İktidarın deli'leri!

GÜNDEM 28.05.2020 - 14:13, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:05
 

İktidarın deli'leri!

Hadi Cin yazdı- Önce bir aforizma mahiyetinde bir cümle ile tanımlayayım bu hali; “Önce deli edip, sonra deli diye dalga geçmek ve eziyet etmek en aşağılık iktidar biçimidir.” “Deli etmek” bir kavram olarak birçok şeyi karşılar şekilde kullanılmaktadır bu yazıda. Mesela, hasta etmek, çıldırtmak, psikolojisini bozmak, kişiliksizleştirmek, kendine güveni yok etmek, tahammülsüz hale getirmek, saldırganlaştırmak, mutsuz ve huzursuz etmek ve tabi ki akıl sağlığını bozmak vesaire… Peki hangi iktidardan bahsediyorum. Hayatın hemen her alanında en küçük birimden devlete kadar her yerde iktidar vardır: iş ortamı, arkadaşlık ortamı, aile ortamı, devlet hayatı… Ve iktidar hemen hemen her faaliyette de vardır. Spordan yemek yemeye, seyahatten pikniğe, dernekten düğüne… Fark edilmese de, hukuki olmasa da, rızaya dayanmasa da hayattaki tüm fiillerin yapılışı, zamanı, biçiminde bir iktidar vardır. En kötüsü bir iktidar yokmuş gibi yapıp, alasını yaşatmaktır. Bunun en çarpıcı ve basit anlaşılanı sanırım eşler arasındaki iktidar ilişkisidir. İstisnai olarak kadın ama genellikle erkek, eşine eziyet eder, küçük düşürür, yalnız bırakır, sorumluluklardan kaçar, buna rağmen her tartışmada zeytinyağı gibi üste çıkar, her seferinde haklı çıkar, haklı çıkmayacak olursa rezillik çıkaracak olur. Sonunda ve her defasında kadının sinirleri daha da zorlanır ve günün birinde artık anormal tepkiler verir. İşte o zamanda kadına “Sen delisin, tımarhaneliksin.” der. İlişkinin sadece bu seviyesinde olaya dahil olanlar gerçekten de kadının normal olmadığını düşünür ama niye, nasıl ve ne zaman o hale geldiğiyle ilgilenmez. Koca artık rahatça kadına “Sen delisin.” der ve dalga geçer. Önce delirt, sonra dalga geç… Bundan alçakça yöntem olur mu? Diğer birçok ilişkideki iktidar biçimi de buna benzeyebilir. Söz gelimi baba-oğul, abi-kardeş, usta-çırak, amir-memur ilişkisinde de çok sık benzer bir iktidar biçimine rastlanabilir. Baba, babalık görevi olarak yalnızca eleştirir, bir tek kendi çocuğunun işe yaramaz olduğunu söyler durur, arkadaşlarının yanında sürekli küçük düşürür, harçlık vermez, üzgün olduğunu umursamaz, her konuda kötü örnek iken, çocuğunun kusursuz olmasını beklerse aynı şey olur. Çocuk delirir ve baba dalga geçer, "Lan oğlum sen delisin, manyaksın! Senden adam olmaz."  Abi de kardeşi her işte kobay olarak kullanır, gücünü onun üstünde sınar, elindeki şekeri, parayı alır, arkadaşlarına hava olsun diye emir verir, koşturur, uykusunu bölüp iş yaptırır, kendisi doğru düzgün eve gelmezken, kardeş biraz gecikti mi hakaret eder, döverse kardeş delirir, abi “deli” diye dalga geçer. Usta da çırağı, etinden sütünden ve hatta kemiğinden faydalanacak bir nesne olarak görür, sırf ustalığın yani iktidar olmasının tadını çıkarmak için bir çivi isterken bile ağız dolusu küfrederek ister, çırak iyi iş yaptığında bile, ensesine tokadı yapıştırarak takdir eder, yemeği boğazında bırakır, hem iş öğretmez, hem de öğrenmiyor diye hakaret eder, çırağın bir yakını geldi mi dünya tatlısı bir usta oluverir, çırak şikâyet etse de babası, abisi susturur, sonuçta çırak delirir, usta çırakla "deli" diye dalga geçer. Babası bile inanır, ustaya hak verir. Ustanın yanına gittiğinde nasıl bir çocuk olduğunu unutur, iktidara hak verir, çocuk hepten kaybedilir. Amir memur için veya birçok işyerindeki çalışma ortamı da buna benzer nitelikte olabilir. Çalışanın işe ihtiyacı vardır, patron varlıklı ve daha eğitimli olduğu için (Büyük yanılsama, varlıklı olmanın veya eğitimli olmanın yetenek, zeka ve insani erdemlerle çoğunlukla alakası yoktur.) çalışan çoğu zaman kendini zaten daha yetersiz görür, amirin veya patronun daha zeki olduğu varsayımı geçerlidir, yoksa nasıl amir veya patron olabilir ki… Patronun aptal ve ahmakça eleştirilerine hak vermemezlik edemez, mutlaka bildiği bir şey var diye düşünür. Patron, çalışanı stres çuvalı gibi kullanır, her fırsatta