Taht kavgasının gölgesinde Eğitim Sen Genel Kurulu

GÜNDEM 01.12.2020 - 16:53, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:06
 

Taht kavgasının gölgesinde Eğitim Sen Genel Kurulu

KESK'e bağlı sendikaların kongrelerinde yapılan tartışmaların içerik, düzey açısından içler acısı bir durumda olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Sorun sendikal harekette bir yenilenme, yeniden inşa ve mücadele hattının açığa çıkarılmasıdır. Kamu emekçileri hareketinin sorunlarını aşması, kendini yenilemesi, baştan aşağı yeniden inşa etmesi yaslandığı tarihsel birikim itibarıyla mümkündür

haberimizvar.net- İçinden geçtiğimiz pandemi sürecinin yanı sıra iç ve dış politik gelişmelerin de etkisiyle Cumhur İttifakı’nın üstesinden gelemediği ekonomik, siyasal, sosyal krizlerin yarattığı kaotik bir geleceğe doğru dolu dizgin yol alıyoruz. İktidar bloğu pandemi sürecini neoliberal politikaların derinleştirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirmek istemektedir. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak görüp OHAL ilanı ile kendi karşı darbesini yaptığı gibi. Salgın yönetiminde tel tel dökülen AKP-MHP iktidarı halk sağlığı sorununu sadece emekçilerin hak mücadelesi sırasında hatırlamakta, işçi sınıfının kazanımlarını birer birer elinden almayı ise bir an bile aklından çıkarmamaktadır. Öyle ki işsizlik ve yoksullukla boğuşan emekçilerin kıdem tazminatlarına göz dikmekte, ödenmeyen temel ücretleri, tazminatları için kilometrelerce yol kat etmeyi göze alan işçilerin üstüne polisi vahşice saldırtmakta, toprağına, deresine, havasına sahip çıkmaya çalışan köylüleri, mallarına el koyarak mülksüzleştirmektedir. Pandemi döneminde sözüm ona işçi sağlığı gerekçesiyle ortaya atılan öneriler çalışma yaşamının güvencesizleştirilmesi, kuralsızlaştırılması, işçilerin köleleştirilmesi için kullanılmaktadır. Devlet ve sermaye şiddeti, bir gün polis copu kılığına girmekte, başka bir gün KHK, diğer günler elektronik pranga veya patronun gecenin ilerleyen saatlerinde iş paslayan telefonu kılığına… Saldırının farklı biçimler altında geldiği böyle bir ortamda sınıf hareketi adına hareket eden tüm örgütlü yapıların (sendikaların, meslek odalarının) kendi oturmuş düzenekleri içinde yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremediğini görmekteyiz. Kapitalizm yeni bir dönemi açmaya başlarken emek hareketinin eski dönemi kapatamamış olması işçi sınıfını saldırılar karşısında savunmasız bırakmaktadır. Sendikal hareketin bir mücadele hattı kurabilmesinin yolu, sınıfın bu çok katmanlı yapısını örgütlemeyi önüne koymasından, bir mücadele programı oluşturabilmek için gerekli araç, tarz ve dilin yaratılmasından geçmektedir. Bu bağlamda, içinden geçtiğimiz bu süreçte sendikaların kendini gözden geçirdiği, yenilenme ve yeniden inşa etme tartışmalarını yürüttüğü kongre süreçleri ayrı bir öneme sahiptir. Keza işçi ve kamu emekçileri sendikalarının kongreleri, içinden geçtiğimiz dönemin ihtiyaçlarını kavramamızı sağlayan konuların tartışıldığı, öne çıkan mücadele başlıklarının tespit edildiği ve buna dönük örgütlenme biçimlerinin ele alındığı ortamlar olmalıdır. KESK ve bağlı işkolu sendikalarının kongreleri öncesinde bu yaklaşımla sendikal dinamiklerle tartışma platformları oluşturulmasını, emek hareketinin önümüzdeki dönemi projekte etmesini içeren toplantı, söyleşi, atölye vb. önerilerinin kıymetli olacağını düşündük. Ne yazık ki bu doğrultuda beyan edilen görüşlerin, temenniden öte gitmediği de zamanla görüldü. Kongrelerin pandemi gerekçesiyle ertelenmesi önerisinin de kongrenin ayrıntılarının da konuşulduğu bir ortamda, sendikalarımızın ve mücadelenin ihtiyaçlarına dönük tartışmaların ileri bir tarihte yapılacak program ve tüzük kongresine ötelenmek istenmesi sendikal grupların önceliklerinin ne olduğunu açığa vurmuş oldu. Eğitim ve sağlık alanında görülen pandemi fırsatçılığı ile, sağlık çalışanlarının izin ve emeklilik haklarının ellerinden alınarak ölüm pahasına çalıştırıldığı, eğitim alanında eğitim hakkına erişimde zaten var olan çeşitli engellerin, ayrımcılığın üzerine pandemi sürecinde uzaktan eğitim olgusuyla birlikte eşitsizliklerin daha da derinleştiği, eğitim emekçilerinin daha da güvencesizleştirildiği, başta özel okul ve dershanede çalışanlar olmak üzere eğitim emekçilerinin iş güvencesinin neredeyse tamamen ortada kalktığı bir süreçte, kongrelerin, alanın örgütlenme-mücadele araçlarını yeniden gözden geçirerek yenileyeceği, kendini yeniden inşa edeceği bir kurguyla ele alınması gerekirdi. Yeni mücadele dinamiklerinin açığa çıkarılabilmesi