Faik Ardahan
Köşe Yazarı
Faik Ardahan
 

Ağrı Dağı’nın çaresizliği ve insan sıcağı

Ağrı Dağı hem ülkemizin hem de Avrupa Kıtasının çatısıdır ve dağcılık sporu açısından önemli bir çekim noktasıdır. Ülkemizdeki birçok dağcının, İran başta olmak üzere diğer birçok ülkedeki dağcıların zirvesine ulaşmayı istediği öyküsel bir dağdır. Herkes kendi yüreğinde Nuh’un Gemisini arar. Eteğinde güvercin olur. Hatta Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesini duyar her gittiğinde. Zirvesine defalarca çıktığım Ağrı Dağına en son 30 Ağustos Büyük Taarruzun 100. Yıl Dönümünü kutlamak için bir kez daha gitmeyi istedim. Malzemelerimi toplayıp 27 Ağustos 2022 sabahı Antalya’dan yola çıktım. Ağrı dağına vardığımda İbrahim Çeçen Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde öğretim üyesi Baykal KARATAŞ, arkadaşları Sabahattin ÜNSAL ve Erdal GÜNAY ile buluşup Doğubayazıt’a gittik. Oraya vardığımızda Barzani CEYLAN’ın organizasyonuna dahil olacak ve onlarla birlikte hareket edecektik. Otel Kenan’ın önünde Barzani ve ekibiyle buluşup 28 Ağustos 2022 sabahı dolmuşlarla Çevirme Köyüne gittik. Arabalarla gidilen 2150mt rakımlı en son noktadan sonra, çantalarımız katırlara yüklenip 3200mt kampına yola çıktık. Hepimiz heyecanlı idik. Biz coşku ile yukarı giderken karşımızdan çok sayıda yorgun ama mutlu dağcılar geliyordu. Zirveden gelen, zirveye giden hem katırların hem de dağcıların kullandığı bu patika aşırı tozlu idi. Belli ki aşırı kullanılmaktaydı.  Oldukça sıcak Ağrı Dağı gündüzünde yaklaşık dört saatlik bir yürüyüşle 3200mt kampına vardığımızda susamış, yorulmuş ve ciğerlerimiz toz dolmuştu. Bu arada Barzani’nin kampı 3350 mt rakımda, etrafı taşlarla çevrilmiş, yukarıdaki buzuldan hortumla su getirilmiş oldukça geniş, kısmen yeşil, içme suyu, tuvalet ve çöp kutularının olduğu temiz bir yer idi. Çadırlarımız kurduk, akşam yemeğimizi yedik, diğer illerden gelen dağcılarla tanıştık, sohbet ettik, çay, kahve içtik, sosyalleştik, inanılmaz güzel gün batımı manzarası ardına ışıl ışıl Doğubeyazıt manzarasıyla ertesi sabah 4200 kampına gitmek için istirahate çekildik. Deliksiz bir uykunun ardına malzemeleri toplayıp, yüklerimizi katırlara verip kumanyalarımızı alıp yola çıktık. Oldukça belirgin ve aşırı tozlu patikada yola koyulduk. Giderek Ağrı Dağı’na yaklaşıyor ve heyecanımız artıyordu. Yollarda atılmış şişeler, plastik malzemeler 4200mt kampına yaklaştıkça artıyordu. Yaklaşık iki buçuk saatlik bir yürüyüşle 4200 mt kampına vardığımızda hava hafif serinlemiş, irtifadan da kaynaklı yorgunluğumuz artmıştı. Barzani’nin yemek çadırının hemen altına çadırlarımızı kurduk ve gece 02:00’de başlayacağımız zirve tırmanışı için beklemeye başladık. Etraf oldukça kirli idi. Her yer çöp doluydu. Özellikle Cehennem Deresi’ne doğru olan yamaç pislik içindeydi. Ayrıca 4200mt kampında tuvalet olmadığı için her yer insan atıkları, tuvalet kağıtları ve ıslak mendillerle