İzin mi? O da ne?

GÜNDEM 21.05.2020 - 12:55, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

İzin mi? O da ne?

Hadi Cin-- Daha önce bu yazı, Korsan Gazetesi’nin internet sayfasında yayınlaşmıştı, iki nedenle yeniden paylaşma ihtiyacı duydum. İlki bu yazının daha önce yayınlandığı internet sitesi çöktü ve yazı da yok oldu, o yüzden yeniden paylaşılabilir. İkincisi dün (20.05.2020) Ankara HDP İl yönetimi, kayyım atamaları ile ilgi basın açıklaması yapmaya hazırlanırken, polisin saldırı sonucu il eş başkanı kanlar içinde kalmış, bir çok yönetici de darp edilmiştir. Polisin, basın açıklaması yaptırmamak amacıyla bu saldırıyı gerçekleştirdi. Bunun üzerine bu yazıyı hatırladım ve yeniden paylaşma gereği duydum. Anayasamızda, siyasi partiler “demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlanır. En az siyasi partiler kadar, “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı” da demokratik hayatın vazgeçilmezidir. Bu hak ile tüm toplumsal kesimler, muhalefet, STK’lar tepkilerini, düşünce ve kanaatlerini açıklarlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarla bu hakkı, düşünceyi ifade etme hakkı ile bağlantılı görmektedir. Çünkü her toplantı veya gösteri yürüyüşü, aynı zamanda bir düşünceyi ifade etmek için yapılır. Dolayısıyla en temel insan haklarından ikisinin bir arada olduğu, her türlü tepki ve protestonun yapılmasının yolu bu haktan geçer. Peki, Türkiye'de toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemek, protesto ve basın açıklaması yapmak için izin almaya gerek var mı? Konu ile ilgili yasa ne diyor, şimdiye kadar AİHM başta olmak üzere mahkemeler ne diyor? Ülkemizde ne yazık ki savcılık iddianamelerinde, mahkeme kararlarında bile “izinsiz gösteri yapmak” diye suçlamalar yapılmıştır. Bu ifade, hukuk cehaleti, hukuk garabeti, hukuk skandalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi,  Türkiye Anayasası’nın 34’üncü maddesi ve 2911 sayılı (artık çok ünlü olan) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesi, “herkesin ÖNCEDEN İZİN ALMAKSIZIN, silahsız. Saldırısız, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı vardır” demektedir. Neymiş? ‘Önceden izin almaksızın’mış. Özellikle hukukçu olmayan arkadaşlar için bir daha yazıyorum. Hiç bir toplantı, yürüyüş, gösteri, basın açıklaması, protesto, izne tabi değildir, izin alamaya gerek yoktur. Peki, nasıl oluyor da polis müdahale ediyor? 2911 sayılı yasada “bildirim” koşulu getirilmiştir. Yani toplantı, gösteri, yürüyüş, protesto yapmak (basın açıklaması hariç) isteyen herkes, önceden ilgili ve yetkili kuruma (valilik veya kaymakamlık) durumu bildirmesi lazım. Peki neden? Bu hakkın kullanılmasında devletin görevi iki yönlüdür. İlki bu hakkı kullananı, yani eylemciyi korumaktır! Dışarıdan eylemcilerle yönelik bir saldırı ihtimaline karşı tedbir almaktır. İkincisi eylemcilerin olası saldırılarını önlemek ve eylemin saldırısız, silahsız ve barışçıl olma ilkesine aykırı olması halinde müdahale etmektir. Velev ki Erzurum’da gay veya lezbiyen yürüyüşü yapılacaksa, ortalama akıl sahibi herkes bilir ki, yürüyüşe katılacak olanların saldırıya uğraması çok yüksek ihtimaldir. Velev ki IŞ-İT yandaşlarının İstanbul’da yürüyüş ve miting yapması halinde etrafa saldırabilecekleri dikkate alındığında, müdahale etmek gerekir. Her iki durumda devlet kurumlarının yürüyüş ve toplantıdan önce haberdar olması gerekir ki gerekli tedbirleri alsın, yeteri kadar polis görevlendirsin. Aşağıda değineceğim gibi, bildirim yapılmaması, gösteri yürüyüşünü ve toplantıyı kendiliğinden kanuna aykırı hale getirmez. Bu husus çok ama çok önemlidir. Hem Anayasa Mahkemesi, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, bildirim yapılmadığı gerekçesiyle müdahale yapılan, gözaltı yapılan eylemler nedeniyle