Kullan at reçeteli özgürlük ve demokrasi

GÜNDEM 01.02.2023 - 16:14, Güncelleme: 01.02.2023 - 16:14
 

Kullan at reçeteli özgürlük ve demokrasi

6’lı Masa'nın ‘Ortak Politikalar ve Mutabakat Metni’ açıklandı.

Farklı görüşlerden biraya gelmiş partilerin gelecek için, demokrasi için ortak bir metin üzerinde anlaşabilmeleri çok önemli ve değerli. Ortak metinde eksiklikler vardır/yoktur bunlar ayrı bir tartışma konusu. Emek ve Özgürlük İttifakı ve diğer partilerin de seçim çalışmaları ve beyanlarını önümüzdeki süreçte hep birlikte izleyecek ve öğreneceğiz. Muhalefetin demokrasi ve adalet için, haksızlık ve hukuksuzluğa karşı birleşmeleri güzel bir gelişme ve umut doğuran bir olgu. Çok seslilik, farklılıklarla bir arada yaşamak/ yaşayabilmek, bir araya gelebilmek önemli. Tek parti/ daha doğrusu sadece tek bir sesin mecliste yükselmesinin, tek bir elin hüküm sürmesinin demokrasi ve özgürlükle alakası olamaz. Bu zaten çoğumuzun çoktan uzlaştığı bir nokta. İktidarın seçim yoluyla değiştirilebilmesi, güçler ayrılığı, katılımcılık (halkın sadece sandığa gidip geldiği sonra unutulduğu bir sistem değil, her vatandaşın karar süreçlerinde aktif rol alabilmesi, sesinin duyulması anlamında katılımcılık), çok partili siyasi yaşam, hukukun üstünlüğü, muhalefetin varlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi demokrasinin temel gereksinimleri. Bir de çoğunluk ilkesi var ki, şunu unutmamak gerekir; buradaki ifade evet halkın iradesidir. Halkın iradesi ile meşruiyet kazanan iktidarın halkı temsil ettiği düşünülür, tüm vatandaşlara eşit mesafede olması beklenir. İktidarın çoğunluk ilkesi ile kazandığı bu meşruiyet de anayasaya uygun olduğu sürece geçerli sayılır. Peki, çoğunluk/ halk iradesi ile iktidara gelmiş yönetim eğer anayasayı ve yasaları, elde ettiği erkin gücüyle değiştiriyorsa, sadece çoğunluk ilkesine yaslanarak olması gereken diğer tüm demokratik gereksinimleri göz ardı ediyorsa? Bunu burada bırakalım, dönelim ortak metne.. Mutabakat metni açıklaması sonrasında Cumhur İttifak ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yine çok şey söylemiş. “Zillet ittifakı” kavramına bu defa mutabakat metnini “yıkım beyannamesi” olarak eklemlemiş. Tabii ki şaşırmadık, farklı görüşteki herkesi/ muhalifleri terörle, bölücülükle suçlama ve bunu deyimlerle, güzellemelerle süsleme modamız devam ediyor. Vatan, millet, din, beka... hiç düşmüyor dillerden. Bir adım öteye gidilebilinse tüm muhalifler vatana ihanetten yargılanacak gibi bir hışım var sanki. Demokrasi? Yok öyle herkese özgürlük ve demokrasi. Denen o ki kimi zaman; bizim demokrasi ve özgürlük anlayışımız sadece bize kadar. Taze bitti. Demokrasi ve özgürlük konusundaki genel düzeyde tartışmalara bakacak olursanız görülür ki, kimileri için özgürlük ve demokrasi; “kullan at” reçeteli. Umudum; muhalefetin ortak aday konusunda uzlaşması ve ülkemizin bir an önce özgür, çok sesli, eşitlikçi, adaletli ve katılımcı  çağdaş bir  demokratik yönetim anlayışına geçmesi. Bu arada farklı bir konu belki ama bence önemli. 