Deprem...

GÜNDEM 27.02.2023 - 11:48, Güncelleme: 27.02.2023 - 11:48
 

Deprem...

Deprem... Darmadağınız…

Deprem... Darmadağınız… Psikolojimiz kötü.  Yitip giden canlarımız, ayakta kalmaya çalışan, yakınlarını/sevdiklerini ve pek çok şeyini yitiren insanlarımız. Enkaz altında umut beklerken insanlar, bizlerin onlara ulaşamamış olması/ bir şey yapamamış olma/ kurtaramama çaresizliği yüreğimizin en derin noktasında. Yardım çığlıkları hâlâ kulaklarımızda.  Aldığımız nefesten, yediğimiz ekmekten, yaşamaktan utanır olduk kimimiz bu acizliğimizin karşısında. Yara taze, yara derin, kabuk bağlamaz maalesef.  Çünkü bu yara tüm kifayetsizliğimizin ortaya çıktığı derin/ sarsıcı ve açık bir yara .. Dayanışmayla aşmaya/ kapamaya çalışıyoruz bir arada. Depremzedelerimiz… Yurdun dört bir yanında. Depremden canını kurtaran, enkazdan kurtulan vatandaşlarımız  yeniden/sil baştan hayata tutunmaya çalışmakta. Lakin bu defa da devam eden ekonomik sarsıntıya yakalanıyor insanlar. Bakın çevrenize. Tüm ülkede ekonomik deprem devam ediyor hâlâ. Fiyatlar hallaç pamuğu gibi vatandaşı oradan oraya savuruyor. Bu sarsıntıların nedense  bir türlü sonu gelmiyor. Sıradan vatandaş bile sarsılırken, depremzede( depremle birlikte işini-gelirini kaybetmişse bir de) daha da çok sarsılıyor. Yeni bir hayat, yeni yuvalar kolay kurulmuyor. Sıfırdan başlamak her şeye  -yaş ilerledikçe daha da zor-  hiç ama hiç kolay olmuyor. Düşünün ki bir sabah enkaz altındasınız, güç bela kurtulmuşsunuz. Sevdiklerinizin acısı bir yanda, yasını bile tutamamışsınız daha. Bir yanda ise yıllarca sahip olmak için çabaladığınız, emek verdiğiniz her şey ellerinizden uçup gitmiş. Kalmışsınız öyle canınızla. Şükretmişsiniz nefes aldığınıza, yaşadığınıza. Sıradan hayat sürüp giderken bile geçim derdi ortadaydı. Maaşı olanlara azıcık maaş musluğu açıldı, maaş artışı yapıldı, biraz vatandaşın söylenmeleri azaltıldı. Hatta bir lütuf gibi sunuldu insanlara  Tabii ki bu artış sözde  kaldı. İstediğin kadar yama geliri, süsle püsle, kırmızı mumlar dik istersen üstüne. Ne fayda ki sonuç değişmiyor.  Fiyatlar hep ama hep gelirden önce koşuyor ve ısrarla arayı daha çok açıyor. Hal bu haldeyken üstüne 6 Şubat depremi, büyük felaket… Zaten geçim zorluğunda olan sıradan vatandaş ya bir de depremzedeyse? Şimdi dayanışma/yardımlaşma ile zorlukları aşmaya çalışıyoruz. Peki, ama nereye kadar çözebiliyoruz? Ya sonra? Yaşam maliyetleri/ekonomi ortada… Acaba neden böyle durumumuz? Neden doğrulmuyor belimiz?  Sonra ekonomi bir bilim mi? Planlama var mı? Ya strateji? Nerede bu uzmanlar, nerede bilirkişi?  Uzmanlar varsa eğer işin başında, buna rağmen bu haldeysek,  acaba bu ekonomi denen şey akıl ve  bilim değil de, o da mı kadere bağladı kendini? Öyle ya; kader kısmet hepimizin dilindeki. Nedense hep dürüst, alnı açık, sıradan vatandaşa, dar gelirliye gülmüyor bu kader kısmet. Hep rantiyerin, zenginin, para için her şeyi mubah görenin yanında mübarek. Neden acaba?  