aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat

ANODEM'de küresel ticaret savaşları konuşuldu

EKONOMİ 13.05.2025 - 17:52, Güncelleme: 13.05.2025 - 17:52
 

ANODEM'de küresel ticaret savaşları konuşuldu

Antalya Ortak Düşünce Meclisi ANODEM 'Küresel Ticaret Savaşları, Dünya ve Türkiye” konusu masaya yatırıldı. toplantıya konuşmacı olarak Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi aynı zamanda ANODEM daimi üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldıran ile Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Bekir Gövdere katıldı.

haberimizvar.net-  ANODEM (Antalya Ortak Düşün Meclisi) Mayıs ayı toplantısında “Küresel ticaret savaşları, Dünya ve Türkiye” konusu ele alındı. Toplantının sunumlarını Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F Öğretim üyesi ve ANODEM daimi üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldıran ile Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi Prof. Dr.  Bekir Gövdere’nin yaptı. Toplantıda ilk sözü alan Prof. Yıldıran oldu, Yıldıran, “Ticaret savaşları, ülkelerin gümrük vergileri, ticaret engelleri ve kur ayarlamaları ile birbirleri ile yaptıkları iktisadi savaş türüne denilmektedir. Son olarak ABD Başkanı Trump’ın bütün dünyaya vergi koyduğunu açıklaması ile kavram tartışılmaktadır. Bu kavganın temelleri eskiye gitmekle birlikte Çin ile ABD arasındaki çatışmadan yorumlamak gerekir”. "ÇİN SAHNEYE ÇIKTI" 1990’lı yıllardan sonra tek güç kalan ABD ve Batı Avrupa sermayesi ucuz işgücü imkanlarından yararlanmak için kalkınma arayışındaki Çin ve Doğu Asya ülkelerine sermaye aktarımı yaptılar. Çin ekonomisinin elde ettiği yabancı sermaye avantajı ve aralıksız otuz yıllık büyüme atağı ile dünya ekonomisinin ikinci büyük ekonomisi olması avantaj başladı. Günümüzdeki ticaret savaşlarının başlangıcı da ticarette güçlenen Çin’in elde ettiği kaynakları küresel projelere yatırması ile başladı. 2013 yılında ilan edilen Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile dünya ekonomisindeki karaların ve denizlerin bağlantılarını Çin merkezli inşa edecek bir atılım başlattı. Bu projenin kendisine ait kalkınma ve yatırım bankası ve altyapı üretecek teknolojik gücü nedeniyle ABD’de de küresel hegemonyanın sonunun geldiği endişesi ticaret savaşlarının fitilini ateşlemiştir. Özelikle 2008 krizinden sonra zayıflayan ABD merkezli küresel ekonomik sistemde Çin daha fazla güçlenmiş ve ABD etkisinden kurtulmak için yeni önlemler almıştır. Bu önlemler, Trump dönemindeki tarife ve vergi engellerinin de gerekçelerini sağlar. "ABD ZARAR GÖRÜR"  Çin aldığı önlemler arasında, Pakistan’dan Afrika’ya kadar doğal kaynakları kontrolünü sağlayacak lojistik altyapısnı oluşturmak, gelişmemiş ülkelere borç bağımlığı oluşturacak finansal yapı kurmak ve ülkelerin iktisadi kalkınmalarına yardımcı olarak ticari ortaklıkları geliştirmek şeklindedir. Çin oluşturduğu