Kurucular Kurulu niye toplanamıyor ?

GÜNDEM 29.10.2020 - 15:39, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:06
 

Kurucular Kurulu niye toplanamıyor ?

‘Yoksul bir aileden olmak ve/veya çalıştığı halde az para kazandığı için ‘ihtiyaç sahibi’ olmak utanılacak bir şey midir ?’ diye sorsam herhalde bu soruya ‘evet’ diyecek biri çıkmaz… Ayıp değildir, günah da değildir. Çünkü kimse bu durumu isteyerek seçmez. Ayıp olan, ayıplanacak olan tembelliktir, çalışmamaktır. Ya da varlıklı olduğu halde yan gelip yatmaktır… Şimdi niye böyle bir giriş yaptım anlatayım… Okurlarımızdan baştan özür diliyorum çünkü bu biraz ‘bizim’ meselemiz. Yani biz gazetecilerle ilgili… Efendim son günlerde mensubu olduğum Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin Başkanı Mevlüt Yeni, Büyükşehir Belediyesi Başkanı Muhittin Böcek’in eski (birkaç gün önce istifa etti) Basın Danışmanı Serap Belovacıklı hakkında bir whatsapp grubunda kullandığı ‘skandal’ ifade nedeniyle yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Meseleyi yakından takip eden meslektaşlarım bildiği için o iğrenç ifadeyi burada tekrarlamak istemiyorum. Bir meslektaşımız Başkan Yeni’nin bu çirkin ifadesini sosyal medya hesabında ifşa etmesi üzerine ben de “Bu ayıbın daniskası” diye yorumda bulunmuştum. Son derece insani bir refleksti çünkü bahse konu olan, yani o iğrenç sıfatın kullanıldığı Serap Belovacıklı benim arkadaşım. Antalya Büyükşehir’de göreve başlamadan önce de tanıdığım ve değer verdiğim biri. Dolayısıyla tanıdığım bir arkadaşıma böylesine hakaret edilmesini sineye çekmem beklenemezdi. İkincisi de, mensubu olmaktan gurur duyduğum Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanına, bir meslektaşımıza, bir kadına böyle bir hakareti yakıştıramamıştım. Her neyse, bu insani ve haklı refleksimden sonra Başkan yeni beni aradı. Aramızda geçen konuşmaların bir özetini meslektaşım Teslime Tosun bugün köşesinde yazmış. Ben de bazı bölümlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın AGC Başkanı Yeni, bu telefon görüşmesinde bana haklılığını anlatmaya çalışırken, “Ben senin zor zamanlarında hep yanında oldum..” gibi bir ifade kullandı. Kafama takıldı. Evet son dönemlerde ciddi sıkıntılar yaşadım/yaşıyorum. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum haliyle herkesi olduğu gibi beni de olumsuz etkiledi. Sektörümüzdeki daralma, basın kuruluşlarının maaş verememe noktalarına gelmesi filan derken ‘ihtiyaç sahibi’ konumuna düştüm. Aylarca çalışabilecek iş aradım. Fakat bu zorlu süreçte dahi AGC Başkanı Mevlüt Yeni’den para pul istemedim. Dolayısıyla Mevlüt Yeni’ye sordum, “Başkan sen hangi zor zamanımda yanımda oldun” diye. Net bir cevap veremeyince aklıma çocuklarım için verdiği öğrenci bursu geldi. Şunu belirteyim ki, bu sadece benim çocuklarıma has bir uygulama değil tüm cemiyet üyelerinin çocuklarına verilen bir burstu. “Eğer kastettiğin buysa toplat kaç para verildiğini cemiyete geri ödeyeceğim” dedim. Sayın Başkan Yeni buradan tutturamayacağını