Koordinasyon

21.10.2019 - 18:29, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

Koordinasyon

Kendi evinde 6 fark yiyerek kaybedilen bir maçın 90 dakikasını yorumlamak çok anlamlı gelmiyor bana. Çünkü kaleci Boffin’in büyük hatası ile bir farkla geride ve 2. Dakikada başlayan maç, 15. dakikada aslında bitmişti. Bu dakikadan sonra Bahadır’ın bireysel hatası ile gelen 3. Gol ve sonrasındaki kırmızı kart maçın aslında daha önce bittiğinin daha yüksek sesle ilanı oldu. Antalyaspor’un en büyük avantajı ve geride kalan maçlarda övgüye değer yanlarından birisi, maçlara isteyen taraf olarak başlamasıydı. Boffin’in yedirdiği gol bunu olumsuz etkiledi demek ilk akla gelen düşünce olabilir ki ben de maçı izlerken öyle düşünmüştüm, ama şimdi farklı düşünmüyorum. Bu anda tam tersi o yoğun istek kontrolsüzce devreye girdi ve yenilenin sadece talihsiz bir gol olduğu unutuldu. İlk golden sonra da Gençlerbirliği hücumcuları ölçe biçe, taktik çalışma yapar gibi rahat goller buldu. Buradan yola çıkarak Antalyaspor’un genel olarak eksik yanlarını bir daha tekrar edebiliriz. İstemek yetmiyor. Bir takım her şeyden önce çok yönlü olmalı. Bunlardan bir tanesi de topa sahip olma becerisi. Bu beceri her şeyden önce bir takıma tempoyu ayarlama, doğru zamanda, doğru bölgelerden karşı kaleye gitme şansı tanır. Bu sayede rakibi tartabilir, hataya zorlayabilirsiniz. Genellikle eleştirilen yan pas yapma durumu da bu anlamda faydalı olabilir. Kaldı ki benim düşünceme göre yan pas diye bir ezber de yoktur, uzun, kısa, sert, yumuşak, yerden, havadan pas vardır. Yeri gelir yana, yeri gelir dikine, yerine göre de çapraz yaparsın. Pas yapabildikçe sahaya yerleşimin daha sağlamlaşır ve koordinasyon becerin gelişir. Askerlik yapanlar ordu jimnastiğinin adı ‘koordinasyon’ olan 12. Hareketini anımsasınlar lütfen. Bedenin koordinasyon becerisi ile bir futbol takımının kendi içinde bir bütün olması benzer şeyler.   İyi ve sık pas yeteneğini geliştiremeyen takımlar koordinasyon becerisinden yoksun kalır ve blokları arasındaki kopukluk bu maçta olduğu gibi pahalıya patlar. Pas yaparak, en azından ara ara yaparak, savunmanı da sağlamlaştırıyorsun yani, bir insanın bedenini anlaması gibi bir şey bu. Bu maç bireysel hatalar ile kaybedilen bir maç görünümlü olsa da işin böyle de bir rengi var. Bireysel hata futbolun icadından beri, bu işin doğasında olan bir şey. Sıklaşırsa da çözümü en kolay şey. Adı üzerinde bireysel, bireyi çözmek ya da o hataya neden olan dış etkeni ortadan kaldırmak kafi. Yapısal çözümler üretmek ise daha karmaşık ve ilgilileri bu konuda yetersiz kalmakta maalesef ısrarcı.   Şunu da eklemek isterim ki: Takım sürekli top çevirsin, pas yaparak izleyenleri bezdirsin demiyorum asla. Bir takım çok yönlü olmalı yazdım yukarıda ve topu rakibe daha çok bırakmak da yerine göre mantıklı olabilir. Maçın genelinde ya da belli bölümlerinde her ikisi de denenebilir. Ama as pivot santrforun (Gustavo Blanco) sakatlık sebebiyle kadroda olmadığı bir maçta, Mukairu yerine Dala ile maça başlamak takımın kalıbını ve ileride top tutma becerisini düşürür. Bu yetmezmiş gibi oyun tercihin de topu ortada çevirmeden, takımın yekvücut halde koordinasyonunu sağlamadan, rakibi açamadan, hataya zorlamadan hücum etmek olursa, bunun adı intihar olur. İşte bu denenmez, denenmemelidir.   İşin bir de psikolojik boyutu var. Ben takımın Bülent Korkmaz’ın tercihlerine ikna olmadığını, uzun oynamayı seven bir iki isim dışında takımın gerisinin bu tercihler yüzünden oyun iştahlarının düşmeye başladığını düşünüyorum. Bu durum ilerleyen zamanlarda bir kaos doğurabilir. Hafta içi takımın uzun top seven kaptanının röportajında 40, hocasının 41 puan hedef koyduğu yerde, koordinasyonsuzluk kurbanı Bahadır’ın gözyaşlarına kurban olmalıyız. Bence bir daha düşünelim, maçı Bahadır mı kaybettirdi diye. Onun hatalarına kadar oyun çoktan kaybedilmişti çünkü.          