6’lı Masanın/ Millet İttifakı’nın ortak metninin yayınlandığı gün, mağdur, ezilmiş edebiyatından yola çıkıp palazlanarak gelen, “azgın azınlık” nidalarıyla adliye önüne kadar pervasızca yürüyen, hem de 6 yaşındaki bir kız çocuğunun istismarı konusundaki davanın olduğu gün adliyenin önünde hiç bir kısıtlama, engelleme olmaksızın başlarında sarıklarla, cübbelerle slogan atan bir erkek güruhunu gördük. Hayal mi acaba, feyk mi dedim? Ya da İran’daki görüntüler falan mı? Acaba dedim, acaba yanlış bir ülkeye mi geldim? Zaman ve mekan ayaklarımın altından sessizce kaydı ve ben farkında mı değilim? Evet,” özgürlüktür, burası demokratik bir ülkedir.” diyebilirsiniz. Bu bizim anladığımız demokrasi nasıl bir demokrasidir ki hak arayan kadını, işçisi, emekçisi yani iktidarın ötekileştirdiği ne kadar topluluk varsa, kim varsa göstericilere müdahale edilir ve hatta katılımcılar gözaltına alınırken bu “azgın azınlık” söylemiyle ellerinde pankartlarla yürüyen, veya lgbti+ karşıtı nefret yürüyüşü düzenleyen göstericilere hiç ses çıkarılmaz? Hangi özgürlük ve demokrasidir, hangi adalettir ki bu terazinin bir kefesi hep ağır basar da terazi dengeye bir türlü oturmaz? Yoksa hani çok güzel işleyen özgürlük ve demokrasinin bir kulağı sağırdır da, hastalığının farkında mı değildir? Ben de özgürlüğümü kullanayım dedim ve düşündüm; Hangi yüzle, hangi vicdanla bu insanlar dini/ inancı, insanların en temiz ve en saf duygularını, en önemlisi manevi ihtiyaçlarını bu denli elde bayrak yapıp kullanabiliyor? Hani inançları tam ya,  hiç mi korkmazlar o halde öte dünyanın hesabından? Peki samimi, gerçekten dürüst dindarlar nerededir? Bu tarikat ve cemaat yapılanmalarına, dinin istismarına dur diyecek, dinin bu kadar aşındırılmasına ses çıkartacak hakikaten gerçek dindarlar nerededir? Bu kadar mı azınlıktalar? Bu kadar mı korkuyorlar? Neden ses çıkarmıyorlar? Neredeler? Dine/ inanca ne kadar zarar verildiğinin farkında değiller mi? Ya da şöyle söyleyeyim, din algısı buna mı evrildi? İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur diye övünülür. Peki sonuç? Müritler şeyhe/ şıha nasıl böylesine kapılıp arkasında sıra olabilir, nasıl böylesine gözlerini kapatabilir ve her şeye karşın başını kuma gömer hiç anlayamıyorum. Bu tarikat/cemaat yapılanmalarına, bu şeyh/şıh vakalarına en çok dindarların karşı çıkması gerekmez mi?   Din;  “Oku”, “Aklını kullan” demiyor mu? Başkasının aklı ile hareket etmek de ne ki? Peki kadınlarımız? Kadınlarımız neredeler? Burası isteseniz de istemeseniz de laik bir ülke. Herkesin dini/ inancı kendine. Tabii ki bir başkasının inancına/ yaşamına müdahale/baskı/ istismar vs olmadığı müddetçe. Siyasi/ politik alanlarda, kamusal kurumlarda ve alanlarda, hele ki yönetim kademelerinde din/inanç/ açık/kapalı/ ırk/mezhep/cinsellik/cinsiyet vs.. hiç bir ayrımın olmaması gerekir, istisna diye bir şey olamaz, olmamalıdır. Olursa eğer, kontrolde sandığınız o oklar yaydan çıkar, hedef şaşar ve okların hepsi topluma döner. “Azgın azınlık”mış. Özellikle son dönemlerde çokça kullanılan meşhur bir atasözümüz var aklıma geldi yine; “ Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.”* Görülüyor ki maalesef hâlâ geçerli. Aydınlık, güzel, umutlu, adil, her yönden eşit ve güzel yarınlara diyelim. Aydınlığın ve umutların peşinden gidelim... Sevgiler ve saygılar...   *tr.m.wictionary.org adresinde atasözümüzün açıklaması gayet net anlatılmış; “Bazı kimseler suçlu olduğu halde kendilerini güçlü hissederler. Onları böyle düşünmeye sevkeden, kendi şarlatanlıkları ve edepsizlikleridir. Böyle kimseler zarar verdiği kişiyi susturmak bir yana, onu suçlu çıkarırlar. Kimi suçlular aynı zamanda serseri ve edebsiz de olurlar. İşledikleri suçlarını zarar verdikleri kimselere yüklemeye çalışırlar. Kaynakça Düzenle Aksoy, Ömer Asım (1995). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. ISBN 975-10-0128-5.”            
6’lı Masa'nın ‘Ortak Politikalar ve Mutabakat Metni’ açıklandı.

