3'te yetmez 5 tane

GÜNDEM 25.10.2022 - 14:10, Güncelleme: 25.10.2022 - 17:13
 

3'te yetmez 5 tane

“Ver Allah’ım ver” demişti bir şarkı değil mi? Çocuk konusu önemli ve hassas bir konu.

Kiminin arzu edip de sahip olamadığı, kiminin zamansız sahip olup belki de istemediği, ama her halükarda herkes için değerli çocuklarımız.. Bizde bir evlilik/ birliktelik başladığında hemen sorulur ya; çocuk ne zaman? Hadi, oldu diyelim bir tane. Yetmez, akabinde yeni sorular. İkincisi, üçüncüsü ne zaman. Herkesin merakıdır diğerlerinin özel hayatı ve ailesi. Sanırım bu noktadan çıktı vakti zamanında BBG evleri denen program ve magazin haberleri. Evet, bu tür soru ve sorulardan ben de geçtim herkes gibi. Kimi zaman üzüldüm, hatta dert ettim kendime, psikolojimi bile etkiledi. Öyle ya, insanların, çiftlerin ne yaşadığını, nasıl yaşadığını, sağlık sorunu olup olmadığını nereden bileceksiniz ki? Sonra kime ne, kişilerin/ ailelerin özel hayatından? Kadın şiddet görürken “aile içi karışmayız” diyen güruh neden bunlara karışır ki? Ha varsa adli durum, şiddet, taciz, tecavüz; çağır polisi o başka. Ama yoksa, bize ne  nasıl yaşadığı? Ahiret soruları derler ya, sanki gitmişiz öte dünyaya, inceden inceye didiklenir durursunuz insanlarca. Herkes, kendi hayatı mükemmelmiş gibi, öbürüne bakar ve eleştirir, ayıplar durmadan. Peki hadi diyelim çocuk sahibi oldunuz. Ya yetiştirmesi? Soranlardan hangisi destekliyor bu noktada sizi? Maddiyatı bir yana (kaldı ki bu devirde o bile önemli); bakımı, fiziksel korunması, manevi korunması, geleceği? Benim tecrübelerimde; ana baba çalıştığımızdan, çocuk henüz 4,5 aylıkken başladık bakıcı ya da kreş aramaya. Bebekken yani. Çocuk değerlin, hazinen senin. Bırakamazsın ki öyle gelişigüzel bir yerlere de. Bakım ücretleri, kreşler başlı başına zaten şahane.  Aile desteğiyle yol aldık biz sonuçta, var olsunlar. Peki ama ya ailesi yanında olmayanlar? Apartman dairelerinde, yaşıtlarından bihaber kendi başlarına, çevresinde olan bitenle dünyayı ve kendilerini keşfetmeye çalışan çocuklar. Sokaklarda oynayamayan, ailelerini mesai saatleri sonrası ancak bir kaç saat -tabi o da mümkünse- görebilen, 4 duvar arası yaşayan yalnız çocuklarımız. Üstü başı kirlenir, huyu suyu değişir diye yaratıcılıklarını, kendilerini sınırladığımız çocuklar. Okul vakti geldiğinde, fanuslarından çıkarıp topluma karışmaya, sosyalleşmeye  gönderdiğimiz çocuklar.. Okulların eğitim öğretim düsturuna göre yönlenen, yönlendirilen, henüz körpecik beyinlerine gerekli gereksiz, doğru yanlış bilgiler sığdırdığımız ve hatmettirdiğimiz çocuklar. Onların da yaşam hakkı, hukuku olduğunu kabul etmeden, soyut/somut kavramı tam oturmamışken kendi düşüncelerimizi, dünya görüşümüzü dayatmaya çalışıyoruz bir de. Fanus devam ediyor aslında, belki evden çıktı çocuk ama, bu defa kendini başka bir fanusta buldu. Bir kısmı özgürlükçü düşünceye karşı eğitim kurumlarında.. Öyle ya yetiştirdiğimiz de bizden olmalı.. İşimize geliyor, birey olarak görmüyoruz ki çocukları, onlar köle biz efendi... 4-6 yaş arası çocuklarının aile talebiyle gönderildiği, MEB alternatifi okul öncesi diyanete ait kurslar da kervanda tabi. Sanırım MEB’ in okul öncesi eğitim kurumlarından daha fazla bunların sayısı ve yaygınlığı. Tek tip insan ve ülkede  tek din mi hedefteki? Zorluyoruz bir de çocukları, anlamadıkları halde kızıyoruz, yükleniyoruz. Büyüyorlar , barınma sorunu var tabi, tarikat cemaat yurtlarına da gönderdik mi? Öyle ya , bizim gibi, ben gibi olsun diyoruz, biz mükemmeliz. Bizim düşüncemize uygun sosyalleşsin,  çocuğun isteği/görüşü/ hakkı mı olurmuş, tabii ki reddediyoruz. Bir çocuk getirdik dünyaya ya, tamam yaratıcısı biziz, her şeyi kendimize hak görüyoruz. Ve sokaklar.. Uyuşturucusuyla, cinsel istismarıyla, siyasi ayrışmalarıyla, ağzı bozuk, küfürbaz  diliyle, mafyavari şiddet görüntüleriyle çocukları yutmaya çalışan bir canavar gibi, ağzını açmış bekliyor yanı başımızda sokaklar.. Okullardaki denetim? Hayır, çocuk varsa tehlikenin nereden geleceği bile belli değil. Kaldı ki büyüklerin kendini korumakta