için örgütteki yapısal değişikliklerin (güvencesizlerin örgütlenmesi vb.) masaya yatırılması ihtiyaç olarak ortada duruyordu. KOLTUK OYUNLARI   Ancak KESK ve bağlı sendikaların kongrelerinde, kendi statükosunun bile gerisine düştüğü, eski kongreleri bile mumla aradığımız bir nitelik kaybını yaşadık. KESK’e bağlı sendikaların genel kurullarının (Tüm Bel Sen hariç) geride bırakıldığı bir dönemde kongrelerin örgüte yeni bir heyecan katmak yerine yapısal krizleri daha da açığa çıkardığı bir tablo önümüze serildi. Bu durumdan rahatsızlık duymayanlar; mevcut statükonun içinde kalmayı dert etmeyenler, yeni koşullara gözlerini kapatarak ezberlerini devam ettirmek isteyenler, kongreyi seçime indirgeyenler, sendikal örgütlenmeyi temsil mekanizmasından ibaret görenlerdir. Eğitim Sen kongresi tam da bu yaklaşımların tahterevalli oyununa dönüştürülmesi ile heba edilmiştir. Eğitim Sen kongresi pandemi döneminde eğitimin, eğitim emekçilerinin sorunları, bu sorunların çözümüne dönük öneriler, mücadele biçimlerinin tartışılması yerine, dizayn etme, pozisyon tutma, koltuk kapma biçiminde yürütülmüştür. Kimilerinin seyirlik olarak görüp yorumladığı bu sürecin 100 yılı aşkın bir mücadelenin mirası üzerine yükselen Eğitim Sen’in biriktirdiği değerlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. “Game Of Thrones’un (Taht Oyunları)” sendikal versiyonu biçiminde sürdürülen başkanlık ve koltuk kapmaca oyununda hem hakem hem oyuncu olanlar da var tabiî. Son haftaya kadar kongrelerin yapılmasını şiddetle savunup, koltuk kapmaca oyununda en yüksek skoru elde etmeye çalışırken Eğitim Sen Genel Başkanlığının ellerinden kaydığını görünce pandemiyi hatırlayan ve topu taca atarak kongreyi ertelemeye çalışan DSD’li (Devrimci Sendikal Dayanışma) arkadaşlarımızın örgütü manipüle etmekte gösterdiği başarıyı takdir etmiyor değiliz. Keşke aynı başarıyı Eğitim Sen MYK üyelerinin kongre salonunu terk etmek yerine yönetim, disiplin ve denetleme raporları üzerine delegelerin yaptığı konuşmaları dinleyip, cevap verme sorumluluğunda da gösterselerdi. DSD’li arkadaşlarımızın Eğitim Sen kongresi için getirdikleri “dizayn etme” eleştirisini, KESK’e bağlı diğer sendikaların aynı anlayışla yapılan genel kurullarında gündeme getirip/getirmeyeceklerini merak etmiyor değiliz. Şubelerden başlayarak genel merkezlere kadar Demokratik Emek Platformu ile birlikte, diğer sendikal dinamikleri “örgütsel karşılığı olan-olmayan” adı altında sınıflamanın da bir çeşit “dizayn etme” olup olmadığı konusunda bir cevap isteme hakkımız var. Ancak etraflarına ördükleri kibir duvarı yüzünden kimi grupları görmezden gelip, MYK’de bir sekreterlikle desteklenmiş Genel Başkanlık pazarlığından istedikleri sonucu elde edemeyince kongreyi “dar grupçuluğa prim vermeme” gerekçesiyle terk ettikten ve gerçekleri gizlemek için yarattıkları bilgi kirliliğinden sonra verecekleri cevabı merak bile etmiyoruz. Demokrasiden anladıkları kendi temsiliyetlerinin sağlanması mı, yoksa KESK çoğulluğunun kapsanması mı? Altındaki imzanın kapatılarak okunması durumunda, yayımladıkları metindeki suçlamaların, 30 yıllık kamu emekçileri ve KESK tarihinde ilk akla getirdiği grup olduklarının ne kadar farkında bu arkadaşlarımız? KOLTUK BAHŞEDENLER   Game Of Thrones’un diğer bir aktörü hem hakem hem oyuncu olan Demokratik Emek Platformu olmuştur. Kongrelerin başlangıcından bugüne kadar oyun kurucu rolüne soyunmuş olan bu arkadaşlar ısrarla savunduğumuz tüm yapıların ortak görüşmesi önerisinin gerçekleşmemesini diğer gruplara yıkmış, ikili görüşmelerle inisiyatifi ellerinde tutmak istemiştir. Oyun kurucu grubun “Game Of Thrones”taki performansını burada da konuşturmak istememesi kendi tercihidir. Koltuk sayısı ve pozisyon tutma kaygısı bu tercihte belirleyici olmuştur. Koltuk paylaşımına dayalı ikili görüşmelerin seyrine göre oluşturdukları A, B, C planları yönetim/yürütme kurulu görevlerinin ulufe dağıtılır gibi bahşetme olanağını kendilerine vermiştir. Bugüne kadar sendikaların, konfederasyonun yürütmelerinde sorumluluk almaktan kaçmayan DKÇ/DÖ’yü (Devrimci Kamu Çalışanları/Devrimci Öğretmen) yedek kulübesinde bekleyen oyuncu olarak değerlendirmek istemişler ve bunu siyasi nezaket ve düzeyden yoksun bir biçimde kongrede de sürdürmüşlerdir. Son Eğitim Sen kongresinde bu yaklaşım bir kez daha ortaya çıkmıştır. İlkesizliğin, pragmatizmin ayyuka çıktığı kongreler sadece koltukları paylaştırıp, yürütme kurulunda yer alma biçimine dönüşmüş, kongreler seçime ve yönetim kurulu görevlerini paylaşmaya indirgenmiştir. Bu dönem kongreler sürecinin örgütlen(me)mesinde