doluydu. Bu durum içler acısı bir resimdi. Ağrı Dağı Avrupa’da olsa asla böyle kullanılmasına asla müsaade edilmezdi. Bu hem Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı, Dağcılık Federasyonu başta olmak üzere valilik dahil hem merkezi hem de yerel yönetimi ilgilendiren bir durumdu. Ama hiç birisi sahip çıkmıyordu. Ağrı Dağı’na sahip çıkmayacaklarsa o makamlarda olanlar oraları neden işgal ediyordu anlamak mümkün değil. Ağrı Dağı’na bizim çıktığımız zaman yaklaşık 250 kişi zirve tırmanışı için gidiyordu. Dönüş yolunda karşılaştıklarımızı da sayarsak yaklaşık 150 kişi de dönüyordu. Toplamda yaklaşık 400 kişi. Sorduğumda yaz aylarında ortalama her gün 100-200 kişi arasında tırmanışçı Ağrı dağına gelmekte. Bu sayı dağın taşıma kapasitesinin oldukça üstünde. Doğal olarak kirlenecek, aşınacak, kalabalık oluşturacak. Hatta bana soracak olursanız bu haliyle bu sayı aşağı çekilmez ise Ağrı Dağı Tecavüze Uğramaktadır. Bir doğa sever, dağcı, doğa sporları çalışan bir akademisyen olarak bu durumdan aşırı rahatsız oldum. Acilen 4200mt kampındaki bu kirliliğin önüne geçilmeli. Oraya grup götüren organizasyonlardan ve bireysel olarak oraya gidenlerden çöplerini aşağı getirmeleri için asla istisnalara izin vermeyen kurallar konulmalıdır. Bir yanımız bu çirkinlik içinde acırken, diğer yanımız heyecanla geceyi beklemekte idi. Nihayet vakit geldi ve tırmanışa başladık. Alın lambalarından oluşan ışıklardan anladığım kadarıyla yaklaşık 250-300 kişi zirve yolundaydık. Biz önde idik. Yaklaşık dört saatlik bir yürüyüşle zirveye vardığımızda zirvede tek başına fotoğraf çektirecek fırsatı bulabilmiştik. Bizden sonra muazzam bir kalabalık zirveyi kaplamıştı. Sadece kendinizin olduğu bir foto karesi mümkün değildi. Zirvede Akdeniz Üniversitesinin, görev yaptığım Spor Bilimleri Fakültesinin, ülkemin simgesi al bayrağını dalgalandırdım. Şiir okudum. Sevdiklerimin adına sözlü film kaydettim. Nihayetinde kendi gücüm ve irademle çıktığım en yüksekte idim. Dağcılıkta torpil yoktur. Mutlaka o yüksekliğe kendi ayaklarınızla gidersiniz. Hedefe ulaşmanın mutluluğu ile Ağrı Dağı manzarasını içime sindire sindire 4200 kampına dönüyordum. Baykal, Sabahattin ve Erdal hızlıca dönmüşlerdi. Her fırsatta durup ufuk çizgisini yüreğime işliyordum. 4200mt kampına gelip çadırları toplayıp 3200mt kampına yola çıktığımda artık Ağrı Dağı’nı, tozlu yolları, 4200 mt kampındaki ve 3200mt-4200mt arasındaki kirliliği, geride bırakacağımı biliyordum. 3200 mt kampına geldiğimde gerçekten yorgundum. Çadırımı kurup, akşam yemeğimi yedikten hemen sonra uyumuştum. Sabah 4 de İranlı dağcıların gürültüsüyle uyandım. Kalabalık her zaman böyledir. Mutlaka birileri birilerini bir şekilde rahatsız eder. Bu sebeple kalabalık oluşturamamak gerekir. Hiçbir mekâna taşıma kapasitesinin üstünde insan alınmamalı. Aksi halde bu değerleri koruyamazsınız ve geleceğe sağlam bir şekilde aktaramazsınız. Uyanıp, güzel bir kahvaltının