Türkiye’yi mahkum ettiği çok sayıda karar bulunmaktadır. Bu kararlarda nefis gerekçeler ve ilkeler geliştirilmiştir. Bu hak; öteden beri, devletin haz etmediği kesimler tarafından kullanıldığında, izinsiz veya (bildirim yapmadın, belirlenen güzergâhlarda yürümedin) kanunsuz olduğu gerekçesiyle polisin orantısız müdahalesine uğramıştır. Bu hak; devletin ve iktidarın işine gelen bir konuda olması halinde açıkça teşvik edilmiş, değil izinli olup olmadığı, başka hiç kimseye izin verilmeyen yerlerde yapılmasına olanak sunulmuş, döner-ayran ikramı yapılmış, bayrak, flama verilmiş vesaire… Bu dönemde en önemli ısrar ve talep bu hakkın kullanımına ilişkin olmalıdır, olmak zorundadır. Dikkate ederseniz, hemen hemen tüm valiliklerin zaman zaman il genelinde her türlü basın açıklaması dahil, toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasakladığını duyarız, basından okuruz. Bu iktidarın, önlemeye çalıştığı en önemli hak budur. Başarmış gibi de gözüküyor. Bunun altında yatan da, işte bu “izinsiz” kavramının toplumsal algıya dönüşmesidir. Elinize aldığınız basın açıklamasının içeriğinde tehdit, hakaret olmadığı müddetçe, herhangi bir şiddet olayını övmediğiniz ve birilerini şiddet uygulamaya davet etmediğiniz, birilerinin malı ve canını açıkça hedef olarak göstermediğiniz müddetçe, ısrarla basın açıklamanızı yapın, toplantınızı yapın, yürüyüşünüzü yapın. Polis size, “İzin almadınız, haydi diyelim ki avukatın birinden öğrendiniz ki izne gerek yok, bari bildirim yapsaydınız, onu da yapmamışsınız, o halde bu kanunsuz eyleme son verin, derhal dağılın” dedi. Dağılmayın ve polise şöyle deyin: “Öğrendin işte, dağılmıyoruz, sen görevini yapıp gerekli tedbirleri alabilirsin” derseniz, kanuni ve hukuki davranmış olursunuz. Çünkü gerçekten de kanunun aradığı bildirimi yapmamış iseniz de, bu hakkınızı kullanmanıza engel oluşturmaz. Diyelim ki Afrin sınırına gidip “savaşa hayır” protestosu yapacaksınız, polis gerekli tedbirleri alabilir mi, zor! İşte eğer polis öğrendiği andan gerekli tedbirleri alamıyorsa, sizin canınız tehlikede ise veya orda olan başka insanların canı tehlikeye girecekse polis müdahale edebilir, müdahalesi yasaldır. Ama diyelim ki Antalya’da Cumhuriyet meydanında “savaşa hayır” diyeceksiniz. Polis de derhal öğrendi ve geldi, “dağılın” dedi, uymayın, uyarın. Hatta “asıl siz dağılın” deyin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi, önceden bildirim yapılmadı diye yapılan müdahaleler nedeniyle eylemcilerin açtığı birçok davayı kabul etmiştir. Gerekçe iki türlüdür: Birincisi devlet yetkilileri eylemi/yürüyüşü öğrendiği anda gerekli tedbirleri alabilecek midir? Yani gerek yürüyüşçülerin, gerekse çevrede olan insanların can ve malını koruyacak tedbirleri alabilecekse, “niye bildirim yapmadın?” diye engelleyemez. İkincisi, birçok protesto için 2911 sayılı yasanın aradığı önceden bildirim şartına uymak mümkün değildir. Diyelim ki bir gazete binasının bombalandı veya bir kadına tecavüz edildi, tepki göstermek isteyeceğiniz bir olay oldu. Tepkinizi derhal göstermezseniz hiçbir anlamı olmayacaksa ve derhal tepki göstermeniz gerekirse herhalde 7 kişilik düzenleme kurulu kurup, 48 saat önceden valilik veya kaymakamlığa bildirim yapıp, 48 saat geçtikten toplantı ve gösteri yapmanız beklenemez. Bu iki durumda da devletin yetkili organları, eylemi/protestoyu/yürüyüşü/toplantıyı öğrenir öğrenmez, müdahale etmeyi planlamak yerine, hangi tedbirleri alacağını planlamalıdır. Tamamen saldırısız ve silahsız, her yönüyle barışçıl bir eylem yapmakta iken, polisin müdahalesi, anayasal “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkınızın ihlalidir ve aynı zamanda suçtur. Bu hakkın keyfi ve yetersiz gerekçe ile önlenmesi hak ihlalidir. Özellikle meslektaşlarımızı, her müdahaleyi