açmak zorunda hissediyorum kendimi. Hiç bir dönem muhafazakar olmadım kabul. Başörtü yasaklarının olduğu dönemi de, Kürtçe konuşmanın yasak olduğu dönemi de yaşadım.

İkisine de karşı çıktım. Sol görüşlü tüm arkadaşlarımın da başörtü mücadelesinde de, Kürtçe konusunda da özgürlükten yana olduğunu, arkadaşlarımın yanında durduğunu hem gördüm, hem yaşadım. Özgürlük sadece benim senin için talep edilirse bunun adı özgürlük değildir. Özgürlük, herkes için talep edilir. Bir başkasının özgürlük alanına müdahale noktası, senin özgürlüğünün bitiş noktasıdır.)

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.