ardına Çevirme Köyüne, oradan araçlarla Doğubayazıt’a vardığımda tozdan adamdım. Hemen Otel Kenan’a yerleşip duş alıp biraz dinlendikten sonra Tekin Keskin dostumla buluştum. İshak Paşa Sarayı dahil olmak üzere Doğubayazıt’ın güzel mekanlarını gezdik. Tekin’in yakın arkadaşları Adem hocamla, Fevzi Hocamla, Ru Sahafla ve işletmecisi Baran ile tanıştık. Hepsinin yüreği insan sevgisi ve şiirle dolu. Konuştuk doya doya. Gece bittiğinde konuşulacak birçok şeyi kasım veya aralık ayındaki bir sonraki gidişe erteleyip kucaklaşıp ayrıldık. Ertesi gün dolmuşla Ağrı’ya geçtim. Yol üstünde inip toplu taşımla üniversiteye vardığımda artık Ağrı Dağı Tırmanış yolculuğumun sonuna gelmiştim. Belediye otobüs şoförü inanılmaz samimi idi. “Madem çok uzaklardan geldiniz bu akşam bende misafir olun lütfen” dedi. “Sohbet ederiz, yemek yeriz, sizi ağırlarım” dedi. İnsan sıcağıydı bu. Teşekkür ederek, vedalaşarak ayrıldım ve yüksek lisans öğrencim Yılmaz’ın okul arkadaşı Mustafa Barkın Garip ve Önder Kaya ile buluştuk. Redifsiz sohbetlerimiz oldu. Mustafa hocam bana çok çobanın öyküsünün olduğu güzel bir tablo hediye etti. Ağrı merkezde kasım veya aralık ayında bir şiir dinletisi sözü vererek bu iki insanın yüreğinin sıcaklığıyla da vedalaştım. Ardına İbrahim Çeçen Üniversitesi Konuk Evine geçtim ve oradaki dostlarla buluştuk. Ben soba sıcağını ve insan sıcağıyla aynı sayarım. Soğukta soba, yalnızlıkta insan sıcağı aynı değerde mutluluk, güven ve huzur verir insana. Antalya’da unuttuğum ya da keçi boynuzundaki şeker gibi azıcık tat için çokça odun yediğimiz hayatın içinde özlediğim insan sıcağını Ağrı’da yeni tanıştığım herkeste yaşamıştım. Bu sebeple; tırmanışı birlikte gerçekleştirdiğimiz Dr. Öğr. Üyesi Baykal KARATAŞ hocama, arkadaşları Sabahattin ÜNSAL ve Erdal GÜNAY’a, rehberliğimizi yapan Hikmet KIZILKAYA’ya, tırmanış organizasyonu yapan Barzani CEYLAN’a,İbrahim Çeçen Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Gökhan Bayraktar hocaya, Doç. Dr. Serkan Tevabil AKA, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa VURAL, Prof. Dr. Ali TEKİN, Doç. Dr. Yaşar ÇORUH, Dr. Öğr. Üyesi Baykal KARATAŞ, Konuk Evinde çalışan Salih Beye  ve adını buraya yazmayı unuttuğum kişilere gösterdikleri yakın, samimi ilgi ve insan sıcağı için teşekkür ediyorum. Evime meşakkatli bir uçuşla geldiğimde sadece yorgunluk vardı. Yüreğimi Ağrı’da yıkayıp, arındırıp, şiiri, insan sıcağını doldurup gelmiştim. Bu bana uzun süre yetecek inancı, enerjiyi vermişti. Artık yüreğimde sizler de varsınız. Yüreğim atarken sizlerle atacak. Ağrı sadece bir dağ yolculuğu değildi artık benim için. İnsanın insana dokunduğu, insanın insana sarıldığı bir yolculuk oldu. Ben bunu batıda çok az yaşadım ve hissettim. Ama doğu bu insan sıcağı üzerine kuruluydu. Teşekkür ediyorum her birinize. Umarım bir kez daha, çok kez daha görüşürüz.
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2022 - Perşembe