en büyük paydaşlarından olan bu arkadaşlarımıza, oluşmasında rol aldıkları bu tarzın grupların ihtiyaçlarını karşılayabileceğini ama sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini söylemeye bile gerek olmadığı kanısındayız. EVDEKİ HESABI ÇARŞIYA UYMAYANLAR Bu tabloda sendikal mücadele tarihimizde elbirliği ile oluşturduğumuz hukukumuzu, tüzüğümüzü hiçe sayan eğilimlerin ortaya çıkmasının ve süreçte arka planda kalır gibi görünse de ilkesizliğin, pragmatizmin kol gezdiği ortamın oluşmasının temel sorumlularından biri de Emek Hareketidir. Ortak hareket etme ve birlikteliğin sağlanacağı zeminin oluşmasını engellemeyi taktiksel bir hamle olarak kullanan ve kendine manevra aralığı açarak elini güçlendirmeye çalışan bu grup başta güvensizlik olmak üzere olumsuz bir kültürün yeşermesinin vebali altındadır. Sendikal dinamikleri sadece kendilerinin de içinde olduğu kutsal ittifakla (DSD, DEMEP, Sendikal Birlik, Emek Hareketi) sınırlayan bu arkadaşların “işyerlerinden kopukluk” gerekçesiyle listelerini son dakikada geri çekmeleri evdeki hesabın çarşıya uymayabileceğini öğretmiştir umarız. Kendi geri perspektifine dayanarak, kararlaştırılan bazı eylemlere katılmayıp altını boşaltmaktan tutun, örgütün kimi organlarını tanıyıp (KESK MYK) kimilerini tanımamaya (KESK Genel Meclisi) kadar varan bu tutumları on yılların birikimiyle oluşturduğumuz hukukumuzu, tüzüğümüzü yok sayan, aslında örgütü temelden dinamitleyen bir anlayışa hizmet etmektedirler. Hele KHK ile ihraç edilmiş üyelerimize neredeyse devletin bakış açısıyla bakarak bu üyelerimizin seçme ve seçilme hakkını kabul etmemeye varan bu yaklaşımların şube kongrelerinden genel merkezlere kadar ihraç edilmiş arkadaşlarımızın olduğu listede olmaktan imtina ederek ayrı liste oluşturmaya varması kendi örgütüne yabancılaşmanın ve yozlaşmanın sonucudur. TOPYEKUN YENİDEN İNŞA   Devrimci Kamu Çalışanları/Devrimci Öğretmen olarak KESK ve bağlı işkolu sendikalarının kongrelerine dönük yaklaşımımız gereği, sendikal hareketin krizinin ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir masa kurulması önerimize kulak tıkandığı için ilkesel olarak hiçbir ikili görüşme planlayıp toplantı örgütlemedik. Ancak bizim dışımızdaki grupların çağrısı olduğunda mevcut görüşümüzdeki ısrarımızı vurgulamak, yürütme/yönetim kurullarının oluşturulma biçimi hakkındaki görüşümüzü beyan etmek amacıyla siyasi nezaket gereği çağrılı toplantılara katılma doğrultusunda hareket ettik. Bu görüşmelerde yürütme kurulunda sorumluluk alabileceğimizi ifade etmenin dışına çıkmadık. DSD grubunun kongreden çekilme eğilimi belirmeye başladığında tarafımıza getirilen yürütme kurulunda yer alma (boşluğu doldurma) teklifini ise hiçbir ayrıntısını konuşmadan reddettik. KESK’e bağlı sendikaların kongrelerinde yapılan tartışmaların içerik, düzey açısından içler acısı bir durumda olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Sorun sendikal harekette bir yenilenme, yeniden inşa ve mücadele hattının açığa çıkarılmasıdır. Kamu emekçileri hareketinin sorunlarını aşması, kendini yenilemesi, baştan aşağı yeniden inşa etmesi yaslandığı tarihsel birikim itibarıyla mümkündür. Biz Devrimci Öğretmenler, bu demokratik öğretmen hareketi birikimin mirasçıları olarak önümüzdeki dönemde başta örgütümüz Eğitim Sen olmak üzere eğitim alanında örgütlü, örgütsüz tüm yapıları sürece katan, güvencesiz eğitim emekçilerini de “güvenceli iş güvenli gelecek” talebi ile sürecin kurucu unsuru olarak örgütleyen bir yaklaşımla hareket edeceğiz. Bugün mevcut sendikaların ve sendikal yaklaşımların önümüzdeki dönemi kavramaları, buna ilişkin program oluşturmaları bu geleneksel yaklaşımlarla mümkün değildir. Önümüzdeki süreç topyekûn bir yenilenmenin ötesinde topyekûn bir yeniden inşa dönemidir. Devrimci Öğretmenler TÖS ve TÖB DER’den bu yana geçmişten bugüne mücadele birikimi ve değerlerine de sahip çıkarak önümüzdeki sürecin örgütlenmesinde, Eğitim Sen’in yeniden inşa edilmesinde kararlıdır. Bu yürüyüşümüzü tüm eğitim emekçileriyle birlikte yapacağız. Tüm eğitim emekçilerini bu mücadele için yürüyüş kolumuzu oluşturmaya ve birlikte yürümeye çağırıyoruz! Kaynak: Sendika.org
KESK'e bağlı sendikaların kongrelerinde yapılan tartışmaların içerik, düzey açısından içler acısı bir durumda olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Sorun sendikal harekette bir yenilenme, yeniden inşa ve mücadele hattının açığa çıkarılmasıdır. Kamu emekçileri hareketinin sorunlarını aşması, kendini yenilemesi, baştan aşağı yeniden inşa etmesi yaslandığı tarihsel birikim itibarıyla mümkündür

