Asgari müştereklere dayalı 'ittifak önerisi' üzerine

15.09.2020 - 12:30, Güncelleme: 07.12.2020 - 14:06
 

Asgari müştereklere dayalı 'ittifak önerisi' üzerine

Hadi Cin-  20.08.2020 tarihinde Sayın Selahattin Demirtaş, twitter hesabından “bir ittifak modeli önerisini” paylaştı. Yaklaşık 3 sayfa tutan açıklamada, önerinin gerekliliğini anlattığı giriş bölümünden sonra “temel ilkeler” başlığı ile ittifakın nasıl oluşabileceğine dair düşüncelerini, son bölümde ise “hedefler” başlığı ile de ittifakın, demokratik bir toplum yaratma adına yürütebileceği çalışmaların neler olabileceğini yazdı. Sosyal medyada çok ses getiren bu öneri, ulusal ölçekte ise Birgün, Cumhuriyet, T24, Sözcü, Euronews Türkçe, DW Türkçe, Bianet, Gazeteduvar, Yeni Yaşam Gazetesi, ülke genelinde yayın yapan çok sayıda internet gazetesinde ve tabi Antalya'nın ulusal gazetesi haberimizvar.net'te genişçe yer bulmuş, manşet veya sürmanşetten haber olarak verimli,  köşe yazılarına konu olmuş, entelektüel ve politik çevrelerce de heyecanla karşılanmış ve içerik yönünden de çok pozitif yorumlar almıştır.   Sayın Selahattin Demirtaş'ın ittifak önerisini, HDP Genel Merkezi’nden ayrı düşünmek ve anlamak mümkün değildir. Nitekim HDP en üst düzeyde ittifak çağrılarını defalarca dillendirmiş ve ittifak gerekliliğine işaret etmiştir. Muhalif basının, ittifak önerisine bakışı, hem öneri sahibinin etkili bir aktör olması hem de böylesine önerilere çok ihtiyaç duyulması ve herkes istese de pek kimsenin üzerinde kafa yormamasıdır. Bu önerinin asıl muhatabı muhalif siyasi partilerin yaklaşımı konusunda fikrimiz yok, belki birçok parti kendi organlarında bu ittifak önerisini tartışmıştır. Önerinin içeriğine geçmeden önce, önerinin neden fazlasıyla dikkate alınması gerektiği üzerine bir tespite, inkâr edilmez bir realiteye değinmek gerekir. Bu ülkede, Kürt seçmen dikkate alınmadan hiç kimse iktidar hesabı yapamayacağını artık görmelidir. Daha düne kadar, hemen her iktidar kolaylıkla Kürt düşmanlığı üzerinden kendi gücünü tahkim edebilmekteydi, oysa bugün artık dengeler fazlasıyla değişmiştir. Erdoğan ve AKP iktidarı, Kürt seçmenin politize olması ve artık belirleyici hale gelmesi nedeniyle çözüm sürecine ihtiyaç duymuştur, yoksa Kürt ve Türk gençleri birbirini 100 yıl daha vursalar, yüz yıl daha analar ağlasa, umurunda olmaz! Nitekim süreç ilerledikçe barış ve çözümün kendisine oy getirmediğini fark edince, çözüm sürecini sona erdirip, MHP ile ittifak kurmuş ve HDP’yi çökertme planını devreye sokmuştur. Ancak HDP’yi çökertme planını hayata geçirdiğinden bu yana, HDP’yi kısmen çalışamaz hale getirmiş ise de seçmenini çok az yerinden oynattığına dair çok güçlü göstergelerin ortaya çıkmasını sağlayan seçimler oldu. 2015 Haziran seçimleri bir milat ise, o tarihten bu yana tüm baskılara, tutuklama ve kayyım atamalarına rağmen HDP seçmeni, kemikleşmiş tutumunu sürdürmüş, partisine sadık kalmıştır. Çünkü HDP seçmenin birinci önceliği, çözüm ve barıştır. HDP,  seçmenini ihalelerle ihya etmemiştir, devlet kurumlarında kadrolaşma imkanı bulmamıştır, hatta daha ötesi kazandığı belediyelerde; baskı, kayyım, ödenek kesme ve şahsi nedenlerle dikkat çekici ve fark yaratıcı bir hizmet başarısı da gösterememiş ama buna rağmen seçmen, partisine sadık kalmış ve ısrarla sahip çıkmıştır. Üstelik yalnızca Kürtlerinde değil, Türkiye’nin tamamında partisinin belirlediği politikaya göre hareket etmiş ve batıda büyükşehirlerde belediyelerin el değiştirmesinde inkâr edilmez bir rol oynamıştır. Sayın Selahattin Demirtaş’ın “bağrınıza taş basın” diyerek yaptığı çağrının ve HDP Genel Merkezi’nin de temel seçim stratejisi olarak belirlediği politikanın batıda milyonlarca seçmeni mobilize ettiği ve seçim sonuçlarını değiştirdiğini, taraflı tarafsız herkes bilmektedir. HDP'nin kemikleşen 6 milyon seçmenin neredeyse yarısı batıdadır. Bu