Ateş hattında büyümek

18.10.2019 - 18:01, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:04
 

Ateş hattında büyümek

Geçtiğimiz günlerde Barış Pınarı Harekatı’nın en fazla etkilediği bölge olan Urfa’nın 55 kilometre ilerisindeki Akçakale ilçesine gittim. Kimse beni savaşın yaşandığı bölgeye gitme konusunda zorlamadı. Tamamen kendi istediğimle Akçakale’de oldum. İnsan olarak o bölgede olmam gerektiğini düşünerek, savaşın ortasında kalan insanları, özellikle çocukları görmek, yaşadıklarına ortak olmak için oradaydım. İster savaşı savunun, ister karşı çıkın insan olarak klavyelerinizin üzerinden ahkâm kesmek, masa başı gazeteciliği yapmak, böylesi yaşanan bir gerçeklikle karşı karşıya iken ‘hak’ değildir. İstanbul’dan, Ankara’dan, Antalya’dan bakarak orayı, o insanların yaşadıklarını, savaşın gerçek yüzünü görmenizin, hele hele sosyal medya üzerinden ahkâm kesmenin hakkı yoktur. İşte sırf bu nedenle Akçakale’de sınır bölgesindeydim… Bir taraf Akçakale, diğer taraf Suriye’nin Tel Abyad ilçesi. 1. Dünya Savaşı’nda köyü ortadan bölerek, ‘Burası sizin sınırınız. Ortada tel örgülerle, duvar olacak. Artık iki farklı ülkesiniz’ denildiğinde kardeşler ikiye ayrılmış. Suriye tarafından toprağı olanlar Tel Abyad’ta, Türkiye tarafında toprağı olanlar Akçakale’de kalmış. Kardeşin biri diğer tarafta… Arapça Tel Abyad’ın anlamı da Akçakale… Aslına bakarsanız ‘birbirimizden farkımız yok’ durumu var. Her dilden, her kültürden insan yaşıyor Akçakale’de… 230 bin nüfusu var. 100 bin nüfusu Suriye’den kaçarak ilçeye yerleşmiş ve yeniden ülkesine dönmek isteyen insanlar… 130 bin nüfusun yüzde 90’ı Arap, geri kalan ise Kürt kökenli vatandaşlar. Hep birlikte yaşıyorlar, dün olduğu yarın olacağı gibi… Tehlike ile yaşamayı doğar doğmaz öğrenen bir toplum. Öyle savaş var diye kimse evlerine çekilmiş ya da bölgeden kaçan insanlar değil… Hayat devam ediyor ilkesiyle kimileri Mezopotamya topraklarında pamuk toplamaya devam ediyor, kimileri kamyonlardan yollara dökülen pamukları çuvallara doldurup, kendine ekmek çıkarma derdinde. Çocuklar çobanlıkta… İlçe merkezi tanklar, tüfekler, askerlerle dolu. Söz birliğine varılmış gibi kimse kimsenin hayatına dokunmadan görevini yerine getiriyor… Kimsenin kimseyle hesabı yok… Toprak, ekmek derdi var yaşanan bölgede… Akçakale Belediye Başkanı Mehmet Yalçınkaya. Katıksız bir siyasi görüşü var tıpkı halkı gibi toprak, huzur ve ekmek… Çocuklar… Savaşın ortasında yaşayan çocuklarımız… Roketin geldiği evde parçalanan tuğlaları kendine oyuncak yapan çocuklarımız… Kan, silah sesleriyle içinde korkuyu öğrenerek büyüyen gelecek… İşte onlardı beni Akçakale’ye götüren sebep… Her çocuğun hakkı olan eğitim, beslenme, özgürlük hakları elinden alınan, ama çıplak ayaklarıyla yaşadıklarına isyan eden, korku dolu bakışlarıyla savaşın anlamsızlığını insanlığa anlatan savaşın çocukları onlar… Bir ayakları Suriye’de, diğer ayakları Türkiye’de yaşamak zorunda bırakılan çocuklarımız… İster savaş olsun, ister olmasın o çocukların diğerlerin bir farkı var… Mesela hiç birinin oyuncağı yok… Çocuğa, çocuk demek için oyuncak lazım dedim kendime… Taşlardan, mermi kovanlarından oyuncak olur mu? Olmuş… Hayaller kurulabilir mi? Kurulur ama sizin bildiklerinizden değil. Evcilik oyunu değil savaş oyunları… Bugünleri savaş olan çocuklar yarınlarını kurarken savaş oyunları dışında ne oynayabilir ki… Çünkü çocuk yaşadığını bilir, öğrenir ve gelecek nesillere aktarır. Bizlerin bu çocuklara verebildiklerimiz belli… Sadece sevgi dilini kullandığınızda sizinle iletişime geçiyorlar. Bir gülüş, elinizin saçlarına uzanması… Çikolata, şeker bilmiyorlar… Onlar karınları kuru ekmekle doysa mutlular… Bilmediğinizi istemek mümkün mü?  Gidin görün onları, saçlarına dokunun, öpün, koklayın, oyuncaklar götürün güzel hayaller kursun diye, karnının kuru ekmekle doymasını değil hakkı olan sağlıklı beslenme ile sağlayın. Türkiye’nin neresinde oturursanız oturun, oturduğunuz yerden göründüğü gibi değil sınır çizgisi… Hele hele orada yaşamaya çalışan çıplak ayaklı, roket atarların altında büyümemek adına direnen çocuklar da bildiğiniz çocuklar değil… Dokunmadan, görmeden, yaşamadan anlamanız mümkün değil… Hayatın gerçek yüzü onlar… Yok sayarak, görmezden gelerek, mış gibi yaparak insan olamazsınız… Çünkü onlar dün olduğu gibi, bugün de  hayatımızın içinde. Tıpkı yarın olacağı gibi…  

