Sözleşme bizim vazgeçmiyoruz

YAŞAM 11.05.2021 - 10:32, Güncelleme: 11.05.2021 - 10:32
 

Sözleşme bizim vazgeçmiyoruz

İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yıldönümünde BirGün’e konuşan kadınlar sözleşmenin yaşayacağına dikkat çekti. Kadınlar “Fesih kararını tanımıyoruz. İktidarları için kadınları tehdit olarak görüyorlar” dedi.

haberimizvar.net-  Türkiye’nin ‘ilk imzacı’ sıfatıyla imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nin bugün 10’uncu yıldönümü. 11 Mayıs 2011’de imzalanan Sözleşme, 12 Mart 2012’de Meclis’te onaylanmıştı. Sözleşme Türkiye’de 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. 20 Mart 2021 gecesi ise Cumhurbaşkanlığı kararıyla Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini duyurdu. Sözleşmenin ilk imzalandığı dönemde sözleşmeye uygun yapılan tek şey 6284 sayılı Yasa’nın içeriğinin değiştirilmesi oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasından sonra 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kadın örgütlerinin ısrarlı mücadelesiyle 25 maddelik bir yasa olarak çıktı. Yasanın yapısı, önleyici ve koruyucu tedbirler bağlamında İstanbul Sözleşmesi’yle paralel tutulmaya çalışıldı. Ancak AKP hükümeti, Sözleşme’ye, 6284 sayılı Yasa’ya ve dönem dönem çıkardığı genelgelere rağmen kadın cinayetlerini önleme, kadınları şiddetten koruma ve şiddet karşısında güçlendirmeye yönelik mekanizmaları hayata geçirmedi. H.O. isimli erkek tarafından şiddet gören Nahide Opuz’un devletin kendisini korumadığı gerekçesiyle 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurması sonucu mahkeme, Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Ardından çalışmalarına başlanan İstanbul Sözleşmesi, dönemin yetkilileri tarafından sevinçle duyuruldu. BirGün’e konuşan kadınlar, iktidarın o dönem bu sebeple sözleşmeyi ‘can simidi’ olarak kullandığını ifade etti. Oy korkusuyla hareket ediyorlar Geçen on yılı ve İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için önemini BirGün’e anlatan Feminist Avukat Canan Arın, iktidarın ‘oy kaybı’ korkusuyla bu şekilde hareket ettiğini söyledi. Avukat Arın şöyle konuştu: “Parti başındaki insan giderse o parti tamamen çöker. Dolayısıyla oy kaybı yaşayan iktidar taviz vererek bu sözleşmeden çekiliyor. Bu mesele sadece kadın değil insan haklarından taviz vermek anlamına geliyor. Ama artık Türkiye’de zaten insan hakkı diye bir şey yok. Hukuk yerlerin altına girmiş vaziyette. Tabii bunun yanında çok kuvvetli bir kadın muhalefeti de söz konusu. Kadın hareketi ataerkinin temellerini sarstığı için, ataerkiyi korumak ve güçlendirmek amacı ile kadınlar üzerindeki baskıyı artırıyorlar ve artıracaklar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin haysiyetinin bu kadar ayaklar altına alındığı başka bir dönem olmamıştı diye düşünüyorum.” Sözleşme’yi can simidi olarak kullandılar Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, bugün dört bir yanda İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğine dair afişlerin yer alacağını belirtti. “Bu yüzden sözleşme yaşayacak demeye devam ediyoruz” diyen Güllü, şöyle devam etti: “Din tacirleri yalan yanlış birçok argüman söylüyorlar. Halbuki içerik öyle değil. Bu sebeple her yerde afişlerimiz olacak. İstanbul Sözleşmesi’ne çok güzel bir planlamayla can simidi olarak sarılmaya gittik. O dönem bu Sözleşme’nin içerik olarak bir şeyleri değiştireceği inancını taşıyorduk. Onla beraber de sevinç içindeydik. Ancak Sözleşme daha uygulamaya girmeden, onaylanma sürecinden sonra 10 ülkenin daha uygulamasını beklerken 6284 Sayılı Kanun’a geçtik.” Her şey planlı ve programlıydı Sözleşme imzalandıktan hemen sonra birçok değişiklik yapıldığını kaydeden Canan Güllü, her şeyin planlanarak işlendiğini belirtti: “Kadın Bakanlığı, Aile Bakanlığı oldu. Yani dostlar alışverişte görsün diye davrandılar. Kolluk eğitilmemiş, yargı haberdar edilmemiş, biz sürekli uygulama eksiklikleri diye söylenmişiz. Siz insan hakları ihlallerini engelleyeceğim diye Sözleşme’yi imzalamışsınız ama onlarca ihlale göz yummaya başlamışsınız. Bu planlı, programlı bir şekilde rejimle ilgili beyinlerin hesaplaşma dönemine doğru gitti. Hepimiz biliyoruz ki uluslararası bir sözleşme olduğu için tek taraflı çıkılmaz. Bunu Cumhurbaşkanı makamı da biliyordu. Burada yapmaya çalıştıkları gövde gösterisini bazı kesimlere ulaştırmak, aynı anda kadın politikası üzerinden siyaset yaparak konuyu S-400 gibi dış politikaya aracı edecek bir yere taşıma.” Amaç kadına şiddeti engellemek değil Avukat Tuba