Türk Tarımı, nereden nereye…

23.08.2019 - 12:46, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

Türk Tarımı, nereden nereye…

  Türk tarımı ve Türk üreticisi tarihin en büyük üretimsizlik, verimsizlik, rekabetsizlik ve çaresizlik sorunlarını aynı anda ve iç içe yaşıyor.   Bütün bunların iki temel nedeni var. Birincisi, küresel iklim değişikliklerinden kaynaklanan sorunlar ve olumsuzluklardır.   Türkiye genel olarak bir döngü halinde seyreden“kuraklık” durumunu ve sonrasında ise “çok kuraklık” dönemini yaşar. Alışık olmadığımız zamanlarda aşırı yağışlar, dolu, fırtına ve sel felaketleri tarımsal üretimimize büyük zararlar verir.   Son yıllarda iklim değişikliğinden dolayı, başta orta Anadolu bölgesindeki hububat üretimi; bunun yanında tüm bölgelerimizde hububat, şeker pancarı, ayçiçeği ve pamuk üretimlerinde büyük düşüşler yaşanıyor.   İTHAL PATATES, SOĞAN BAHARIMIZI KIŞ ETTİ   Yine Orta Anadolu’da patates ve soğan üretimi büyük ölçüde azaldı ve tüketime yetersiz hale geldi. Bundan kısa süre önce bu ürünlerin ithalatından bahsetseniz kimse ciddiye almazdı. Ancak ithal soğan ve ithal patates, bu sene ilkbaharın en güncel konusu haline geldi. Bir önceki yıl maliyeti kurtarmayan fiyatlar sebebiyle yurdun diğer üretim yapılan yerlerinde de ekilişlerin azalması, patates ve soğanı da ithal ürünler kervanına kattı.   Tarımın darmadağın olmasının altında yatan ikinci önemli neden, izlenen tarım politikaları ve bu politikaların yarattığı sorunlardır.   Tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması tüm yurtta adeta moda oldu. Adana, Antalya ve Ege’nin mümbit pamuk tarlaları, Samsun’un Bafra ve Çarşamba ovaları talan edilircesine yapılaşmaya açıldı ve tarımsal üretim yok denecek düzeye düştü. Örnek verdiğimiz illerden Adana yöresinde pamuk üretimi yüzde 50 oranında azaldı; Antalya ve civarında yok denecek seviyelere düştü, yine Ege bölgesinde de büyük ölçüde azalma yaşandı. Bugün pamuk ihtiyacımız ithalatla karşılanıyor. Pamuk yerine mısır üretmeye başlayan üreticilerimiz bu defa da dampingli ithal mısır fiyatının düşüklüğü sebebiyle rekabet imkânı bulamayıp, perişan oluyor.   İŞSİZLER KENTİ SAMSUN   Türkiye’nin en büyük tütün üretim merkezi olan Samsun’da tütün ekimi izlenen politikalar sebebiyle bitme noktasına geldi. Samsun’da yaprak tütün bakım fabrikaları adliye binası olarak, şehir içindeki sigara fabrikası da AVM olarak kullanılıyor. Samsun’da halkın büyük bir kısmı mutlaka Tekel personeli veya Tekel emeklisi iken bu gün fabrikalar kapalı olduğu için işsizlik had safhaya ulaştı. Diğer yandan üreticiler de tüketici konumuna geldiler ve bütün şehir, insanların12 ay boyuncayollarda boşluktan gezindiği bir işsizler kenti haline geldi.   SEKTÖR ATILAN DİNAMİT: DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ   Bu ülkede tarım sektörüne yapılabilecek en büyük kötülük nedir diye sorulsa, bizce kısaca DGD denilen “doğrudan gelir desteği” ödemeleridir deriz. Doğrudan gelir desteği, arazide üretim yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın; tarım arazilerine, sadece tapudaki arazi genişliği bilgisine bakarak verilen devlet desteğidir.    