Mahkemeye düşerseniz

GÜNDEM 22.03.2020 - 20:04, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

Mahkemeye düşerseniz

Belki yabancı dizi ve filmlerde gerçeğe yakın şekilde dava ve duruşmalar kurgulanıyor ancak bizdeki dizi ve filmlerde davaya ilişkin her şey ve özellikle duruşma sahneleri korkunç ölçüde gerçek dışı! O kadar set, oyuncu, senaryo hazırlıyorsunuz, bir avukat danışman yok mu, "bu işler nasıl oluyor?" diye sorabileceğiniz! Gerçi avukatı ayakçı, düşük IQ seviyesine sahip bir moron gibi gösteren senaryoyu hangi yüzle avukata danışabilirsiniz ki! Hani bazı filmlerin resmi nikah sahnelerinde, çift tam imza atacakken, biri "durun siz kardeşsiniz" diyor ve nikah duruyor ya, veya zengin baba fakir oğlana gönül vermiş kızına "seni evlatlıktan ret ediyorum" diyor ya, işte tüm hukuk sahneleri bu kadar absürt!   Halk da bunların gerçek olduğuna inanmış tabi, ders verirken birçok öğrencimin sorduğu sorulardan, bu sahnelerin gerçeği yansıttığına inandığını anladım. Hayır yani, çift kardeş olabileceğinden şüphe ettiği için duruyorsa, amenna! Yoksa böyle bir yasal hak yok, diğer yandan baba, herhangi bir mirasçısını ancak kendisini öldürmeye teşebbüs etmişse veya ölüme terk ettiyse mirastan, yani evlatlıktan ret edebiliyor. İşte dava ve duruşmalara ilişkin bilginiz bunlara dayalı ise, mahkemeye düştüğünüzde fena hale afallarsınız ki buna neden düşmek deniliyor, bi düşünün! Mahkemeye düşmek! İşte o nedenle mahkemeye düşerseniz karşılaşacağınız bazı durumları derlemeye çalıştım. Hiç bir duruşma saatinde başlamaz, bir tanesi hariç… Geç kaldığınız bir duruşma! Saatinden 5 dakika da olsa geç vardığınız duruşma, her ne hikmetse saatinde alınır ve duruşmaya gelmediğinizden dolayı hakkınızda zorla getirme kararı verilir veya yakalama kararı... Ne olur ne olmaz diye erken gittiğiniz ve saati 9.15 olan duruşma en iyi ihtimalle 10.30'da başlar. İlk duruşmaya gittiğinizde mübaşire çok saygılı davranırsınız ama hâkimin tutumunu görünce ikinci duruşmaya gittiğinizde siz de onunla ağız dalaşına girer, neden duruşmayı saatinde almadığı söyleyip saldırganlaşırsınız. Çünkü hâkimin ona her fırsatta laf söylediğini, hatta kişiliğini hedef aldığını, hiçleştirdiğini görürsünüz! Bu tavır, potansiyel olarak size de nasıl davranılacağını gösterir. Her zaman mahkemede hâkim vardır, ama adı hâkim olsa da çoğu zaman dava dosyasına hâkim değildir.  Malum, iş yükü olağanüstü büyük! Dava dosyasını incelemeye fırsatı olmadığı için "anlat bakalım der, ama arada dosyaya göz gezdirir, hem sizden bir şeyler duyuyor hem de dosyayı okuduğu için hiç bir şey anlamaz, bunun acısını da sizden çıkarır, daha ilk cümlenizi kurar kurmaz, azarlamaya başlar, siz afallarsınız ve ne anlatacağınızı şaşırırsınız. İşte "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" lafı da bundan çıkmadır. Hiç bir ağır ceza mahkemesi, dosyada 4-5 kişiden fazla tutuklu varsa, hepsini aynı anda tahliye etmez. Bunun birçok nedeni vardır. Bir kere gizem yaratmak lazım, hepsi aynı durumda olsa bile bazılarını bırakacaksın ki, sonraki duruşmaya kadar sanıklara, ailelere ve avukatlara konuşacak