Torun ise AİHM’in verdiği Opuz kararını hatırlatarak, sözleşmenin buna binaen hazırlandığı bilgisini verdi. Torun, sözleşmenin önemine şöyle değindi: “İstanbul Sözleşmesi 6284’ten ziyade çok daha derinlikli ele alıyordu konuları. En üst sınırdan şiddeti cezalandırmayı öngörüyordu. Kadınlar eve kapatılmak isteniyor. Kadın özgürlüğü ataerkiyi tehdit ediyor. Bu yüzden eşitliği kabul etmiyor, açıkça da dile getiriyorlar. Kendi iktidarlarının bekası için kadınları tehdit olarak görüyorlar. Ancak bu mücadele devam edecek, siyasi iktidar gider kadınların mücadelesi kalır.” Fesih kararı bizim için yok hükmünde Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Özgül Kapdan da sözleşmenin feshedildiğine dair ifadeleri kullanmadıklarını söyledi. Kapdan şöyle konuştu: “Kadınları itaatkâr ev hizmetçileri olarak tasavvur eden, eşit yurttaşlar olarak tanımayan toplumsal yapı niyetinin bir işareti. Bu işaretler ilk kez İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi ile verilmedi. İşaretler 2012’de kürtajın yasaklanmak istenmesi ile gösterilmeye başlandı diyebiliriz. O teşebbüs bugünlerin habercisiydi. Ama samimi olmak gerekirse ne Türkiye kadın hareketi ne de genel olarak demokratik toplum kürtaj yasağı girişiminin alt satırlarını yeterince güçlü ve birlikte dile getirmedi ya da getiremedi. Bugün EŞİK’in başlatacağı eylem ve akabinde 1 Temmuz’a kadar yoğunlaşacak kampanyalarla eşitlik vurgusuna olan toplumsal ihtiyaç daha da yerleşecektir diye düşünüyorum. Önemli olan bir hakkı talep edenlerin talep etmeye devam etmesidir. Vazgeçmeyenler kartopu gibi büyüdükçe bir gecede alınan hukuksuz kararların hükmü devam edemez.” Yaşam hakkımızın koruyucusu Nar Kadın Dayanışması’ndan Ayşegül Uçar ise şunları aktardı: “İstanbul Sözleşmesi’nin iptal kararı AKP’li Cumhurbaşkanı’nın bir sabah uyanınca aklına geldiği için değil şimdiye kadar kadınlar üzerine yürütülen gerici politikaların beklenen bir ürünü olarak karşımıza çıktı. AKP’nin kurulduğu ilk andan itibaren gerek ideolojik gerek tarihsel olarak kadın düşmanı bir parti olduğunu biliyorduk. Peki, böyle bir parti neden İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzaladı? AKP her zaman kendi ihtiyaçlarına göre hareket eden bir parti oldu. Sözleşme’nin imzalandığı tarihlerde AKP ‘hâlâ’ liberal iyi çocuk rolünü oynamaya devam ediyordu. Kadın mücadelesinin yıllardır emek emek geldiği noktada AKP buna yüzünü dönemezdi, o zaman bu role uygun davranmış olamayacaktı. Ama AKP artık gidici olduğunu biliyor. Kendi rejiminin tehdit altında olduğunu da. Kadınların yaşam hakkını koruyan bir sözleşmeden vazgeçiyorlar. Çünkü bu tek adam rejimi için gerici bir toplumsal cinsiyet politikasını hayata geçirmek zaruri bir hal aldı ve bunu saldırgan politikalar dışında da yapamazlar.” İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesinin kadınların kazanımı olduğunun altını çizen Uçar, Sözleşme’nin önemine dair ise şu ifadeleri kullandı: “En başta yaşam hakkımızın Anayasal olarak ve uluslararası düzeyde korunmasıdır. Her türlü şiddet biçiminin, toplumsal cinsiyetin tanınmasıdır. Yani kadına yönelik şiddetin son bulması, önümüzde duran sorunun saptanması ve çözüm için adımların atılmasında tüm sorumluları yükümlü kılmasıdır.” *** AKP tarafından müjdeyle duyurulmuştu 2011 yılında ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni dönemin bakanları da ‘müjde’yle karşılamıştı. Onlardan bazıları şöyle: ♦ Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 3 Haziran 2011’de sosyal medya hesabından “Kadına Şiddet Artık İnsan Hakkı İhlali. Sözleşme, Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı” açıklaması yapmıştı. ♦ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Şu müjdeyi vereceğiz. İstanbul Sözleşmesi en önemli sözleşmelerden biri olacak. İlk imzalayan ülke de Türkiye olmuştur” demişti. ♦ AKP’de Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapan Malatya Milletvekili Öznur Çalık, 22 Kasım 2011’de KEFEK komisyonunda, ‘‘Ülkemiz için çok önemli bir adım’’ şeklinde konuşmuştu. ♦ AKP Genel Başkan yardımcısı Nurettin Canikli, sözleşme için TBMM’de “Türkiye bu sözleşmenin hazırlanmasında öncülük etti. Bir denetim mekanizması oluşturuluyor, çok ciddi yaptırımlar var, son derece etkili olacak” ifadelerini kullanmıştı.
İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yıldönümünde BirGün’e konuşan kadınlar sözleşmenin yaşayacağına dikkat çekti. Kadınlar “Fesih kararını tanımıyoruz. İktidarları için kadınları tehdit olarak görüyorlar” dedi.

