Uyku halleri

GÜNDEM 22.10.2022 - 18:36, Güncelleme: 22.10.2022 - 18:36
 

Uyku halleri

Pek öyle uykuyu sevmem ben, aram yoktur kendisiyle. Kayıp zamandır benim için, bedenimi dinlendirir geçerim.

Kabus falan da görmem öyle, rüyalara da inananlardan değilim. Yine de, geçenlerde sıçrayarak uyandım birden. Ne olduysa artık, ne düşündüysem? Unutmayayım diye, başucu defterime yazdım. Aklımdaydı, kaleme alacaktım. O gün bugünmüş. Haydi buyurun, yorumlayalım birlikte. Güzel, mutlu, şatafatlı değil ama huzurlu bir mekandı hissettiğim. Evdi, yuvaydı, şehirdi, belki de ülkeydi gördüğüm. Çemberlerden oluşan bir dairenin içindeydik bildiğiniz. Çember çember içinde, her çemberde farklı bir görüş, farklı insanlar, farklı bir aile.. Ortada, merkezde geniş bir alan, herkes birbiriyle hasbihalde. Mutlu, mesut yaşıyorduk öylece. Yalnızdım o çemberlerden birindeki evimde, evlat uzaklara gitmişti benden öteye. Belki dostlara, diğerlerine ulaşmanın kolaylığındandı merkezde olmam, belki de güvenlikti sebebi, bilemedim. Mutluyduk sonuçta hepimiz. Yürekler ferah, gülen gözlerle bakıyorduk birbirimize ve dünyaya. Sonra, önce bir şeyler hissettik. Duyularımız duygularımız hassastı öteden. Zaten biz birbirimizi bu sayede anlar ve bilirdik. Önsezi mi? Belki. Sınırlarımızın dışındaydı, duvarların arkasındaydı tehlike. Gördük aslında, tek kişiydi sınırımıza yaklaşan, bize doğru gelen. Başa çıkabilirdik, lakin ne gerek vardı? Tek kişi ne yapabilirdi ki sonuçta? Tabi önemsemedik. Biz kimseye zarar vermezdik, kim bize zarar vermek istesin ki? Oysa en zayıf halkaydı en sondakiler, bilemedik. O tek kişi, önce  birini seçti ve sonra diğerlerine geçti. Bir baktık ki fark etmeden, artık bizden olanlar bizi ötekileştirmişti. Huzurlu, mutlu duvarlarımız delinmiş, çepeçevre sarılmıştık birden.  Korumaya çalışıyorduk kendimizi ve sevdiklerimizi. Ne olduğunu bilmiyor, anlamıyor, ama korkuyorduk. Etkilenenler ise; artık bize düşman gözlerle bakan, bizden değilsin diyen, zoraki onlarla aynı, onlardan olmamızı isteyen birileriydi. Onlar aslında, dünkü bizlerdendi. Sanki bir  salgın hastalık gibi. Teker teker almaya başladılar dostlarımızı, arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi. Artık hepsi birbirine benzer, tek tip olmuşlardı ve görmüyorlardı, tanımıyorlardı bizi. “Ya katıl, ya yok ol buradan.” buydu kelimelere dökmedikleri, ama fiilen gösterdikleri, hissettirdikleri. Oysa biz mutluyduk önceden. Şimdi ne olmuştu ki? İşgal altındaydık sanki kendi sevdiklerimizce. Teker teker yayılıyordu virüs herkese. Beyhude bir çabayla koşuyorduk oradan oraya. Engellemeye çalışıyorduk saldırıyı, korumaya çalışıyorduk kalan sevdiklerimizi, dostlarımızı. Uzaktan sesleniyorduk birbirimize artık, yaklaşmak bile tehlikeliydi. Kim, nasıl ve nereden saldırıya uğramış? Kim virüs kapmış, kim değişmiş belirsiz. Ara ara durum tespiti yaptık bazen, seslendik birbirimize “ Kaç kişi kaldık şimdi?” Soluk soluğaydım ben de. Birden farkettim ki, o güzel zamanlardan sadece iki kişi, iki dost kalmışız. Baktım baktım ama, göremedim diğerlerini. Devam ettim mücadeleye, pes etmek yakışmaz bize dedim ve başladım yine soluk soluğa koşmaya. Sonra.. Sonra işte kan ter içinde uyanmışım bu defa. Sonunu görememiştim, kurtulmuş muyduk, kurtulmuş muydu birileri acaba? İşte böylece bitmeyen bir kabus kaldı aklımda. Ne diyeyim, hayrolsun, rüyaların tersi çıkar derler ya,  belki kabusların da tersi çıkar. Hepi topu sadece uykuydu ve bir kabustu sonuçta. Kabussuz, tasasız, huzurlu, güzel şeyler getiren güzel  bir hafta  ve güzel günler olsun pek yakında.      
Pek öyle uykuyu sevmem ben, aram yoktur kendisiyle. Kayıp zamandır benim için, bedenimi dinlendirir geçerim.