haberimizvar.net- İçinden geçtiğimiz pandemi sürecinin yanı sıra iç ve dış politik gelişmelerin de etkisiyle Cumhur İttifakı’nın üstesinden gelemediği ekonomik, siyasal, sosyal krizlerin yarattığı kaotik bir geleceğe doğru dolu dizgin yol alıyoruz. İktidar bloğu pandemi sürecini neoliberal politikaların derinleştirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirmek istemektedir. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak görüp OHAL ilanı ile kendi karşı darbesini yaptığı gibi.

Salgın yönetiminde tel tel dökülen AKP-MHP iktidarı halk sağlığı sorununu sadece emekçilerin hak mücadelesi sırasında hatırlamakta, işçi sınıfının kazanımlarını birer birer elinden almayı ise bir an bile aklından çıkarmamaktadır. Öyle ki işsizlik ve yoksullukla boğuşan emekçilerin kıdem tazminatlarına göz dikmekte, ödenmeyen temel ücretleri, tazminatları için kilometrelerce yol kat etmeyi göze alan işçilerin üstüne polisi vahşice saldırtmakta, toprağına, deresine, havasına sahip çıkmaya çalışan köylüleri, mallarına el koyarak mülksüzleştirmektedir. Pandemi döneminde sözüm ona işçi sağlığı gerekçesiyle ortaya atılan öneriler çalışma yaşamının güvencesizleştirilmesi, kuralsızlaştırılması, işçilerin köleleştirilmesi için kullanılmaktadır. Devlet ve sermaye şiddeti, bir gün polis copu kılığına girmekte, başka bir gün KHK, diğer günler elektronik pranga veya patronun gecenin ilerleyen saatlerinde iş paslayan telefonu kılığına…