Geçtiğimiz günlerde Barış Pınarı Harekatı’nın en fazla etkilediği bölge olan Urfa’nın 55 kilometre ilerisindeki Akçakale ilçesine gittim. Kimse beni savaşın yaşandığı bölgeye gitme konusunda zorlamadı. Tamamen kendi istediğimle Akçakale’de oldum. İnsan olarak o bölgede olmam gerektiğini düşünerek, savaşın ortasında kalan insanları, özellikle çocukları görmek, yaşadıklarına ortak olmak için oradaydım.

İster savaşı savunun, ister karşı çıkın insan olarak klavyelerinizin üzerinden ahkâm kesmek, masa başı gazeteciliği yapmak, böylesi yaşanan bir gerçeklikle karşı karşıya iken ‘hak’ değildir. İstanbul’dan, Ankara’dan, Antalya’dan bakarak orayı, o insanların yaşadıklarını, savaşın gerçek yüzünü görmenizin, hele hele sosyal medya üzerinden ahkâm kesmenin hakkı yoktur. İşte sırf bu nedenle Akçakale’de sınır bölgesindeydim…

Bir taraf Akçakale, diğer taraf Suriye’nin Tel Abyad ilçesi. 1. Dünya Savaşı’nda köyü ortadan bölerek, ‘Burası sizin sınırınız. Ortada tel örgülerle, duvar olacak. Artık iki farklı ülkesiniz’ denildiğinde kardeşler ikiye ayrılmış. Suriye tarafından toprağı olanlar Tel Abyad’ta, Türkiye tarafında toprağı olanlar Akçakale’de kalmış. Kardeşin biri diğer tarafta…