yargıya taşımaya davet ediyorum. Ama halkın da bu konuda ısrarcı olması, yapılan müdahaleye karşı yargısal süreci sonuna kadar yürütmesi gerekir. Emin olun büyük oranda “hak ihlali” kararı çıkacak ve siz tazminat da kazanacaksınız. Elbette polisin orantısız müdahalesi de hak ihlali ve tazminat sebebidir. Tamamen barışçıl şekilde başlayan bir eyleme polis müdahale ettiğinde eylemci de direnirse, TV’lerde “Vandallar, çapulcular polise böyle saldırdı” diye haber olabilir, ama siz bakmayın yandaş basına! Yerlerde sürüklendiniz, coplandınız, tazyikli suyla ıslatıldınız, biber gazı sıkıldı ve yaka paça gözaltına alınıp, birkaç saat sonra serbest kaldınız. Hakkınızda 2911'e muhalefetten soruşturma açılır ve bir süre sonra Asliye Ceza Mahkemesinden duruşma günü bildiren tebligat alırsınız, nur topu gibi bir davanız olur ama davadan büyük ihtimalle beraat edersiniz. Fakat siz davayı beklemeyin, soluğu bir avukatın yanına alın ve size yapılan müdahale nedeniyle de suç duyurusu yapın. Çoğunlukla takipsizlik kararı çıkacaktır, ona da itiraz edin, cevap yine ret! Süreç tamamlandı, şimdi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirsiniz, hatta müdahaleden sonra da çoğunlukla doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirsiniz. Bu hakkın kullanılmasının yasaklanması, anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve kanuna aykırı şekilde müdahale yapılması, engellenmesi, demokratik toplum gereklerinin tamamen ortadan kaldırılmasıdır, toplumun muhalif kesimlerinin seslerinin bastırılmasıdır. İktidar, bu hakkı pervasızca ve suç işleyerek engellemektedir. Çoğu engelleme ve müdahale hak ihlalidir. Bu nedenle müdahaleden korkmamak, çekinmemek gerekir. Bakın, dikkat edin! İktidar, müdahale etmek yerine doğrudan yasaklıyor. Çünkü müdahalenin, hak ihlali olacağını biliyor. Diğer önemli bir husus, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanlara, 2911 sayılı yasa muhalefet etmekten soruşturma ve dava da açılmamaktadır. Daha çok, eylemcileri bir şekilde bir yasadışı örgüt ile ilişkilendirmektedir. Çünkü çok iyi biliyorlar ki “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkında Kanuna muhalefetten dava açsa, herkes beraat eder ve üstüne de tazminat kazanır. O nedenle son yıllarda her toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi sonrasında örgüt üyeliğinden veya örgüt propagandasından soruşturma başlatılmaktadır. Elbette sizin illegal hiçbir örgütle ilişkiniz olmadığını biliyorlar, elbette attığınız sloganların hiçbir şekilde terörü, şiddeti övmediğini, şiddete çağrı içermediğini bilmektedirler, ama bu tarz soruşturmaların hemen hepsi, caydırıcı olması amacıyla açılmaktadır. Mutlaka toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımıza sahip çıkıp, bu hakkımızı yasadışı müdahalelere rağmen kullanmalıyız. Toplum, bu iki hakla gerginliğini atar, sesini duyurur, derdini anlatır. Toplumun muhalif kesimlerinin sesinin bastırılmasının, demokratik toplumun temeli olan düşünceyi açıklama ve yayma hakkı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ortadan kaldırılmasının, demokrasinin rafa kaldırılmasıyla açıklanması yetersiz kalır. Daha ötesi, bu hakların engellenmesi muhaliflerin illegal yapılara yönelmesine, sivil demokratik mücadele yerine, yasadışı şekil ve yöntemlere yönelmelerine neden olur. Son söz olarak söyleyeyim ki emin olun iktidar, muhaliflerin illegal yollara sapmasını, illegal yol ve yöntemlere başvurmasını tercih eder, nitekim 7 Haziran sonrasının açıklaması budur. Ancak salt bu iki hakkımızı koruyarak, sivil demokratik mücadeleye ivme kazandırarak, işimizi kolaylaştırabilir, iktidarın işini zorlaştırabiliriz. Biz sonuna kadar legal demokratik mücadeleye inanıyoruz, demokrasiden vazgeçmiyoruz, bu yoldan dönmüyoruz.  

