dini chat
deneme bonusu deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler
kuşadası escort antalya travesti çorlu escort çerkezköy escort çeşme escort kayseri escort konya escort gaziantep escort fethiye escort bodrum escort
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler

İlber Ortaylı: Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin rüyasıdır

GÜNDEM 10.08.2025 - 13:57, Güncelleme: 10.08.2025 - 13:57
 

İlber Ortaylı: Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin rüyasıdır

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Antalya Müzesi’nin baştan sonra yenilenmesini öngören proje hakkında kaleme aldığı yazısında, “Yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin başlıca rüya malzemesidir. Her hâlükârda yeni müze binasının projesi üzerinde durulmalıdır. Antalya Müzesi’nin yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Ancak ne yapılırsa yapılsın, aceleye getirilmemelidir.” uyarısı yaptı.

haberimizvar.net- İşte Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan Antalya Müzesi ile ilgili yazısı: "Antalya vilayetinin klasik devirdeki Pamfilya bölgesi Doğu Antalya’yı kapsar. Pisidya ise Kuzey Antalya’yı içine alır. Bölge kısmen Likya’dan oluştuğu için bu da Antalya’ya dahildir. Antalya, ta Asya içlerinden gelen Selçuklular döneminden beri İpek Yolu’nun ulaştığı ve buna bağlı olarak tesis edilen kervansarayların son noktalarından biri olmuştur. Antalya’da Selçuklu devrinden kalma Yivli Minare gibi eserler, Helenistik devrin kalıntıları ve ünlü Hadrianus Kapısı’yla (ki Roma İmparatorluk devrinde Anadolu’yu en çok imar edenlerin başında gelir) iç içe bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir. Maalesef, hızlı ve aşırı şehirleşme hiçbir şekilde kontrol edilmemiş; şehrin antikiteden beri süregelen rengârenk dokusu altüst olmuştur. Bugünkü Antalya’da tarihî eserler kadar doğal zenginlikler de tehdit altındadır. Özellikle falezlerin durumu dikkate değerdir. Şehir surları ve 19. yüzyıldan bu yana görünen konaklar, Antalya’nın her an göz ardı edilemeyecek zenginlikleri arasındadır. DEPREME DAYANIKLIĞI TARTIŞMALI 1960’ların başında Pamfilya, Pisidya ve Likya bölgelerinin zengin lahitleri ve heykelleri Antalya’da teşhir edilirdi. Zamanla, Side’deki eski Roma hamamında bir Side Müzesi de buna ilave edildi. Oysa bölgenin dünya çapında büyük bir müzeye ihtiyacı vardı. Antalya Müzesi dünya çapında bir sanat eseri müze olmaktan çok, 1960’ların başında Üstad Mimar Doğan Tekeli’nin tasarladığı bugünkü müzeyle varlığını sürdürdü. Günümüzde ise müzenin depreme dayanıklılığı tartışma konusu yapılmaktadır. Sayın Doğan Tekeli’nin, mesleki hayatının önemli eserlerinden biri olan bu müzeyle ilgili açıkça konuşmasını; dayanıklılığına ve sağlamlığına kefil olduğunu ifade etmesini beklerdim. Hatta gerekirse restorasyonunu üstlenmeyi vadetmesini umuyordum. Elbette bir işinsanının ya da özellikle bir sanatçı hocanın mali konular ve bağışlarla ilgili konuşması pek nazik karşılanmayabilir. Ancak böyle bir çıkış, tüm tartışmaları sona erdirebilir; hatta hocanın itiraz ettiği noktalarda haklılığını da ortaya koyabilir. Nitekim hoca, 100 milyon liralık bir restorasyonla müzenin hayatına mükemmel bir şekilde devam edebileceğini söylüyor. Onun bu görüşünü, bazı talebeleri ve meslektaşları da paylaşıyor. Kültür Bakanlığımızın 1970’li yıllardaki efsane yöneticisi, Kültür Bakanı Müsteşar Yardımcısı (Eski Eserler Genel Müdürü) Dr. Murat Katoğlu’nun bana bizzat verdiği notlar da açıkça ortadadır. Buna göre; müzenin çevresindeki saha genişletilmeye uygundur. Katoğlu’nun en büyük endişesi, sıfırdan yapılacak yeni inşaat süresince müze koleksiyonundaki eserlerin nasıl korunacağıdır. Bu ciddi bir sorundur. Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin başlıca rüya malzemesidir. Birincisi: Konteynerlerde neleri saklayacaksınız? Başta Perge olmak üzere Antalya Müzesi’nin dünya literatürüne ve mirasına kazandırdığı eserlerin çoğu buradadır. Hâlihazırdaki müze binası, deniz tarafındaki falezlerle temas hâlindedir. “Bu falezlerin sit alanı statüsü birinci dereceden üçüncü dereceye indirildi mi?” diye soruluyor. Bu neden yapılır? Müzenin başka bir yere taşınması mı düşünülüyor? YENİLENMESİ ACELEYE GELMEMELİ Her hâlükârda yeni müze binasının projesi üzerinde durulmalıdır. Doğan Tekeli’nin yaptığı müze, tek katlı, şehrin siluetini bozmayan; hiç şüphesiz ki döneminin mimarlarından, mesela Turgut Cansever gibi, artistik yönü çok güçlü bir eser olmasa da düzgün ve yeterli bir yapıdır. Görünümü mütevazı ve ihtiyacı karşılayan bir binadır. Antalya Müzesi’nin yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Ancak ne yapılırsa yapılsın, aceleye getirilmemelidir. Üstelik şehirde, Suna ve İnan Kıraç’ın Antalya’nın Türk devrine ait konakları esas alarak kurduğu Kaleiçi Müzesi gibi bir örnek varken, bu karar Antalya’da daha geniş bir çerçevede tartışılmalıdır. Ayrıca Side’deki müze -ki Helen döneminin, ardından Helenistik ve Roma dönemlerinin en önemli eserlerini barındıran bir kazı evidir- müze statüsünde yeniden ele alınmalıdır. Antalya’nın batısındaki Mira, dağlık bölgelerdeki Thermessos ve Isparta bölgesindeki Sagalassos kazıları bu büyük kültürel kompleksin önemli parçalarıdır. Selçuklu dönemi eserleri ve halen ayaktaki kervansaraylar, Alanya bölgesindeki tersane ve kale, bizim bu gezi için önerdiğimiz bölgelerdir. Bir haftalık bir geziyi konaklayarak ve tetkikle bu bölgede tamamlamanız gerekir. Bu bölge şimdi müzeleşmenin yeni sahasıdır. Korkuteli ve Elmalı gibi Selçuklu devrinin parlayan eserleri ve yerleşimleri, her zaman Antalya’nın kültürel turizminin dışında bırakılmıştır. Bunların bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. ELEŞTİREL BAKIŞ HERKESİN HAKKI Bugünkü Antalya vilayeti içindeki Pisidya ve Likya gibi bölgeler, tüm Yunan ve Roma dönemi boyunca istisnai bir yapı arz eder. Dağlık bölgelerdeki antik yerleşimlerin örnekleridir. Başka hiçbir yerde dağlık alanlarda bu denli parlak şehirler ve yerleşmeler göze çarpmaz. Roma dönemi tiyatroları arasında Aspendos fevkalade bir örnektir. Nitekim kullanılıyor; fakat Side’deki büyük tiyatro için hâlâ başarılı bir restorasyon, değerlendirme ve kullanım planının yürürlüğe girdiğini söylemek mümkün değildir. Bunların üzerinde ayrıca durulmalıdır. Türkiye, antikitenin en parlak merkezlerinden biridir. Küçük Asya’daki Roma dönemi, İtalya’daki kadar parlak ve özgün eserler ortaya koymuştur. Çünkü burası zengin bir kıtadır. Tıpkı Helenistik dönemin eserleri ve Aiolis yerleşmeleri gibi. Aslında Küçük Asya’daki zenginlik, Ahamenişler devrinde dahi imparatorluğun ana merkezi İran’ı (Şuşa-Persepolis) geçecek kadar önemli eserlerin yurdu olmuştur. Dolayısıyla bu bölgeyi, yani antik Antalya’yı gezerken, memleketin tarihî mirasının zenginliğini değerlendirme sorunları üzerinde düşünmek, fikir edinmek ve eleştirel bir bakış ileri sürmek herkesin hakkı ve görevidir."
Prof. Dr. İlber Ortaylı, Antalya Müzesi’nin baştan sonra yenilenmesini öngören proje hakkında kaleme aldığı yazısında, “Yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin başlıca rüya malzemesidir. Her hâlükârda yeni müze binasının projesi üzerinde durulmalıdır. Antalya Müzesi’nin yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Ancak ne yapılırsa yapılsın, aceleye getirilmemelidir.” uyarısı yaptı.

