27 Mayıs kupürleri

27.05.2020 - 19:23, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

27 Mayıs kupürleri

Bünyamin Tokmak- Türkiye Cumhuriyeti'nin 97 yıllık kısa tarihinde ilki 27 Mayıs 1960, ikincisi 12 Eylül 1980'de iki kez darbe oldu. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri iki kez yönetime el koydu. Ayrıca 12 Mart 1971'de bir muhntıra (Sert bir dille yazılmış mektup), ayrıca 28 Şubat 1997'de "postmodern darbe" olarak adlandırılan bir girişimde daha bulunuldu. Bugün 27 Mayıs 1960 ihtilalinin 60'ıncı yıldönümü. Çocukluğumda 27 Mayıs'larda "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" kutlanırdı. Bayram günü, Kızılsaray mahallesindeki evimizden çıkar, Kemiklik'i geçer, Yıldız Sineması'nın önündeki kaldırımda, büyüklerin bacak aralarından en öne geçerek, askerlerin tören geçişini izlerdim. 27 Mayıs ile ilgili görüşlerimi dile getirmeyeceğim. Bunun yerine yine bugün, arşivimdeki 1960 tarihli Hayat Mecmuası'nın Haziran ve Temmuz aylarındaki nüshalarından bazı haber ve fotoğraf kupürleri paylaşıp, alt yazılarını aktaracağım. Bu arada şunu belirtmem gerekiyor. Hayat Mecmuası sağ siyasi çizgiyi, ABD'yi, serbest piyasa ekonomisini savunan, sol siyasi hareketlere karşı duran, yeri geldikçe sık sık Sovyetler Birliği ile diğer sosyalist devletleri alaycı ifadelerle eleştiren Şevket Rado yönetiminde yayınlanıyordu. İhtilalin hemen ardından Şevket Rado'nun Hayat Mecmuası 180 derece dönmüş, Adnan Menderes ve Hükümeti'nin gençlerin hürriyet seslerine kulak tıkadığından, polisin solcu üniversite gençlerine işkence yaptığından söz ederek, polis şiddetine karşı askerin, gençlerin imdadına yetiştiğini ve memlekete hürriyeti getirdiğinden dem vurur olmuştu. Öyle ya da böyle 1960'dan sonra yeni, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal devlet ilkelerini benimseyen, çağdaş bir anayasa yapılmıştı. Sonradan, Adnan Menderes'in yolundan yürüdüğünü dile getiren Süleyman Demirel'in Adalet Partisi bu anayasanın Türkiye'ye bol geldiğinden yakınıyordu. Yani, Demirel ve sağcı Adalet Partisi'ne göre, Türk halkı bu anayasayı hak etmiyordu. Anayasa özgürlükleri fazlaca koruyordu. Bugün darbe karşıtları, 27 Mayıs'ı dillerine doladılar ama ben 1983'den beri gazetecilik yapan ve sadece gazetecilik mesleğinden kazandıklarımla evimi geçindiren, çocuklarını okutan biri olarak övünerek söyleyebilirim ki, gazetecilik yaptığım dönemde ekonomik ve sosyal açıdan yasalarla korunduysam, bunu 27 Mayıs 1960'a borçluyum. 27 Mayıs'ın hemen ardından 10 Ocak 1961'de, basın emekçilerinin haklarını koruyan yasalar yapıldı. Yine o dönemde, gazetelere kamu ilanlarının eşit ve adaletli dağıtılmasını sağlayan Basın İlan Kurumu kuruldu. Bu durumu, Gazi Üniversitesi'nden Kitle İletişim dersi hocam, Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, bugün sosyal medya hesabından şöyle yorumlamış: "Basın İlan Kurumu'nu kurarak gazetelerin ekonomik bağımsızlığını güvence altına almaya çalışan, gazetecilerin çalışma koşullarını düzelten ve özgüvenlerini arttıran 27 Mayıs hareketini gerçekleştirenleri saygıyla anıyorum." Şimdi sizi fotoğraflarla ve o fotoğrafların altına yazılanlarla başbaşa bırakıyorum:  HÜRRİYET VE HAZRETİ COP başlığıyla sunulan fotoğrafta, 20   Haziran 1960 tarihinde Ankara'da düzenlenen "Hürriyet mitingi"ne   katılan öğrenciler, temsili olarak dev bir cop taşıyor.  Fotoğraf altında ise şu ibareler yer alıyor:  "Dünya milletlerinin hemen hiç birinin tarihinde, geçmişi, hali,   geleceği kucaklayan; bayraklaşmış, ülkü olmuş, Atatürk gibi bir adam   daha gösterilemez. Mitingte, safha safha, onun devrimlerini gösteren   resimler yanında; halkına, gençliğe düşman bir idarenin; hürriyet   sevgisine, insanlık duygusuna ve vatandaşlık haysiyetine karşı   kullandığı işkence aleti "Hazreti Cop" da geçti. Hem de gençlerin   omuzunda, ama lanetlenmiş bir ölünün taşınan tabutu gibi..."         BİR TEKME YETTİ: Bu fotoğrafın hemen yanındaki 4 karikatürden birinde, dev bir asker ve postalının ucunda, sanki sıçan gibi çizilmiş, Adnan Menderes ile Menderes'i aşağılayıcı şu ifadelere yer verilmiş: "Öldürmediler. Sadece kendilerini şöyle bir gösterdiler. Bir tekme yetti!..."            ELİMDEKİ TAŞLARI BİTİRMİŞTİM: Aynı mecmua nüshasındaki bir   başka fotoğrafta doktorların, polis tarafından darp edilmiş genci   muayene ettiğini gösterir fotoğrafın altında ise, 1940 Bursa doğumlu   gencin şu ifadeleri bulunuyor:  "Koska'dan Beyazıt'a doğru, Ordu Caddesi'nden, 'Hürriyet... Hürriyet...   Kahrolsun diktatörler...' diye bağırarak çıkıyorduk. Birden karşımıza   atlı  polisler çıktı. Şiddetle bize saldırdılar. Atlarını talebe gruplarının   içine sürüyorlardı. Durum cidden vahimdi. Sanki iki düşman kuvvet   çarpışıyordu. Kız talebe arkadaşlarımızın bize yetiştirdiği taş ve   topraklarla mukabele etmek mecburiyetinde kaldık. Onları geri   kaçırttık...."  Gencin anlattıklarının devamını fotoğraf altından okuyabilirsiniz. Ama   görülüyor ki, Hayat Memcuası daha bir ay önce görmezden geldiği   üniversiteli öğrencilerin polise direnişini sanki bir kahramanlık   manzumesi gibi ballandıra ballandıra aktarıyor.   Mecmua, haberlerinde, polisin 27 Mayıs'tan önce Adnan Menderes   hükümetinin emriyle, hürriyet mücadelesi veren gençlere acımasızca   saldıran polisle, üniversite gençliğini barıştırmayı da misyon edinmiş   olmalı ki, bazı fotoğraf altı ve yazılarında, halkla "İçerisindeki kötüleri   temizlemiş olan" polisin arasındaki menfi havanın giderildiğini    vurguluyor. Demek ki, polis teşkilatının tamamı ya da o teşkilata emir veren siyasiler değil de, polisin içerisindeki bazı kötüler 27 Mayıs'a gelinen sürecin sorumlusuymuşlar. Yakın tarihimizdeki 27 Mayıs 1960 ihtilali, ağızlardan tükürükler saçarak lanetlenip, gelecek kuşaklara aktarılacak kadar basit değildir. Öyle ya da böyle o dönemde neler yaşandığını iyi okumak, arşivlere bakmak gerekir.                                                       