Kabus falan da görmem öyle, rüyalara da inananlardan değilim.

Yine de, geçenlerde sıçrayarak uyandım birden.

Ne olduysa artık, ne düşündüysem?

Unutmayayım diye, başucu defterime yazdım. Aklımdaydı, kaleme alacaktım. O gün bugünmüş.

Haydi buyurun, yorumlayalım birlikte.

Güzel, mutlu, şatafatlı değil ama huzurlu bir mekandı hissettiğim. Evdi, yuvaydı, şehirdi, belki de ülkeydi gördüğüm.

Çemberlerden oluşan bir dairenin içindeydik bildiğiniz.

Çember çember içinde, her çemberde farklı bir görüş, farklı insanlar, farklı bir aile..

Ortada, merkezde geniş bir alan, herkes birbiriyle hasbihalde. Mutlu, mesut yaşıyorduk öylece.

Yalnızdım o çemberlerden birindeki evimde, evlat uzaklara gitmişti benden öteye.

Belki dostlara, diğerlerine ulaşmanın kolaylığındandı merkezde olmam, belki de güvenlikti sebebi, bilemedim. Mutluyduk sonuçta hepimiz.

Yürekler ferah, gülen gözlerle bakıyorduk birbirimize ve dünyaya.

Sonra, önce bir şeyler hissettik. Duyularımız duygularımız hassastı öteden. Zaten biz birbirimizi bu sayede anlar ve bilirdik. Önsezi mi? Belki.

Sınırlarımızın dışındaydı, duvarların arkasındaydı tehlike.

Gördük aslında, tek kişiydi sınırımıza yaklaşan, bize doğru gelen. Başa çıkabilirdik, lakin ne gerek vardı? Tek kişi ne yapabilirdi ki sonuçta? Tabi önemsemedik.

Biz kimseye zarar vermezdik, kim bize zarar vermek istesin ki?

Oysa en zayıf halkaydı en sondakiler, bilemedik.

O tek kişi, önce  birini seçti ve sonra diğerlerine geçti.

Bir baktık ki fark etmeden, artık bizden olanlar bizi ötekileştirmişti. Huzurlu, mutlu duvarlarımız delinmiş, çepeçevre sarılmıştık birden.

 Korumaya çalışıyorduk kendimizi ve sevdiklerimizi.

Ne olduğunu bilmiyor, anlamıyor, ama korkuyorduk. Etkilenenler ise; artık bize düşman gözlerle bakan, bizden değilsin diyen, zoraki onlarla aynı, onlardan olmamızı isteyen birileriydi.

Onlar aslında, dünkü bizlerdendi.

Sanki bir  salgın hastalık gibi. Teker teker almaya başladılar dostlarımızı, arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi.

Artık hepsi birbirine benzer, tek tip olmuşlardı ve görmüyorlardı, tanımıyorlardı bizi.

“Ya katıl, ya yok ol buradan.” buydu kelimelere dökmedikleri, ama fiilen gösterdikleri, hissettirdikleri.

Oysa biz mutluyduk önceden. Şimdi ne olmuştu ki?

İşgal altındaydık sanki kendi sevdiklerimizce. Teker teker yayılıyordu virüs herkese.

Beyhude bir çabayla koşuyorduk oradan oraya. Engellemeye çalışıyorduk saldırıyı, korumaya çalışıyorduk kalan sevdiklerimizi, dostlarımızı.

Uzaktan sesleniyorduk birbirimize artık, yaklaşmak bile tehlikeliydi. Kim, nasıl ve nereden saldırıya uğramış? Kim virüs kapmış, kim değişmiş belirsiz.

Ara ara durum tespiti yaptık bazen, seslendik birbirimize

“ Kaç kişi kaldık şimdi?”

Soluk soluğaydım ben de. Birden farkettim ki, o güzel zamanlardan sadece iki kişi, iki dost kalmışız.

Baktım baktım ama, göremedim diğerlerini. Devam ettim mücadeleye, pes etmek yakışmaz bize dedim ve başladım yine soluk soluğa koşmaya.

Sonra..

Sonra işte kan ter içinde uyanmışım bu defa.

Sonunu görememiştim, kurtulmuş muyduk, kurtulmuş muydu birileri acaba?

İşte böylece bitmeyen bir kabus kaldı aklımda.

Ne diyeyim, hayrolsun, rüyaların tersi çıkar derler ya,  belki kabusların da tersi çıkar. Hepi topu sadece uykuydu ve bir kabustu sonuçta.

Kabussuz, tasasız, huzurlu, güzel şeyler getiren güzel  bir hafta  ve güzel günler olsun pek yakında.

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.