Türk tarım ürünlerinin miktarı, kalitesi ve çeşitliliği ile rekabet edemeyen ABD ve AB ürünleri, Dünya Bankası’nın da şevkle desteklediği ve hükümetlerimizin gerçekleştirdiği doğrudan gelir desteği uygulamalarıyla rekabet şansı buldular. Üreticilerimiz üretimden uzaklaştılar. Türkiye’nin tarımda dışa bağımlı hale gelmesinin temel nedeni bu sözde destekleme uygulamasıyla gerçekleşti. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çok geniş arazilere sahip olan ağalar, tapu karşılığında aldıkları desteklerle başta İstanbul’a ve Ege, Akdeniz illerine göçerek tarımdan uzaklaştırıldı. Bu gelişme hem tarımsal üretimimizi hem de hayvancılığımızı büyük ölçüde azalttı. Dünyada benzeri olmayan bir uygulamayla; “üretim yapmama karşılığı destek verilen” ülke unvanını da böylece almış olduk.   TABAN FİYATLARI VE AÇIKLAMA TARİHLERİ   Türk üreticisi çok uzun yıllardan beri devlet tarafından açıklanan taban fiyatları ve destekleme alımları ile genel tarımsal üretimde dünyada sayılı bir yere gelmişti. Bu nedenle üreticiler, taban fiyat ve alım garantisi olmadan üretim yapmaktan imtina ediyorlar. Son yıllarda devletçe açıklanan taban fiyatlar çoğunlukla yetersiz rakamlardan oluştu. Açıklanan fiyatlar üretici maliyetlerinin altında kaldığı gibi ayrıca alımla görevlendirilen kurumun, ilgili ürünle ilgisizliği (TMO ve fındık örneğindeki gibi) konuyu daha bir içinden çıkılmaz hale getirdi.   Tahıl ve hububat konusunda uzman kuruluş olan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin fındık alımları ile görevlendirilmesi de son derece yanlış bir uygulamadır. Kaynak yetersizliği ve zamanında açıklanmayan fiyatlar nedeniyle tüm tarımsal ürünlerde, tüccarın insafına kalan büyük üretici kesimleri üretimden uzaklaştılar. En büyük tezat ise tam da bu ürünlerin piyasaya çıktığı günlerde, ithalatta uygulanan fon ve gümrük vergi oranlarının düşürülmesidir. Yabancıların dampingli satışları ile düşük fiyatlarla yapılan ithalat, yerli ürünlerde fiyat baskısının yanında talebi de azaltıyor. Bu da üreticiyi, maliyetleri karşılamayacak fiyatlarla mal satmak zorunda bırakıyor ve bir sonraki sezon üretici sektörden çıkıyor.   Bu duruma örnek olarak 2018 yılında ithal edilen ürünler ve miktarları gerçekten üzüntü vericidir. Buğday 3.000.000 (3 milyon) ton, mısır 2.120.000 (2 milyon 120 bin) ton, ayçiçeği 712.000 (712 bin ) ton, ham ayçiçek yağı 391.000 (391 bin) ton, pirinç 146.000 (146 bin) ton, mercimek 355.000 (355 bin) ton, nohut 93.000 (93 bin)ton.   Adana yöresinde pamuktan vazgeçen üretici, şansını mısırda aradı; ancak ucuz, hatta dampingli ithal mısır fiyatları karşısında rekabet edemedi ve üretimden vazgeçti.   Aynı durum ayçiçeği ve ham yağ ithalatında, vergi ve fonların azaltılması yoluyla ithalatı cazip hale getiren uygulamalar üreticiyi üretimden uzaklaştırdı. Dünyaca ünlü Karadeniz (Samsun) tütününün üretimi yasaklandı veya kota konarak üretici üretimden uzaklaştırıldı.   