anlayınca, “Sen işsiz kaldığında yanıma geldin, destek istedin” dedi. Doğrudur. Yanına gittim. Öyle ya, bizi temsil ediyor. Cemiyet başkanımız. Ona gitmeyip de kime gideceğim. Gittim, “Başkan, ben işsiz kaldım, benim gibi bir çok meslektaşımız da öyle. Belli ki daha niceleri de işsiz kalacak. Senden ricam AGC Başkanı olarak çıktığın her platformda kurum, kuruluş ve şahıslara ‘Basın danışmanı çalıştıracaksanız lütfen tercihinizi gazetecilerden yana kullanın’ diye seslen. Bu konuda bize destek ver” dedim. Sayın yeni, bu cümlemdeki ‘destek’i para istemekle karıştırmış. Telefonda bunu söyleyince, “Sen gerçekten ayıp ediyorsun. Bu yaptığın çok ayıp” dedim. Bu kısmı bizzat şahsımla ilgili olduğu için nota not anlattım sevgili okurlar.  Gelelim meselenin diğer tarafına. AGC Başkanı Mevlüt Yeni’nin, arkadaşım, meslektaşım Serap Belovacıklı’ya yönelik o çirkin ifadeyi onca tepki ve eleştiriye rağmen bugün hala savunmaya çalışmasını ibretle izliyorum. Hala sağda solda ‘yerel basının hakları’ için böyle bir ifade kullandığını anlatıyormuş. Ben ‘ayıbın daniskası’ demiştim az bile söylemişim, ayıbın daniskası değil katmerlisi. Yönetiminden iki arkadaşımız istifa etti, bir grup kadın cemiyet önüne siyah çelenk koymaya kalktı (ki, bunu da polis gücüyle engelledi), sosyal medya üzerinden istifasını isteyen isteyene ama Yeni, kulağının üstüne yatmaya devam ediyor. Bu arada kafama takılan bir başka husus da, bu tartışmaların başlamasının akabinde ‘toplanacakları ve durum değerlendirmesi yapacakları’ konuşulan Kurucular Kurulu’nun hala toplanamamış olması. Kurucular Kurulu’nda hala Antalya’da ikamet eden 4 isim var. Erdoğan Kahya, Ahmet Dökdök, Cevat Alp ve Abdulkadir Kalender. Hepsini de tanır ve severim. Meslek büyüklerimiz, abilerimizdir. Arkadan arkaya bu abilerimizin de bizler kadar rahatsız olduğunu duyuyoruz ancak Antalya basın camiası hop oturup hop kalkarken bu meslek büyüğü abilerimizden henüz ses yok. Kurucular Kurulu nedense bir türlü toplanamıyor.  Kafamızda deli deli sorular belirirken bazı duyumlar da alıyoruz. Mesela bu hafta başı toplanacak olan kurulun üyelerinden Cevat Alp’in ansızın Kaş’a gittiği, ‘toplantıyı önümüzdeki haftaya erteleyelim’ dediği, hemen ardından ise ‘Toplantı için acele etmeyelim biraz bekleyelim..’ dediği gibi…  Kimsenin günahını almak istemem ama bu sanki biraz ortamı soğutma hamlesine benziyor. Nasılsa balık hafızalıyız ya, birkaç gün geçer, bugün yazılan çizilenleri, tepkileri, eleştirileri unuturuz, bu mesele de kapanır gider gibi düşünülüyorsa eğer bu yanlış. Çünkü bu mesele unutulacak gibi değil. Mızrak çuvala sığmıyor, sığacak bir çuval da yok. Korkunun ecele faydası da yok. Mevlüt Yeni işin en başında, “Ben bir gaf yaptım. Maksadımı aşan bir ifade kullandım. Serap hanımdan ve herkesten özür diliyorum” demiş olsa belki mesele bu noktalara gelmeyebilirdi. Ancak artık ok yaydan çıktı. Yeni ya istifa edecek, ya da iddia ettiği gibi ‘yerel basının haklarını savunuyorsa seçime gidip ‘güvenoyu’ isteyecek. Başka yolu yok. 