ona yüklenir, sinirliyse yanına yaklaşamaz, kendi kaybettiği evrak için çalışana bağırır çağırır, çalışanın herkese kendisi için yalanlar söylemesini sağlar, yalan ortaya çıktığında derhal çalışanı satar, onu yalancı yapar, suçlarına çalışanı ortak eder, çalışanın başarılarını, çalışmalarını sahiplenip, etrafına caka atar, işyerinin tüm külfetini çalışana yükler, nimetlerinden hiç  nasiplendirmez, öfkesini çalışandan çıkarır. Sonuçta çalışan delirir ve amir veya patron çalışana “deli” der, dalga geçer. En kötüsü elbette devletle ilişkideki iktidar halidir ve elbette bu yazıda daha çok bunu anlatmak gerekir. Çünkü sanırım diğer alt iktidar biçimlerini de devlet şekillendirir, üst yapı olarak dizayn eder, bu yönde devlet dili, zihniyeti, eğitimi, kurumları, faaliyetleri bu alt iktidar biçimlerini geliştirir, oluşturur. Devlet, iktidar biçimiyle üvey evlat olarak gördüğü, ötekileştirdiği kesimlerine ayrımcılık uygular, haklarını tanımaz, toplumun gözünde şeytanlaştırır, siyasi nedenlerle gözaltına alır, işkence eder, tutuklar, haksız yere hapse koyar, eziyet eder, aç bırakır, iş vermez, iş yapmasını engeller, yaptığı işi beğenmez, mutlaka ceza vermenin bir yolunu bulur, nereye dönse karşısında devleti görür, görev ve sorumluluklarda devlet onun yakasına yapışır, devlet imkânlarından faydalanmaya gelince devlet onu asla görmez, dışlar. Sonuçta artık birey ve topluluklar devleti kendi devleti olarak görmez, bu kaderden kurtulmaya çalışır ve isyan eder. Bu defa isyan ettiği için en ağır suçu işlemiştir. Devlete karşı çıktığı için teröristtir, vatan hainidir, bölücüdür vesaire… Bu süreçte birey sadece devlet karşısında değil, aynı zamanda devlete göbekten bağlı, devletten beslenen, devletten geçinen, devlete sızmış, devleti ele geçirmiş, devleti elinde bulunduran, devletten hiç tokat yememiş, devletle karşı karşıya gelmemiş olanların hepsi için bir nefret objesidir. Bir kere bu sözcüklerle suçlandıysan, artık kimse durup onu dinlemez, kırk takla atsa da anlatamaz, kimse onunla yan yana durmak istemez. Çünkü o delidir artık… Evet, devlet onu delirtmiştir ama deli olmak da onun suçudur. "Neden delirir ki" demeyin. DEVLET KARŞISINDA VATANDAŞ, KOCA KARŞISINDA KADIN, BABA KARŞISINDA OĞUL, ABİ KARŞISINDA KARDEŞ, AMİR KARŞISINDA MEMUR, USTA KARŞISINDA ÇIRAK OLMAK, İKTİDARLARIN DAYANIŞMASI KARŞISINDA YALNIZLIKTIR. Çoğu zaman mecbursun, başınızdan defedemezsiniz, çekip gidemezsiniz, resti çekemezsiniz… Zaten muktediri küstahlaştıran da budur. Karşısındakinin zayıflığını bilir ve oradan vurur. Söz gelimi hiyerarşik olarak amir, bir üst amirinin kıçının dibinden ayrılmaz, her türlü yalakalığı yapar, bütün insani erdemleri ayaklar altına alır, en adi, karaktersiz, omurgasız duruşu sergiler, her türlü hakareti sineye çeker ama gelir çalışana diklenir, başına külhanbeyi kesilir. Erkek, dışarıda aşağılanır, hakaret edilir, şerefi beş paralık edilir, sesini çıkarmaz ama eve gelip karısına dayılanır, erkekliğini ona karşı ispatlamaya çalışır. Özetle iktidar önce delirtir sonra "deli" diye dalga geçer ve cezalandırır. Deli olmak yine delirenin suçu olur. Bundan daha aşağılık, daha gaddar bir hal yoktur herhalde. Ama daha önemlisi, henüz delirtecek bir iktidar biçimine toslamayanların, delirene nasıl baktığıdır. İşte bu açıdan kör ve ön yargıya teslim olan insanların olduğu bir ülkedeyiz ve o nedenle, bir kere delirtildiniz mi, herkes üstünüze gelir, tüm suç sizdedir. Muktedir bir de bunun keyfini çıkarır. Evet, iktidarın delirten örneklerini çoğaltılabiliriz. Belki bir çok örneği anımsadınız, sizi delirtenin hangi iktidar ilişkileri olduğunu daha iyi anladınız. Peki ya siz? Siz nerde, kime karşı iktidar oldunuz! Dedim ya her yerde, en ufak ilişkide dahi bir şekilde iktidar bulunduğuna göre, siz de nasiplenmiş olmalısınız. Kısır döngü budur, sizin de "deli" diye dalga geçtikleriniz var mı yok mu? Bu kelebek etkisi veya çarpışma (Crash) filmiyle de anlatılabilir. İyi mi, herkes kendisinden başlasın iktidarı düzeltmeye, demokratikleştirmeye!

