Kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı

GÜNDEM 20.09.2022 - 13:30, Güncelleme: 20.09.2022 - 13:30
 

Kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı

İran’ da 22 yaşındaki genç bir kadındı Mahsa Amini…

Ahlakı kadına hapseden kültürde, ahlak polisi diye bir şey varmış, duyuyor musunuz? Kadına diyor ki kısaca oradaki sistem; senin ahlakın benden sorulur, sen acizsin. Sen koruyamazsın benim sana dayattığım ahlakı. Ben yola getiririm seni. Gözaltına alınıyor Mahsa iddialara göre ve ölüyor. İnsan olarak sadece erkeğin kabul gördüğü sistemde kadınlar tahakküm ve baskı altında inliyor. Düzene uyacaksın ya da yaşama hakkın yok. Aslında konu bu kadar net. Eylemler yapılıyor İran’da ülke çapında. İddialar odur ki eylemciler yaralanıyor, hatta ölüyor. IRNA az sayıda eylemci, az sayıdaki yerde eylem var diyor, yani sorun yok. Medya bu, haberlerin ne kadar güvenilir olduğu bilinmez. Güç kimdeyse. Doğrusunu sadece yaşayanlar bilir, dileğim kimse bir daha yaşamasın. Ama bildiğim odur ki, kadın olmanın dayanılmaz bir ağırlığı vardır bazı kültürlerde. Şu an İran kadar olmasa da, gördüğümüz, izlediğimiz bazı söylem ve davranışlarda bizde de görebilirsiniz bu ağırlığı. Erkeğin yükü yük değildir aslında, kadın olanın yanında. Her ne kadar süslü kelimelerle bezense de, kadınların duygusal yönleri, inançları ve kendi insan olma değerleri maniple edilmeye çalışılsa da, özde aslında erkek egemen sistemin tahakküm, baskı, sömürü düzeni dayatılmakta ya da dayatılmaya çalışılmaktadır. Kadının,  ne acıdır ki öncelikle çocukluk çağından itibaren, aileden, hele hele annelerden, yani kadınlardan  öğretilmiş, benimsetilmiş; boyun eğen, ötekileştirilmiş, köle statüsü kuşaktan kuşağa aktarılarak halen sürmektedir. Bu düzene dur demek kadınların, ancak ve ancak kadınların bilinçlenmesi ve başkaldırması ile mümkündür. Kadının eşitlik mücadelesini aile değerlerinin bozulması, yıpranması, toplumsal kurumların zararı gibi söylemlerle hakir gören, tepki gösteren kitle, düzenden memnun olan efendilerdir. Efendiye ihtiyacımız yoktur, bu kölelik düzeni son bulmalıdır. Eşitlik, insan haklarına saygı ve sevgi olmayan aileler kağıt üzerindeki şirketlerdir ve zaten temelden bozuktur. Temeli sağlam olmayan yapılar ise, neresine ne yama yaparsanız yapın, ne kadar süslerseniz süsleyin yıkılmaya mahkumdur. Düzen ne zaman kadını “insan” olarak gören, haklarını kabul eden, sömürüden, tahakkümden vazgeçen bir düzen olursa o zaman sağlam aileler, sağlam kurumlar ve sağlam bireyler vücuda gelir. Ötesi boştur. Kadına yönelik  ileri geri, saçına başına, giyimine, gezip tozduğuna, davranışına vs. ye yönelik her  açıklama şiddeti körüklemekte, haksızlığı hukuksuzluğu tasvip etmekte, mevcut düzeni, suçu suçluyu meşrulaştırmaktadır. İlaveten kadınların korku ikliminde yaşamalarına sebep olmaktadır ki, özellikle devlet dediğimiz aygıtın görevi eşitlik çerçevesinde tüm vatandaşların hakkını, hukukunu, güvenliğini, refahını sağlamaktır. İstanbul Sözleşmesinin imzalanması ile bir nebze düzeleceğini umut ettiğimiz durumumuz, sözleşmenin feshi ile ve gün geçtikçe daha çok cesaret alan, cömertçe ses çıkaran  din adına söylemde bulunan kişilerin beyanları ile kadının kazanılmış haklarına dahi dil uzatılmakta, geriye doğru gidiş görülmektedir. Oysa fikrimce bu erkek egemen sistemin kurguladığı eşitsiz sistem, baştan gayri meşru, hatta ölü doğumdur. Ne zamanki kadınlarımızın, annelerimizin  hepsi kendilerini, kendi değerlerini fark eder, mevcut düzendeki yerlerini ve yapıp ettiklerini, yapıp edemediklerini sorgulamaya başlarlarsa o zaman biz kadınlar düze çıkarız. Meseleye astlık üstlük, kölelik efendilik meselesi olarak değil hür ve eşit insanlar gözü ya da gözlüğüyle baktığımızda ancak insan oluruz. Dilerim bu ülkede , cesurca sokaklarda boy gösteren ortaçağ zihniyetinde ki insanları gelecekte görmeyiz. Dilerim Masha Amini’nin, İran’ daki, Afganistan’daki kadınların düştüğü durumlara düşmeyiz. Dilerim buralardaki kadınlarımız da bir an önce haklarına kavuşur ve kurtulur. Mahsa Amini, mücadeleci ruhunla, hep bizimle kalacaksın, huzur içinde uyu. Ve sen kadın, ve sen anne; ne giydiğin neye inandığın, başın açık ya da kapalı farketmez.Önemli olan gözlerindeki perdeyi beynindeki örtüyü yırt at, çıkar.. Ve uyan artık Türk kadını, hep birlikte, el birliğiyle uyan şu derin uykudan!!! Unutma ki birsek hiçbir şeyiz, birlikteysek güçlüyüz. Bu günlerden çok daha güzel, buram buram eşitlik, hak, hukuk, adalet, hoşgörü, barış kokan, bunları artık hiç tartışmayacağımız, refah içinde güzel yarınlara ulaşmak dileğiyle..          
İran’ da 22 yaşındaki genç bir kadındı Mahsa Amini…