Saldırının farklı biçimler altında geldiği böyle bir ortamda sınıf hareketi adına hareket eden tüm örgütlü yapıların (sendikaların, meslek odalarının) kendi oturmuş düzenekleri içinde yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremediğini görmekteyiz. Kapitalizm yeni bir dönemi açmaya başlarken emek hareketinin eski dönemi kapatamamış olması işçi sınıfını saldırılar karşısında savunmasız bırakmaktadır. Sendikal hareketin bir mücadele hattı kurabilmesinin yolu, sınıfın bu çok katmanlı yapısını örgütlemeyi önüne koymasından, bir mücadele programı oluşturabilmek için gerekli araç, tarz ve dilin yaratılmasından geçmektedir. Bu bağlamda, içinden geçtiğimiz bu süreçte sendikaların kendini gözden geçirdiği, yenilenme ve yeniden inşa etme tartışmalarını yürüttüğü kongre süreçleri ayrı bir öneme sahiptir. Keza işçi ve kamu emekçileri sendikalarının kongreleri, içinden geçtiğimiz dönemin ihtiyaçlarını kavramamızı sağlayan konuların tartışıldığı, öne çıkan mücadele başlıklarının tespit edildiği ve buna dönük örgütlenme biçimlerinin ele alındığı ortamlar olmalıdır.

KESK ve bağlı işkolu sendikalarının kongreleri öncesinde bu yaklaşımla sendikal dinamiklerle tartışma platformları oluşturulmasını, emek hareketinin önümüzdeki dönemi projekte etmesini içeren toplantı, söyleşi, atölye vb. önerilerinin kıymetli olacağını düşündük. Ne yazık ki bu doğrultuda beyan edilen görüşlerin, temenniden öte gitmediği de zamanla görüldü. Kongrelerin pandemi gerekçesiyle ertelenmesi önerisinin de kongrenin ayrıntılarının da konuşulduğu bir ortamda, sendikalarımızın ve mücadelenin ihtiyaçlarına dönük tartışmaların ileri bir tarihte yapılacak program ve tüzük kongresine ötelenmek istenmesi sendikal grupların önceliklerinin ne olduğunu açığa vurmuş oldu.

