Zeyyat Şahin
Köşe Yazarı
Zeyyat Şahin
 

Ali Emmi’nin gördüğü

(Geçmiş olsun KUMLUCA VE FİNİKE, eski ama eskimeyen bir yazı) Hikaye anonim…Yıllar yıllar önce Kumluca’da yaşandığı rivayet ediliyor. Yörüklerden bir oba, dağlarda geçen uzun yıllardan sonra düze inip yerleşmeye karar verir. Dağlarda geçirdikleri son sıcak yazdan sonra vadileri inleten çan seslerinin eşliğinde düze inerler. Ekim sonlarının serinliği, yavaş yavaş ovaya da değmeye başlamıştır. O zamanlar, Akdeniz’in düzlükleri Yörüklerin pek rağbet ettiği yerler değil. Sıcak, sinek ve sıtma belası kıyı ovalarını yaşanmaz hale getiriyor. Bu nedenle Kumluca Ovası da bomboş bir düzlük. Kapanın elinde kalıyor. Oba Alakır Çayı kıyısına gelir, boş bir alana göç yıkılır. Ala kilimler çıkarılır, kıl çadırlar kurulur, etrafta kimsecikler yoktur. Sürülerin otlaması için de uygundur burası. Oba, bu alana yerleşmeye ve burayı daimi yurt edinmeye karar verir. Obanın en büyüğü, doksanını çoktan geçmiş gözleri görmeyen ihtiyar Ali Emmi’dir. Her ne kadar obanın ileri gelenleri kararları ortak alsa da son söz onundur. Kimse çıkmaz onun sözünden ; çünkü Türk’ün ve Yörük’ün töresi böyledir. Oba yavaş yavaş yerleşirken, Ali Emmi etrafta dolaşmaya başlar. Eliyle taşa, ağaca dokunarak bu yeri tanımaya çalışır. Gözleri görmediği için her şeyi eliyle yoklayarak uzun uzun inceleyerek tanımlayabilmektedir çünkü. Bir ara yerden bir taş alır, taşın her tarafını eliyle tanımaya çalışır. Taş, eskilerin çay taşı dedikleri, sellerle taşınmış pürüzsüz bir taştır. Taşı evirir çevirir, taş elinde obanın toplandığı yere geri döner. Akşam olur, ateşler yakılır; oba ateşin etrafında toplanıp yeni kuracakları yaşama dair planlarını konuşmaya başlar. Ali Emmi herkesi dinler, sonra; “Çocuklar beni dinleyin, yarın şafakla çadırları sökün, develeri yükleyin; buradan gidiyoruz” der. Herkes şaşkındır. Oysa burası tam aradıkları yerdir. Ali Emmi’ye sebebini sorarlar. Ali Emmi gündüz bulduğu taşı çıkarır ve gösterir; “Bu bir çay taşı. Burası güvenli değil. Gün gelir seller her şeyimizi alır götürür” der. Obanın diğer ileri gelenleri, çaya çok uzak olduklarını, zaten çayda da çok su olmadığını söyleyerek itiraz edecek olurlar. Ali Emmi, otoriter ama yumuşak sesiyle şöyle der: “Bakın çocuklar, her şeyin bir sahibi vardır. Bu taşın da bir sahibi var, bu taşı buraya koyan gün olur, onu almak için geri gelir.“ Herkes susar, erkenden yatılır. Şafakla yolculuk vardır. Oba daha güvenli bir yere doğru yola koyulur. Bugünkü kentlerimizi kuranların, metropollerin orta yerinde sellere kaptırdığımız çocuklarımızın bir Ali Emmi’ye ne kadar ihtiyacı var farkında mısınız?  
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2022 - Pazartesi

Ali Emmi’nin gördüğü

(Geçmiş olsun KUMLUCA VE FİNİKE, eski ama eskimeyen bir yazı)

Hikaye anonim…Yıllar yıllar önce Kumluca’da yaşandığı rivayet ediliyor.

Yörüklerden bir oba, dağlarda geçen uzun yıllardan sonra düze inip yerleşmeye karar verir. Dağlarda geçirdikleri son sıcak yazdan sonra vadileri inleten çan seslerinin eşliğinde düze inerler. Ekim sonlarının serinliği, yavaş yavaş ovaya da değmeye başlamıştır.

O zamanlar, Akdeniz’in düzlükleri Yörüklerin pek rağbet ettiği yerler değil. Sıcak, sinek ve sıtma belası kıyı ovalarını yaşanmaz hale getiriyor. Bu nedenle Kumluca Ovası da bomboş bir düzlük. Kapanın elinde kalıyor.

Oba Alakır Çayı kıyısına gelir, boş bir alana göç yıkılır. Ala kilimler çıkarılır, kıl çadırlar kurulur, etrafta kimsecikler yoktur. Sürülerin otlaması için de uygundur burası. Oba, bu alana yerleşmeye ve burayı daimi yurt edinmeye karar verir.

Obanın en büyüğü, doksanını çoktan geçmiş gözleri görmeyen ihtiyar Ali Emmi’dir. Her ne kadar obanın ileri gelenleri kararları ortak alsa da son söz onundur. Kimse çıkmaz onun sözünden ; çünkü Türk’ün ve Yörük’ün töresi böyledir.

Oba yavaş yavaş yerleşirken, Ali Emmi etrafta dolaşmaya başlar. Eliyle taşa, ağaca dokunarak bu yeri tanımaya çalışır. Gözleri görmediği için her şeyi eliyle yoklayarak uzun uzun inceleyerek tanımlayabilmektedir çünkü. Bir ara yerden bir taş alır, taşın her tarafını eliyle tanımaya çalışır. Taş, eskilerin çay taşı dedikleri, sellerle taşınmış pürüzsüz bir taştır. Taşı evirir çevirir, taş elinde obanın toplandığı yere geri döner.

Akşam olur, ateşler yakılır; oba ateşin etrafında toplanıp yeni kuracakları yaşama dair planlarını konuşmaya başlar. Ali Emmi herkesi dinler, sonra; “Çocuklar beni dinleyin, yarın şafakla çadırları sökün, develeri yükleyin; buradan gidiyoruz” der.

Herkes şaşkındır. Oysa burası tam aradıkları yerdir. Ali Emmi’ye sebebini sorarlar. Ali Emmi gündüz bulduğu taşı çıkarır ve gösterir; “Bu bir çay taşı. Burası güvenli değil. Gün gelir seller her şeyimizi alır götürür” der.

Obanın diğer ileri gelenleri, çaya çok uzak olduklarını, zaten çayda da çok su olmadığını söyleyerek itiraz edecek olurlar. Ali Emmi, otoriter ama yumuşak sesiyle şöyle der: “Bakın çocuklar, her şeyin bir sahibi vardır. Bu taşın da bir sahibi var, bu taşı buraya koyan gün olur, onu almak için geri gelir.“

Herkes susar, erkenden yatılır. Şafakla yolculuk vardır. Oba daha güvenli bir yere doğru yola koyulur.

Bugünkü kentlerimizi kuranların, metropollerin orta yerinde sellere kaptırdığımız çocuklarımızın bir Ali Emmi’ye ne kadar ihtiyacı var farkında mısınız?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.