Bünyamin Tokmak- Türkiye Cumhuriyeti'nin 97 yıllık kısa tarihinde ilki 27 Mayıs 1960, ikincisi 12 Eylül 1980'de iki kez darbe oldu. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri iki kez yönetime el koydu. Ayrıca 12 Mart 1971'de bir muhntıra (Sert bir dille yazılmış mektup), ayrıca 28 Şubat 1997'de "postmodern darbe" olarak adlandırılan bir girişimde daha bulunuldu.

Bugün 27 Mayıs 1960 ihtilalinin 60'ıncı yıldönümü. Çocukluğumda 27 Mayıs'larda "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" kutlanırdı. Bayram günü, Kızılsaray mahallesindeki evimizden çıkar, Kemiklik'i geçer, Yıldız Sineması'nın önündeki kaldırımda, büyüklerin bacak aralarından en öne geçerek, askerlerin tören geçişini izlerdim.

27 Mayıs ile ilgili görüşlerimi dile getirmeyeceğim. Bunun yerine yine bugün, arşivimdeki 1960 tarihli Hayat Mecmuası'nın Haziran ve Temmuz aylarındaki nüshalarından bazı haber ve fotoğraf kupürleri paylaşıp, alt yazılarını aktaracağım.

Bu arada şunu belirtmem gerekiyor. Hayat Mecmuası sağ siyasi çizgiyi, ABD'yi, serbest piyasa ekonomisini savunan, sol siyasi hareketlere karşı duran, yeri geldikçe sık sık Sovyetler Birliği ile diğer sosyalist devletleri alaycı ifadelerle eleştiren Şevket Rado yönetiminde yayınlanıyordu.

İhtilalin hemen ardından Şevket Rado'nun Hayat Mecmuası 180 derece dönmüş, Adnan Menderes ve Hükümeti'nin gençlerin hürriyet seslerine kulak tıkadığından, polisin solcu üniversite gençlerine işkence yaptığından söz ederek, polis şiddetine karşı askerin, gençlerin imdadına yetiştiğini ve memlekete hürriyeti getirdiğinden dem vurur olmuştu.

Öyle ya da böyle 1960'dan sonra yeni, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal devlet ilkelerini benimseyen, çağdaş bir anayasa yapılmıştı. Sonradan, Adnan Menderes'in yolundan yürüdüğünü dile getiren Süleyman Demirel'in Adalet Partisi bu anayasanın Türkiye'ye bol geldiğinden yakınıyordu. Yani, Demirel ve sağcı Adalet Partisi'ne göre, Türk halkı bu anayasayı hak etmiyordu. Anayasa özgürlükleri fazlaca koruyordu.