Ancak insanlar sigara tüketmeye devam ediyorlar. Sigara fabrikaları kapatıldı, özelleştirildi ve tütün mamulleri üretimine son verildi. Bugün vitrinler ithal sigaralarla dolu. Ödediğimiz dövize mi yanalım, işsiz kalan binlerce işçimize mi, yoksa tarlasından koparılan üreticilerimize mi?   ŞEKER PANCARI: TÜRK TARIMININ EN BÜYÜK DRAMI   Şeker Pancarı da romanı yazılacak acıklı bir konu haline geldi. Cumhuriyetle beraber yükselen şeker sektöründe fabrikaların kurulmasıyla yurtiçinde ihtiyacı karşılamanın yanında, yakın ülkelere de ihraç edecek miktarda şeker üretiliyordu. 33 fabrikada binlerce çalışan, milyonlarca ton pancar üretimini planlayarak, üretilenin tamamını satın alan, işleyen ve şeker üreten TÜRKŞEKER  her yönü ile örnek bir kurum olmuştu.   Ülkemizde eksiksiz biçimde “Üretim Planlaması” yapılan tek ürün, şeker pancarı olmuştur. Üçlü münavebe (dönüşümlü üretim) yöntemiyle ayçiçeği ve buğday üretimleri de pancarla birlikte belli noktalara gelmişti. Bu üç ürün toprağı bir sonraki ürüne hazırlayan tabiatıyla, yüksek verim ve sürekli üretim sağlıyorlardı. Birine zarar verecek olsanız, bu üç ürünün tümüne zarar vermiş olursunuz.   PANCAR SADECE PANCAR DEĞİLDİR Tam da böyle yapıldı. Pancar kotaları ve fabrikaların özelleştirilmesinden itibaren, pancar üretimine paralel olarak ayçiçeği ve buğday üretimleri de azaldı. 26 milyon ton seviyesine ulaşan pancar üretimi son yıllarda izlenen özelleştirmelerle, fabrikaların çalıştırılmamasıyla, pancarların satın alınmamasıyla 18 milyon ton seviyelerine indi. Şeker fabrikalarına talip olanları cezbeden husus pancar veya şeker değil elbette; bu tesislerin çok değerli ve geniş arazilere sahip olmalarıdır. Çok yakın bir gelecekte fabrika arazilerinde beton konutların mantar gibi yükseldiğini görmeye de hazır olmamız gerekir.   Özellikle tarımsal sanayi ürünü olan ayçiçeği, pamuk, üzüm, incir, zeytin, fındık gibi ürünlerin destekleme fiyatları hükümetlerce belirlenmesine rağmen, dönem sonlarında meydana gelen hazine zararları bu ürünlerle ilgili devlet kurumlarına maledildi ve ekonominin kara delikleri unvanıyla anılır oldular. Hâlbuki yaptıkları her işlemi kurallara göre yapan bu kuruluşların zarar etmesi mümkün değildir.   BANGLADEŞ NOHUTUNDAN ÇORUM LEBLEBİSİ OLUR MU?   Son olarak destekleme alımlarının sona ermesi ile birlikte bu ürünlerin üretimleri de son derece azaldı ve bu muazzam büyüklükteki kurumlar da devasa tesisleriyle beraber kapanmaya terkedildiler. Bu duruma bütün tarım satış kooperatifleri birlikleri (Fiskobirlik, Çukobirlik, Antbirlik, Tariş, Trakyabirlik ve Karadenizbirlik) örnek olarak gösterilebilir.   Diğer ürünlerdeki durum da pek farklı değil. Orta Anadolu da Çorum, Çankırı, Kırıkkale, Yozgat çevreleri ile nohut ve mercimek üretilen bu yerlerde petrol mü fışkırdı da üretim bitti? Ne yazık ki petrol falan yok. Üretici emeğinin karşılığını alamadığı için üretimden çekilip tüketici haline geldi ve bu ürünlerde yukarıdaki miktarlarda dünyanın bir ucundan ithal ediliyorlar. Çorum leblebisi Arjantin, Meksika, ABD ve Bangladeş’ten gelen nohutlarla yapılıyor.