Farklı görüşlerden biraya gelmiş partilerin gelecek için, demokrasi için ortak bir metin üzerinde anlaşabilmeleri çok önemli ve değerli.

Ortak metinde eksiklikler vardır/yoktur bunlar ayrı bir tartışma konusu.

Emek ve Özgürlük İttifakı ve diğer partilerin de seçim çalışmaları ve beyanlarını önümüzdeki süreçte hep birlikte izleyecek ve öğreneceğiz.

Muhalefetin demokrasi ve adalet için, haksızlık ve hukuksuzluğa karşı birleşmeleri güzel bir gelişme ve umut doğuran bir olgu.

Çok seslilik, farklılıklarla bir arada yaşamak/ yaşayabilmek, bir araya gelebilmek önemli.

Tek parti/ daha doğrusu sadece tek bir sesin mecliste yükselmesinin, tek bir elin hüküm sürmesinin demokrasi ve özgürlükle alakası olamaz. Bu zaten çoğumuzun çoktan uzlaştığı bir nokta.

İktidarın seçim yoluyla değiştirilebilmesi, güçler ayrılığı, katılımcılık (halkın sadece sandığa gidip geldiği sonra unutulduğu bir sistem değil, her vatandaşın karar süreçlerinde aktif rol alabilmesi, sesinin duyulması anlamında katılımcılık), çok partili siyasi yaşam, hukukun üstünlüğü, muhalefetin varlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi demokrasinin temel gereksinimleri.

Bir de çoğunluk ilkesi var ki, şunu unutmamak gerekir; buradaki ifade evet halkın iradesidir. Halkın iradesi ile meşruiyet kazanan iktidarın halkı temsil ettiği düşünülür, tüm vatandaşlara eşit mesafede olması beklenir. İktidarın çoğunluk ilkesi ile kazandığı bu meşruiyet de anayasaya uygun olduğu sürece geçerli sayılır. Peki, çoğunluk/ halk iradesi ile iktidara gelmiş yönetim eğer anayasayı ve yasaları, elde ettiği erkin gücüyle değiştiriyorsa, sadece çoğunluk ilkesine yaslanarak olması gereken diğer tüm demokratik gereksinimleri göz ardı ediyorsa? Bunu burada bırakalım, dönelim ortak metne..

Mutabakat metni açıklaması sonrasında Cumhur İttifak ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yine çok şey söylemiş.

“Zillet ittifakı” kavramına bu defa mutabakat metnini “yıkım beyannamesi” olarak eklemlemiş. Tabii ki şaşırmadık, farklı görüşteki herkesi/ muhalifleri terörle, bölücülükle suçlama ve bunu deyimlerle, güzellemelerle süsleme modamız devam ediyor.

Vatan, millet, din, beka... hiç düşmüyor dillerden. Bir adım öteye gidilebilinse tüm muhalifler vatana ihanetten yargılanacak gibi bir hışım var sanki.

Demokrasi?

Yok öyle herkese özgürlük ve demokrasi. Denen o ki kimi zaman; bizim demokrasi ve özgürlük anlayışımız sadece bize kadar. Taze bitti.

Demokrasi ve özgürlük konusundaki genel düzeyde tartışmalara bakacak olursanız görülür ki, kimileri için özgürlük ve demokrasi; “kullan at” reçeteli.

Umudum; muhalefetin ortak aday konusunda uzlaşması ve ülkemizin bir an önce özgür, çok sesli, eşitlikçi, adaletli ve katılımcı  çağdaş bir  demokratik yönetim anlayışına geçmesi.

Bu arada farklı bir konu belki ama bence önemli.

6’lı Masanın/ Millet İttifakı’nın ortak metninin yayınlandığı gün, mağdur, ezilmiş edebiyatından yola çıkıp palazlanarak gelen, “azgın azınlık” nidalarıyla adliye önüne kadar pervasızca yürüyen, hem de 6 yaşındaki bir kız çocuğunun istismarı konusundaki davanın olduğu gün adliyenin önünde hiç bir kısıtlama, engelleme olmaksızın başlarında sarıklarla, cübbelerle slogan atan bir erkek güruhunu gördük.

Hayal mi acaba, feyk mi dedim? Ya da İran’daki görüntüler falan mı?