yapıdan rahatsız olan Trump idaresi 2018’den sonra Çin’e uygulanan gümrük vergilerini artırarak ve engeller koyarak savaşı kızıştırmıştır. Buna Çin dünyadaki bütün ülkelere teknolojik ürünler ağırlıklı ihracat yapmayı başarmıştır. Trump’ın ikinci kez savaş açtığı Çin ekonomisi dünyanın üretim üssü olduğu gibi ABD küresel şirketlerinin de üretim merkezidir. Dolayısıyla Trump’ın uygulayacağı engeller ve vergiler Çin kadar ABD’ye de zarar vermektedir. Bu yeni düzende ABD diğer ülkelere Çin’e karşı tavır almak zorunluluğu ilkesi üzerinden ilişki kurmaktadır Türkiye ise gelecekte şekillenecek dünya ekonomisinde hangi tarafta olacağı ekonomik ve siyasi kararlar için de en zor olanıdır. "TÜRKİYE'Yİ DE ETKİLEYECEK"                Ticaret savaşları nedeniyle Türkiye’nin ekonomik pozisyonunda siyasi ve askeri sisteminin de değişmesine neden olacaktır. Türkiye’de siyasi partiler, üniversiteler ve düşünce kuruluşları yeni dünya ekonomik sisteminde yerimizin belirlenmesi için daha kapsamlı analizler yapmak zorundadır. Bu değişim, büyük askeri harcamaları da içerdiği için dünyadaki yeni ortaklıklar Türkiye’nin geleceğinde güvenlik açsından da dikkate alınması gerekir." diye konuştu. TARİHSEL SÜREÇ Toplantının bir diğer konuşmacısı Prof. Gövdere ise, konuyu tarihsel bir persfektiften yola çıkarak şöyle analiz ederek şunları kaydetti: “1960-1980 arası dönemde ithal ikamesi ile sanayileşme stratejisi benimsenmiştir. Tüm azgelişmiş ülkelerin kısa sürede kalkınacağı, gelişmiş ülkelere yaklaşacağı düşünülmekteydi. 1979 yılında Latin Amerika’da çıkan dış borç ödeme krizi nedeniyle ülkeler dış kaynak bulmakta zorluklar yaşadılar. IMF ve Dünya Bankası ihracata dönük büyüme stratejisine geçen ülkelere hızla destek sağlamıştır. Halen bu strateji kullanılmaktadır. Küresel ekonomiyi yöneten kurumlar ve ülkeler, diğer ülkelerden kendi içlerine odaklanmalarını, büyüme ve kalkınma peşinde koşmalarını ama küresel düzene karışmamalarını beklemektedir. DTÖ'NE DÜŞEN GÖREV VE TAHKİM 1989 yılında Berlin Duvarı’nın, 1991’de de Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile kapitalizm, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisinin kazandığı ve bunun gelişimde son aşama olduğu rüzgarı estirildi.  Sermayenin küresel olarak serbestleştirilmesi de bu dönemde gündeme geldi. Ancak, gittikleri ülkelerde sermaye kayıpları yaşamamak için azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kurumsal yapının dönüştürülmesini gerekli gördüler. Bu amaçla da 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kuruluşu esnasında bu amaca dönük yasal düzenlemeler yapıldı. Malların serbest ticareti yanında sermaye ve hizmetlerin de serbest ticareti düzenlendi. Tarımın serbest ticarete açılması ise, gelişmiş ülkeler için 5 yıllık, gelişmekte olan ülkeler için ise 10 yıllık geçiş süreleri belirlendi. Bu düzenlemeler arasında, uluslararası