Kendi evinde 6 fark yiyerek kaybedilen bir maçın 90 dakikasını yorumlamak çok anlamlı gelmiyor bana. Çünkü kaleci Boffin’in büyük hatası ile bir farkla geride ve 2. Dakikada başlayan maç, 15. dakikada aslında bitmişti. Bu dakikadan sonra Bahadır’ın bireysel hatası ile gelen 3. Gol ve sonrasındaki kırmızı kart maçın aslında daha önce bittiğinin daha yüksek sesle ilanı oldu.

Antalyaspor’un en büyük avantajı ve geride kalan maçlarda övgüye değer yanlarından birisi, maçlara isteyen taraf olarak başlamasıydı. Boffin’in yedirdiği gol bunu olumsuz etkiledi demek ilk akla gelen düşünce olabilir ki ben de maçı izlerken öyle düşünmüştüm, ama şimdi farklı düşünmüyorum. Bu anda tam tersi o yoğun istek kontrolsüzce devreye girdi ve yenilenin sadece talihsiz bir gol olduğu unutuldu. İlk golden sonra da Gençlerbirliği hücumcuları ölçe biçe, taktik çalışma yapar gibi rahat goller buldu. Buradan yola çıkarak Antalyaspor’un genel olarak eksik yanlarını bir daha tekrar edebiliriz. İstemek yetmiyor.

Bir takım her şeyden önce çok yönlü olmalı. Bunlardan bir tanesi de topa sahip olma becerisi. Bu beceri her şeyden önce bir takıma tempoyu ayarlama, doğru zamanda, doğru bölgelerden karşı kaleye gitme şansı tanır. Bu sayede rakibi tartabilir, hataya zorlayabilirsiniz. Genellikle eleştirilen yan pas yapma durumu da bu anlamda faydalı olabilir. Kaldı ki benim düşünceme göre yan pas diye bir ezber de yoktur, uzun, kısa, sert, yumuşak, yerden, havadan pas vardır. Yeri gelir yana, yeri gelir dikine, yerine göre de çapraz yaparsın. Pas yapabildikçe sahaya yerleşimin daha sağlamlaşır ve koordinasyon becerin gelişir. Askerlik yapanlar ordu jimnastiğinin adı ‘koordinasyon’ olan 12. Hareketini anımsasınlar lütfen. Bedenin koordinasyon becerisi ile bir futbol takımının kendi içinde bir bütün olması benzer şeyler.

 

İyi ve sık pas yeteneğini geliştiremeyen takımlar koordinasyon becerisinden yoksun kalır ve blokları arasındaki kopukluk bu maçta olduğu gibi pahalıya patlar. Pas yaparak, en azından ara ara yaparak, savunmanı da sağlamlaştırıyorsun yani, bir insanın bedenini anlaması gibi bir şey bu. Bu maç bireysel hatalar ile kaybedilen bir maç görünümlü olsa da işin böyle de bir rengi var. Bireysel hata futbolun icadından beri, bu işin doğasında olan bir şey. Sıklaşırsa da çözümü en kolay şey. Adı üzerinde bireysel, bireyi çözmek ya da o hataya neden olan dış etkeni ortadan kaldırmak kafi. Yapısal çözümler üretmek ise daha karmaşık ve ilgilileri bu konuda yetersiz kalmakta maalesef ısrarcı.

 

Şunu da eklemek isterim ki: Takım sürekli top çevirsin, pas yaparak izleyenleri bezdirsin demiyorum asla. Bir takım çok yönlü olmalı yazdım yukarıda ve topu rakibe daha çok bırakmak da yerine göre mantıklı olabilir. Maçın genelinde ya da belli bölümlerinde her ikisi de denenebilir. Ama as pivot santrforun (Gustavo Blanco) sakatlık sebebiyle kadroda olmadığı bir maçta, Mukairu yerine Dala ile maça başlamak takımın kalıbını ve ileride top tutma becerisini düşürür. Bu yetmezmiş gibi oyun tercihin de topu ortada çevirmeden, takımın yekvücut halde koordinasyonunu sağlamadan, rakibi açamadan, hataya zorlamadan hücum etmek olursa, bunun adı intihar olur. İşte bu denenmez, denenmemelidir.

 

İşin bir de psikolojik boyutu var. Ben takımın Bülent Korkmaz’ın tercihlerine ikna olmadığını, uzun oynamayı seven bir iki isim dışında takımın gerisinin bu tercihler yüzünden oyun iştahlarının düşmeye başladığını düşünüyorum. Bu durum ilerleyen zamanlarda bir kaos doğurabilir. Hafta içi takımın uzun top seven kaptanının röportajında 40, hocasının 41 puan hedef koyduğu yerde, koordinasyonsuzluk kurbanı Bahadır’ın gözyaşlarına kurban olmalıyız. Bence bir daha düşünelim, maçı Bahadır mı kaybettirdi diye. Onun hatalarına kadar oyun çoktan kaybedilmişti çünkü.

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.