Hadi Cin-- Daha önce bu yazı, Korsan Gazetesi’nin internet sayfasında yayınlaşmıştı, iki nedenle yeniden paylaşma ihtiyacı duydum. İlki bu yazının daha önce yayınlandığı internet sitesi çöktü ve yazı da yok oldu, o yüzden yeniden paylaşılabilir. İkincisi dün (20.05.2020) Ankara HDP İl yönetimi, kayyım atamaları ile ilgi basın açıklaması yapmaya hazırlanırken, polisin saldırı sonucu il eş başkanı kanlar içinde kalmış, bir çok yönetici de darp edilmiştir. Polisin, basın açıklaması yaptırmamak amacıyla bu saldırıyı gerçekleştirdi. Bunun üzerine bu yazıyı hatırladım ve yeniden paylaşma gereği duydum.

Anayasamızda, siyasi partiler “demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlanır. En az siyasi partiler kadar, “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı” da demokratik hayatın vazgeçilmezidir. Bu hak ile tüm toplumsal kesimler, muhalefet, STK’lar tepkilerini, düşünce ve kanaatlerini açıklarlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarla bu hakkı, düşünceyi ifade etme hakkı ile bağlantılı görmektedir. Çünkü her toplantı veya gösteri yürüyüşü, aynı zamanda bir düşünceyi ifade etmek için yapılır. Dolayısıyla en temel insan haklarından ikisinin bir arada olduğu, her türlü tepki ve protestonun yapılmasının yolu bu haktan geçer.

Peki, Türkiye'de toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemek, protesto ve basın açıklaması yapmak için izin almaya gerek var mı? Konu ile ilgili yasa ne diyor, şimdiye kadar AİHM başta olmak üzere mahkemeler ne diyor?