Vatandaş gelir gider dengesizliğinde sıkıştıkça bir hikaye daha çıkıyor sonra... ”Ucuza kredi” . Sanki bedava, birilerinin anasının babasının hayrına dağıtılan bir para  Kredi? Bebeğe emzik verir gibi. Krediyle sadece geçim derdine sağlam bir dert/giderlere ekstra düzenli bir kalem ve kölelik zincirine sağlam bir halka  daha ekleniyor. Depremzede evinden olmuş, mağdur insanlar sokakta, çadır bulabilen şanslı, konteynerler lüks konut halinde. Hemen konut yapıyoruz diyorlar, canları kaybettik ama kimse mağdur olmayacak. Hoop yeni söylem; depremzedelere  şu kadar kredi... Peki, krediyi kim ödüyor? Kim ödeyecek? Her şeyini, hatta birçok canını kaybetmiş vatandaş… Peki, ama belki bu vatandaşların bir kısmının yaşı çok ileri? Belki hiç geliri yok? Temel bir haktır barınma. İnsani şartlarda barınma sorunu ise uzun süredir ülkede çözülemeyen bir problem. Sosyal devlet? Yaşadıklarımız bu, peki nereye kadar gidecek bu düzen? Nasıl düzene girecek bu hayatlar? Tasarruf? Sıradan vatandaşın zaten beli bükük, yaşam derdinde, vatandaş tasarrufun âlâsını zaten biliyor. Çoğunluk zaten uzun süredir tasarrufta. Lakin Birileri var tasarruf etmesi gereken. Birileri var israf etmemesi gereken. Birileri var sıradan vatandaşın halini anlaması ve sıradan vatandaş gibi yaşaması gereken. Birileri var, işçiye emekçiye üç kuruşu fazla görürken cebini şişkince dolduran ve hatta verdiği maaşı fazlasıyla işçinin cebinden geri alıp, kendi cebine geri koyan. Birileri var, bu büyük felakette insanlar canla başla dayanışmaya çalışırken bundan bile faydalanmaya, kâr etmeye çalışan. Birileri var bu düzende sürekli birilerinin sırtından geçinip, hatta dürüstlükten/ adaletten dem vurup, hiç bir şey olmamış gibi pervasızca aramızda dolaşan. Birileri var ki sanki  Kaf Dağı'nın ardında yerleri. Sırça köşklerde  oturuyor böyleleri. Baksan vatandaşın yanında sözde cümlesi, oysaki propaganda/reklam tüm gayeleri. Reklam bitince sırça köşkler bekler kendilerini. Biner lüks arabalarına dönüp arkalarını gider böyleleri. Vatandaş? Bir parmak bal çalınmış ağzına sanki iş ve ekmek derdi, yaşam derdi sıradan vatandaşınki. Sıradan vatandaş gibi yaşamayan hiç kimse anlayamaz vatandaşın halini. Kaldı ki depremzedenin halini anlayacak böyleleri. İşte budur bu memleketin de sıradan vatandaşın da, yeniden sil baştan başlamaya çalışan depremzedenin de meselesi.  Kaf dağında/ sırça köşklerde oturanlarda, uzaktan bakanlarda değildir bu sorunların çaresi. Çare vatandaşın kendindedir, akıldadır, adalette, hukukta, liyakatte, eşitliktedir. Çare dürüstlükte, vicdanda ahlaktadır. Çare sıradan vatandaş gibi yaşayan, sıradan vatandaşın halini anlayan vicdanlı, dürüst, ben değil biz diyebilen,  liyakatli kadrolardadır. Çare; sadece memura/ amire değil, toplumun neredeyse her yanına yayılan/benimsenen “Benim memurum işini bilir” söyleminden çıkmaktadır. Çare, sen-ben-biz-siz olmadan, birbirimize/farklılıklarımıza saygı ile insani koşullarda eşitlikle, özgürce, adil bir düzende, yaşanabilecek, sürdürülebilir güzel bir geleceği el birliğiyle inşa etmektedir. Demokratik bir ülkede yaşıyor ve oylarımızla geleceği belirleyebiliyorsak şayet ve akledebiliyorsak; nihayetinde çare vatandaştadır, yani bizlerdedir.        