zorlandığı, aciz kaldığı bir dönemde, kimi zaman  akrabanıza, ailenize, komşunuza, çevrenize bile güvenemiyorsunuz ki, sokaklara nasıl güveneceksiniz, nasıl koruyacaksınız çocukları? Aile içi istismarlar, sokaklarda istismarlar, kurumlarda istismarlar. Ayrıca şiddete uğrayan çocuklar.. En fenası da aile içi istismar. Aile kutsal ya hani, dokunulmaz, mahrem. Kim konuşur öyle, ne haddine? Aile içidir, çoğu kapanır gider öyle. Gücü gücü yetene bu  dünyada. Herbert Spencer haklı galiba. Maalesef insanlık maskesi ile dolaşan birileri de var ortada sonuçta. Nasıl korumalı? Aile koruması bile bir yere kadar. Ya Sonra? Bir de yalınayak, üstü incecik, sokaklarda dilenen ya da bir şeyler satan; kullanılan çocuklar var. Görüp acıdığımız ama kurumların müdahale etmediği. Ya da ben müdahaleyi görmüyorum kim bilir? Atık arabalarının altında incecik bedenleri ile yüklerini taşımaya çalışan çocuklar, küçük yaşta eve ekmek getirmeye mecbur işçi çocuklar . 13 yaşından itibaren gelin olacak gözüyle bakılan, ailesince bulununca uygun bir koca , küçücük yaşta, belki de hiç istemediği tanımadığı adamların koynuna atılan küçük gelinler.. Diğer yanda ise durum farklı. Paranın gücü yetiyor yine, yeni güç ve iktidar parada bu sistemde. Oyun parklı, çocuk eğlenceli korunaklı sitelerde oturmaya ve gerçekten iyi eğitim veren özel okullara çocuğunu göndermeye muktedir anne babalar. Geleceği şimdiden hazır  çocuklar..Muhtemel geleceğin patronları. Peki para nerde?? Bu adaletsiz gelir dağılımında bunun cevabı sizde . Kaldı ki her şeyi atlattın ve çocuk büyüdü diyelim. İş, ekmek, aş? Gelecek? Hepi topu sıradan bir vatandaşsın sen, ömür boyu çalışıp, vade yettiğinde gideceksin. Muhtemeldir ki senin çocuğun da aynı kader döngüsünde hayatını sürdürecek. Şimdilerde bir türkü tutturulmuş gidiyor.. 3 çocuktan aşağı olmasın. Hatta bir de gazetelerde yeni bir haber var, mutlaka gördünüz. Eşi vefat  eden çocuklu kadınlara 300.000TL konut desteği  verilecekmiş, 3 çocuğun varsa tabi yanlış algılamadıysam, yoksa hiç  boşuna koşturma otur yerine. Özel hayata, özellikle kadına müdahaledir bu çocuk sayısı, baştan karşıyım muhakkak, yanlış anlaşılmasın. Ama bir de öteki yüzü var ki; Adalet, eşitlik sağladın mı insanlarda, refah sağladın mı bireylere? Barınma problemini çözdün, gelir adaletsizliğini çözdün, yoksulluğu çözdün mü öncelikle? Fiziki, sosyal, maddi, manevi  insanca koşularda yaşayabiliyor muyuz hepimiz? Öteki beriki olmadan, dini/ ideolojiyi karıştırmadan, çocukların psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarına uygun, evrensel değerlere hakim okullar sağlayabiliyor ve eğitim verebiliyor muyuz ücretsiz? Bu kölevari sistemde;  mesela yetişkinler işteyken, düzgün ve  tereddütsüz, çocukların kalabileceği ücretsiz kreşler açabildik mi her yerde? Sonra sağlık mesela; çocuk hastalandığında, fark ödemeden, o bu olmadan ücretsiz ama  sağlıklı bir sağlık hizmeti verebiliyor muyuz? Uyuşturucuyu, şiddeti, ötekileştirmeyi berikileştirmeyi yok edip temizledik mi ortalığı? Güven ve güvenlik sağlayabiliyor muyuz? En önemlisi belki de geleceğe güvenle bakan, hem madden hem manen sağlıklı bir gençlik yetiştirebiliyor muyuz? Yoksa, yeni köleler mi lazım sisteme? Evlere yoğurt, süt, yumurta ve hatta bez bile borçla alınırken bu ısrar nedir ve niye? İsteyenin bir yüzü demişler. Ondan herhalde. İyi de bu durumda, hangi cesaretle çocuk sahibi olmak isteyebilirsin ki? Hem de 1 de yetmez 2, 2 de yetmez 3 ve hatta daha fazlası? Oturup bence; genciyle yaşlısıyla çoluğuyla, çocuğuyla toplumun mevcut durum ve koşullarını, yaşamını ve yaşadıklarını değerlendirmek, ekonomisiyle, adaletiyle, çalışma hayatıyla, sosyal hayatıyla, siyasi hayatıyla iyice bir düşünüp nerede hata varsa düzeltmekle başlamalıyız işe. Sosyal, düşünsel baskıcı ve baskılayıcı bir hayattan vazgeçmeliyiz öncelikle. Sonrası mı? Siz güzel bir dünya yaratın insanlara ve  bu topluma da, sonrası zaten daha iyi ve güzeliyle gelir peşi sıra..          
“Ver Allah’ım ver” demişti bir şarkı değil mi? Çocuk konusu önemli ve hassas bir konu.