Bugün darbe karşıtları, 27 Mayıs'ı dillerine doladılar ama ben 1983'den beri gazetecilik yapan ve sadece gazetecilik mesleğinden kazandıklarımla evimi geçindiren, çocuklarını okutan biri olarak övünerek söyleyebilirim ki, gazetecilik yaptığım dönemde ekonomik ve sosyal açıdan yasalarla korunduysam, bunu 27 Mayıs 1960'a borçluyum. 27 Mayıs'ın hemen ardından 10 Ocak 1961'de, basın emekçilerinin haklarını koruyan yasalar yapıldı. Yine o dönemde, gazetelere kamu ilanlarının eşit ve adaletli dağıtılmasını sağlayan Basın İlan Kurumu kuruldu.

Bu durumu, Gazi Üniversitesi'nden Kitle İletişim dersi hocam, Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, bugün sosyal medya hesabından şöyle yorumlamış:

"Basın İlan Kurumu'nu kurarak gazetelerin ekonomik bağımsızlığını güvence altına almaya çalışan, gazetecilerin çalışma koşullarını düzelten ve özgüvenlerini arttıran 27 Mayıs hareketini gerçekleştirenleri saygıyla anıyorum."

Şimdi sizi fotoğraflarla ve o fotoğrafların altına yazılanlarla başbaşa bırakıyorum:

 HÜRRİYET VE HAZRETİ COP başlığıyla sunulan fotoğrafta, 20   Haziran 1960 tarihinde Ankara'da düzenlenen "Hürriyet mitingi"ne   katılan öğrenciler, temsili olarak dev bir cop taşıyor.

 Fotoğraf altında ise şu ibareler yer alıyor:

 "Dünya milletlerinin hemen hiç birinin tarihinde, geçmişi, hali,   geleceği kucaklayan; bayraklaşmış, ülkü olmuş, Atatürk gibi bir adam   daha gösterilemez. Mitingte, safha safha, onun devrimlerini gösteren   resimler yanında; halkına, gençliğe düşman bir idarenin; hürriyet   sevgisine, insanlık duygusuna ve vatandaşlık haysiyetine karşı   kullandığı işkence aleti "Hazreti Cop" da geçti. Hem de gençlerin   omuzunda, ama lanetlenmiş bir ölünün taşınan tabutu gibi..."

 

 

 

 

BİR TEKME YETTİ: Bu fotoğrafın hemen yanındaki 4 karikatürden birinde, dev bir asker ve postalının ucunda, sanki sıçan gibi çizilmiş, Adnan Menderes ile Menderes'i aşağılayıcı şu ifadelere yer verilmiş:

"Öldürmediler. Sadece kendilerini şöyle bir gösterdiler. Bir tekme yetti!..."

 

 

 

 

 

 ELİMDEKİ TAŞLARI BİTİRMİŞTİM: Aynı mecmua nüshasındaki bir   başka fotoğrafta doktorların, polis tarafından darp edilmiş genci   muayene ettiğini gösterir fotoğrafın altında ise, 1940 Bursa doğumlu   gencin şu ifadeleri bulunuyor:

 "Koska'dan Beyazıt'a doğru, Ordu Caddesi'nden, 'Hürriyet... Hürriyet...   Kahrolsun diktatörler...' diye bağırarak çıkıyorduk. Birden karşımıza   atlı  polisler çıktı. Şiddetle bize saldırdılar. Atlarını talebe gruplarının   içine sürüyorlardı. Durum cidden vahimdi. Sanki iki düşman kuvvet   çarpışıyordu. Kız talebe arkadaşlarımızın bize yetiştirdiği taş ve   topraklarla mukabele etmek mecburiyetinde kaldık. Onları geri   kaçırttık...."

 Gencin anlattıklarının devamını fotoğraf altından okuyabilirsiniz. Ama   görülüyor ki, Hayat Memcuası daha bir ay önce görmezden geldiği   üniversiteli öğrencilerin polise direnişini sanki bir kahramanlık   manzumesi gibi ballandıra ballandıra aktarıyor.

  Mecmua, haberlerinde, polisin 27 Mayıs'tan önce Adnan Menderes   hükümetinin emriyle, hürriyet mücadelesi veren gençlere acımasızca   saldıran polisle, üniversite gençliğini barıştırmayı da misyon edinmiş   olmalı ki, bazı fotoğraf altı ve yazılarında, halkla "İçerisindeki kötüleri   temizlemiş olan" polisin arasındaki menfi havanın giderildiğini   
vurguluyor.

Demek ki, polis teşkilatının tamamı ya da o teşkilata emir veren siyasiler değil de, polisin içerisindeki bazı kötüler 27 Mayıs'a gelinen sürecin sorumlusuymuşlar.

Yakın tarihimizdeki 27 Mayıs 1960 ihtilali, ağızlardan tükürükler saçarak lanetlenip, gelecek kuşaklara aktarılacak kadar basit değildir. Öyle ya da böyle o dönemde neler yaşandığını iyi okumak, arşivlere bakmak gerekir.
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.