haberimizvar.net-  Türkiye’nin ‘ilk imzacı’ sıfatıyla imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nin bugün 10’uncu yıldönümü. 11 Mayıs 2011’de imzalanan Sözleşme, 12 Mart 2012’de Meclis’te onaylanmıştı. Sözleşme Türkiye’de 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. 20 Mart 2021 gecesi ise Cumhurbaşkanlığı kararıyla Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini duyurdu. Sözleşmenin ilk imzalandığı dönemde sözleşmeye uygun yapılan tek şey 6284 sayılı Yasa’nın içeriğinin değiştirilmesi oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasından sonra 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kadın örgütlerinin ısrarlı mücadelesiyle 25 maddelik bir yasa olarak çıktı.

Yasanın yapısı, önleyici ve koruyucu tedbirler bağlamında İstanbul Sözleşmesi’yle paralel tutulmaya çalışıldı. Ancak AKP hükümeti, Sözleşme’ye, 6284 sayılı Yasa’ya ve dönem dönem çıkardığı genelgelere rağmen kadın cinayetlerini önleme, kadınları şiddetten koruma ve şiddet karşısında güçlendirmeye yönelik mekanizmaları hayata geçirmedi.

H.O. isimli erkek tarafından şiddet gören Nahide Opuz’un devletin kendisini korumadığı gerekçesiyle 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurması sonucu mahkeme, Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Ardından çalışmalarına başlanan İstanbul Sözleşmesi, dönemin yetkilileri tarafından sevinçle duyuruldu. BirGün’e konuşan kadınlar, iktidarın o dönem bu sebeple sözleşmeyi ‘can simidi’ olarak kullandığını ifade etti.