Kiminin arzu edip de sahip olamadığı, kiminin zamansız sahip olup belki de istemediği, ama her halükarda herkes için değerli çocuklarımız..

Bizde bir evlilik/ birliktelik başladığında hemen sorulur ya; çocuk ne zaman?

Hadi, oldu diyelim bir tane. Yetmez, akabinde yeni sorular. İkincisi, üçüncüsü ne zaman.

Herkesin merakıdır diğerlerinin özel hayatı ve ailesi. Sanırım bu noktadan çıktı vakti zamanında BBG evleri denen program ve magazin haberleri.

Evet, bu tür soru ve sorulardan ben de geçtim herkes gibi. Kimi zaman üzüldüm, hatta dert ettim kendime, psikolojimi bile etkiledi.

Öyle ya, insanların, çiftlerin ne yaşadığını, nasıl yaşadığını, sağlık sorunu olup olmadığını nereden bileceksiniz ki? Sonra kime ne, kişilerin/ ailelerin özel hayatından? Kadın şiddet görürken “aile içi karışmayız” diyen güruh neden bunlara karışır ki? Ha varsa adli durum, şiddet, taciz, tecavüz; çağır polisi o başka. Ama yoksa, bize ne  nasıl yaşadığı? Ahiret soruları derler ya, sanki gitmişiz öte dünyaya, inceden inceye didiklenir durursunuz insanlarca.

Herkes, kendi hayatı mükemmelmiş gibi, öbürüne bakar ve eleştirir, ayıplar durmadan.

Peki hadi diyelim çocuk sahibi oldunuz. Ya yetiştirmesi? Soranlardan hangisi destekliyor bu noktada sizi?

Maddiyatı bir yana (kaldı ki bu devirde o bile önemli); bakımı, fiziksel korunması, manevi korunması, geleceği?

Benim tecrübelerimde; ana baba çalıştığımızdan, çocuk henüz 4,5 aylıkken başladık bakıcı ya da kreş aramaya. Bebekken yani.