‘Yoksul bir aileden olmak ve/veya çalıştığı halde az para kazandığı için ‘ihtiyaç sahibi’ olmak utanılacak bir şey midir ?’ diye sorsam herhalde bu soruya ‘evet’ diyecek biri çıkmaz… Ayıp değildir, günah da değildir. Çünkü kimse bu durumu isteyerek seçmez. Ayıp olan, ayıplanacak olan tembelliktir, çalışmamaktır. Ya da varlıklı olduğu halde yan gelip yatmaktır…

Şimdi niye böyle bir giriş yaptım anlatayım…
Okurlarımızdan baştan özür diliyorum çünkü bu biraz ‘bizim’ meselemiz. Yani biz gazetecilerle ilgili…

Efendim son günlerde mensubu olduğum Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin Başkanı Mevlüt Yeni, Büyükşehir Belediyesi Başkanı Muhittin Böcek’in eski (birkaç gün önce istifa etti) Basın Danışmanı Serap Belovacıklı hakkında bir whatsapp grubunda kullandığı ‘skandal’ ifade nedeniyle yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Meseleyi yakından takip eden meslektaşlarım bildiği için o iğrenç ifadeyi burada tekrarlamak istemiyorum. Bir meslektaşımız Başkan Yeni’nin bu çirkin ifadesini sosyal medya hesabında ifşa etmesi üzerine ben de “Bu ayıbın daniskası” diye yorumda bulunmuştum. Son derece insani bir refleksti çünkü bahse konu olan, yani o iğrenç sıfatın kullanıldığı Serap Belovacıklı benim arkadaşım. Antalya Büyükşehir’de göreve başlamadan önce de tanıdığım ve değer verdiğim biri. Dolayısıyla tanıdığım bir arkadaşıma böylesine hakaret edilmesini sineye çekmem beklenemezdi. İkincisi de, mensubu olmaktan gurur duyduğum Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanına, bir meslektaşımıza, bir kadına böyle bir hakareti yakıştıramamıştım. Her neyse, bu insani ve haklı refleksimden sonra Başkan yeni beni aradı. Aramızda geçen konuşmaların bir özetini meslektaşım Teslime Tosun bugün köşesinde yazmış. Ben de bazı bölümlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın AGC Başkanı Yeni, bu telefon görüşmesinde bana haklılığını anlatmaya çalışırken, “Ben senin zor zamanlarında hep yanında oldum..” gibi bir ifade kullandı. Kafama takıldı. Evet son dönemlerde ciddi sıkıntılar yaşadım/yaşıyorum. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum haliyle herkesi olduğu gibi beni de olumsuz etkiledi. Sektörümüzdeki daralma, basın kuruluşlarının maaş verememe noktalarına gelmesi filan derken ‘ihtiyaç sahibi’ konumuna düştüm. Aylarca çalışabilecek iş aradım. Fakat bu zorlu süreçte dahi AGC Başkanı Mevlüt Yeni’den para pul istemedim. Dolayısıyla Mevlüt Yeni’ye sordum, “Başkan sen hangi zor zamanımda yanımda oldun” diye. Net bir cevap veremeyince aklıma çocuklarım için verdiği öğrenci bursu geldi. Şunu belirteyim ki, bu sadece benim çocuklarıma has bir uygulama değil tüm cemiyet üyelerinin çocuklarına verilen bir burstu. “Eğer kastettiğin buysa toplat kaç para verildiğini cemiyete geri ödeyeceğim” dedim. Sayın Başkan Yeni buradan tutturamayacağını anlayınca, “Sen işsiz kaldığında yanıma geldin, destek istedin” dedi. Doğrudur. Yanına gittim. Öyle ya, bizi temsil ediyor. Cemiyet başkanımız. Ona gitmeyip de kime gideceğim. Gittim, “Başkan, ben işsiz kaldım, benim gibi bir çok meslektaşımız da öyle. Belli ki daha niceleri de işsiz kalacak. Senden ricam AGC Başkanı olarak çıktığın her platformda kurum, kuruluş ve şahıslara ‘Basın danışmanı çalıştıracaksanız lütfen tercihinizi gazetecilerden yana kullanın’ diye seslen. Bu konuda bize destek ver” dedim. Sayın yeni, bu cümlemdeki ‘destek’i para istemekle karıştırmış. Telefonda bunu söyleyince, “Sen gerçekten ayıp ediyorsun. Bu yaptığın çok ayıp” dedim. Bu kısmı bizzat şahsımla ilgili olduğu için nota not anlattım sevgili okurlar. 

Gelelim meselenin diğer tarafına. AGC Başkanı Mevlüt Yeni’nin, arkadaşım, meslektaşım Serap Belovacıklı’ya yönelik o çirkin ifadeyi onca tepki ve eleştiriye rağmen bugün hala savunmaya çalışmasını ibretle izliyorum. Hala sağda solda ‘yerel basının hakları’ için böyle bir ifade kullandığını anlatıyormuş. Ben ‘ayıbın daniskası’ demiştim az bile söylemişim, ayıbın daniskası değil katmerlisi. Yönetiminden iki arkadaşımız istifa etti, bir grup kadın cemiyet önüne siyah çelenk koymaya kalktı (ki, bunu da polis gücüyle engelledi), sosyal medya üzerinden istifasını isteyen isteyene ama Yeni, kulağının üstüne yatmaya devam ediyor. Bu arada kafama takılan bir başka husus da, bu tartışmaların başlamasının akabinde ‘toplanacakları ve durum değerlendirmesi yapacakları’ konuşulan Kurucular Kurulu’nun hala toplanamamış olması. Kurucular Kurulu’nda hala Antalya’da ikamet eden 4 isim var. Erdoğan Kahya, Ahmet Dökdök, Cevat Alp ve Abdulkadir Kalender. Hepsini de tanır ve severim. Meslek büyüklerimiz, abilerimizdir. Arkadan arkaya bu abilerimizin de bizler kadar rahatsız olduğunu duyuyoruz ancak Antalya basın camiası hop oturup hop kalkarken bu meslek büyüğü abilerimizden henüz ses yok. Kurucular Kurulu nedense bir türlü toplanamıyor.  Kafamızda deli deli sorular belirirken bazı duyumlar da alıyoruz. Mesela bu hafta başı toplanacak olan kurulun üyelerinden Cevat Alp’in ansızın Kaş’a gittiği, ‘toplantıyı önümüzdeki haftaya erteleyelim’ dediği, hemen ardından ise ‘Toplantı için acele etmeyelim biraz bekleyelim..’ dediği gibi… 
Kimsenin günahını almak istemem ama bu sanki biraz ortamı soğutma hamlesine benziyor. Nasılsa balık hafızalıyız ya, birkaç gün geçer, bugün yazılan çizilenleri, tepkileri, eleştirileri unuturuz, bu mesele de kapanır gider gibi düşünülüyorsa eğer bu yanlış. Çünkü bu mesele unutulacak gibi değil. Mızrak çuvala sığmıyor, sığacak bir çuval da yok. Korkunun ecele faydası da yok. Mevlüt Yeni işin en başında, “Ben bir gaf yaptım. Maksadımı aşan bir ifade kullandım. Serap hanımdan ve herkesten özür diliyorum” demiş olsa belki mesele bu noktalara gelmeyebilirdi. Ancak artık ok yaydan çıktı. Yeni ya istifa edecek, ya da iddia ettiği gibi ‘yerel basının haklarını savunuyorsa seçime gidip ‘güvenoyu’ isteyecek. Başka yolu yok. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.