 

Türk tarımı ve Türk üreticisi tarihin en büyük üretimsizlik, verimsizlik, rekabetsizlik ve çaresizlik sorunlarını aynı anda ve iç içe yaşıyor.

 

Bütün bunların iki temel nedeni var. Birincisi, küresel iklim değişikliklerinden kaynaklanan sorunlar ve olumsuzluklardır.

 

Türkiye genel olarak bir döngü halinde seyreden“kuraklık” durumunu ve sonrasında ise “çok kuraklık” dönemini yaşar. Alışık olmadığımız zamanlarda aşırı yağışlar, dolu, fırtına ve sel felaketleri tarımsal üretimimize büyük zararlar verir.

 

Son yıllarda iklim değişikliğinden dolayı, başta orta Anadolu bölgesindeki hububat üretimi; bunun yanında tüm bölgelerimizde hububat, şeker pancarı, ayçiçeği ve pamuk üretimlerinde büyük düşüşler yaşanıyor.

 

İTHAL PATATES, SOĞAN BAHARIMIZI KIŞ ETTİ

 

Yine Orta Anadolu’da patates ve soğan üretimi büyük ölçüde azaldı ve tüketime yetersiz hale geldi. Bundan kısa süre önce bu ürünlerin ithalatından bahsetseniz kimse ciddiye almazdı. Ancak ithal soğan ve ithal patates, bu sene ilkbaharın en güncel konusu haline geldi. Bir önceki yıl maliyeti kurtarmayan fiyatlar sebebiyle yurdun diğer üretim yapılan yerlerinde de ekilişlerin azalması, patates ve soğanı da ithal ürünler kervanına kattı.

 

Tarımın darmadağın olmasının altında yatan ikinci önemli neden, izlenen tarım politikaları ve bu politikaların yarattığı sorunlardır.

 

Tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması tüm yurtta adeta moda oldu. Adana, Antalya ve Ege’nin mümbit pamuk tarlaları, Samsun’un Bafra ve Çarşamba ovaları talan edilircesine yapılaşmaya açıldı ve tarımsal üretim yok denecek düzeye düştü. Örnek verdiğimiz illerden Adana yöresinde pamuk üretimi yüzde 50 oranında azaldı; Antalya ve civarında yok denecek seviyelere düştü, yine Ege bölgesinde de büyük ölçüde azalma yaşandı. Bugün pamuk ihtiyacımız ithalatla karşılanıyor. Pamuk yerine mısır üretmeye başlayan üreticilerimiz bu defa da dampingli ithal mısır fiyatının düşüklüğü sebebiyle rekabet imkânı bulamayıp, perişan oluyor.

 

İŞSİZLER KENTİ SAMSUN

 

Türkiye’nin en büyük tütün üretim merkezi olan Samsun’da tütün ekimi izlenen politikalar sebebiyle bitme noktasına geldi. Samsun’da yaprak tütün bakım fabrikaları adliye binası olarak, şehir içindeki sigara fabrikası da AVM olarak kullanılıyor. Samsun’da halkın büyük bir kısmı mutlaka Tekel personeli veya Tekel emeklisi iken bu gün fabrikalar kapalı olduğu için işsizlik had safhaya ulaştı. Diğer yandan üreticiler de tüketici konumuna geldiler ve bütün şehir, insanların12 ay boyuncayollarda boşluktan gezindiği bir işsizler kenti haline geldi.

 

SEKTÖR ATILAN DİNAMİT: DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ

 

Bu ülkede tarım sektörüne yapılabilecek en büyük kötülük nedir diye sorulsa, bizce kısaca DGD denilen “doğrudan gelir desteği” ödemeleridir deriz. Doğrudan gelir desteği, arazide üretim yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın; tarım arazilerine, sadece tapudaki arazi genişliği bilgisine bakarak verilen devlet desteğidir. 