Çocuk değerlin, hazinen senin. Bırakamazsın ki öyle gelişigüzel bir yerlere de. Bakım ücretleri, kreşler başlı başına zaten şahane.  Aile desteğiyle yol aldık biz sonuçta, var olsunlar. Peki ama ya ailesi yanında olmayanlar?

Apartman dairelerinde, yaşıtlarından bihaber kendi başlarına, çevresinde olan bitenle dünyayı ve kendilerini keşfetmeye çalışan çocuklar. Sokaklarda oynayamayan, ailelerini mesai saatleri sonrası ancak bir kaç saat -tabi o da mümkünse- görebilen, 4 duvar arası yaşayan yalnız çocuklarımız.

Üstü başı kirlenir, huyu suyu değişir diye yaratıcılıklarını, kendilerini sınırladığımız çocuklar.

Okul vakti geldiğinde, fanuslarından çıkarıp topluma karışmaya, sosyalleşmeye  gönderdiğimiz çocuklar..

Okulların eğitim öğretim düsturuna göre yönlenen, yönlendirilen, henüz körpecik beyinlerine gerekli gereksiz, doğru yanlış bilgiler sığdırdığımız ve hatmettirdiğimiz çocuklar.

Onların da yaşam hakkı, hukuku olduğunu kabul etmeden, soyut/somut kavramı tam oturmamışken kendi düşüncelerimizi, dünya görüşümüzü dayatmaya çalışıyoruz bir de. Fanus devam ediyor aslında, belki evden çıktı çocuk ama, bu defa kendini başka bir fanusta buldu. Bir kısmı özgürlükçü düşünceye karşı eğitim kurumlarında..

Öyle ya yetiştirdiğimiz de bizden olmalı..

İşimize geliyor, birey olarak görmüyoruz ki çocukları, onlar köle biz efendi...

4-6 yaş arası çocuklarının aile talebiyle gönderildiği, MEB alternatifi okul öncesi diyanete ait kurslar da kervanda tabi. Sanırım MEB’ in okul öncesi eğitim kurumlarından daha fazla bunların sayısı ve yaygınlığı. Tek tip insan ve ülkede  tek din mi hedefteki?

Zorluyoruz bir de çocukları, anlamadıkları halde kızıyoruz, yükleniyoruz.

Büyüyorlar , barınma sorunu var tabi, tarikat cemaat yurtlarına da gönderdik mi? Öyle ya , bizim gibi, ben gibi olsun diyoruz, biz mükemmeliz. Bizim düşüncemize uygun sosyalleşsin,  çocuğun isteği/görüşü/ hakkı mı olurmuş, tabii ki reddediyoruz. Bir çocuk getirdik dünyaya ya, tamam yaratıcısı biziz, her şeyi kendimize hak görüyoruz.

Ve sokaklar..

Uyuşturucusuyla, cinsel istismarıyla, siyasi ayrışmalarıyla, ağzı bozuk, küfürbaz  diliyle, mafyavari şiddet görüntüleriyle çocukları yutmaya çalışan bir canavar gibi, ağzını açmış bekliyor yanı başımızda sokaklar..

Okullardaki denetim?

Hayır, çocuk varsa tehlikenin nereden geleceği bile belli değil. Kaldı ki büyüklerin kendini korumakta zorlandığı, aciz kaldığı bir dönemde, kimi zaman  akrabanıza, ailenize, komşunuza, çevrenize bile güvenemiyorsunuz ki, sokaklara nasıl güveneceksiniz, nasıl koruyacaksınız çocukları?

Aile içi istismarlar, sokaklarda istismarlar, kurumlarda istismarlar. Ayrıca şiddete uğrayan çocuklar..

En fenası da aile içi istismar. Aile kutsal ya hani, dokunulmaz, mahrem. Kim konuşur öyle, ne haddine? Aile içidir, çoğu kapanır gider öyle.

Gücü gücü yetene bu  dünyada. Herbert Spencer haklı galiba. Maalesef insanlık maskesi ile dolaşan birileri de var ortada sonuçta. Nasıl korumalı? Aile koruması bile bir yere kadar. Ya Sonra?

Bir de yalınayak, üstü incecik, sokaklarda dilenen ya da bir şeyler satan; kullanılan çocuklar var. Görüp acıdığımız ama kurumların müdahale etmediği. Ya da ben müdahaleyi görmüyorum kim bilir?