Tahkim’in özel bir yeri vardır. Bir ülkeye gelen yabancı yatırımcı, ulusal mahkemelerde hakkını alamadığını düşünürse, uluslararası tahkime gidebilir ve buranın kararı kesindir. Bir diğer düzenleme çok taraflı yatırım anlaşmasıdır. Ülkeler kendi ekonomilerinde sağlık, bankacılık, turizm vb. her alanı yabancı yatırımlara açmak için zorlanmışlardır. Adeta artık bir ülkenin kendi büyüme modelini uygulaması çok zorlaşmıştır.   ​​​TRUMP VE ABD  1990’ların sonu ama özelikle 2000’li yıllarla birlikte tüm dünyada “küresel değer zinciri” denilen bir üretim yöntemi hayata geçti. Bu yöntemle gelişmiş ülkelerin firmaları bir ürünün parçalarını farklı ülkelerde ürettirmeyi benimsediler. Teknolojilerini aktardılar. En ucuz üretim nerede yapılıyorsa oraya üretimi kaydırdılar. Çok uluslu şirketlerin karlılıkları arttı. Ve bu düzende başta ABD gibi batılı ülkelerin ve bu ülkelerin firmalarının faydalandığı genel kabul görmekteydi. Ancak bu anlayış ABD Başkanı Trump’ın ilk döneminde tartışmaya açıldı. Ve Trump bu oyundan ülkesinin zararlı çıktığını bunun baş sorumlusunun da Çin olduğunu ilan etti. Ve gümrük tarifelerini kullanarak durumu kendi ülkesi lehine çevirmeye çalıştı. Trump sonrası başkan olan Biden da bu tarifleri devam ettirdi. Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte ise tarifeler yeniden gündeme geldi. Bu sefer sadece Çin’e değil, yakın müttefiki olan Avrupa ülkeleri de dahil 75 ülkeye tarife koydu. HEGEMONYA SAVAŞI Geri çekilip bakıldığında genel kanaat bunun sadece bir küresel ticaret savaşı olmadığı, ABD ile Çin arasında bir hegemonya mücadelesi olduğu ve bunun ticaret üzerinden yapıldığıdır.  Çinli yetkililer de ABD’nin ülkelerinin büyümesini engellemek istediği şeklinde yorumlamaktadırlar. ABD’nin dünya ticaretinde payı %15’tir. Dolayısıyla, geriye kalan %85 ticaretin kurallara göre işleyip işlemeyeceği de merak konusudur. ABD’nin G. Kore ve Japonya gibi müttefikleri de ticari konularda ABD’yi yardıma davet etmektedirler. Çin bir sektörde büyümeye karar verdi mi, 5-10 yıl arasında küresel payını hızla artırabilmektedir. Örneğin küresel gemi inşaat sektöründe payını 2006’dan 2013’e yüzde sekizden yaklaşık yüzde 50’ye artırmıştır. Küresel ekonomiye ve Türkiye ekonomisine etkileri küresel ticaret hacmini düşürdüğü ölçüde gerçekleşecektir. Ülkeler arasında anlaşmalar olup olmayacağı, Asya bölgesinde üretim yapan batılı firmaların uyum süreçleri etkinin büyüklüğünü belirleyecektir." Toplantı sunumların ardından soru, cevap ve yorumlarla sona erdi.
Antalya Ortak Düşünce Meclisi ANODEM 'Küresel Ticaret Savaşları, Dünya ve Türkiye” konusu masaya yatırıldı. toplantıya konuşmacı olarak Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi aynı zamanda ANODEM daimi üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldıran ile Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Bekir Gövdere katıldı.

