Eğitim çöktü

EĞİTİM 22.06.2021 - 16:43, Güncelleme: 22.06.2021 - 16:43
 

Eğitim çöktü

Geride kalan eğitim öğretim dönemini değerlendiren Eğitim Sen raporunda, yaşanan aksaklıklar tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi

haberimizvar.net- Eğitim Sen geride kalan 2020-2021 eğitim öğretim dönemini raporlaştırdı. Raporu okuyan Şube Sekreteri Güneş Adsız, “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO verilerine göre 31 Mayıs 2021 itibarıyla 210 ülkenin %55’inde okullar tamamen açık, %28’inde kısmen açık, %6’sında ara tatil, %11’inde ise kapalıdır. UNESCO’nun verilerine göre Covid-19 pandemisi dünyada 1,6 milyardan fazla çocuğun eğitimini etkilemiştir. Bu sayı dünya üzerindeki çocukların yüzde 90’ını ifade etmektedir. Salgından dolayı 10 milyona yakın çocuğun okulu bırakma riski ortaya çıkmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF’e göre Covid-19 salgını sonucunda milyonlarca çocuğun çocuk işçiliğine itilmesi riski artmıştır.   Türkiye’de tablete, bilgisayara, telefona erişemeyen milyonlarca çocuğun varlığı bu süreçte yaşanan en büyük eşitsizliği beraberinde getirmiştir” dedi.    Adsız konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye 2020-2021 eğitim öğretim yılında iş günü itibariyle okulları en uzun süre kapatan ülkeler arasındadır. Kovid-19 salgını tedbirleri kapsamında, TRT EBA, ve canlı dersler kullanılarak uzaktan eğitim yoluyla başlayan 2020-2021 eğitim öğretim döneminde bakanlık tarafından gerekli tedbirler alınmadığı için kalıcı yüzyüze eğitime geçilememiştir.  Okul öncesi, özel eğitim merkezleri ile 8 ve 12. sınıfların destekleme ve yetiştirme kurslarında, zaman zaman yüz yüze eğitime geçilmiş, diğer kademelerde ise uzaktan eğitime devam edilmiştir. Tüm ilkokullar ve okul bünyesindeki ana sınıflarında haftada 2 gün, köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki okullarda ise haftanın 5 günü tam zamanlı yüz yüze eğitim ise 1 Haziran itibarıyla başlatılmıştır. Covid-19 ile mücadele sürecinde hazirana ilişkin kademeli normalleşme kapsamında, Türkiye genelinde ortaokul ve liselerde 8 Haziran'da yüz yüze eğitime geçilmiştir.  Haziran ayında yüzyüze eğitime geçilmiş olmasına rağmen devam zorunluluğu olmadığı için öğrencilerin çok büyük bir bölümü okula gelmemiştir. Örgün eğitimin bütün kademelerinde yer alan öğrencilerimiz 16 ay boyunca akademik, sosyal, psikolojik, fiziksel kayıplar yaşamanın yanı sıra ciddi düzeyde öğrenme ve beceri kayıpları yaşamıştır. MEB’in öğrencilerimizin yaşadığı kayıpları “Telafide ben de varım” sloganı ile telafi etmesi mümkün görünmemektedir.  UZAKTAN EĞİTİM EĞİTİME ERİŞİMDEKİ EŞİTSİZLİK VE ADALETSİZLİKLERİ DERİNLEŞTİRMİŞTİR Türkiye’de yıllardır temel bir sorun olan bölgeler, iller,  ilçeler, mahalleler hatta okullarda ve okul içindeki şubeler arasında yüz yüze eğitime erişimde bile hem nitelik hem de nicelik olarak ciddi farklılıklar olduğu bilinmektedir. Salgın süreci ile birlikte eğitimde var olan mevcut eşitsizlikler ve adaletsizlikler daha da derinleşmiştir. Pandeminin başından itibaren çocukların ve gençlerin yüz yüze eğitimini önceleyen, okulları ‘ilk açan ve en son kapatılan mekânlar’ olarak gören bir eğitim stratejisi izlenmemiştir. Çocukların ve gençlerin eğitim hakkı, tüm olanaklara rağmen karşılanmamış, derin yoksulluğa bağlı olarak eğitimdeki eşitsizlikler çok yönlü olarak artmıştır. Toplu ve kontrolsüz açılışlar ve göstermelik ‘tam kapanma’lar gibi gayri ciddi eğitim planlamaları yapılmış, akşamdan sabaha değişen kararlar alınmıştır. Uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitimdeki beceriksizlik nedeniyle eğitim öğretimde tüm kademelerde bir buçuk yıl adeta heba edilmiştir.  Pandeminin ilk aylarında uzaktan eğitimden kopan çocukların sayısı 6 milyon civarındayken MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün son açıklamasına göre, 21 Eylül 2020- 30 Nisan 2021 tarihleri arasında ancak 12 milyon 805 bin öğrenci EBA’yı etkin biçimde kullanmıştır. Zorunlu eğitime kayıtlı öğrenci sayısı 18 milyon 241 bin 881’dir. Bu veriden özel okul öğrencileri çıkarıldığında, 4 milyonu aşkın öğrencinin hem uzaktan eğitimden, hem de yüz yüze eğitimden uzak kaldığını söylemek mümkündür. Uzaktan eğitime katılan öğrencilerin yüzde 60’ının dersleri yalnızca cep telefonundan izleyebilmesi ve öğrencilerinin derslere katılım sürekliliğine ilişkin bilgi bulunmaması eğitime erişemeyen öğrenci sayısının çok daha yüksek olması ihtimalini güçlendirmektedir.  Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın bire bir aynısının verilmesinde neden ısrar edildiğini anlamak mümkün değildir. Eğitim müfredatında herhangi bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiş, yüz yüze eğitime göre hazırlanan müfredatın sınırlı süre içinde verilmesi mümkün olmamıştır. Müfredatla paralel olarak ders kitapları da uzaktan eğitime uygun olmadığından canlı derslerde normal ders kitaplarının kullanılması ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Etkileşimli kitapların yokluğu, uzaktan eğitime uygun basılı ve dijital materyallerin yetersizliği gibi sorunlar süreci daha da zorlaştıran etkenler olmayı sürdürmüştür.    ‘UZAKTAN EĞİTİM’ SÜRECİNDE EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN YAŞADIĞI SORUNLAR  Pandeminin başlangıcından bu yana geçen sürede  iktidar alınması gereken tedbirler konusunda eğitim emekçilerinin ve eğitim bileşenlerinin talep ve önerilerine kulaklarını tıkamıştır. Okullarda görev yapan tüm çalışanların risk altında olduğu, bu nedenle kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmen, memur, hizmetli ayrımı olmaksızın tüm eğitim camiasının derhal aşılama çalışmasına başlanması yönündeki çağrılarımız karşılık bulmamıştır. Bu duyarsızlığın bedelini çok sayıda eğitim ve bilim emekçisi hayatını kaybederek ödemiştir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İSİG Meclisi, pandemi süresince en az 157 öğretmen ve idari personelin yaşamını yitirdiğini açıklamıştır. Özellikle eğitim emekçilerinin aşılama sürecinin gecikmesi, çok sayıda meslektaşımızın hayatını kaybetmesine neden olmuştur.   Türkiye’de uzaktan eğitim süreci, eğitim ve bilim emekçilerinin emeği ve yoğun çabası eşliğinde hayata geçirilmiştir. Eğitim ve bilim emekçileri, evlerini fiilen okul haline getirmiş, bilgisayar, internet erişimi, öğretim materyalleri gibi araçlar bireysel çabalarla sağlanmış veya satın alınmıştır. Yasalarla tanımlanmış sekiz saatlik çalışma süresi öğrencileri ve velileri desteklemek üzere daha uzun saatlere, akşam saatlerine ve hafta sonlarına kadar uzamıştır.  Eğitim ve bilim emekçilerinin evdeki emek süreci ve karşılaştığı güçlükler hakkında bir çalışma yapmayan MEB, bu görünmezlik algısıyla öğretmenlere eğitim ve deneyimlerinin dışında kalan işler vermek gibi uygulamalara girişmiştir. Bu süreç esnek çalışma, kuralsız çalışmaya döndürülmüştür. Eğitim emekçileri bazı illerde pandemi gerekçesiyle ‘geçici görevlendirme’ ile zaman zaman polis kontrol noktalarında ateş ölçmek ya da kalabalık yerlerde bilgilendirme broşürleri dağıtmak için görevlendirilmiştir. Farklı illerde, eğitim emekçilerinin filyasyon ekiplerinde ya da çağrı merkezlerinde çalışmak için görevlendirildiği görülmüştür.  Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın aynısı verilmeye çalışılmış; müfredatta bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiştir.  Öğretmenlere hem uzaktan eğitimi uygulamak, hem de uzaktan eğitimde kullanılacak materyal geliştirme konusunda yeterince destek sağlanmamış olması, 2020-2021 eğitim öğretim yılının büyük ölçüde kayıp bir dönem olmasına neden olmuştur. Bu kayıp dönemin nasıl telafi edileceği ya da telafi edilip edilemeyeceği konusunda hiç de iç açıcı bir tablo bulunmamaktadır.  2020-2021 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek için gerekli adımları atmaktan geri durduğunu göstermiştir.  Pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim ile ilgili sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitim alanında yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretilmediği görülmüştür. Eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılamasını, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, gerici eğitim anlayışının referans alındığı bir eğitim sistemi dayatması ile karşı karşıyayız.  Eğitim ve bilim emekçileri olarak kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Geride kalan eğitim öğretim dönemini değerlendiren Eğitim Sen raporunda, yaşanan aksaklıklar tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi

haberimizvar.net-  Eğitim Sen " class="text-dark font-weight-bold" target="_blank"> Eğitim Sen geride kalan 2020-2021 eğitim öğretim dönemini raporlaştırdı. Raporu okuyan Şube Sekreteri Güneş Adsız, “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO verilerine göre 31 Mayıs 2021 itibarıyla 210 ülkenin %55’inde okullar tamamen açık, %28’inde kısmen açık, %6’sında ara tatil, %11’inde ise kapalıdır. UNESCO’nun verilerine göre Covid-19 pandemisi dünyada 1,6 milyardan fazla çocuğun eğitimini etkilemiştir. Bu sayı dünya üzerindeki çocukların yüzde 90’ını ifade etmektedir. Salgından dolayı 10 milyona yakın çocuğun okulu bırakma riski ortaya çıkmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF’e göre Covid-19 salgını sonucunda milyonlarca çocuğun çocuk işçiliğine itilmesi riski artmıştır.  

Türkiye’de tablete, bilgisayara, telefona erişemeyen milyonlarca çocuğun varlığı bu süreçte yaşanan en büyük eşitsizliği beraberinde getirmiştir” dedi. 

  Adsız konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye 2020-2021 eğitim öğretim yılında iş günü itibariyle okulları en uzun süre kapatan ülkeler arasındadır. Kovid-19 salgını tedbirleri kapsamında, TRT EBA, ve canlı dersler kullanılarak uzaktan eğitim yoluyla başlayan 2020-2021 eğitim öğretim döneminde bakanlık tarafından gerekli tedbirler alınmadığı için kalıcı yüzyüze eğitime geçilememiştir.  Okul öncesi, özel eğitim merkezleri ile 8 ve 12. sınıfların destekleme ve yetiştirme kurslarında, zaman zaman yüz yüze eğitime geçilmiş, diğer kademelerde ise uzaktan eğitime devam edilmiştir. Tüm ilkokullar ve okul bünyesindeki ana sınıflarında haftada 2 gün, köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki okullarda ise haftanın 5 günü tam zamanlı yüz yüze eğitim ise 1 Haziran itibarıyla başlatılmıştır. Covid-19 ile mücadele sürecinde hazirana ilişkin kademeli normalleşme kapsamında, Türkiye genelinde ortaokul ve liselerde 8 Haziran'da yüz yüze eğitime geçilmiştir. 