Hadi Cin yazdı- Önce bir aforizma mahiyetinde bir cümle ile tanımlayayım bu hali; “Önce deli edip, sonra deli diye dalga geçmek ve eziyet etmek en aşağılık iktidar biçimidir.

“Deli etmek” bir kavram olarak birçok şeyi karşılar şekilde kullanılmaktadır bu yazıda. Mesela, hasta etmek, çıldırtmak, psikolojisini bozmak, kişiliksizleştirmek, kendine güveni yok etmek, tahammülsüz hale getirmek, saldırganlaştırmak, mutsuz ve huzursuz etmek ve tabi ki akıl sağlığını bozmak vesaire…

Peki hangi iktidardan bahsediyorum. Hayatın hemen her alanında en küçük birimden devlete kadar her yerde iktidar vardır: iş ortamı, arkadaşlık ortamı, aile ortamı, devlet hayatı… Ve iktidar hemen hemen her faaliyette de vardır. Spordan yemek yemeye, seyahatten pikniğe, dernekten düğüne… Fark edilmese de, hukuki olmasa da, rızaya dayanmasa da hayattaki tüm fiillerin yapılışı, zamanı, biçiminde bir iktidar vardır.

En kötüsü bir iktidar yokmuş gibi yapıp, alasını yaşatmaktır. Bunun en çarpıcı ve basit anlaşılanı sanırım eşler arasındaki iktidar ilişkisidir. İstisnai olarak kadın ama genellikle erkek, eşine eziyet eder, küçük düşürür, yalnız bırakır, sorumluluklardan kaçar, buna rağmen her tartışmada zeytinyağı gibi üste çıkar, her seferinde haklı çıkar, haklı çıkmayacak olursa rezillik çıkaracak olur. Sonunda ve her defasında kadının sinirleri daha da zorlanır ve günün birinde artık anormal tepkiler verir. İşte o zamanda kadına “Sen delisin, tımarhaneliksin.” der. İlişkinin sadece bu seviyesinde olaya dahil olanlar gerçekten de kadının normal olmadığını düşünür ama niye, nasıl ve ne zaman o hale geldiğiyle ilgilenmez. Koca artık rahatça kadına “Sen delisin.” der ve dalga geçer. Önce delirt, sonra dalga geç… Bundan alçakça yöntem olur mu?