 

Türk tarım ürünlerinin miktarı, kalitesi ve çeşitliliği ile rekabet edemeyen ABD ve AB ürünleri, Dünya Bankası’nın da şevkle desteklediği ve hükümetlerimizin gerçekleştirdiği doğrudan gelir desteği uygulamalarıyla rekabet şansı buldular. Üreticilerimiz üretimden uzaklaştılar. Türkiye’nin tarımda dışa bağımlı hale gelmesinin temel nedeni bu sözde destekleme uygulamasıyla gerçekleşti. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çok geniş arazilere sahip olan ağalar, tapu karşılığında aldıkları desteklerle başta İstanbul’a ve Ege, Akdeniz illerine göçerek tarımdan uzaklaştırıldı. Bu gelişme hem tarımsal üretimimizi hem de hayvancılığımızı büyük ölçüde azalttı. Dünyada benzeri olmayan bir uygulamayla; “üretim yapmama karşılığı destek verilen” ülke unvanını da böylece almış olduk.

 

TABAN FİYATLARI VE AÇIKLAMA TARİHLERİ

 

Türk üreticisi çok uzun yıllardan beri devlet tarafından açıklanan taban fiyatları ve destekleme alımları ile genel tarımsal üretimde dünyada sayılı bir yere gelmişti. Bu nedenle üreticiler, taban fiyat ve alım garantisi olmadan üretim yapmaktan imtina ediyorlar. Son yıllarda devletçe açıklanan taban fiyatlar çoğunlukla yetersiz rakamlardan oluştu. Açıklanan fiyatlar üretici maliyetlerinin altında kaldığı gibi ayrıca alımla görevlendirilen kurumun, ilgili ürünle ilgisizliği (TMO ve fındık örneğindeki gibi) konuyu daha bir içinden çıkılmaz hale getirdi.

 

Tahıl ve hububat konusunda uzman kuruluş olan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin fındık alımları ile görevlendirilmesi de son derece yanlış bir uygulamadır. Kaynak yetersizliği ve zamanında açıklanmayan fiyatlar nedeniyle tüm tarımsal ürünlerde, tüccarın insafına kalan büyük üretici kesimleri üretimden uzaklaştılar. En büyük tezat ise tam da bu ürünlerin piyasaya çıktığı günlerde, ithalatta uygulanan fon ve gümrük vergi oranlarının düşürülmesidir. Yabancıların dampingli satışları ile düşük fiyatlarla yapılan ithalat, yerli ürünlerde fiyat baskısının yanında talebi de azaltıyor. Bu da üreticiyi, maliyetleri karşılamayacak fiyatlarla mal satmak zorunda bırakıyor ve bir sonraki sezon üretici sektörden çıkıyor.

 

Bu duruma örnek olarak 2018 yılında ithal edilen ürünler ve miktarları gerçekten üzüntü vericidir. Buğday 3.000.000 (3 milyon) ton, mısır 2.120.000 (2 milyon 120 bin) ton, ayçiçeği 712.000 (712 bin ) ton, ham ayçiçek yağı 391.000 (391 bin) ton, pirinç 146.000 (146 bin) ton, mercimek 355.000 (355 bin) ton, nohut 93.000 (93 bin)ton.

 

Adana yöresinde pamuktan vazgeçen üretici, şansını mısırda aradı; ancak ucuz, hatta dampingli ithal mısır fiyatları karşısında rekabet edemedi ve üretimden vazgeçti.

 

Aynı durum ayçiçeği ve ham yağ ithalatında, vergi ve fonların azaltılması yoluyla ithalatı cazip hale getiren uygulamalar üreticiyi üretimden uzaklaştırdı. Dünyaca ünlü Karadeniz (Samsun) tütününün üretimi yasaklandı veya kota konarak üretici üretimden uzaklaştırıldı.

 

Ancak insanlar sigara tüketmeye devam ediyorlar. Sigara fabrikaları kapatıldı, özelleştirildi ve tütün mamulleri üretimine son verildi. Bugün vitrinler ithal sigaralarla dolu. Ödediğimiz dövize mi yanalım, işsiz kalan binlerce işçimize mi, yoksa tarlasından koparılan üreticilerimize mi?

