Çaresizliğin çaresizliği

08.04.2020 - 21:01, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

Çaresizliğin çaresizliği

Karantina gününde bir ayı doldurdum. Yaşım ne 20, ne de 65 yaşın üstündeyim ama ciddi kronik rahatsızlıklarım nedeniyle sokağa çıkmıyorum. Virüs bana uğrarsa bir daha ayağa kalkamayacağımın farkındalığında  karantina günlerinde yaşama tutunmaya çalışıyorum. Öncelikli yaşamak adına yeme, içme, barınma imkanlarıyla bir de olmazsa olmazım yazarak, siz okuyucularımıza haber ulaştırarak hala üretebilmenin mutluluğunu alıyorum. Bu nedenle de yaşıyorum diyorum, kendi kendime… Karantinanın ilk günlerinde oğlum Ulaş sayesinde haftada bir ya da iki defa market alışverişimiz, sağlık beslenme adına sebze ve meyvemiz mutfağımıza giriyordu.  Ancak 20 yaşından küçüklere gelen sokağa çıkma yasağından sonra ben de market, sebze ve meyve ihtiyaçlarını online sipariş vermeye başladım. Başladım ama verdiğiniz siparişin size ulaşması için internet ortamında da teslim tarihi ile ilgili sıraya giriyorsunuz. Tarih, saat alıyorsunuz. En erken size ulaşması 4 gün! Paranız olsa bile 4 günden önce siparişlerinizin elinize ulaşması mümkün değil. Tüm işlerimi telefonla, internetle halletmeye çalışıyorum. Sonra diyorum iyi ki! İyi ki emekli maaşım var. Yaşamak için birine muhtaç olmamak, evladını korumak adına onu aç bırakmamanın değerini bu karantina günlerinde iliklerime kadar hissettim. Sonra sıra haber sitemizde çalışan arkadaşlara, ailenize, komşularınıza ve dostlarınıza geliyor. Kimini belediyeye, kimini kaymakamlıklara yönlendiriyorsunuz. O kadar çok imkansızlık yaşayan insan var ki; nasıl olacak diye düşünmemek elde değil. Zaten virüs salgını başlamadan önce 10 milyon asgari ücret ve 9.5 milyon emekli açlık sınırı altında, 2 milyon memur yoksulluk sınırı altında ücret alıyordu.  8 milyon kişi işsizdi, 16 milyon yoksul sosyal yardıma ihtiyaç duyuyordu. Her şey yolundayken durum bu iken, salgınla, üretim durmuşken, ekonomi kilitlenmişken bu rakamların boyutunu düşünemiyorum bile… Herkes canının derdinde, bir de karnını doyurma derdinde… Telefonun ucunda, yoksul ailelerle konuşuyorum, yaşamak adına umutlarını tüketen aile bireylerinden biri, “Virüs bulaşacaksa anneme, babama, kardeşlerimize, bana aynı anda bulaşsın. Birlikte gidelim” Çaresizliğin çaresizliğini yaşamak bu olsa gerek deyip, boğazımdan bir türlü yutkunamadığım o ağır duyguyu bir türlü mideme indiremiyorum. Sosyal yardımlar almalarına karşın, ‘bundan sonra ne olacak?’ ın cevabını alamayanlar, evde karantinada olan ve çocukların gerek sıkıntıdan, gerek imkansızlıktan, gerekse büyüme çağında olmasından dolayı istediklerini alamayanların ruh halleri sizce nasıl? Karantina günlerinden sonra yayılan virüs sadece korona değil, umutsuzluk virüsü de toplumun ruhuna işliyor. Televizyonlarda sürekli virüs nasıl bulaşır, maske takalım mı, takmayalım diye konuşuluyor oysa ki virüs kadar önemli olan ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, virüs sonrası yapılacak, toplumsal psikoloji, salgın psikolojisine kadar bir çok konuda aydınlatıcı bilgi veren konuların da çok fazla ele alınması gereken konulardır. Biliyorum belediyelerimize çok yüklendik. Maskesinden kolonyasına, sosyal yardım kolisinden destek ödemelerine kadar ellerinden geneline yapıyorlar. Ancak yine bu işe en fazla destek verecek olan belediyelerimiz olacaktır. Randevulu on-line psikologlardan destek alınması için bir sistem kurulabilir. 15- 20 dakika bile işin uzmanıyla karantinada ki ailelerle görüşme yapmak gelecekte toplum olarak ayağa kalkmak adına önemli bir adım olacaktır. Önerim değerlendirilirse bugün değil ama yarınlar için sağlıklı toplumlar adına önemli hizmet verilmiş olacaktır.  