Atık arabalarının altında incecik bedenleri ile yüklerini taşımaya çalışan çocuklar, küçük yaşta eve ekmek getirmeye mecbur işçi çocuklar .

13 yaşından itibaren gelin olacak gözüyle bakılan, ailesince bulununca uygun bir koca , küçücük yaşta, belki de hiç istemediği tanımadığı adamların koynuna atılan küçük gelinler..

Diğer yanda ise durum farklı. Paranın gücü yetiyor yine, yeni güç ve iktidar parada bu sistemde. Oyun parklı, çocuk eğlenceli korunaklı sitelerde oturmaya ve gerçekten iyi eğitim veren özel okullara çocuğunu göndermeye muktedir anne babalar. Geleceği şimdiden hazır  çocuklar..Muhtemel geleceğin patronları.

Peki para nerde??

Bu adaletsiz gelir dağılımında bunun cevabı sizde .

Kaldı ki her şeyi atlattın ve çocuk büyüdü diyelim.

İş, ekmek, aş? Gelecek?

Hepi topu sıradan bir vatandaşsın sen, ömür boyu çalışıp, vade yettiğinde gideceksin.

Muhtemeldir ki senin çocuğun da aynı kader döngüsünde hayatını sürdürecek.

Şimdilerde bir türkü tutturulmuş gidiyor..

3 çocuktan aşağı olmasın.

Hatta bir de gazetelerde yeni bir haber var, mutlaka gördünüz.

Eşi vefat  eden çocuklu kadınlara 300.000TL konut desteği  verilecekmiş, 3 çocuğun varsa tabi yanlış algılamadıysam, yoksa hiç  boşuna koşturma otur yerine.

Özel hayata, özellikle kadına müdahaledir bu çocuk sayısı, baştan karşıyım muhakkak, yanlış anlaşılmasın.

Ama bir de öteki yüzü var ki;

Adalet, eşitlik sağladın mı insanlarda, refah sağladın mı bireylere?

Barınma problemini çözdün, gelir adaletsizliğini çözdün, yoksulluğu çözdün mü öncelikle? Fiziki, sosyal, maddi, manevi  insanca koşularda yaşayabiliyor muyuz hepimiz? Öteki beriki olmadan, dini/ ideolojiyi karıştırmadan, çocukların psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarına uygun, evrensel değerlere hakim okullar sağlayabiliyor ve eğitim verebiliyor muyuz ücretsiz?

Bu kölevari sistemde;  mesela yetişkinler işteyken, düzgün ve  tereddütsüz, çocukların kalabileceği ücretsiz kreşler açabildik mi her yerde?

Sonra sağlık mesela; çocuk hastalandığında, fark ödemeden, o bu olmadan ücretsiz ama  sağlıklı bir sağlık hizmeti verebiliyor muyuz?

Uyuşturucuyu, şiddeti, ötekileştirmeyi berikileştirmeyi yok edip temizledik mi ortalığı? Güven ve güvenlik sağlayabiliyor muyuz?

En önemlisi belki de geleceğe güvenle bakan, hem madden hem manen sağlıklı bir gençlik yetiştirebiliyor muyuz?

Yoksa, yeni köleler mi lazım sisteme?

Evlere yoğurt, süt, yumurta ve hatta bez bile borçla alınırken bu ısrar nedir ve niye? İsteyenin bir yüzü demişler. Ondan herhalde.

İyi de bu durumda, hangi cesaretle çocuk sahibi olmak isteyebilirsin ki?

Hem de 1 de yetmez 2, 2 de yetmez 3 ve hatta daha fazlası?

Oturup bence; genciyle yaşlısıyla çoluğuyla, çocuğuyla toplumun mevcut durum ve koşullarını, yaşamını ve yaşadıklarını değerlendirmek, ekonomisiyle, adaletiyle, çalışma hayatıyla, sosyal hayatıyla, siyasi hayatıyla iyice bir düşünüp nerede hata varsa düzeltmekle başlamalıyız işe.

Sosyal, düşünsel baskıcı ve baskılayıcı bir hayattan vazgeçmeliyiz öncelikle.

Sonrası mı?

Siz güzel bir dünya yaratın insanlara ve  bu topluma da, sonrası zaten daha iyi ve güzeliyle gelir peşi sıra..

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.