Ağrı Dağı’nın çaresizliği ve insan sıcağı

Ağrı Dağı hem ülkemizin hem de Avrupa Kıtasının çatısıdır ve dağcılık sporu açısından önemli bir çekim noktasıdır.

Ülkemizdeki birçok dağcının, İran başta olmak üzere diğer birçok ülkedeki dağcıların zirvesine ulaşmayı istediği öyküsel bir dağdır. Herkes kendi yüreğinde Nuh’un Gemisini arar. Eteğinde güvercin olur. Hatta Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesini duyar her gittiğinde.

Zirvesine defalarca çıktığım Ağrı Dağına en son 30 Ağustos Büyük Taarruzun 100. Yıl Dönümünü kutlamak için bir kez daha gitmeyi istedim. Malzemelerimi toplayıp 27 Ağustos 2022 sabahı Antalya’dan yola çıktım. Ağrı dağına vardığımda İbrahim Çeçen Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde öğretim üyesi Baykal KARATAŞ, arkadaşları Sabahattin ÜNSAL ve Erdal GÜNAY ile buluşup Doğubayazıt’a gittik.

Oraya vardığımızda Barzani CEYLAN’ın organizasyonuna dahil olacak ve onlarla birlikte hareket edecektik. Otel Kenan’ın önünde Barzani ve ekibiyle buluşup 28 Ağustos 2022 sabahı dolmuşlarla Çevirme Köyüne gittik. Arabalarla gidilen 2150mt rakımlı en son noktadan sonra, çantalarımız katırlara yüklenip 3200mt kampına yola çıktık.

Hepimiz heyecanlı idik. Biz coşku ile yukarı giderken karşımızdan çok sayıda yorgun ama mutlu dağcılar geliyordu. Zirveden gelen, zirveye giden hem katırların hem de dağcıların kullandığı bu patika aşırı tozlu idi. Belli ki aşırı kullanılmaktaydı. 

Oldukça sıcak Ağrı Dağı gündüzünde yaklaşık dört saatlik bir yürüyüşle 3200mt kampına vardığımızda susamış, yorulmuş ve ciğerlerimiz toz dolmuştu. Bu arada Barzani’nin kampı 3350 mt rakımda, etrafı taşlarla çevrilmiş, yukarıdaki buzuldan hortumla su getirilmiş oldukça geniş, kısmen yeşil, içme suyu, tuvalet ve çöp kutularının olduğu temiz bir yer idi.

Çadırlarımız kurduk, akşam yemeğimizi yedik, diğer illerden gelen dağcılarla tanıştık, sohbet ettik, çay, kahve içtik, sosyalleştik, inanılmaz güzel gün batımı manzarası ardına ışıl ışıl Doğubeyazıt manzarasıyla ertesi sabah 4200 kampına gitmek için istirahate çekildik.

Deliksiz bir uykunun ardına malzemeleri toplayıp, yüklerimizi katırlara verip kumanyalarımızı alıp yola çıktık. Oldukça belirgin ve aşırı tozlu patikada yola koyulduk. Giderek Ağrı Dağı’na yaklaşıyor ve heyecanımız artıyordu.

Yollarda atılmış şişeler, plastik malzemeler 4200mt kampına yaklaştıkça artıyordu. Yaklaşık iki buçuk saatlik bir yürüyüşle 4200 mt kampına vardığımızda hava hafif serinlemiş, irtifadan da kaynaklı yorgunluğumuz artmıştı.

Barzani’nin yemek çadırının hemen altına çadırlarımızı kurduk ve gece 02:00’de başlayacağımız zirve tırmanışı için beklemeye başladık. Etraf oldukça kirli idi. Her yer çöp doluydu. Özellikle Cehennem Deresi’ne doğru olan yamaç pislik içindeydi. Ayrıca 4200mt kampında tuvalet olmadığı için her yer insan atıkları, tuvalet kağıtları ve ıslak mendillerle doluydu.