bir konu çıksın, tezler ileri sürülsün, savunmaların iyi veya kötü olduğu tartışılsın ama en güzeli heyet için düşünülür, "bir bildikleri" var denir. Çok tutuklu sanığın olduğu dosyada tüm sanıkları aynı anda tahliye eden hâkim, en azından ağır cezaya gelinceye kadar gördüğü kararlardan ve uygulamadan bir şey öğrenmeyerek ciddi kusurlu olur. Birçok davada ağır ceza başkanı veya asliye ceza hâkimi, sanığa suçlamayı hatırlatıp, suçlamaya karşı ne diyorsun der. Sanık da bir güzel hikâye anlatır, her insanın hikâye becerisi işte bu anlarda ortaya çıkar ama en veciz söz "benim bu olaylarla uzaktan yakından ilgim ve alakam yoktur" sözüdür. Sırf bunu söylemedi diye masum birine müebbet verilecekmiş gibi tüm sanıklar arasında söz birliği vardır. İlla söylenecek, sihirli bir sözcüktür adeta. Başta da dediğim gibi mahkeme başkanı sadece "suçlamaya ne diyorsun" deyip kestirip atınca suçlular sevinir, masumlar kızar. Suçlular, sıkıştırılmamaktan, çelişkilerin sorulmamasından, kuvvetli delil önlerine konulmadığından paçayı yırttığını düşünerek sevinir ama beyhude… Masum ise kızar, çünkü bu kayıtsızlığın hakikati arayan bir yaklaşım olmadığını, gerçeğin ortaya çıkması için hâkimin sorular sorması, olayı öğrenmesi, mantıklı olmayan yanları irdelemesi gerekir ki bunu yapmıyorsa, gerçek karanlıkta kalabilir ve masum ceza alabilir. Eğer mahkeme sanığın anlatımı ile yetinip sorgu yapmıyorsa, iddianamede anlatılan ile yetinmek istiyorsa, demek ki iddianameyi okur okumaz kafasında yazdığı kararın da değişmesini istemiyordur.  Bu durumda sanıkların da bir şey anlatmasını istemez yada talimat almıştır ki ağzınla kuş tutsan, ne anlatırsan anlat sonuç değişmeyecektir ve sonucun senin anlattıklarınla, veciz sözle söylemek gerekirse uzaktan yakından ilgi ve alakası yoktur. (Arkadaş ne çekici bir söz, benim de dilime dolandı sanki) Dolayısıyla sorgu yapmayan mahkeme genellikle kötüye işarettir. Dava dediğiniz ameliyat gibi bir şey, her gün başa gelmiyor. Düşünsenize, sizi ameliyat edecek doktor sadece sizi dinliyor ve tamam bakacağız diyor, ifrit olursunuz. İşte sorgu yapmayan, olayı aydınlatmak için soru sormayan, delili sizin önünüze koymayan hâkim de öyledir. Türkiye’de yetişmiş insan ile Avrupa’da yetişmiş insan arasındaki bariz fark mahkeme önünde ortaya çıkar. Bizim toplumda, minibüste ineceği durağı bir türlü söyleyemeyip, yolcu almak için durunca iki durak ötede inan özgüven eksikliği ile minibüse bir yolcu parası verdi diye minibüsü şoförüyle birlikte almış gibi aşırı özgüven ve ukalalık düzeyi at başı gidiyor ya! İşte avukat olduğumda, o yolcuların yolunun mahkemeye de düştüğünü gördüm. İkisinden biri olur mutlaka! Bir gün avukat arkadaşım Gamze ile duruşma salonunda sıramızı bekliyoruz. Bizden önceki duruşma başladı, mübaşir bir tanık çağırdı, tanık sakin bir şekilde geldi, aklı başından heyecandan gitmediği için tanık kürsünü olduğunu tahmin ettiği kürsüye yanaştı, bende Gamze’ye döndüm, dedim ki bak hakim soracak adresini, kesin ya Almanya ya Belçika ve Hollanda diyecek dedim. Nerden çıkardın dedi, bekleyelim, dediğim gibi çıkarsa sebebini söylerim