haberimizvar.net-  ANODEM ( Antalya Ortak Düşün Meclisi) Mayıs ayı toplantısında “Küresel ticaret savaşları, Dünya ve Türkiye” konusu ele alındı. Toplantının sunumlarını Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F Öğretim üyesi ve ANODEM daimi üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldıran ile Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi Prof. Dr.  Bekir Gövdere’nin yaptı.
Toplantıda ilk sözü alan Prof. Yıldıran oldu, Yıldıran, “Ticaret savaşları, ülkelerin gümrük vergileri, ticaret engelleri ve kur ayarlamaları ile birbirleri ile yaptıkları iktisadi savaş türüne denilmektedir. Son olarak ABD Başkanı Trump’ın bütün dünyaya vergi koyduğunu açıklaması ile kavram tartışılmaktadır. Bu kavganın temelleri eskiye gitmekle birlikte Çin ile ABD arasındaki çatışmadan yorumlamak gerekir”.

"ÇİN SAHNEYE ÇIKTI"
1990’lı yıllardan sonra tek güç kalan ABD ve Batı Avrupa sermayesi ucuz işgücü imkanlarından yararlanmak için kalkınma arayışındaki Çin ve Doğu Asya ülkelerine sermaye aktarımı yaptılar. Çin ekonomisinin elde ettiği yabancı sermaye avantajı ve aralıksız otuz yıllık büyüme atağı ile dünya ekonomisinin ikinci büyük ekonomisi olması avantaj başladı. Günümüzdeki ticaret savaşlarının başlangıcı da ticarette güçlenen Çin’in elde ettiği kaynakları küresel projelere yatırması ile başladı. 2013 yılında ilan edilen Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile dünya ekonomisindeki karaların ve denizlerin bağlantılarını Çin merkezli inşa edecek bir atılım başlattı. Bu projenin kendisine ait kalkınma ve yatırım bankası ve altyapı üretecek teknolojik gücü nedeniyle ABD’de de küresel hegemonyanın sonunun geldiği endişesi ticaret savaşlarının fitilini ateşlemiştir. Özelikle 2008 krizinden sonra zayıflayan ABD merkezli küresel ekonomik sistemde Çin daha fazla güçlenmiş ve ABD etkisinden kurtulmak için yeni önlemler almıştır. Bu önlemler, Trump dönemindeki tarife ve vergi engellerinin de gerekçelerini sağlar.

"ABD ZARAR GÖRÜR"
 Çin aldığı önlemler arasında, Pakistan’dan Afrika’ya kadar doğal kaynakları kontrolünü sağlayacak lojistik altyapısnı oluşturmak, gelişmemiş ülkelere borç bağımlığı oluşturacak finansal yapı kurmak ve ülkelerin iktisadi kalkınmalarına yardımcı olarak ticari ortaklıkları geliştirmek şeklindedir. Çin oluşturduğu yapıdan rahatsız olan Trump idaresi 2018’den sonra Çin’e uygulanan gümrük vergilerini artırarak ve engeller koyarak savaşı kızıştırmıştır. Buna Çin dünyadaki bütün ülkelere teknolojik ürünler ağırlıklı ihracat yapmayı başarmıştır. Trump’ın ikinci kez savaş açtığı Çin ekonomisi dünyanın üretim üssü olduğu gibi ABD küresel şirketlerinin de üretim merkezidir. Dolayısıyla Trump’ın uygulayacağı engeller ve vergiler Çin kadar ABD’ye de zarar vermektedir. Bu yeni düzende ABD diğer ülkelere Çin’e karşı tavır almak zorunluluğu ilkesi üzerinden ilişki kurmaktadır Türkiye ise gelecekte şekillenecek dünya ekonomisinde hangi tarafta olacağı ekonomik ve siyasi kararlar için de en zor olanıdır.

"TÜRKİYE'Yİ DE ETKİLEYECEK"              
 Ticaret savaşları nedeniyle Türkiye’nin ekonomik pozisyonunda siyasi ve askeri sisteminin de değişmesine neden olacaktır. Türkiye’de siyasi partiler, üniversiteler ve düşünce kuruluşları yeni dünya ekonomik sisteminde yerimizin belirlenmesi için daha kapsamlı analizler yapmak zorundadır. Bu değişim, büyük askeri harcamaları da içerdiği için dünyadaki yeni ortaklıklar Türkiye’nin geleceğinde güvenlik açsından da dikkate alınması gerekir." diye konuştu.

TARİHSEL SÜREÇ

Toplantının bir diğer konuşmacısı Prof. Gövdere ise, konuyu tarihsel bir persfektiften yola çıkarak şöyle analiz ederek şunları kaydetti: “1960-1980 arası dönemde ithal ikamesi ile sanayileşme stratejisi benimsenmiştir. Tüm azgelişmiş ülkelerin kısa sürede kalkınacağı, gelişmiş ülkelere yaklaşacağı düşünülmekteydi. 1979 yılında Latin Amerika’da çıkan dış borç ödeme krizi nedeniyle ülkeler dış kaynak bulmakta zorluklar yaşadılar. IMF ve Dünya Bankası ihracata dönük büyüme stratejisine geçen ülkelere hızla destek sağlamıştır. Halen bu strateji kullanılmaktadır. Küresel ekonomiyi yöneten kurumlar ve ülkeler, diğer ülkelerden kendi içlerine odaklanmalarını, büyüme ve kalkınma peşinde koşmalarını ama küresel düzene karışmamalarını beklemektedir.