Bu durum içler acısı bir resimdi. Ağrı Dağı Avrupa’da olsa asla böyle kullanılmasına asla müsaade edilmezdi. Bu hem Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı, Dağcılık Federasyonu başta olmak üzere valilik dahil hem merkezi hem de yerel yönetimi ilgilendiren bir durumdu. Ama hiç birisi sahip çıkmıyordu. Ağrı Dağı’na sahip çıkmayacaklarsa o makamlarda olanlar oraları neden işgal ediyordu anlamak mümkün değil.

Ağrı Dağı’na bizim çıktığımız zaman yaklaşık 250 kişi zirve tırmanışı için gidiyordu. Dönüş yolunda karşılaştıklarımızı da sayarsak yaklaşık 150 kişi de dönüyordu. Toplamda yaklaşık 400 kişi. Sorduğumda yaz aylarında ortalama her gün 100-200 kişi arasında tırmanışçı Ağrı dağına gelmekte. Bu sayı dağın taşıma kapasitesinin oldukça üstünde. Doğal olarak kirlenecek, aşınacak, kalabalık oluşturacak.

Hatta bana soracak olursanız bu haliyle bu sayı aşağı çekilmez ise Ağrı Dağı Tecavüze Uğramaktadır.

Bir doğa sever, dağcı, doğa sporları çalışan bir akademisyen olarak bu durumdan aşırı rahatsız oldum.

Acilen 4200mt kampındaki bu kirliliğin önüne geçilmeli. Oraya grup götüren organizasyonlardan ve bireysel olarak oraya gidenlerden çöplerini aşağı getirmeleri için asla istisnalara izin vermeyen kurallar konulmalıdır.

Bir yanımız bu çirkinlik içinde acırken, diğer yanımız heyecanla geceyi beklemekte idi. Nihayet vakit geldi ve tırmanışa başladık. Alın lambalarından oluşan ışıklardan anladığım kadarıyla yaklaşık 250-300 kişi zirve yolundaydık.

Biz önde idik. Yaklaşık dört saatlik bir yürüyüşle zirveye vardığımızda zirvede tek başına fotoğraf çektirecek fırsatı bulabilmiştik. Bizden sonra muazzam bir kalabalık zirveyi kaplamıştı. Sadece kendinizin olduğu bir foto karesi mümkün değildi.

Zirvede Akdeniz Üniversitesinin, görev yaptığım Spor Bilimleri Fakültesinin, ülkemin simgesi al bayrağını dalgalandırdım. Şiir okudum. Sevdiklerimin adına sözlü film kaydettim.

Nihayetinde kendi gücüm ve irademle çıktığım en yüksekte idim. Dağcılıkta torpil yoktur. Mutlaka o yüksekliğe kendi ayaklarınızla gidersiniz.

Hedefe ulaşmanın mutluluğu ile Ağrı Dağı manzarasını içime sindire sindire 4200 kampına dönüyordum. Baykal, Sabahattin ve Erdal hızlıca dönmüşlerdi. Her fırsatta durup ufuk çizgisini yüreğime işliyordum.

4200mt kampına gelip çadırları toplayıp 3200mt kampına yola çıktığımda artık Ağrı Dağı’nı, tozlu yolları, 4200 mt kampındaki ve 3200mt-4200mt arasındaki kirliliği, geride bırakacağımı biliyordum.

3200 mt kampına geldiğimde gerçekten yorgundum. Çadırımı kurup, akşam yemeğimi yedikten hemen sonra uyumuştum. Sabah 4 de İranlı dağcıların gürültüsüyle uyandım. Kalabalık her zaman böyledir. Mutlaka birileri birilerini bir şekilde rahatsız eder. Bu sebeple kalabalık oluşturamamak gerekir. Hiçbir mekâna taşıma kapasitesinin üstünde insan alınmamalı. Aksi halde bu değerleri koruyamazsınız ve geleceğe sağlam bir şekilde aktaramazsınız.