Diğer birçok ilişkideki iktidar biçimi de buna benzeyebilir. Söz gelimi baba-oğul, abi-kardeş, usta-çırak, amir-memur ilişkisinde de çok sık benzer bir iktidar biçimine rastlanabilir.

Baba, babalık görevi olarak yalnızca eleştirir, bir tek kendi çocuğunun işe yaramaz olduğunu söyler durur, arkadaşlarının yanında sürekli küçük düşürür, harçlık vermez, üzgün olduğunu umursamaz, her konuda kötü örnek iken, çocuğunun kusursuz olmasını beklerse aynı şey olur. Çocuk delirir ve baba dalga geçer, "Lan oğlum sen delisin, manyaksın! Senden adam olmaz."

 Abi de kardeşi her işte kobay olarak kullanır, gücünü onun üstünde sınar, elindeki şekeri, parayı alır, arkadaşlarına hava olsun diye emir verir, koşturur, uykusunu bölüp iş yaptırır, kendisi doğru düzgün eve gelmezken, kardeş biraz gecikti mi hakaret eder, döverse kardeş delirir, abi “deli” diye dalga geçer.

Usta da çırağı, etinden sütünden ve hatta kemiğinden faydalanacak bir nesne olarak görür, sırf ustalığın yani iktidar olmasının tadını çıkarmak için bir çivi isterken bile ağız dolusu küfrederek ister, çırak iyi iş yaptığında bile, ensesine tokadı yapıştırarak takdir eder, yemeği boğazında bırakır, hem iş öğretmez, hem de öğrenmiyor diye hakaret eder, çırağın bir yakını geldi mi dünya tatlısı bir usta oluverir, çırak şikâyet etse de babası, abisi susturur, sonuçta çırak delirir, usta çırakla "deli" diye dalga geçer. Babası bile inanır, ustaya hak verir. Ustanın yanına gittiğinde nasıl bir çocuk olduğunu unutur, iktidara hak verir, çocuk hepten kaybedilir.

Amir memur için veya birçok işyerindeki çalışma ortamı da buna benzer nitelikte olabilir. Çalışanın işe ihtiyacı vardır, patron varlıklı ve daha eğitimli olduğu için (Büyük yanılsama, varlıklı olmanın veya eğitimli olmanın yetenek, zeka ve insani erdemlerle çoğunlukla alakası yoktur.) çalışan çoğu zaman kendini zaten daha yetersiz görür, amirin veya patronun daha zeki olduğu varsayımı geçerlidir, yoksa nasıl amir veya patron olabilir ki… Patronun aptal ve ahmakça eleştirilerine hak vermemezlik edemez, mutlaka bildiği bir şey var diye düşünür. Patron, çalışanı stres çuvalı gibi kullanır, her fırsatta ona yüklenir, sinirliyse yanına yaklaşamaz, kendi kaybettiği evrak için çalışana bağırır çağırır, çalışanın herkese kendisi için yalanlar söylemesini sağlar, yalan ortaya çıktığında derhal çalışanı satar, onu yalancı yapar, suçlarına çalışanı ortak eder, çalışanın başarılarını, çalışmalarını sahiplenip, etrafına caka atar, işyerinin tüm külfetini çalışana yükler, nimetlerinden hiç  nasiplendirmez, öfkesini çalışandan çıkarır. Sonuçta çalışan delirir ve amir veya patron çalışana “deli” der, dalga geçer.