dedim. Şakkadanak Hollanda dedi, Gamze şaşkınlıkla döndü, nasıl bildin dedi, adamdaki rahatlığa bakar mısın? Adaletin yerini bulmasına hizmet edeceği için gayet kendinden memnun, heyecansız, duracağı yeri kendiliğinden buldu, elini nereye koyacağını bilemez halde değil, bizde özgüveni iğdiş edilmiş insanlar, adını, adresini, telefon numarasını unutuyor, unutunca hakim de geri zekâlı sanıp basıyor lafları, öyle olunca iş iyice kontrolden çıkıyor, en son tanık duruşma salonundan kovuluyor! Varlıklı ve nüfuz sahibi olanlar, hâkim karşısında çıkmadan bağlantı kurmak için uğraşır, yalan dolan da olsa “o iş oldu” sözünü duyar. Hâkimin karşısında takim elbisesiyle geçer, aşırı efendi ayaklarına yatar, hâkim kızgın biri çıkarsa “ha tabi canım, belli etmiyor tabi, canım benim” der içinden, hâkim tatlı sözlü olunca da “bak nasıl adam olmuş, ben de şeey yapmayım” der. Hâlbuki bunların yüzde 99’u külliyen yalandır. Siyasi baskı nedeniyle vermesi gerekenden farklı karar veren çok olsa da yoz ilişkiler içinde olduğu için farklı karar veren çok enderdir. Eğer polis sizi gözaltına almış veya çağırıp ifade almışsa, savcı uğraşıp didinip hakkınızda iddianame hazırlayıp dava açmışsa, hâkim neden ceza vermesin ki? (Lütfen bu cümleyi tekrar okuyun) O aşamaya kadar verilmiş onca emek boşuna mı gitsin? Birçok aşamadaki her ilgili ciddiye aldıysa ve nihayet hâkim karşısında iseniz, artık sizin de ciddiye alma zamanınız gelmiş demektir. Demem o ki hakkınızda açılan davayı ciddiye alın! Elbette ilki profesyonel yardım almak, yani avukat tutmaktır ama tutamıyorsanız en azından danışın, suçlamaya dair evrakları götürün, iddianameyi gösterin veya karar verilmişse kararı mutlaka bir avukata gösterin, ne yapabileceğini öğrenin. Yine de en iyisi avukat tutmaktır, avukatlar davanın önemine, gerektirdiği emek ve mesaiye göre ücret belirlerler, eminin birçok avukat meslektaşım makul bir danışma ücreti veya davayı takip ücreti söyleyecektir. Tamahkârlık etmeyin, avukata vereceğiniz bedelden kaçındığınızda çoğunlukla daha fazlasını ödemek zorunda kalırsınız. Avukat tutamadıysanız, mutlaka yapmanız gereken iki şeyi söyleyelim. Hukuk davası ise ve siz davacı iseniz, duruşmada verilen kararlar iş bitmiyor, mutlaka gerekçeli kararı tebliğ alın, tebliğe çıkarın. Ceza davası ise ve siz sanık iseniz, adresinizi değiştirdiğinizde mutlaka mahkemeye bildirin, yeni adresinizi kayıtlara işletin. Savcı tutuklamaz, savcı karar vermez. Savcının bizdeki sistemde kamunun yani toplumun avukatı olarak görev yapar. Dizilerde bile çoğu zaman “savcı tutukladı” diye geçiyor. Kurulduğundan beri çok az doğru telaffuz edildiğiniz duydum. İlk derece mahkemesi ile Yargıtay’ın arasında kurulan ve ara mahkeme olan mahkemenin adı “İstinat” değil, “istinaf”tır. Birine kızıp “ona mahkeme açacağım” sözünü çok duydum. Mahkemeyi açarsa Adalet Bakanlığı açar, sizin açacağınız davadır. Doğrusu “onu dava edeceğim” veya “ona dava açacağım”dır. Yazı uzun oldu, burada keselim ama galiba bunun devamını getirmek en iyisi… Çünkü daha verilecek genel bilgi çok, anlatılacak mizah içeren adli olay da… (Hadi Cin)  