Eğitim ve sağlık alanında görülen pandemi fırsatçılığı ile, sağlık çalışanlarının izin ve emeklilik haklarının ellerinden alınarak ölüm pahasına çalıştırıldığı, eğitim alanında eğitim hakkına erişimde zaten var olan çeşitli engellerin, ayrımcılığın üzerine pandemi sürecinde uzaktan eğitim olgusuyla birlikte eşitsizliklerin daha da derinleştiği, eğitim emekçilerinin daha da güvencesizleştirildiği, başta özel okul ve dershanede çalışanlar olmak üzere eğitim emekçilerinin iş güvencesinin neredeyse tamamen ortada kalktığı bir süreçte, kongrelerin, alanın örgütlenme-mücadele araçlarını yeniden gözden geçirerek yenileyeceği, kendini yeniden inşa edeceği bir kurguyla ele alınması gerekirdi. Yeni mücadele dinamiklerinin açığa çıkarılabilmesi için örgütteki yapısal değişikliklerin (güvencesizlerin örgütlenmesi vb.) masaya yatırılması ihtiyaç olarak ortada duruyordu.

KOLTUK OYUNLARI  
Ancak KESK ve bağlı sendikaların kongrelerinde, kendi statükosunun bile gerisine düştüğü, eski kongreleri bile mumla aradığımız bir nitelik kaybını yaşadık. KESK’e bağlı sendikaların genel kurullarının (Tüm Bel Sen hariç) geride bırakıldığı bir dönemde kongrelerin örgüte yeni bir heyecan katmak yerine yapısal krizleri daha da açığa çıkardığı bir tablo önümüze serildi. Bu durumdan rahatsızlık duymayanlar; mevcut statükonun içinde kalmayı dert etmeyenler, yeni koşullara gözlerini kapatarak ezberlerini devam ettirmek isteyenler, kongreyi seçime indirgeyenler, sendikal örgütlenmeyi temsil mekanizmasından ibaret görenlerdir. Eğitim Sen kongresi tam da bu yaklaşımların tahterevalli oyununa dönüştürülmesi ile heba edilmiştir.

Eğitim Sen kongresi pandemi döneminde eğitimin, eğitim emekçilerinin sorunları, bu sorunların çözümüne dönük öneriler, mücadele biçimlerinin tartışılması yerine, dizayn etme, pozisyon tutma, koltuk kapma biçiminde yürütülmüştür. Kimilerinin seyirlik olarak görüp yorumladığı bu sürecin 100 yılı aşkın bir mücadelenin mirası üzerine yükselen Eğitim Sen’in biriktirdiği değerlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. “Game Of Thrones’un (Taht Oyunları)” sendikal versiyonu biçiminde sürdürülen başkanlık ve koltuk kapmaca oyununda hem hakem hem oyuncu olanlar da var tabiî.

Son haftaya kadar kongrelerin yapılmasını şiddetle savunup, koltuk kapmaca oyununda en yüksek skoru elde etmeye çalışırken Eğitim Sen Genel Başkanlığının ellerinden kaydığını görünce pandemiyi hatırlayan ve topu taca atarak kongreyi ertelemeye çalışan DSD’li (Devrimci Sendikal Dayanışma) arkadaşlarımızın örgütü manipüle etmekte gösterdiği başarıyı takdir etmiyor değiliz. Keşke aynı başarıyı Eğitim Sen MYK üyelerinin kongre salonunu terk etmek yerine yönetim, disiplin ve denetleme raporları üzerine delegelerin yaptığı konuşmaları dinleyip, cevap verme sorumluluğunda da gösterselerdi.