Deprem... Darmadağınız…

Deprem...
Darmadağınız…
Psikolojimiz kötü. 
Yitip giden canlarımız, ayakta kalmaya çalışan, yakınlarını/sevdiklerini ve pek çok şeyini yitiren insanlarımız.
Enkaz altında umut beklerken insanlar, bizlerin onlara ulaşamamış olması/ bir şey yapamamış olma/ kurtaramama çaresizliği yüreğimizin en derin noktasında.
Yardım çığlıkları hâlâ kulaklarımızda. 
Aldığımız nefesten, yediğimiz ekmekten, yaşamaktan utanır olduk kimimiz bu acizliğimizin karşısında.
Yara taze, yara derin, kabuk bağlamaz maalesef. 
Çünkü bu yara tüm kifayetsizliğimizin ortaya çıktığı derin/ sarsıcı ve açık bir yara ..
Dayanışmayla aşmaya/ kapamaya çalışıyoruz bir arada.
Depremzedelerimiz…
Yurdun dört bir yanında.
Depremden canını kurtaran, enkazdan kurtulan vatandaşlarımız  yeniden/sil baştan hayata tutunmaya çalışmakta.
Lakin bu defa da devam eden ekonomik sarsıntıya yakalanıyor insanlar.
Bakın çevrenize. Tüm ülkede ekonomik deprem devam ediyor hâlâ.
Fiyatlar hallaç pamuğu gibi vatandaşı oradan oraya savuruyor.
Bu sarsıntıların nedense  bir türlü sonu gelmiyor.
Sıradan vatandaş bile sarsılırken, depremzede( depremle birlikte işini-gelirini kaybetmişse bir de) daha da çok sarsılıyor. Yeni bir hayat, yeni yuvalar kolay kurulmuyor.
Sıfırdan başlamak her şeye  -yaş ilerledikçe daha da zor-  hiç ama hiç kolay olmuyor.
Düşünün ki bir sabah enkaz altındasınız, güç bela kurtulmuşsunuz.
Sevdiklerinizin acısı bir yanda, yasını bile tutamamışsınız daha.
Bir yanda ise yıllarca sahip olmak için çabaladığınız, emek verdiğiniz her şey ellerinizden uçup gitmiş. Kalmışsınız öyle canınızla. Şükretmişsiniz nefes aldığınıza, yaşadığınıza.
Sıradan hayat sürüp giderken bile geçim derdi ortadaydı.
Maaşı olanlara azıcık maaş musluğu açıldı, maaş artışı yapıldı, biraz vatandaşın söylenmeleri azaltıldı. Hatta bir lütuf gibi sunuldu insanlara 
Tabii ki bu artış sözde  kaldı.
İstediğin kadar yama geliri, süsle püsle, kırmızı mumlar dik istersen üstüne.
Ne fayda ki sonuç değişmiyor. 
Fiyatlar hep ama hep gelirden önce koşuyor ve ısrarla arayı daha çok açıyor.
Hal bu haldeyken üstüne 6 Şubat depremi, büyük felaket…
Zaten geçim zorluğunda olan sıradan vatandaş ya bir de depremzedeyse?
Şimdi dayanışma/yardımlaşma ile zorlukları aşmaya çalışıyoruz. Peki, ama nereye kadar çözebiliyoruz? Ya sonra? Yaşam maliyetleri/ekonomi ortada…
Acaba neden böyle durumumuz? Neden doğrulmuyor belimiz? 
Sonra ekonomi bir bilim mi? Planlama var mı?
Ya strateji? Nerede bu uzmanlar, nerede bilirkişi? 
Uzmanlar varsa eğer işin başında, buna rağmen bu haldeysek,  acaba bu ekonomi denen şey akıl ve  bilim değil de, o da mı kadere bağladı kendini? Öyle ya; kader kısmet hepimizin dilindeki. Nedense hep dürüst, alnı açık, sıradan vatandaşa, dar gelirliye gülmüyor bu kader kısmet. Hep rantiyerin, zenginin, para için her şeyi mubah görenin yanında mübarek. Neden acaba? 