Belki yabancı dizi ve filmlerde gerçeğe yakın şekilde dava ve duruşmalar kurgulanıyor ancak bizdeki dizi ve filmlerde davaya ilişkin her şey ve özellikle duruşma sahneleri korkunç ölçüde gerçek dışı!

O kadar set, oyuncu, senaryo hazırlıyorsunuz, bir avukat danışman yok mu, "bu işler nasıl oluyor?" diye sorabileceğiniz! Gerçi avukatı ayakçı, düşük IQ seviyesine sahip bir moron gibi gösteren senaryoyu hangi yüzle avukata danışabilirsiniz ki!

Hani bazı filmlerin resmi nikah sahnelerinde, çift tam imza atacakken, biri "durun siz kardeşsiniz" diyor ve nikah duruyor ya, veya zengin baba fakir oğlana gönül vermiş kızına "seni evlatlıktan ret ediyorum" diyor ya, işte tüm hukuk sahneleri bu kadar absürt!  

Halk da bunların gerçek olduğuna inanmış tabi, ders verirken birçok öğrencimin sorduğu sorulardan, bu sahnelerin gerçeği yansıttığına inandığını anladım. Hayır yani, çift kardeş olabileceğinden şüphe ettiği için duruyorsa, amenna! Yoksa böyle bir yasal hak yok, diğer yandan baba, herhangi bir mirasçısını ancak kendisini öldürmeye teşebbüs etmişse veya ölüme terk ettiyse mirastan, yani evlatlıktan ret edebiliyor.

İşte dava ve duruşmalara ilişkin bilginiz bunlara dayalı ise, mahkemeye düştüğünüzde fena hale afallarsınız ki buna neden düşmek deniliyor, bi düşünün! Mahkemeye düşmek!

İşte o nedenle mahkemeye düşerseniz karşılaşacağınız bazı durumları derlemeye çalıştım.

Hiç bir duruşma saatinde başlamaz, bir tanesi hariç… Geç kaldığınız bir duruşma! Saatinden 5 dakika da olsa geç vardığınız duruşma, her ne hikmetse saatinde alınır ve duruşmaya gelmediğinizden dolayı hakkınızda zorla getirme kararı verilir veya yakalama kararı... Ne olur ne olmaz diye erken gittiğiniz ve saati 9.15 olan duruşma en iyi ihtimalle 10.30'da başlar.

İlk duruşmaya gittiğinizde mübaşire çok saygılı davranırsınız ama hâkimin tutumunu görünce ikinci duruşmaya gittiğinizde siz de onunla ağız dalaşına girer, neden duruşmayı saatinde almadığı söyleyip saldırganlaşırsınız. Çünkü hâkimin ona her fırsatta laf söylediğini, hatta kişiliğini hedef aldığını, hiçleştirdiğini görürsünüz! Bu tavır, potansiyel olarak size de nasıl davranılacağını gösterir.

Her zaman mahkemede hâkim vardır, ama adı hâkim olsa da çoğu zaman dava dosyasına hâkim değildir.  Malum, iş yükü olağanüstü büyük! Dava dosyasını incelemeye fırsatı olmadığı için "anlat bakalım der, ama arada dosyaya göz gezdirir, hem sizden bir şeyler duyuyor hem de dosyayı okuduğu için hiç bir şey anlamaz, bunun acısını da sizden çıkarır, daha ilk cümlenizi kurar kurmaz, azarlamaya başlar, siz afallarsınız ve ne anlatacağınızı şaşırırsınız. İşte "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" lafı da bundan çıkmadır.

Hiç bir ağır ceza mahkemesi, dosyada 4-5 kişiden fazla tutuklu varsa, hepsini aynı anda tahliye etmez. Bunun birçok nedeni vardır. Bir kere gizem yaratmak lazım, hepsi aynı durumda olsa bile bazılarını bırakacaksın ki, sonraki duruşmaya kadar sanıklara, ailelere ve avukatlara konuşacak bir konu çıksın, tezler ileri sürülsün, savunmaların iyi veya kötü olduğu tartışılsın ama en güzeli heyet için düşünülür, "bir bildikleri" var denir. Çok tutuklu sanığın olduğu dosyada tüm sanıkları aynı anda tahliye eden hâkim, en azından ağır cezaya gelinceye kadar gördüğü kararlardan ve uygulamadan bir şey öğrenmeyerek ciddi kusurlu olur.