Karantina gününde bir ayı doldurdum. Yaşım ne 20, ne de 65 yaşın üstündeyim ama ciddi kronik rahatsızlıklarım nedeniyle sokağa çıkmıyorum. Virüs bana uğrarsa bir daha ayağa kalkamayacağımın farkındalığında  karantina günlerinde yaşama tutunmaya çalışıyorum.

Öncelikli yaşamak adına yeme, içme, barınma imkanlarıyla bir de olmazsa olmazım yazarak, siz okuyucularımıza haber ulaştırarak hala üretebilmenin mutluluğunu alıyorum. Bu nedenle de yaşıyorum diyorum, kendi kendime…

Karantinanın ilk günlerinde oğlum Ulaş sayesinde haftada bir ya da iki defa market alışverişimiz, sağlık beslenme adına sebze ve meyvemiz mutfağımıza giriyordu.  Ancak 20 yaşından küçüklere gelen sokağa çıkma yasağından sonra ben de market, sebze ve meyve ihtiyaçlarını online sipariş vermeye başladım. Başladım ama verdiğiniz siparişin size ulaşması için internet ortamında da teslim tarihi ile ilgili sıraya giriyorsunuz. Tarih, saat alıyorsunuz. En erken size ulaşması 4 gün! Paranız olsa bile 4 günden önce siparişlerinizin elinize ulaşması mümkün değil. Tüm işlerimi telefonla, internetle halletmeye çalışıyorum.

Sonra diyorum iyi ki!

İyi ki emekli maaşım var. Yaşamak için birine muhtaç olmamak, evladını korumak adına onu aç bırakmamanın değerini bu karantina günlerinde iliklerime kadar hissettim. Sonra sıra haber sitemizde çalışan arkadaşlara, ailenize, komşularınıza ve dostlarınıza geliyor. Kimini belediyeye, kimini kaymakamlıklara yönlendiriyorsunuz. O kadar çok imkansızlık yaşayan insan var ki; nasıl olacak diye düşünmemek elde değil.

Zaten virüs salgını başlamadan önce 10 milyon asgari ücret ve 9.5 milyon emekli açlık sınırı altında, 2 milyon memur yoksulluk sınırı altında ücret alıyordu.  8 milyon kişi işsizdi, 16 milyon yoksul sosyal yardıma ihtiyaç duyuyordu. Her şey yolundayken durum bu iken, salgınla, üretim durmuşken, ekonomi kilitlenmişken bu rakamların boyutunu düşünemiyorum bile…

Herkes canının derdinde, bir de karnını doyurma derdinde…

Telefonun ucunda, yoksul ailelerle konuşuyorum, yaşamak adına umutlarını tüketen aile bireylerinden biri, “Virüs bulaşacaksa anneme, babama, kardeşlerimize, bana aynı anda bulaşsın. Birlikte gidelim”

Çaresizliğin çaresizliğini yaşamak bu olsa gerek deyip, boğazımdan bir türlü yutkunamadığım o ağır duyguyu bir türlü mideme indiremiyorum. Sosyal yardımlar almalarına karşın, ‘bundan sonra ne olacak?’ ın cevabını alamayanlar, evde karantinada olan ve çocukların gerek sıkıntıdan, gerek imkansızlıktan, gerekse büyüme çağında olmasından dolayı istediklerini alamayanların ruh halleri sizce nasıl?

Karantina günlerinden sonra yayılan virüs sadece korona değil, umutsuzluk virüsü de toplumun ruhuna işliyor. Televizyonlarda sürekli virüs nasıl bulaşır, maske takalım mı, takmayalım diye konuşuluyor oysa ki virüs kadar önemli olan ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, virüs sonrası yapılacak, toplumsal psikoloji, salgın psikolojisine kadar bir çok konuda aydınlatıcı bilgi veren konuların da çok fazla ele alınması gereken konulardır.

Biliyorum belediyelerimize çok yüklendik. Maskesinden kolonyasına, sosyal yardım kolisinden destek ödemelerine kadar ellerinden geneline yapıyorlar. Ancak yine bu işe en fazla destek verecek olan belediyelerimiz olacaktır. Randevulu on-line psikologlardan destek alınması için bir sistem kurulabilir. 15- 20 dakika bile işin uzmanıyla karantinada ki ailelerle görüşme yapmak gelecekte toplum olarak ayağa kalkmak adına önemli bir adım olacaktır. Önerim değerlendirilirse bugün değil ama yarınlar için sağlıklı toplumlar adına önemli hizmet verilmiş olacaktır.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.