Varoş sözcüğü şehrin kıyısında şehre ve hayata tutunmaya çalışanlar için kullanılır. Varoşluk diye tanımlanan ve küçümsenen bu durumun devletin adil, hukuka bağlı ve sosyal olup olmamasıyla bir ilişkisi vardır.
Bir de çağın kıyısında kalanlar var. Onlar zihinsel varoş. Elbet devletin sosyal, eşitlikçi ve adil olmayışı bu alanda da önemli bir etkiye sahip ancak bu durum daha çok bireyin kendisiyle ilgili.
Kütüphaneye ve kitaba aşina olmayan, bilgiyle temas etmeyen, dünyayı sorulara aldığı cevaplarla değil değişmez inanç kalıplarıyla tanımlayan bu kitle elbet çağın kıyısında hatta dışında kalacak.
Dünya hızla değişiyor ve hayat neredeyse her gün yeni bir forma bürünüyor. Her sabah, uykuya yatarken zihnimizi meşgul eden bir sorunun cevabına uyanıyoruz.
Eski bir gazetenin ( Tercüman) başlığında yer alan ifadeyle, her sabah dünya yeniden kuruluyor. Zihninde sorularla uykuya yatanlar uyandıklarında sorunlarına cevap bulup kurulan yeni dünyanın merkezinde yerlerini alıyor.
Değişmezliğe tutunup soruların insanı çıldırtan ama aynı zamanda her dem insanı tazeleyen dünyasına uzak duranlar, her yeni cevapla yeniden kurulan dünyanın kıyısında kalıyorlar.
İşte bu hal tam bir zihsel varoşluk halidir. İşin ilginci zihinsel varoşluk belasına tutulanlar hayatın kıyısında ama şehrin, ışıltılı hayatların, parasal görkemlerin tam ortasında yer buluyor kendilerine.
Hal böyle olunca da zihinsel varoşluğun insanın gelişim sürecine tezat olduğunu, hayatın sorularla şekilendiğini insanlara anlatmak zorlaşıyor. İnsan kolayı sever. Değişmeze inanmak zahmetsiz oysa soruların peşinden gitmek zor.
Hem kim inşa edilmiş hayattan kısa yoldan pay kapmak varken bütün ömrünü dünyayı hep yeniden inşa etmeye harcar ki?
Bunun paha biçilmez bir deneyim olduğunu insanlara anlatmak çok zor. Zor olduğu için onlar şehrin göbeğinde ama hayatın kıyısında.
Belki de biz yanılıyoruz. Belki de hayat onların yaşadığı. Olsun. Onlar bilselerdi ki her yeni duruma uygun yeni bir cümle kurabilmek ezber edilmiş bir cümleye sahip olmaktan ve onu durmadan tekrar etmekten çok daha zevkli ve heyecanlı , şehrin değil hayatın orta yerinde olmayı isterlerdi.
Ve işte bütün mesele de bu: Onlar zihinsel bir kuraklık içindeler, hep yeni cevaplarla renklenen ve bir vahayı andıran hayattan habersizler.
Ülkemizin en büyük problemi bu zihinsel kuraklık ve onun ürettiği zihinsel varoşluk. Devleti adil, sosyal ve hukuka bağlı bir yapıya dönüştürerek şehre yaslanan varoşların kaderini değiştirebiliriz.
Oysa zihinsel varoşluğu dönüştürmek çok meşakkatli ve zaman istiyor.
Gene de bir çözüm var: Okullar. Okulları ezberciliğin ve cevapların değil soruların ve soranların kutsandığı bir yapıya dönüştürebilirsek zihinsel varoşluğu da dönüştürebiliriz.