Ülkemizde ne yazık ki savcılık iddianamelerinde, mahkeme kararlarında bile “izinsiz gösteri yapmak” diye suçlamalar yapılmıştır. Bu ifade, hukuk cehaleti, hukuk garabeti, hukuk skandalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi,  Türkiye Anayasası’nın 34’üncü maddesi ve 2911 sayılı (artık çok ünlü olan) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesi, “herkesin ÖNCEDEN İZİN ALMAKSIZIN, silahsız. Saldırısız, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı vardır” demektedir. Neymiş? ‘Önceden izin almaksızın’mış. Özellikle hukukçu olmayan arkadaşlar için bir daha yazıyorum. Hiç bir toplantı, yürüyüş, gösteri, basın açıklaması, protesto, izne tabi değildir, izin alamaya gerek yoktur. Peki, nasıl oluyor da polis müdahale ediyor? 2911 sayılı yasada “bildirim” koşulu getirilmiştir. Yani toplantı, gösteri, yürüyüş, protesto yapmak (basın açıklaması hariç) isteyen herkes, önceden ilgili ve yetkili kuruma (valilik veya kaymakamlık) durumu bildirmesi lazım. Peki neden?

Bu hakkın kullanılmasında devletin görevi iki yönlüdür. İlki bu hakkı kullananı, yani eylemciyi korumaktır! Dışarıdan eylemcilerle yönelik bir saldırı ihtimaline karşı tedbir almaktır. İkincisi eylemcilerin olası saldırılarını önlemek ve eylemin saldırısız, silahsız ve barışçıl olma ilkesine aykırı olması halinde müdahale etmektir. Velev ki Erzurum’da gay veya lezbiyen yürüyüşü yapılacaksa, ortalama akıl sahibi herkes bilir ki, yürüyüşe katılacak olanların saldırıya uğraması çok yüksek ihtimaldir. Velev ki IŞ-İT yandaşlarının İstanbul’da yürüyüş ve miting yapması halinde etrafa saldırabilecekleri dikkate alındığında, müdahale etmek gerekir. Her iki durumda devlet kurumlarının yürüyüş ve toplantıdan önce haberdar olması gerekir ki gerekli tedbirleri alsın, yeteri kadar polis görevlendirsin.

Aşağıda değineceğim gibi, bildirim yapılmaması, gösteri yürüyüşünü ve toplantıyı kendiliğinden kanuna aykırı hale getirmez. Bu husus çok ama çok önemlidir. Hem Anayasa Mahkemesi, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, bildirim yapılmadığı gerekçesiyle müdahale yapılan, gözaltı yapılan eylemler nedeniyle Türkiye’yi mahkum ettiği çok sayıda karar bulunmaktadır. Bu kararlarda nefis gerekçeler ve ilkeler geliştirilmiştir.

Bu hak; öteden beri, devletin haz etmediği kesimler tarafından kullanıldığında, izinsiz veya (bildirim yapmadın, belirlenen güzergâhlarda yürümedin) kanunsuz olduğu gerekçesiyle polisin orantısız müdahalesine uğramıştır.

Bu hak; devletin ve iktidarın işine gelen bir konuda olması halinde açıkça teşvik edilmiş, değil izinli olup olmadığı, başka hiç kimseye izin verilmeyen yerlerde yapılmasına olanak sunulmuş, döner-ayran ikramı yapılmış, bayrak, flama verilmiş vesaire…

Bu dönemde en önemli ısrar ve talep bu hakkın kullanımına ilişkin olmalıdır, olmak zorundadır. Dikkate ederseniz, hemen hemen tüm valiliklerin zaman zaman il genelinde her türlü basın açıklaması dahil, toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasakladığını duyarız, basından okuruz.