DSD’li arkadaşlarımızın Eğitim Sen kongresi için getirdikleri “dizayn etme” eleştirisini, KESK’e bağlı diğer sendikaların aynı anlayışla yapılan genel kurullarında gündeme getirip/getirmeyeceklerini merak etmiyor değiliz. Şubelerden başlayarak genel merkezlere kadar Demokratik Emek Platformu ile birlikte, diğer sendikal dinamikleri “örgütsel karşılığı olan-olmayan” adı altında sınıflamanın da bir çeşit “dizayn etme” olup olmadığı konusunda bir cevap isteme hakkımız var. Ancak etraflarına ördükleri kibir duvarı yüzünden kimi grupları görmezden gelip, MYK’de bir sekreterlikle desteklenmiş Genel Başkanlık pazarlığından istedikleri sonucu elde edemeyince kongreyi “dar grupçuluğa prim vermeme” gerekçesiyle terk ettikten ve gerçekleri gizlemek için yarattıkları bilgi kirliliğinden sonra verecekleri cevabı merak bile etmiyoruz. Demokrasiden anladıkları kendi temsiliyetlerinin sağlanması mı, yoksa KESK çoğulluğunun kapsanması mı? Altındaki imzanın kapatılarak okunması durumunda, yayımladıkları metindeki suçlamaların, 30 yıllık kamu emekçileri ve KESK tarihinde ilk akla getirdiği grup olduklarının ne kadar farkında bu arkadaşlarımız?

KOLTUK BAHŞEDENLER  

Game Of Thrones’un diğer bir aktörü hem hakem hem oyuncu olan Demokratik Emek Platformu olmuştur. Kongrelerin başlangıcından bugüne kadar oyun kurucu rolüne soyunmuş olan bu arkadaşlar ısrarla savunduğumuz tüm yapıların ortak görüşmesi önerisinin gerçekleşmemesini diğer gruplara yıkmış, ikili görüşmelerle inisiyatifi ellerinde tutmak istemiştir. Oyun kurucu grubun “Game Of Thrones”taki performansını burada da konuşturmak istememesi kendi tercihidir. Koltuk sayısı ve pozisyon tutma kaygısı bu tercihte belirleyici olmuştur. Koltuk paylaşımına dayalı ikili görüşmelerin seyrine göre oluşturdukları A, B, C planları yönetim/yürütme kurulu görevlerinin ulufe dağıtılır gibi bahşetme olanağını kendilerine vermiştir. Bugüne kadar sendikaların, konfederasyonun yürütmelerinde sorumluluk almaktan kaçmayan DKÇ/DÖ’yü (Devrimci Kamu Çalışanları/Devrimci Öğretmen) yedek kulübesinde bekleyen oyuncu olarak değerlendirmek istemişler ve bunu siyasi nezaket ve düzeyden yoksun bir biçimde kongrede de sürdürmüşlerdir. Son Eğitim Sen kongresinde bu yaklaşım bir kez daha ortaya çıkmıştır. İlkesizliğin, pragmatizmin ayyuka çıktığı kongreler sadece koltukları paylaştırıp, yürütme kurulunda yer alma biçimine dönüşmüş, kongreler seçime ve yönetim kurulu görevlerini paylaşmaya indirgenmiştir. Bu dönem kongreler sürecinin örgütlen(me)mesinde en büyük paydaşlarından olan bu arkadaşlarımıza, oluşmasında rol aldıkları bu tarzın grupların ihtiyaçlarını karşılayabileceğini ama sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini söylemeye bile gerek olmadığı kanısındayız.