En kötüsü elbette devletle ilişkideki iktidar halidir ve elbette bu yazıda daha çok bunu anlatmak gerekir. Çünkü sanırım diğer alt iktidar biçimlerini de devlet şekillendirir, üst yapı olarak dizayn eder, bu yönde devlet dili, zihniyeti, eğitimi, kurumları, faaliyetleri bu alt iktidar biçimlerini geliştirir, oluşturur. Devlet, iktidar biçimiyle üvey evlat olarak gördüğü, ötekileştirdiği kesimlerine ayrımcılık uygular, haklarını tanımaz, toplumun gözünde şeytanlaştırır, siyasi nedenlerle gözaltına alır, işkence eder, tutuklar, haksız yere hapse koyar, eziyet eder, aç bırakır, iş vermez, iş yapmasını engeller, yaptığı işi beğenmez, mutlaka ceza vermenin bir yolunu bulur, nereye dönse karşısında devleti görür, görev ve sorumluluklarda devlet onun yakasına yapışır, devlet imkânlarından faydalanmaya gelince devlet onu asla görmez, dışlar. Sonuçta artık birey ve topluluklar devleti kendi devleti olarak görmez, bu kaderden kurtulmaya çalışır ve isyan eder. Bu defa isyan ettiği için en ağır suçu işlemiştir. Devlete karşı çıktığı için teröristtir, vatan hainidir, bölücüdür vesaire

Bu süreçte birey sadece devlet karşısında değil, aynı zamanda devlete göbekten bağlı, devletten beslenen, devletten geçinen, devlete sızmış, devleti ele geçirmiş, devleti elinde bulunduran, devletten hiç tokat yememiş, devletle karşı karşıya gelmemiş olanların hepsi için bir nefret objesidir. Bir kere bu sözcüklerle suçlandıysan, artık kimse durup onu dinlemez, kırk takla atsa da anlatamaz, kimse onunla yan yana durmak istemez. Çünkü o delidir artık… Evet, devlet onu delirtmiştir ama deli olmak da onun suçudur.

"Neden delirir ki" demeyin. DEVLET KARŞISINDA VATANDAŞ, KOCA KARŞISINDA KADIN, BABA KARŞISINDA OĞUL, ABİ KARŞISINDA KARDEŞ, AMİR KARŞISINDA MEMUR, USTA KARŞISINDA ÇIRAK OLMAK, İKTİDARLARIN DAYANIŞMASI KARŞISINDA YALNIZLIKTIR. Çoğu zaman mecbursun, başınızdan defedemezsiniz, çekip gidemezsiniz, resti çekemezsiniz… Zaten muktediri küstahlaştıran da budur. Karşısındakinin zayıflığını bilir ve oradan vurur. Söz gelimi hiyerarşik olarak amir, bir üst amirinin kıçının dibinden ayrılmaz, her türlü yalakalığı yapar, bütün insani erdemleri ayaklar altına alır, en adi, karaktersiz, omurgasız duruşu sergiler, her türlü hakareti sineye çeker ama gelir çalışana diklenir, başına külhanbeyi kesilir. Erkek, dışarıda aşağılanır, hakaret edilir, şerefi beş paralık edilir, sesini çıkarmaz ama eve gelip karısına dayılanır, erkekliğini ona karşı ispatlamaya çalışır.

Özetle iktidar önce delirtir sonra "deli" diye dalga geçer ve cezalandırır. Deli olmak yine delirenin suçu olur. Bundan daha aşağılık, daha gaddar bir hal yoktur herhalde. Ama daha önemlisi, henüz delirtecek bir iktidar biçimine toslamayanların, delirene nasıl baktığıdır. İşte bu açıdan kör ve ön yargıya teslim olan insanların olduğu bir ülkedeyiz ve o nedenle, bir kere delirtildiniz mi, herkes üstünüze gelir, tüm suç sizdedir. Muktedir bir de bunun keyfini çıkarır.

Evet, iktidarın delirten örneklerini çoğaltılabiliriz. Belki bir çok örneği anımsadınız, sizi delirtenin hangi iktidar ilişkileri olduğunu daha iyi anladınız. Peki ya siz? Siz nerde, kime karşı iktidar oldunuz! Dedim ya her yerde, en ufak ilişkide dahi bir şekilde iktidar bulunduğuna göre, siz de nasiplenmiş olmalısınız. Kısır döngü budur, sizin de "deli" diye dalga geçtikleriniz var mı yok mu? Bu kelebek etkisi veya çarpışma (Crash) filmiyle de anlatılabilir. İyi mi, herkes kendisinden başlasın iktidarı düzeltmeye, demokratikleştirmeye!

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.