Bu iktidarın, önlemeye çalıştığı en önemli hak budur. Başarmış gibi de gözüküyor. Bunun altında yatan da, işte bu “izinsiz” kavramının toplumsal algıya dönüşmesidir. Elinize aldığınız basın açıklamasının içeriğinde tehdit, hakaret olmadığı müddetçe, herhangi bir şiddet olayını övmediğiniz ve birilerini şiddet uygulamaya davet etmediğiniz, birilerinin malı ve canını açıkça hedef olarak göstermediğiniz müddetçe, ısrarla basın açıklamanızı yapın, toplantınızı yapın, yürüyüşünüzü yapın. Polis size, “İzin almadınız, haydi diyelim ki avukatın birinden öğrendiniz ki izne gerek yok, bari bildirim yapsaydınız, onu da yapmamışsınız, o halde bu kanunsuz eyleme son verin, derhal dağılın” dedi. Dağılmayın ve polise şöyle deyin: “Öğrendin işte, dağılmıyoruz, sen görevini yapıp gerekli tedbirleri alabilirsin” derseniz, kanuni ve hukuki davranmış olursunuz.

Çünkü gerçekten de kanunun aradığı bildirimi yapmamış iseniz de, bu hakkınızı kullanmanıza engel oluşturmaz. Diyelim ki Afrin sınırına gidip “savaşa hayır” protestosu yapacaksınız, polis gerekli tedbirleri alabilir mi, zor! İşte eğer polis öğrendiği andan gerekli tedbirleri alamıyorsa, sizin canınız tehlikede ise veya orda olan başka insanların canı tehlikeye girecekse polis müdahale edebilir, müdahalesi yasaldır. Ama diyelim ki Antalya’da Cumhuriyet meydanında “savaşa hayır” diyeceksiniz. Polis de derhal öğrendi ve geldi, “dağılın” dedi, uymayın, uyarın. Hatta “asıl siz dağılın” deyin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi, önceden bildirim yapılmadı diye yapılan müdahaleler nedeniyle eylemcilerin açtığı birçok davayı kabul etmiştir.

Gerekçe iki türlüdür: Birincisi devlet yetkilileri eylemi/yürüyüşü öğrendiği anda gerekli tedbirleri alabilecek midir? Yani gerek yürüyüşçülerin, gerekse çevrede olan insanların can ve malını koruyacak tedbirleri alabilecekse, “niye bildirim yapmadın?” diye engelleyemez. İkincisi, birçok protesto için 2911 sayılı yasanın aradığı önceden bildirim şartına uymak mümkün değildir. Diyelim ki bir gazete binasının bombalandı veya bir kadına tecavüz edildi, tepki göstermek isteyeceğiniz bir olay oldu. Tepkinizi derhal göstermezseniz hiçbir anlamı olmayacaksa ve derhal tepki göstermeniz gerekirse herhalde 7 kişilik düzenleme kurulu kurup, 48 saat önceden valilik veya kaymakamlığa bildirim yapıp, 48 saat geçtikten toplantı ve gösteri yapmanız beklenemez. Bu iki durumda da devletin yetkili organları, eylemi/protestoyu/yürüyüşü/toplantıyı öğrenir öğrenmez, müdahale etmeyi planlamak yerine, hangi tedbirleri alacağını planlamalıdır.

Tamamen saldırısız ve silahsız, her yönüyle barışçıl bir eylem yapmakta iken, polisin müdahalesi, anayasal “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkınızın ihlalidir ve aynı zamanda suçtur. Bu hakkın keyfi ve yetersiz gerekçe ile önlenmesi hak ihlalidir. Özellikle meslektaşlarımızı, her müdahaleyi yargıya taşımaya davet ediyorum. Ama halkın da bu konuda ısrarcı olması, yapılan müdahaleye karşı yargısal süreci sonuna kadar yürütmesi gerekir. Emin olun büyük oranda “hak ihlali” kararı çıkacak ve siz tazminat da kazanacaksınız.