Acaba dedim, acaba yanlış bir ülkeye mi geldim?

Zaman ve mekan ayaklarımın altından sessizce kaydı ve ben farkında mı değilim?

Evet,” özgürlüktür, burası demokratik bir ülkedir.” diyebilirsiniz.

Bu bizim anladığımız demokrasi nasıl bir demokrasidir ki hak arayan kadını, işçisi, emekçisi yani iktidarın ötekileştirdiği ne kadar topluluk varsa, kim varsa göstericilere müdahale edilir ve hatta katılımcılar gözaltına alınırken bu “azgın azınlık” söylemiyle ellerinde pankartlarla yürüyen, veya lgbti+ karşıtı nefret yürüyüşü düzenleyen göstericilere hiç ses çıkarılmaz?

Hangi özgürlük ve demokrasidir, hangi adalettir ki bu terazinin bir kefesi hep ağır basar da terazi dengeye bir türlü oturmaz?

Yoksa hani çok güzel işleyen özgürlük ve demokrasinin bir kulağı sağırdır da, hastalığının farkında mı değildir?

Ben de özgürlüğümü kullanayım dedim ve düşündüm;

Hangi yüzle, hangi vicdanla bu insanlar dini/ inancı, insanların en temiz ve en saf duygularını, en önemlisi manevi ihtiyaçlarını bu denli elde bayrak yapıp kullanabiliyor? Hani inançları tam ya,  hiç mi korkmazlar o halde öte dünyanın hesabından?

Peki samimi, gerçekten dürüst dindarlar nerededir? Bu tarikat ve cemaat yapılanmalarına, dinin istismarına dur diyecek, dinin bu kadar aşındırılmasına ses çıkartacak hakikaten gerçek dindarlar nerededir? Bu kadar mı azınlıktalar? Bu kadar mı korkuyorlar? Neden ses çıkarmıyorlar? Neredeler?

Dine/ inanca ne kadar zarar verildiğinin farkında değiller mi?

Ya da şöyle söyleyeyim, din algısı buna mı evrildi?

İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur diye övünülür. Peki sonuç?

Müritler şeyhe/ şıha nasıl böylesine kapılıp arkasında sıra olabilir, nasıl böylesine gözlerini kapatabilir ve her şeye karşın başını kuma gömer hiç anlayamıyorum.

Bu tarikat/cemaat yapılanmalarına, bu şeyh/şıh vakalarına en çok dindarların karşı çıkması gerekmez mi?  

Din;  “Oku”, “Aklını kullan” demiyor mu? Başkasının aklı ile hareket etmek de ne ki?

Peki kadınlarımız? Kadınlarımız neredeler?

Burası isteseniz de istemeseniz de laik bir ülke.

Herkesin dini/ inancı kendine. Tabii ki bir başkasının inancına/ yaşamına müdahale/baskı/ istismar vs olmadığı müddetçe.

Siyasi/ politik alanlarda, kamusal kurumlarda ve alanlarda, hele ki yönetim kademelerinde din/inanç/ açık/kapalı/ ırk/mezhep/cinsellik/cinsiyet vs.. hiç bir ayrımın olmaması gerekir, istisna diye bir şey olamaz, olmamalıdır. Olursa eğer, kontrolde sandığınız o oklar yaydan çıkar, hedef şaşar ve okların hepsi topluma döner.

“Azgın azınlık”mış.

Özellikle son dönemlerde çokça kullanılan meşhur bir atasözümüz var aklıma geldi yine;

“ Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.”*

Görülüyor ki maalesef hâlâ geçerli.

Aydınlık, güzel, umutlu, adil, her yönden eşit ve güzel yarınlara diyelim.

Aydınlığın ve umutların peşinden gidelim...

Sevgiler ve saygılar...

 

*tr.m.wictionary.org adresinde atasözümüzün açıklaması gayet net anlatılmış;

“Bazı kimseler suçlu olduğu halde kendilerini güçlü hissederler. Onları böyle düşünmeye sevkeden, kendi şarlatanlıkları ve edepsizlikleridir. Böyle kimseler zarar verdiği kişiyi susturmak bir yana, onu suçlu çıkarırlar. Kimi suçlular aynı zamanda serseri ve edebsiz de olurlar. İşledikleri suçlarını zarar verdikleri kimselere yüklemeye çalışırlar.

Kaynakça

Düzenle

Aksoy, Ömer Asım (1995). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. ISBN 975-10-0128-5.”

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.