Haziran ayında yüzyüze eğitime geçilmiş olmasına rağmen devam zorunluluğu olmadığı için öğrencilerin çok büyük bir bölümü okula gelmemiştir. Örgün eğitimin bütün kademelerinde yer alan öğrencilerimiz 16 ay boyunca akademik, sosyal, psikolojik, fiziksel kayıplar yaşamanın yanı sıra ciddi düzeyde öğrenme ve beceri kayıpları yaşamıştır. MEB’in öğrencilerimizin yaşadığı kayıpları “Telafide ben de varım” sloganı ile telafi etmesi mümkün görünmemektedir. 

UZAKTAN EĞİTİM EĞİTİME ERİŞİMDEKİ EŞİTSİZLİK VE ADALETSİZLİKLERİ DERİNLEŞTİRMİŞTİR

Türkiye’de yıllardır temel bir sorun olan bölgeler, iller,  ilçeler, mahalleler hatta okullarda ve okul içindeki şubeler arasında yüz yüze eğitime erişimde bile hem nitelik hem de nicelik olarak ciddi farklılıklar olduğu bilinmektedir. Salgın süreci ile birlikte eğitimde var olan mevcut eşitsizlikler ve adaletsizlikler daha da derinleşmiştir. Pandeminin başından itibaren çocukların ve gençlerin yüz yüze eğitimini önceleyen, okulları ‘ilk açan ve en son kapatılan mekânlar’ olarak gören bir eğitim stratejisi izlenmemiştir. Çocukların ve gençlerin eğitim hakkı, tüm olanaklara rağmen karşılanmamış, derin yoksulluğa bağlı olarak eğitimdeki eşitsizlikler çok yönlü olarak artmıştır. Toplu ve kontrolsüz açılışlar ve göstermelik ‘tam kapanma’lar gibi gayri ciddi eğitim planlamaları yapılmış, akşamdan sabaha değişen kararlar alınmıştır. Uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitimdeki beceriksizlik nedeniyle eğitim öğretimde tüm kademelerde bir buçuk yıl adeta h eba edilmiştir. 

Pandeminin ilk aylarında uzaktan eğitimden kopan çocukların sayısı 6 milyon civarındayken MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün son açıklamasına göre, 21 Eylül 2020- 30 Nisan 2021 tarihleri arasında ancak 12 milyon 805 bin öğrenci EBA’yı etkin biçimde kullanmıştır. Zorunlu eğitime kayıtlı öğrenci sayısı 18 milyon 241 bin 881’dir. Bu veriden özel okul öğrencileri çıkarıldığında, 4 milyonu aşkın öğrencinin hem uzaktan eğitimden, hem de yüz yüze eğitimden uzak kaldığını söylemek mümkündür. Uzaktan eğitime katılan öğrencilerin yüzde 60’ının dersleri yalnızca cep telefonundan izleyebilmesi ve öğrencilerinin derslere katılım sürekliliğine ilişkin bilgi bulunmaması eğitime erişemeyen öğrenci sayısının çok daha yüksek olması ihtimalini güçlendirmektedir. 

Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın bire bir aynısının verilmesinde neden ısrar edildiğini anlamak mümkün değildir. Eğitim müfredatında herhangi bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiş, yüz yüze eğitime göre hazırlanan müfredatın sınırlı süre içinde verilmesi mümkün olmamıştır. Müfredatla paralel olarak ders kitapları da uzaktan eğitime uygun olmadığından canlı derslerde normal ders kitaplarının kullanılması ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Etkileşimli kitapların yokluğu, uzaktan eğitime uygun basılı ve dijital materyallerin yetersizliği gibi sorunlar süreci daha da zorlaştıran etkenler olmayı sürdürmüştür.  

 ‘UZAKTAN EĞİTİM’ SÜRECİNDE EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN YAŞADIĞI SORUNLAR 

Pandeminin başlangıcından bu yana geçen sürede  iktidar alınması gereken tedbirler konusunda eğitim emekçilerinin ve eğitim bileşenlerinin talep ve önerilerine kulaklarını tıkamıştır. Okullarda görev yapan tüm çalışanların risk altında olduğu, bu nedenle kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmen, memur, hizmetli ayrımı olmaksızın tüm eğitim camiasının derhal aşılama çalışmasına başlanması yönündeki çağrılarımız karşılık bulmamıştır. Bu duyarsızlığın bedelini çok sayıda eğitim ve bilim emekçisi hayatını kaybederek ödemiştir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İSİG Meclisi, pandemi süresince en az 157 öğretmen ve idari personelin yaşamını yitirdiğini açıklamıştır. Özellikle eğitim emekçilerinin aşılama sürecinin gecikmesi, çok sayıda meslektaşımızın hayatını kaybetmesine neden olmuştur.
 
Türkiye’de uzaktan eğitim süreci, eğitim ve bilim emekçilerinin emeği ve yoğun çabası eşliğinde hayata geçirilmiştir. Eğitim ve bilim emekçileri, evlerini fiilen okul haline getirmiş, bilgisayar, internet erişimi, öğretim materyalleri gibi araçlar bireysel çabalarla sağlanmış veya satın alınmıştır. Yasalarla tanımlanmış sekiz saatlik çalışma süresi öğrencileri ve velileri desteklemek üzere daha uzun saatlere, akşam saatlerine ve hafta sonlarına kadar uzamıştır.  Eğitim ve bilim emekçilerinin evdeki emek süreci ve karşılaştığı güçlükler hakkında bir çalışma yapmayan MEB, bu görünmezlik algısıyla öğretmenlere eğitim ve deneyimlerinin dışında kalan işler vermek gibi uygulamalara girişmiştir. Bu süreç esnek çalışma, kuralsız çalışmaya döndürülmüştür. Eğitim emekçileri bazı illerde pandemi gerekçesiyle ‘geçici görevlendirme’ ile zaman zaman polis kontrol noktalarında ateş ölçmek ya da kalabalık yerlerde bilgilendirme broşürleri dağıtmak için görevlendirilmiştir. Farklı illerde, eğitim emekçilerinin filyasyon ekiplerinde ya da çağrı merkezlerinde çalışmak için görevlendirildiği görülmüştür. 

Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın aynısı verilmeye çalışılmış; müfredatta bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiştir.  Öğretmenlere hem uzaktan eğitimi uygulamak, hem de uzaktan eğitimde kullanılacak materyal geliştirme konusunda yeterince destek sağlanmamış olması, 2020-2021 eğitim öğretim yılının büyük ölçüde kayıp bir dönem olmasına neden olmuştur. Bu kayıp dönemin nasıl telafi edileceği ya da telafi edilip edilemeyeceği konusunda hiç de iç açıcı bir tablo bulunmamaktadır. 

2020-2021 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek için gerekli adımları atmaktan geri durduğunu göstermiştir.  Pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim ile ilgili sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitim alanında yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretilmediği görülmüştür. Eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılamasını, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, gerici eğitim anlayışının referans alındığı bir eğitim sistemi dayatması ile karşı karşıyayız.  Eğitim ve bilim emekçileri olarak kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.