DTÖ'NE DÜŞEN GÖREV VE TAHKİM
1989 yılında Berlin Duvarı’nın, 1991’de de Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile kapitalizm, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisinin kazandığı ve bunun gelişimde son aşama olduğu rüzgarı estirildi.  Sermayenin küresel olarak serbestleştirilmesi de bu dönemde gündeme geldi. Ancak, gittikleri ülkelerde sermaye kayıpları yaşamamak için azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kurumsal yapının dönüştürülmesini gerekli gördüler. Bu amaçla da 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kuruluşu esnasında bu amaca dönük yasal düzenlemeler yapıldı. Malların serbest ticareti yanında sermaye ve hizmetlerin de serbest ticareti düzenlendi. Tarımın serbest ticarete açılması ise, gelişmiş ülkeler için 5 yıllık, gelişmekte olan ülkeler için ise 10 yıllık geçiş süreleri belirlendi. Bu düzenlemeler arasında, uluslararası Tahkim’in özel bir yeri vardır. Bir ülkeye gelen yabancı yatırımcı, ulusal mahkemelerde hakkını alamadığını düşünürse, uluslararası tahkime gidebilir ve buranın kararı kesindir. Bir diğer düzenleme çok taraflı yatırım anlaşmasıdır. Ülkeler kendi ekonomilerinde sağlık, bankacılık, turizm vb. her alanı yabancı yatırımlara açmak için zorlanmışlardır. Adeta artık bir ülkenin kendi büyüme modelini uygulaması çok zorlaşmıştır.
 
​​​TRUMP VE ABD
 1990’ların sonu ama özelikle 2000’li yıllarla birlikte tüm dünyada “küresel değer zinciri” denilen bir üretim yöntemi hayata geçti. Bu yöntemle gelişmiş ülkelerin firmaları bir ürünün parçalarını farklı ülkelerde ürettirmeyi benimsediler. Teknolojilerini aktardılar. En ucuz üretim nerede yapılıyorsa oraya üretimi kaydırdılar. Çok uluslu şirketlerin karlılıkları arttı. Ve bu düzende başta ABD gibi batılı ülkelerin ve bu ülkelerin firmalarının faydalandığı genel kabul görmekteydi. Ancak bu anlayış ABD Başkanı Trump’ın ilk döneminde tartışmaya açıldı. Ve Trump bu oyundan ülkesinin zararlı çıktığını bunun baş sorumlusunun da Çin olduğunu ilan etti. Ve gümrük tarifelerini kullanarak durumu kendi ülkesi lehine çevirmeye çalıştı. Trump sonrası başkan olan Biden da bu tarifleri devam ettirdi. Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte ise tarifeler yeniden gündeme geldi. Bu sefer sadece Çin’e değil, yakın müttefiki olan Avrupa ülkeleri de dahil 75 ülkeye tarife koydu.

HEGEMONYA SAVAŞI
Geri çekilip bakıldığında genel kanaat bunun sadece bir küresel ticaret savaşı olmadığı, ABD ile Çin arasında bir hegemonya mücadelesi olduğu ve bunun ticaret üzerinden yapıldığıdır.  Çinli yetkililer de ABD’nin ülkelerinin büyümesini engellemek istediği şeklinde yorumlamaktadırlar. ABD’nin dünya ticaretinde payı %15’tir. Dolayısıyla, geriye kalan %85 ticaretin kurallara göre işleyip işlemeyeceği de merak konusudur. ABD’nin G. Kore ve Japonya gibi müttefikleri de ticari konularda ABD’yi yardıma davet etmektedirler. Çin bir sektörde büyümeye karar verdi mi, 5-10 yıl arasında küresel payını hızla artırabilmektedir. Örneğin küresel gemi inşaat sektöründe payını 2006’dan 2013’e yüzde sekizden yaklaşık yüzde 50’ye artırmıştır. Küresel ekonomiye ve Türkiye ekonomisine etkileri küresel ticaret hacmini düşürdüğü ölçüde gerçekleşecektir. Ülkeler arasında anlaşmalar olup olmayacağı, Asya bölgesinde üretim yapan batılı firmaların uyum süreçleri etkinin büyüklüğünü belirleyecektir."
Toplantı sunumların ardından soru, cevap ve yorumlarla sona erdi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.