Uyanıp, güzel bir kahvaltının ardına Çevirme Köyüne, oradan araçlarla Doğubayazıt’a vardığımda tozdan adamdım. Hemen Otel Kenan’a yerleşip duş alıp biraz dinlendikten sonra Tekin Keskin dostumla buluştum. İshak Paşa Sarayı dahil olmak üzere Doğubayazıt’ın güzel mekanlarını gezdik. Tekin’in yakın arkadaşları Adem hocamla, Fevzi Hocamla, Ru Sahafla ve işletmecisi Baran ile tanıştık. Hepsinin yüreği insan sevgisi ve şiirle dolu. Konuştuk doya doya. Gece bittiğinde konuşulacak birçok şeyi kasım veya aralık ayındaki bir sonraki gidişe erteleyip kucaklaşıp ayrıldık.

Ertesi gün dolmuşla Ağrı’ya geçtim. Yol üstünde inip toplu taşımla üniversiteye vardığımda artık Ağrı Dağı Tırmanış yolculuğumun sonuna gelmiştim. Belediye otobüs şoförü inanılmaz samimi idi. “Madem çok uzaklardan geldiniz bu akşam bende misafir olun lütfen” dedi. “Sohbet ederiz, yemek yeriz, sizi ağırlarım” dedi. İnsan sıcağıydı bu. Teşekkür ederek, vedalaşarak ayrıldım ve yüksek lisans öğrencim Yılmaz’ın okul arkadaşı Mustafa Barkın Garip ve Önder Kaya ile buluştuk. Redifsiz sohbetlerimiz oldu. Mustafa hocam bana çok çobanın öyküsünün olduğu güzel bir tablo hediye etti. Ağrı merkezde kasım veya aralık ayında bir şiir dinletisi sözü vererek bu iki insanın yüreğinin sıcaklığıyla da vedalaştım.

Ardına İbrahim Çeçen Üniversitesi Konuk Evine geçtim ve oradaki dostlarla buluştuk.

Ben soba sıcağını ve insan sıcağıyla aynı sayarım. Soğukta soba, yalnızlıkta insan sıcağı aynı değerde mutluluk, güven ve huzur verir insana. Antalya’da unuttuğum ya da keçi boynuzundaki şeker gibi azıcık tat için çokça odun yediğimiz hayatın içinde özlediğim insan sıcağını Ağrı’da yeni tanıştığım herkeste yaşamıştım.

Bu sebeple; tırmanışı birlikte gerçekleştirdiğimiz Dr. Öğr. Üyesi Baykal KARATAŞ hocama, arkadaşları Sabahattin ÜNSAL ve Erdal GÜNAY’a, rehberliğimizi yapan Hikmet KIZILKAYA’ya, tırmanış organizasyonu yapan Barzani CEYLAN’a,İbrahim Çeçen Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Gökhan Bayraktar hocaya, Doç. Dr. Serkan Tevabil AKA, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa VURAL, Prof. Dr. Ali TEKİN, Doç. Dr. Yaşar ÇORUH, Dr. Öğr. Üyesi Baykal KARATAŞ, Konuk Evinde çalışan Salih Beye  ve adını buraya yazmayı unuttuğum kişilere gösterdikleri yakın, samimi ilgi ve insan sıcağı için teşekkür ediyorum.

Evime meşakkatli bir uçuşla geldiğimde sadece yorgunluk vardı. Yüreğimi Ağrı’da yıkayıp, arındırıp, şiiri, insan sıcağını doldurup gelmiştim. Bu bana uzun süre yetecek inancı, enerjiyi vermişti. Artık yüreğimde sizler de varsınız. Yüreğim atarken sizlerle atacak.

Ağrı sadece bir dağ yolculuğu değildi artık benim için. İnsanın insana dokunduğu, insanın insana sarıldığı bir yolculuk oldu. Ben bunu batıda çok az yaşadım ve hissettim. Ama doğu bu insan sıcağı üzerine kuruluydu.

Teşekkür ediyorum her birinize. Umarım bir kez daha, çok kez daha görüşürüz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.