Ahlakı kadına hapseden kültürde, ahlak polisi diye bir şey varmış, duyuyor musunuz?

Kadına diyor ki kısaca oradaki sistem; senin ahlakın benden sorulur, sen acizsin.

Sen koruyamazsın benim sana dayattığım ahlakı. Ben yola getiririm seni.

Gözaltına alınıyor Mahsa iddialara göre ve ölüyor.

İnsan olarak sadece erkeğin kabul gördüğü sistemde kadınlar tahakküm ve baskı altında inliyor. Düzene uyacaksın ya da yaşama hakkın yok. Aslında konu bu kadar net.

Eylemler yapılıyor İran’da ülke çapında. İddialar odur ki eylemciler yaralanıyor, hatta ölüyor. IRNA az sayıda eylemci, az sayıdaki yerde eylem var diyor, yani sorun yok. Medya bu, haberlerin ne kadar güvenilir olduğu bilinmez. Güç kimdeyse. Doğrusunu sadece yaşayanlar bilir, dileğim kimse bir daha yaşamasın.

Ama bildiğim odur ki, kadın olmanın dayanılmaz bir ağırlığı vardır bazı kültürlerde. Şu an İran kadar olmasa da, gördüğümüz, izlediğimiz bazı söylem ve davranışlarda bizde de görebilirsiniz bu ağırlığı. Erkeğin yükü yük değildir aslında, kadın olanın yanında.

Her ne kadar süslü kelimelerle bezense de, kadınların duygusal yönleri, inançları ve kendi insan olma değerleri maniple edilmeye çalışılsa da, özde aslında erkek egemen sistemin tahakküm, baskı, sömürü düzeni dayatılmakta ya da dayatılmaya çalışılmaktadır.