Vatandaş gelir gider dengesizliğinde sıkıştıkça bir hikaye daha çıkıyor sonra... ”Ucuza kredi” . Sanki bedava, birilerinin anasının babasının hayrına dağıtılan bir para 
Kredi? Bebeğe emzik verir gibi.
Krediyle sadece geçim derdine sağlam bir dert/giderlere ekstra düzenli bir kalem ve kölelik zincirine sağlam bir halka  daha ekleniyor.
Depremzede evinden olmuş, mağdur insanlar sokakta, çadır bulabilen şanslı, konteynerler lüks konut halinde.
Hemen konut yapıyoruz diyorlar, canları kaybettik ama kimse mağdur olmayacak. Hoop yeni söylem; depremzedelere  şu kadar kredi...
Peki, krediyi kim ödüyor? Kim ödeyecek?
Her şeyini, hatta birçok canını kaybetmiş vatandaş…
Peki, ama belki bu vatandaşların bir kısmının yaşı çok ileri?
Belki hiç geliri yok?
Temel bir haktır barınma. İnsani şartlarda barınma sorunu ise uzun süredir ülkede çözülemeyen bir problem.
Sosyal devlet?
Yaşadıklarımız bu, peki nereye kadar gidecek bu düzen?
Nasıl düzene girecek bu hayatlar?
Tasarruf?
Sıradan vatandaşın zaten beli bükük, yaşam derdinde, vatandaş tasarrufun âlâsını zaten biliyor. Çoğunluk zaten uzun süredir tasarrufta.
Lakin
Birileri var tasarruf etmesi gereken.
Birileri var israf etmemesi gereken.
Birileri var sıradan vatandaşın halini anlaması ve sıradan vatandaş gibi yaşaması gereken.
Birileri var, işçiye emekçiye üç kuruşu fazla görürken cebini şişkince dolduran ve hatta verdiği maaşı fazlasıyla işçinin cebinden geri alıp, kendi cebine geri koyan.
Birileri var, bu büyük felakette insanlar canla başla dayanışmaya çalışırken bundan bile faydalanmaya, kâr etmeye çalışan.
Birileri var bu düzende sürekli birilerinin sırtından geçinip, hatta dürüstlükten/ adaletten dem vurup, hiç bir şey olmamış gibi pervasızca aramızda dolaşan.
Birileri var ki sanki  Kaf Dağı'nın ardında yerleri. Sırça köşklerde  oturuyor böyleleri.
Baksan vatandaşın yanında sözde cümlesi, oysaki propaganda/reklam tüm gayeleri.
Reklam bitince sırça köşkler bekler kendilerini. Biner lüks arabalarına dönüp arkalarını gider böyleleri. Vatandaş? Bir parmak bal çalınmış ağzına sanki iş ve ekmek derdi, yaşam derdi sıradan vatandaşınki.
Sıradan vatandaş gibi yaşamayan hiç kimse anlayamaz vatandaşın halini. Kaldı ki depremzedenin halini anlayacak böyleleri.
İşte budur bu memleketin de sıradan vatandaşın da, yeniden sil baştan başlamaya çalışan depremzedenin de meselesi. 
Kaf dağında/ sırça köşklerde oturanlarda, uzaktan bakanlarda değildir bu sorunların çaresi. Çare vatandaşın kendindedir, akıldadır, adalette, hukukta, liyakatte, eşitliktedir. Çare dürüstlükte, vicdanda ahlaktadır.
Çare sıradan vatandaş gibi yaşayan, sıradan vatandaşın halini anlayan vicdanlı, dürüst, ben değil biz diyebilen,  liyakatli kadrolardadır.
Çare; sadece memura/ amire değil, toplumun neredeyse her yanına yayılan/benimsenen “Benim memurum işini bilir” söyleminden çıkmaktadır.
Çare, sen-ben-biz-siz olmadan, birbirimize/farklılıklarımıza saygı ile insani koşullarda eşitlikle, özgürce, adil bir düzende, yaşanabilecek, sürdürülebilir güzel bir geleceği el birliğiyle inşa etmektedir.
Demokratik bir ülkede yaşıyor ve oylarımızla geleceği belirleyebiliyorsak şayet ve akledebiliyorsak; nihayetinde çare vatandaştadır, yani bizlerdedir.

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.