 

ŞEKER PANCARI: TÜRK TARIMININ EN BÜYÜK DRAMI

 

Şeker Pancarı da romanı yazılacak acıklı bir konu haline geldi. Cumhuriyetle beraber yükselen şeker sektöründe fabrikaların kurulmasıyla yurtiçinde ihtiyacı karşılamanın yanında, yakın ülkelere de ihraç edecek miktarda şeker üretiliyordu. 33 fabrikada binlerce çalışan, milyonlarca ton pancar üretimini planlayarak, üretilenin tamamını satın alan, işleyen ve şeker üreten TÜRKŞEKER  her yönü ile örnek bir kurum olmuştu.

 

Ülkemizde eksiksiz biçimde “Üretim Planlaması” yapılan tek ürün, şeker pancarı olmuştur. Üçlü münavebe (dönüşümlü üretim) yöntemiyle ayçiçeği ve buğday üretimleri de pancarla birlikte belli noktalara gelmişti. Bu üç ürün toprağı bir sonraki ürüne hazırlayan tabiatıyla, yüksek verim ve sürekli üretim sağlıyorlardı. Birine zarar verecek olsanız, bu üç ürünün tümüne zarar vermiş olursunuz.

 

PANCAR SADECE PANCAR DEĞİLDİR

Tam da böyle yapıldı. Pancar kotaları ve fabrikaların özelleştirilmesinden itibaren, pancar üretimine paralel olarak ayçiçeği ve buğday üretimleri de azaldı. 26 milyon ton seviyesine ulaşan pancar üretimi son yıllarda izlenen özelleştirmelerle, fabrikaların çalıştırılmamasıyla, pancarların satın alınmamasıyla 18 milyon ton seviyelerine indi. Şeker fabrikalarına talip olanları cezbeden husus pancar veya şeker değil elbette; bu tesislerin çok değerli ve geniş arazilere sahip olmalarıdır. Çok yakın bir gelecekte fabrika arazilerinde beton konutların mantar gibi yükseldiğini görmeye de hazır olmamız gerekir.

 

Özellikle tarımsal sanayi ürünü olan ayçiçeği, pamuk, üzüm, incir, zeytin, fındık gibi ürünlerin destekleme fiyatları hükümetlerce belirlenmesine rağmen, dönem sonlarında meydana gelen hazine zararları bu ürünlerle ilgili devlet kurumlarına maledildi ve ekonominin kara delikleri unvanıyla anılır oldular. Hâlbuki yaptıkları her işlemi kurallara göre yapan bu kuruluşların zarar etmesi mümkün değildir.

 

BANGLADEŞ NOHUTUNDAN ÇORUM LEBLEBİSİ OLUR MU?

 

Son olarak destekleme alımlarının sona ermesi ile birlikte bu ürünlerin üretimleri de son derece azaldı ve bu muazzam büyüklükteki kurumlar da devasa tesisleriyle beraber kapanmaya terkedildiler. Bu duruma bütün tarım satış kooperatifleri birlikleri (Fiskobirlik, Çukobirlik, Antbirlik, Tariş, Trakyabirlik ve Karadenizbirlik) örnek olarak gösterilebilir.

 

Diğer ürünlerdeki durum da pek farklı değil. Orta Anadolu da Çorum, Çankırı, Kırıkkale, Yozgat çevreleri ile nohut ve mercimek üretilen bu yerlerde petrol mü fışkırdı da üretim bitti? Ne yazık ki petrol falan yok. Üretici emeğinin karşılığını alamadığı için üretimden çekilip tüketici haline geldi ve bu ürünlerde yukarıdaki miktarlarda dünyanın bir ucundan ithal ediliyorlar. Çorum leblebisi Arjantin, Meksika, ABD ve Bangladeş’ten gelen nohutlarla yapılıyor.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.