Kadının,  ne acıdır ki öncelikle çocukluk çağından itibaren, aileden, hele hele annelerden, yani kadınlardan  öğretilmiş, benimsetilmiş; boyun eğen, ötekileştirilmiş, köle statüsü kuşaktan kuşağa aktarılarak halen sürmektedir.

Bu düzene dur demek kadınların, ancak ve ancak kadınların bilinçlenmesi ve başkaldırması ile mümkündür.

Kadının eşitlik mücadelesini aile değerlerinin bozulması, yıpranması, toplumsal kurumların zararı gibi söylemlerle hakir gören, tepki gösteren kitle, düzenden memnun olan efendilerdir.

Efendiye ihtiyacımız yoktur, bu kölelik düzeni son bulmalıdır.

Eşitlik, insan haklarına saygı ve sevgi olmayan aileler kağıt üzerindeki şirketlerdir ve zaten temelden bozuktur.

Temeli sağlam olmayan yapılar ise, neresine ne yama yaparsanız yapın, ne kadar süslerseniz süsleyin yıkılmaya mahkumdur.

Düzen ne zaman kadını “insan” olarak gören, haklarını kabul eden, sömürüden, tahakkümden vazgeçen bir düzen olursa o zaman sağlam aileler, sağlam kurumlar ve sağlam bireyler vücuda gelir. Ötesi boştur.

Kadına yönelik  ileri geri, saçına başına, giyimine, gezip tozduğuna, davranışına vs. ye yönelik her  açıklama şiddeti körüklemekte, haksızlığı hukuksuzluğu tasvip etmekte, mevcut düzeni, suçu suçluyu meşrulaştırmaktadır. İlaveten kadınların korku ikliminde yaşamalarına sebep olmaktadır ki, özellikle devlet dediğimiz aygıtın görevi eşitlik çerçevesinde tüm vatandaşların hakkını, hukukunu, güvenliğini, refahını sağlamaktır. İstanbul Sözleşmesinin imzalanması ile bir nebze düzeleceğini umut ettiğimiz durumumuz, sözleşmenin feshi ile ve gün geçtikçe daha çok cesaret alan, cömertçe ses çıkaran  din adına söylemde bulunan kişilerin beyanları ile kadının kazanılmış haklarına dahi dil uzatılmakta, geriye doğru gidiş görülmektedir.

Oysa fikrimce bu erkek egemen sistemin kurguladığı eşitsiz sistem, baştan gayri meşru, hatta ölü doğumdur.

Ne zamanki kadınlarımızın, annelerimizin  hepsi kendilerini, kendi değerlerini fark eder, mevcut düzendeki yerlerini ve yapıp ettiklerini, yapıp edemediklerini sorgulamaya başlarlarsa o zaman biz kadınlar düze çıkarız.

Meseleye astlık üstlük, kölelik efendilik meselesi olarak değil hür ve eşit insanlar gözü ya da gözlüğüyle baktığımızda ancak insan oluruz.

Dilerim bu ülkede , cesurca sokaklarda boy gösteren ortaçağ zihniyetinde ki insanları gelecekte görmeyiz. Dilerim Masha Amini’nin, İran’ daki, Afganistan’daki kadınların düştüğü durumlara düşmeyiz. Dilerim buralardaki kadınlarımız da bir an önce haklarına kavuşur ve kurtulur.

Mahsa Amini, mücadeleci ruhunla, hep bizimle kalacaksın, huzur içinde uyu.

Ve sen kadın, ve sen anne; ne giydiğin neye inandığın, başın açık ya da kapalı farketmez.Önemli olan gözlerindeki perdeyi beynindeki örtüyü yırt at, çıkar..

Ve uyan artık Türk kadını, hep birlikte, el birliğiyle uyan şu derin uykudan!!!

Unutma ki birsek hiçbir şeyiz, birlikteysek güçlüyüz.

Bu günlerden çok daha güzel, buram buram eşitlik, hak, hukuk, adalet, hoşgörü, barış kokan, bunları artık hiç tartışmayacağımız, refah içinde güzel yarınlara ulaşmak dileğiyle..

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.