Elbette polisin orantısız müdahalesi de hak ihlali ve tazminat sebebidir. Tamamen barışçıl şekilde başlayan bir eyleme polis müdahale ettiğinde eylemci de direnirse, TV’lerde “Vandallar, çapulcular polise böyle saldırdı” diye haber olabilir, ama siz bakmayın yandaş basına! Yerlerde sürüklendiniz, coplandınız, tazyikli suyla ıslatıldınız, biber gazı sıkıldı ve yaka paça gözaltına alınıp, birkaç saat sonra serbest kaldınız. Hakkınızda 2911'e muhalefetten soruşturma açılır ve bir süre sonra Asliye Ceza Mahkemesinden duruşma günü bildiren tebligat alırsınız, nur topu gibi bir davanız olur ama davadan büyük ihtimalle beraat edersiniz. Fakat siz davayı beklemeyin, soluğu bir avukatın yanına alın ve size yapılan müdahale nedeniyle de suç duyurusu yapın. Çoğunlukla takipsizlik kararı çıkacaktır, ona da itiraz edin, cevap yine ret! Süreç tamamlandı, şimdi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirsiniz, hatta müdahaleden sonra da çoğunlukla doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirsiniz.

Bu hakkın kullanılmasının yasaklanması, anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve kanuna aykırı şekilde müdahale yapılması, engellenmesi, demokratik toplum gereklerinin tamamen ortadan kaldırılmasıdır, toplumun muhalif kesimlerinin seslerinin bastırılmasıdır. İktidar, bu hakkı pervasızca ve suç işleyerek engellemektedir. Çoğu engelleme ve müdahale hak ihlalidir. Bu nedenle müdahaleden korkmamak, çekinmemek gerekir.

Bakın, dikkat edin! İktidar, müdahale etmek yerine doğrudan yasaklıyor. Çünkü müdahalenin, hak ihlali olacağını biliyor. Diğer önemli bir husus, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanlara, 2911 sayılı yasa muhalefet etmekten soruşturma ve dava da açılmamaktadır. Daha çok, eylemcileri bir şekilde bir yasadışı örgüt ile ilişkilendirmektedir. Çünkü çok iyi biliyorlar ki “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkında Kanuna muhalefetten dava açsa, herkes beraat eder ve üstüne de tazminat kazanır. O nedenle son yıllarda her toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi sonrasında örgüt üyeliğinden veya örgüt propagandasından soruşturma başlatılmaktadır. Elbette sizin illegal hiçbir örgütle ilişkiniz olmadığını biliyorlar, elbette attığınız sloganların hiçbir şekilde terörü, şiddeti övmediğini, şiddete çağrı içermediğini bilmektedirler, ama bu tarz soruşturmaların hemen hepsi, caydırıcı olması amacıyla açılmaktadır.

Mutlaka toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımıza sahip çıkıp, bu hakkımızı yasadışı müdahalelere rağmen kullanmalıyız. Toplum, bu iki hakla gerginliğini atar, sesini duyurur, derdini anlatır. Toplumun muhalif kesimlerinin sesinin bastırılmasının, demokratik toplumun temeli olan düşünceyi açıklama ve yayma hakkı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ortadan kaldırılmasının, demokrasinin rafa kaldırılmasıyla açıklanması yetersiz kalır. Daha ötesi, bu hakların engellenmesi muhaliflerin illegal yapılara yönelmesine, sivil demokratik mücadele yerine, yasadışı şekil ve yöntemlere yönelmelerine neden olur. Son söz olarak söyleyeyim ki emin olun iktidar, muhaliflerin illegal yollara sapmasını, illegal yol ve yöntemlere başvurmasını tercih eder, nitekim 7 Haziran sonrasının açıklaması budur. Ancak salt bu iki hakkımızı koruyarak, sivil demokratik mücadeleye ivme kazandırarak, işimizi kolaylaştırabilir, iktidarın işini zorlaştırabiliriz. Biz sonuna kadar legal demokratik mücadeleye inanıyoruz, demokrasiden vazgeçmiyoruz, bu yoldan dönmüyoruz.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.