haberimizvar.net- İşte Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan Antalya Müzesi ile ilgili yazısı:
" Antalya vilayetinin klasik devirdeki Pamfilya bölgesi Doğu Antalya’yı kapsar. Pisidya ise Kuzey Antalya’yı içine alır. Bölge kısmen Likya’dan oluştuğu için bu da Antalya’ya dahildir. Antalya, ta Asya içlerinden gelen Selçuklular döneminden beri İpek Yolu’nun ulaştığı ve buna bağlı olarak tesis edilen kervansarayların son noktalarından biri olmuştur. Antalya’da Selçuklu devrinden kalma Yivli Minare gibi eserler, Helenistik devrin kalıntıları ve ünlü Hadrianus Kapısı’yla (ki Roma İmparatorluk devrinde Anadolu’yu en çok imar edenlerin başında gelir) iç içe bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir.

Maalesef, hızlı ve aşırı şehirleşme hiçbir şekilde kontrol edilmemiş; şehrin antikiteden beri süregelen rengârenk dokusu altüst olmuştur. Bugünkü Antalya’da tarihî eserler kadar doğal zenginlikler de tehdit altındadır. Özellikle falezlerin durumu dikkate değerdir. Şehir surları ve 19. yüzyıldan bu yana görünen konaklar, Antalya’nın her an göz ardı edilemeyecek zenginlikleri arasındadır.

DEPREME DAYANIKLIĞI TARTIŞMALI

1960’ların başında Pamfilya, Pisidya ve Likya bölgelerinin zengin lahitleri ve heykelleri Antalya’da teşhir edilirdi. Zamanla, Side’deki eski Roma hamamında bir Side Müzesi de buna ilave edildi. Oysa bölgenin dünya çapında büyük bir müzeye ihtiyacı vardı. Antalya Müzesi dünya çapında bir sanat eseri müze olmaktan çok, 1960’ların başında Üstad Mimar Doğan Tekeli’nin tasarladığı bugünkü müzeyle varlığını sürdürdü. Günümüzde ise müzenin depreme dayanıklılığı tartışma konusu yapılmaktadır.

Sayın Doğan Tekeli’nin, mesleki hayatının önemli eserlerinden biri olan bu müzeyle ilgili açıkça konuşmasını; dayanıklılığına ve sağlamlığına kefil olduğunu ifade etmesini beklerdim. Hatta gerekirse restorasyonunu üstlenmeyi vadetmesini umuyordum. Elbette bir işinsanının ya da özellikle bir sanatçı hocanın mali konular ve bağışlarla ilgili konuşması pek nazik karşılanmayabilir. Ancak böyle bir çıkış, tüm tartışmaları sona erdirebilir; hatta hocanın itiraz ettiği noktalarda haklılığını da ortaya koyabilir. Nitekim hoca, 100 milyon liralık bir restorasyonla müzenin hayatına mükemmel bir şekilde devam edebileceğini söylüyor. Onun bu görüşünü, bazı talebeleri ve meslektaşları da paylaşıyor.
Kültür Bakanlığımızın 1970’li yıllardaki efsane yöneticisi, Kültür Bakanı Müsteşar Yardımcısı (Eski Eserler Genel Müdürü) Dr. Murat Katoğlu’nun bana bizzat verdiği notlar da açıkça ortadadır. Buna göre; müzenin çevresindeki saha genişletilmeye uygundur. Katoğlu’nun en büyük endişesi, sıfırdan yapılacak yeni inşaat süresince müze koleksiyonundaki eserlerin nasıl korunacağıdır. Bu ciddi bir sorundur. Antalya Müzesi, hırsızların ve görgüsüz Amerikalı zenginlerin başlıca rüya malzemesidir.