Oy korkusuyla hareket ediyorlar

Geçen on yılı ve İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için önemini BirGün’e anlatan Feminist Avukat Canan Arın, iktidarın ‘oy kaybı’ korkusuyla bu şekilde hareket ettiğini söyledi. Avukat Arın şöyle konuştu: “Parti başındaki insan giderse o parti tamamen çöker. Dolayısıyla oy kaybı yaşayan iktidar taviz vererek bu sözleşmeden çekiliyor. Bu mesele sadece kadın değil insan haklarından taviz vermek anlamına geliyor. Ama artık Türkiye’de zaten insan hakkı diye bir şey yok. Hukuk yerlerin altına girmiş vaziyette. Tabii bunun yanında çok kuvvetli bir kadın muhalefeti de söz konusu. Kadın hareketi ataerkinin temellerini sarstığı için, ataerkiyi korumak ve güçlendirmek amacı ile kadınlar üzerindeki baskıyı artırıyorlar ve artıracaklar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin haysiyetinin bu kadar ayaklar altına alındığı başka bir dönem olmamıştı diye düşünüyorum.”

Sözleşme’yi can simidi olarak kullandılar

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, bugün dört bir yanda İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğine dair afişlerin yer alacağını belirtti. “Bu yüzden sözleşme yaşayacak demeye devam ediyoruz” diyen Güllü, şöyle devam etti: “Din tacirleri yalan yanlış birçok argüman söylüyorlar. Halbuki içerik öyle değil. Bu sebeple her yerde afişlerimiz olacak. İstanbul Sözleşmesi’ne çok güzel bir planlamayla can simidi olarak sarılmaya gittik. O dönem bu Sözleşme’nin içerik olarak bir şeyleri değiştireceği inancını taşıyorduk. Onla beraber de sevinç içindeydik. Ancak Sözleşme daha uygulamaya girmeden, onaylanma sürecinden sonra 10 ülkenin daha uygulamasını beklerken 6284 Sayılı Kanun’a geçtik.”

Her şey planlı ve programlıydı

Sözleşme imzalandıktan hemen sonra birçok değişiklik yapıldığını kaydeden Canan Güllü, her şeyin planlanarak işlendiğini belirtti: “ Kadın Bakanlığı, Aile Bakanlığı oldu. Yani dostlar alışverişte görsün diye davrandılar. Kolluk eğitilmemiş, yargı haberdar edilmemiş, biz sürekli uygulama eksiklikleri diye söylenmişiz. Siz insan hakları ihlallerini engelleyeceğim diye Sözleşme’yi imzalamışsınız ama onlarca ihlale göz yummaya başlamışsınız. Bu planlı, programlı bir şekilde rejimle ilgili beyinlerin hesaplaşma dönemine doğru gitti. Hepimiz biliyoruz ki uluslararası bir sözleşme olduğu için tek taraflı çıkılmaz. Bunu Cumhurbaşkanı makamı da biliyordu. Burada yapmaya çalıştıkları gövde gösterisini bazı kesimlere ulaştırmak, aynı anda kadın politikası üzerinden siyaset yaparak konuyu S-400 gibi dış politikaya aracı edecek bir yere taşıma.”

Amaç kadına şiddeti engellemek değil

Avukat Tuba Torun ise AİHM’in verdiği Opuz kararını hatırlatarak, sözleşmenin buna binaen hazırlandığı bilgisini verdi. Torun, sözleşmenin önemine şöyle değindi: “ İstanbul Sözleşmesi 6284’ten ziyade çok daha derinlikli ele alıyordu konuları. En üst sınırdan şiddeti cezalandırmayı öngörüyordu. Kadınlar eve kapatılmak isteniyor. Kadın özgürlüğü ataerkiyi tehdit ediyor. Bu yüzden eşitliği kabul etmiyor, açıkça da dile getiriyorlar. Kendi iktidarlarının bekası için kadınları tehdit olarak görüyorlar. Ancak bu mücadele devam edecek, siyasi iktidar gider kadınların mücadelesi kalır.”