Birçok davada ağır ceza başkanı veya asliye ceza hâkimi, sanığa suçlamayı hatırlatıp, suçlamaya karşı ne diyorsun der. Sanık da bir güzel hikâye anlatır, her insanın hikâye becerisi işte bu anlarda ortaya çıkar ama en veciz söz "benim bu olaylarla uzaktan yakından ilgim ve alakam yoktur" sözüdür. Sırf bunu söylemedi diye masum birine müebbet verilecekmiş gibi tüm sanıklar arasında söz birliği vardır. İlla söylenecek, sihirli bir sözcüktür adeta.

Başta da dediğim gibi mahkeme başkanı sadece "suçlamaya ne diyorsun" deyip kestirip atınca suçlular sevinir, masumlar kızar. Suçlular, sıkıştırılmamaktan, çelişkilerin sorulmamasından, kuvvetli delil önlerine konulmadığından paçayı yırttığını düşünerek sevinir ama beyhude…

Masum ise kızar, çünkü bu kayıtsızlığın hakikati arayan bir yaklaşım olmadığını, gerçeğin ortaya çıkması için hâkimin sorular sorması, olayı öğrenmesi, mantıklı olmayan yanları irdelemesi gerekir ki bunu yapmıyorsa, gerçek karanlıkta kalabilir ve masum ceza alabilir.

Eğer mahkeme sanığın anlatımı ile yetinip sorgu yapmıyorsa, iddianamede anlatılan ile yetinmek istiyorsa, demek ki iddianameyi okur okumaz kafasında yazdığı kararın da değişmesini istemiyordur.  Bu durumda sanıkların da bir şey anlatmasını istemez yada talimat almıştır ki ağzınla kuş tutsan, ne anlatırsan anlat sonuç değişmeyecektir ve sonucun senin anlattıklarınla, veciz sözle söylemek gerekirse uzaktan yakından ilgi ve alakası yoktur. (Arkadaş ne çekici bir söz, benim de dilime dolandı sanki)

Dolayısıyla sorgu yapmayan mahkeme genellikle kötüye işarettir.

Dava dediğiniz ameliyat gibi bir şey, her gün başa gelmiyor. Düşünsenize, sizi ameliyat edecek doktor sadece sizi dinliyor ve tamam bakacağız diyor, ifrit olursunuz. İşte sorgu yapmayan, olayı aydınlatmak için soru sormayan, delili sizin önünüze koymayan hâkim de öyledir.

Türkiye’de yetişmiş insan ile Avrupa’da yetişmiş insan arasındaki bariz fark mahkeme önünde ortaya çıkar.

Bizim toplumda, minibüste ineceği durağı bir türlü söyleyemeyip, yolcu almak için durunca iki durak ötede inan özgüven eksikliği ile minibüse bir yolcu parası verdi diye minibüsü şoförüyle birlikte almış gibi aşırı özgüven ve ukalalık düzeyi at başı gidiyor ya! İşte avukat olduğumda, o yolcuların yolunun mahkemeye de düştüğünü gördüm. İkisinden biri olur mutlaka!

Bir gün avukat arkadaşım Gamze ile duruşma salonunda sıramızı bekliyoruz. Bizden önceki duruşma başladı, mübaşir bir tanık çağırdı, tanık sakin bir şekilde geldi, aklı başından heyecandan gitmediği için tanık kürsünü olduğunu tahmin ettiği kürsüye yanaştı, bende Gamze’ye döndüm, dedim ki bak hakim soracak adresini, kesin ya Almanya ya Belçika ve Hollanda diyecek dedim. Nerden çıkardın dedi, bekleyelim, dediğim gibi çıkarsa sebebini söylerim dedim. Şakkadanak Hollanda dedi, Gamze şaşkınlıkla döndü, nasıl bildin dedi, adamdaki rahatlığa bakar mısın? Adaletin yerini bulmasına hizmet edeceği için gayet kendinden memnun, heyecansız, duracağı yeri kendiliğinden buldu, elini nereye koyacağını bilemez halde değil, bizde özgüveni iğdiş edilmiş insanlar, adını, adresini, telefon numarasını unutuyor, unutunca hakim de geri zekâlı sanıp basıyor lafları, öyle olunca iş iyice kontrolden çıkıyor, en son tanık duruşma salonundan kovuluyor!