EVDEKİ HESABI ÇARŞIYA UYMAYANLAR

Bu tabloda sendikal mücadele tarihimizde elbirliği ile oluşturduğumuz hukukumuzu, tüzüğümüzü hiçe sayan eğilimlerin ortaya çıkmasının ve süreçte arka planda kalır gibi görünse de ilkesizliğin, pragmatizmin kol gezdiği ortamın oluşmasının temel sorumlularından biri de Emek Hareketidir. Ortak hareket etme ve birlikteliğin sağlanacağı zeminin oluşmasını engellemeyi taktiksel bir hamle olarak kullanan ve kendine manevra aralığı açarak elini güçlendirmeye çalışan bu grup başta güvensizlik olmak üzere olumsuz bir kültürün yeşermesinin vebali altındadır. Sendikal dinamikleri sadece kendilerinin de içinde olduğu kutsal ittifakla (DSD, DEMEP, Sendikal Birlik, Emek Hareketi) sınırlayan bu arkadaşların “işyerlerinden kopukluk” gerekçesiyle listelerini son dakikada geri çekmeleri evdeki hesabın çarşıya uymayabileceğini öğretmiştir umarız. Kendi geri perspektifine dayanarak, kararlaştırılan bazı eylemlere katılmayıp altını boşaltmaktan tutun, örgütün kimi organlarını tanıyıp (KESK MYK) kimilerini tanımamaya (KESK Genel Meclisi) kadar varan bu tutumları on yılların birikimiyle oluşturduğumuz hukukumuzu, tüzüğümüzü yok sayan, aslında örgütü temelden dinamitleyen bir anlayışa hizmet etmektedirler. Hele KHK ile ihraç edilmiş üyelerimize neredeyse devletin bakış açısıyla bakarak bu üyelerimizin seçme ve seçilme hakkını kabul etmemeye varan bu yaklaşımların şube kongrelerinden genel merkezlere kadar ihraç edilmiş arkadaşlarımızın olduğu listede olmaktan imtina ederek ayrı liste oluşturmaya varması kendi örgütüne yabancılaşmanın ve yozlaşmanın sonucudur.

TOPYEKUN YENİDEN İNŞA  

Devrimci Kamu Çalışanları/Devrimci Öğretmen olarak KESK ve bağlı işkolu sendikalarının kongrelerine dönük yaklaşımımız gereği, sendikal hareketin krizinin ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir masa kurulması önerimize kulak tıkandığı için ilkesel olarak hiçbir ikili görüşme planlayıp toplantı örgütlemedik. Ancak bizim dışımızdaki grupların çağrısı olduğunda mevcut görüşümüzdeki ısrarımızı vurgulamak, yürütme/yönetim kurullarının oluşturulma biçimi hakkındaki görüşümüzü beyan etmek amacıyla siyasi nezaket gereği çağrılı toplantılara katılma doğrultusunda hareket ettik. Bu görüşmelerde yürütme kurulunda sorumluluk alabileceğimizi ifade etmenin dışına çıkmadık. DSD grubunun kongreden çekilme eğilimi belirmeye başladığında tarafımıza getirilen yürütme kurulunda yer alma (boşluğu doldurma) teklifini ise hiçbir ayrıntısını konuşmadan reddettik.

KESK’e bağlı sendikaların kongrelerinde yapılan tartışmaların içerik, düzey açısından içler acısı bir durumda olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Sorun sendikal harekette bir yenilenme, yeniden inşa ve mücadele hattının açığa çıkarılmasıdır. Kamu emekçileri hareketinin sorunlarını aşması, kendini yenilemesi, baştan aşağı yeniden inşa etmesi yaslandığı tarihsel birikim itibarıyla mümkündür. Biz Devrimci Öğretmenler, bu demokratik öğretmen hareketi birikimin mirasçıları olarak önümüzdeki dönemde başta örgütümüz Eğitim Sen olmak üzere eğitim alanında örgütlü, örgütsüz tüm yapıları sürece katan, güvencesiz eğitim emekçilerini de “güvenceli iş güvenli gelecek” talebi ile sürecin kurucu unsuru olarak örgütleyen bir yaklaşımla hareket edeceğiz.

Bugün mevcut sendikaların ve sendikal yaklaşımların önümüzdeki dönemi kavramaları, buna ilişkin program oluşturmaları bu geleneksel yaklaşımlarla mümkün değildir. Önümüzdeki süreç topyekûn bir yenilenmenin ötesinde topyekûn bir yeniden inşa dönemidir. Devrimci Öğretmenler TÖS ve TÖB DER’den bu yana geçmişten bugüne mücadele birikimi ve değerlerine de sahip çıkarak önümüzdeki sürecin örgütlenmesinde, Eğitim Sen’in yeniden inşa edilmesinde kararlıdır. Bu yürüyüşümüzü tüm eğitim emekçileriyle birlikte yapacağız. Tüm eğitim emekçilerini bu mücadele için yürüyüş kolumuzu oluşturmaya ve birlikte yürümeye çağırıyoruz!
Kaynak: Sendika.org

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.