Arapça Tel Abyad’ın anlamı da Akçakale…

Aslına bakarsanız ‘birbirimizden farkımız yok’ durumu var. Her dilden, her kültürden insan yaşıyor Akçakale’de… 230 bin nüfusu var. 100 bin nüfusu Suriye’den kaçarak ilçeye yerleşmiş ve yeniden ülkesine dönmek isteyen insanlar… 130 bin nüfusun yüzde 90’ı Arap, geri kalan ise Kürt kökenli vatandaşlar. Hep birlikte yaşıyorlar, dün olduğu yarın olacağı gibi…

Tehlike ile yaşamayı doğar doğmaz öğrenen bir toplum. Öyle savaş var diye kimse evlerine çekilmiş ya da bölgeden kaçan insanlar değil… Hayat devam ediyor ilkesiyle kimileri Mezopotamya topraklarında pamuk toplamaya devam ediyor, kimileri kamyonlardan yollara dökülen pamukları çuvallara doldurup, kendine ekmek çıkarma derdinde. Çocuklar çobanlıkta… İlçe merkezi tanklar, tüfekler, askerlerle dolu. Söz birliğine varılmış gibi kimse kimsenin hayatına dokunmadan görevini yerine getiriyor…

Kimsenin kimseyle hesabı yok…

Toprak, ekmek derdi var yaşanan bölgede…
Akçakale Belediye Başkanı Mehmet Yalçınkaya. Katıksız bir siyasi görüşü var tıpkı halkı gibi toprak, huzur ve ekmek…

Çocuklar…

Savaşın ortasında yaşayan çocuklarımız…

Roketin geldiği evde parçalanan tuğlaları kendine oyuncak yapan çocuklarımız…

Kan, silah sesleriyle içinde korkuyu öğrenerek büyüyen gelecek…

İşte onlardı beni Akçakale’ye götüren sebep…

Her çocuğun hakkı olan eğitim, beslenme, özgürlük hakları elinden alınan, ama çıplak ayaklarıyla yaşadıklarına isyan eden, korku dolu bakışlarıyla savaşın anlamsızlığını insanlığa anlatan savaşın çocukları onlar…

Bir ayakları Suriye’de, diğer ayakları Türkiye’de yaşamak zorunda bırakılan çocuklarımız…

İster savaş olsun, ister olmasın o çocukların diğerlerin bir farkı var…

Mesela hiç birinin oyuncağı yok…

Çocuğa, çocuk demek için oyuncak lazım dedim kendime…

Taşlardan, mermi kovanlarından oyuncak olur mu? Olmuş…

Hayaller kurulabilir mi? Kurulur ama sizin bildiklerinizden değil. Evcilik oyunu değil savaş oyunları…

Bugünleri savaş olan çocuklar yarınlarını kurarken savaş oyunları dışında ne oynayabilir ki… Çünkü çocuk yaşadığını bilir, öğrenir ve gelecek nesillere aktarır.

Bizlerin bu çocuklara verebildiklerimiz belli…

Sadece sevgi dilini kullandığınızda sizinle iletişime geçiyorlar. Bir gülüş, elinizin saçlarına uzanması…

Çikolata, şeker bilmiyorlar… Onlar karınları kuru ekmekle doysa mutlular…

Bilmediğinizi istemek mümkün mü? 

Gidin görün onları, saçlarına dokunun, öpün, koklayın, oyuncaklar götürün güzel hayaller kursun diye, karnının kuru ekmekle doymasını değil hakkı olan sağlıklı beslenme ile sağlayın.

Türkiye’nin neresinde oturursanız oturun, oturduğunuz yerden göründüğü gibi değil sınır çizgisi…

Hele hele orada yaşamaya çalışan çıplak ayaklı, roket atarların altında büyümemek adına direnen çocuklar da bildiğiniz çocuklar değil…

Dokunmadan, görmeden, yaşamadan anlamanız mümkün değil…

Hayatın gerçek yüzü onlar…

Yok sayarak, görmezden gelerek, mış gibi yaparak insan olamazsınız…

Çünkü onlar dün olduğu gibi, bugün de 

hayatımızın içinde.

Tıpkı yarın olacağı gibi…














 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.