Varlıklı ve nüfuz sahibi olanlar, hâkim karşısında çıkmadan bağlantı kurmak için uğraşır, yalan dolan da olsa “o iş oldu” sözünü duyar. Hâkimin karşısında takim elbisesiyle geçer, aşırı efendi ayaklarına yatar, hâkim kızgın biri çıkarsa “ha tabi canım, belli etmiyor tabi, canım benim” der içinden, hâkim tatlı sözlü olunca da “bak nasıl adam olmuş, ben de şeey yapmayım” der. Hâlbuki bunların yüzde 99’u külliyen yalandır. Siyasi baskı nedeniyle vermesi gerekenden farklı karar veren çok olsa da yoz ilişkiler içinde olduğu için farklı karar veren çok enderdir.

Eğer polis sizi gözaltına almış veya çağırıp ifade almışsa, savcı uğraşıp didinip hakkınızda iddianame hazırlayıp dava açmışsa, hâkim neden ceza vermesin ki? (Lütfen bu cümleyi tekrar okuyun) O aşamaya kadar verilmiş onca emek boşuna mı gitsin? Birçok aşamadaki her ilgili ciddiye aldıysa ve nihayet hâkim karşısında iseniz, artık sizin de ciddiye alma zamanınız gelmiş demektir. Demem o ki hakkınızda açılan davayı ciddiye alın! Elbette ilki profesyonel yardım almak, yani avukat tutmaktır ama tutamıyorsanız en azından danışın, suçlamaya dair evrakları götürün, iddianameyi gösterin veya karar verilmişse kararı mutlaka bir avukata gösterin, ne yapabileceğini öğrenin. Yine de en iyisi avukat tutmaktır, avukatlar davanın önemine, gerektirdiği emek ve mesaiye göre ücret belirlerler, eminin birçok avukat meslektaşım makul bir danışma ücreti veya davayı takip ücreti söyleyecektir. Tamahkârlık etmeyin, avukata vereceğiniz bedelden kaçındığınızda çoğunlukla daha fazlasını ödemek zorunda kalırsınız. Avukat tutamadıysanız, mutlaka yapmanız gereken iki şeyi söyleyelim. Hukuk davası ise ve siz davacı iseniz, duruşmada verilen kararlar iş bitmiyor, mutlaka gerekçeli kararı tebliğ alın, tebliğe çıkarın. Ceza davası ise ve siz sanık iseniz, adresinizi değiştirdiğinizde mutlaka mahkemeye bildirin, yeni adresinizi kayıtlara işletin.

Savcı tutuklamaz, savcı karar vermez. Savcının bizdeki sistemde kamunun yani toplumun avukatı olarak görev yapar. Dizilerde bile çoğu zaman “savcı tutukladı” diye geçiyor.

Kurulduğundan beri çok az doğru telaffuz edildiğiniz duydum. İlk derece mahkemesi ile Yargıtay’ın arasında kurulan ve ara mahkeme olan mahkemenin adı “İstinat” değil, “istinaf”tır.

Birine kızıp “ona mahkeme açacağım” sözünü çok duydum. Mahkemeyi açarsa Adalet Bakanlığı açar, sizin açacağınız davadır. Doğrusu “onu dava edeceğim” veya “ona dava açacağım”dır.

Yazı uzun oldu, burada keselim ama galiba bunun devamını getirmek en iyisi… Çünkü daha verilecek genel bilgi çok, anlatılacak mizah içeren adli olay da… (Hadi Cin)

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.