Fesih kararı bizim için yok hükmünde

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Özgül Kapdan da sözleşmenin feshedildiğine dair ifadeleri kullanmadıklarını söyledi. Kapdan şöyle konuştu: “Kadınları itaatkâr ev hizmetçileri olarak tasavvur eden, eşit yurttaşlar olarak tanımayan toplumsal yapı niyetinin bir işareti. Bu işaretler ilk kez İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi ile verilmedi. İşaretler 2012’de kürtajın yasaklanmak istenmesi ile gösterilmeye başlandı diyebiliriz. O teşebbüs bugünlerin habercisiydi. Ama samimi olmak gerekirse ne Türkiye kadın hareketi ne de genel olarak demokratik toplum kürtaj yasağı girişiminin alt satırlarını yeterince güçlü ve birlikte dile getirmedi ya da getiremedi. Bugün EŞİK’in başlatacağı eylem ve akabinde 1 Temmuz’a kadar yoğunlaşacak kampanyalarla eşitlik vurgusuna olan toplumsal ihtiyaç daha da yerleşecektir diye düşünüyorum. Önemli olan bir hakkı talep edenlerin talep etmeye devam etmesidir. Vazgeçmeyenler kartopu gibi büyüdükçe bir gecede alınan hukuksuz kararların hükmü devam edemez.”

Yaşam hakkımızın koruyucusu

Nar Kadın Dayanışması’ndan Ayşegül Uçar ise şunları aktardı: “İstanbul Sözleşmesi’nin iptal kararı AKP’li Cumhurbaşkanı’nın bir sabah uyanınca aklına geldiği için değil şimdiye kadar kadınlar üzerine yürütülen gerici politikaların beklenen bir ürünü olarak karşımıza çıktı. AKP’nin kurulduğu ilk andan itibaren gerek ideolojik gerek tarihsel olarak kadın düşmanı bir parti olduğunu biliyorduk. Peki, böyle bir parti neden İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzaladı? AKP her zaman kendi ihtiyaçlarına göre hareket eden bir parti oldu. Sözleşme’nin imzalandığı tarihlerde AKP ‘hâlâ’ liberal iyi çocuk rolünü oynamaya devam ediyordu. Kadın mücadelesinin yıllardır emek emek geldiği noktada AKP buna yüzünü dönemezdi, o zaman bu role uygun davranmış olamayacaktı. Ama AKP artık gidici olduğunu biliyor. Kendi rejiminin tehdit altında olduğunu da. Kadınların yaşam hakkını koruyan bir sözleşmeden vazgeçiyorlar. Çünkü bu tek adam rejimi için gerici bir toplumsal cinsiyet politikasını hayata geçirmek zaruri bir hal aldı ve bunu saldırgan politikalar dışında da yapamazlar.” İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesinin kadınların kazanımı olduğunun altını çizen Uçar, Sözleşme’nin önemine dair ise şu ifadeleri kullandı: “En başta yaşam hakkımızın Anayasal olarak ve uluslararası düzeyde korunmasıdır. Her türlü şiddet biçiminin, toplumsal cinsiyetin tanınmasıdır. Yani kadına yönelik şiddetin son bulması, önümüzde duran sorunun saptanması ve çözüm için adımların atılmasında tüm sorumluları yükümlü kılmasıdır.”

***

istanbul-sozlesmesi-imzalanali-10-yil-oldu-sozlesme-bizim-vazgecmiyoruz-874420-1.

AKP tarafından müjdeyle duyurulmuştu

2011 yılında ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni dönemin bakanları da ‘müjde’yle karşılamıştı. Onlardan bazıları şöyle:

♦ Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 3 Haziran 2011’de sosyal medya hesabından “Kadına Şiddet Artık İnsan Hakkı İhlali. Sözleşme, Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı” açıklaması yapmıştı.

♦ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Şu müjdeyi vereceğiz. İstanbul Sözleşmesi en önemli sözleşmelerden biri olacak. İlk imzalayan ülke de Türkiye olmuştur” demişti.

♦ AKP’de Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapan Malatya Milletvekili Öznur Çalık, 22 Kasım 2011’de KEFEK komisyonunda, ‘‘Ülkemiz için çok önemli bir adım’’ şeklinde konuşmuştu.

AKP Genel Başkan yardımcısı Nurettin Canikli, sözleşme için TBMM’de “ Türkiye bu sözleşmenin hazırlanmasında öncülük etti. Bir denetim mekanizması oluşturuluyor, çok ciddi yaptırımlar var, son derece etkili olacak” ifadelerini kullanmıştı.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.