Birincisi: Konteynerlerde neleri saklayacaksınız? Başta Perge olmak üzere Antalya Müzesi’nin dünya literatürüne ve mirasına kazandırdığı eserlerin çoğu buradadır. Hâlihazırdaki müze binası, deniz tarafındaki falezlerle temas hâlindedir. “Bu falezlerin sit alanı statüsü birinci dereceden üçüncü dereceye indirildi mi?” diye soruluyor. Bu neden yapılır? Müzenin başka bir yere taşınması mı düşünülüyor?

YENİLENMESİ ACELEYE GELMEMELİ

Her hâlükârda yeni müze binasının projesi üzerinde durulmalıdır. Doğan Tekeli’nin yaptığı müze, tek katlı, şehrin siluetini bozmayan; hiç şüphesiz ki döneminin mimarlarından, mesela Turgut Cansever gibi, artistik yönü çok güçlü bir eser olmasa da düzgün ve yeterli bir yapıdır. Görünümü mütevazı ve ihtiyacı karşılayan bir binadır. Antalya Müzesi’nin yenilenmesi tartışılması gereken bir konudur. Ancak ne yapılırsa yapılsın, aceleye getirilmemelidir. Üstelik şehirde, Suna ve İnan Kıraç’ın Antalya’nın Türk devrine ait konakları esas alarak kurduğu Kaleiçi Müzesi gibi bir örnek varken, bu karar Antalya’da daha geniş bir çerçevede tartışılmalıdır.
Ayrıca Side’deki müze -ki Helen döneminin, ardından Helenistik ve Roma dönemlerinin en önemli eserlerini barındıran bir kazı evidir- müze statüsünde yeniden ele alınmalıdır. Antalya’nın batısındaki Mira, dağlık bölgelerdeki Thermessos ve Isparta bölgesindeki Sagalassos kazıları bu büyük kültürel kompleksin önemli parçalarıdır. Selçuklu dönemi eserleri ve halen ayaktaki kervansaraylar, Alanya bölgesindeki tersane ve kale, bizim bu gezi için önerdiğimiz bölgelerdir. Bir haftalık bir geziyi konaklayarak ve tetkikle bu bölgede tamamlamanız gerekir.
Bu bölge şimdi müzeleşmenin yeni sahasıdır. Korkuteli ve Elmalı gibi Selçuklu devrinin parlayan eserleri ve yerleşimleri, her zaman Antalya’nın kültürel turizminin dışında bırakılmıştır. Bunların bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir.

ELEŞTİREL BAKIŞ HERKESİN HAKKI

Bugünkü Antalya vilayeti içindeki Pisidya ve Likya gibi bölgeler, tüm Yunan ve Roma dönemi boyunca istisnai bir yapı arz eder. Dağlık bölgelerdeki antik yerleşimlerin örnekleridir. Başka hiçbir yerde dağlık alanlarda bu denli parlak şehirler ve yerleşmeler göze çarpmaz. Roma dönemi tiyatroları arasında Aspendos fevkalade bir örnektir. Nitekim kullanılıyor; fakat Side’deki büyük tiyatro için hâlâ başarılı bir restorasyon, değerlendirme ve kullanım planının yürürlüğe girdiğini söylemek mümkün değildir. Bunların üzerinde ayrıca durulmalıdır.

Türkiye, antikitenin en parlak merkezlerinden biridir. Küçük Asya’daki Roma dönemi, İtalya’daki kadar parlak ve özgün eserler ortaya koymuştur. Çünkü burası zengin bir kıtadır. Tıpkı Helenistik dönemin eserleri ve Aiolis yerleşmeleri gibi. Aslında Küçük Asya’daki zenginlik, Ahamenişler devrinde dahi imparatorluğun ana merkezi İran’ı (Şuşa-Persepolis) geçecek kadar önemli eserlerin yurdu olmuştur.

Dolayısıyla bu bölgeyi, yani antik Antalya’yı gezerken, memleketin tarihî mirasının zenginliğini değerlendirme sorunları üzerinde düşünmek, fikir edinmek ve eleştirel bir bakış ileri sürmek herkesin hakkı ve görevidir."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.