oylar, yukarıda belirtildiği gibi ne hizmete, ne kariyere ne de başka bir menfaate dayanmamakta, sadece Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesine yönelik iradeye ve talebe dayanmaktadır. HDP'nin oyu, bundan böyle azalmayacak, olsa olsa artacaktır. Üstelik, bu oy ancak ve sadece Sayın Selahattin Demirtaş gibi bir aktörün ve HDP Genel Merkezi’nin  bir ittifakı işaret etmesi halinde, HDP dışında bir partiye gidebilir. Hatta boykot kararı olması halinde de sandığa gitmez. Ayrıca, HDP'nin oyu kadar Kürt oyu da, yine Kürt sorunun çözümüne dair politikalara duyarlıdır, dün Erdoğan Kürt sorununu çözecek diye oy verenler, Erdoğan'ın küresel ölçekteki Kürt düşmanlığı nedeniyle bu inançlarını yitirmiş ama çözecek başka biri varsa, muhtemelen ona oy vereceklerdir. Bu hesaba göre, ülke genelinde yüzde 20 oranında Kürt oyu, Kürt sorunun çözümüne dayalı politikalara duyarlı ve bilinçli tercihle kullanılmaktadır. Erdoğan, bunu gördüğü için de Kürt seçmenin blok halinde hareket edeceği herhangi bir ittifakı, mutlak olarak kendi iktidarının sonu olarak görmektedir. Tekrarla belirtmek gerekir ki Kürt düşmanlığın sağladığı güçten daha fazlasını, artık Kürt dostluğu ve Kürt sorunun çözümüne dair samimi politikalar sağlayacaktır. Bu temelde bakılırsa, ittifak modelinin içeriği kadar, öneri sahibi de önemlidir.  İttifak modelini öneren, partisiyle, halkıyla bağları siyasi rehineliğine rağmen her zamankinden daha güçlü olan, Türkiye'nin en genç doğal lideri olunca, bu ülkeye dair gelecek kurgusu, tahayyülü olan herkesin sorumlu yaklaşmasını gerektirmektedir. Önerinin değerini ve önemi artıran diğer bir konu ise, Erdoğan sonrası tek başına iktidar potansiyelinin görünmemesidir. En azından şimdiki verilere bakılırsa, muhalefet partilerinden hiç birinin tek başına iktidar ve Cumhurbaşkanını seçecek bir çoğunluğa sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Öneri içeriğinde de vurgulandığı gibi, Erdoğan ve AKP sonrası toparlanması gereken, düzeltilmesi gereken alan ve konular saymakla bitmez ve hemen hepsi de hayati öneme sahiptir. Öyleyse bütün bunları, bir partinin tek başına yapması da mümkün değildir. Kendisine her fırsatta "bölücü" denilen bir parti ve 4 yıldır rehin alınmış doğal lideri, ülkenin geleceğine bu kadar sorumlu yaklaşması ve herkesten daha ciddi hazırlanmasının tarihsel anlamı büyüktür. Kısır yaklaşımların, seçimlere dayalı sığ hesapların, kendi gölgesinden korkmanın ve en önemlisi Erdoğan'ın belirlediği sınırlar içerisinde siyaset yapmanın zamanı değildir. Muhalefetin iki düzine yıldır, iktidara alternatif olamaması, kamuoyu karşılığı olan hemen her siyasinin kendi partisinin kurduğu, büyük bir kısmı aynı şikayet ve feveranda  bulunsalar da ne yan yana, ne birlikte mücadele edememeleri, muhalefetin muhalefete muhalefet ettiği bir tablo, halka umut vermemiş, alternatifi olmamış ve herkesi bulunduğu yere mıhlaşmıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse, ittifakın zorunluluğu herkesçe görüldüğünden, son zamanlarda muhalefetin tümü de ittifak arayışlarını sürdürmekte, kadrolarını demokratik bir ittifakı yürütecek şekilde öne çıkarmakta ve birbirlerine muhalefet etmemeye özen göstermektedir. Bu demokratik olgunluk, ittifak arayışı ve çabalarına da yansımalı, partiler tabanlarını bu yönde hazırlamalı, halkın her kesimi sürece dahil edilmeli, demokrasi bloğun yarattığı imkanların bireysel hesaplara kurban edilmemeli, partizanca kaygılara girmeden şeffaf ve cesur bir süreç yürütülmelidir. Böylesi bir sürecin kendisi bile Türkiye'ye nefes aldıracaktır. Artık muhalefetin zaman kaybedecek lüksü yoktur. Sorumlu ve gerçekçi yaklaşılması zorunludur. Düne kadar AKP ve Erdoğan iktidarının kabalığı, saldırganlığı, hukuk tanımazlığı, gücü kötüye kullanması; kendini alternatifsiz görmesinden kaynaklanmaktaydı. Bugün ise Erdoğan ve AKP'nin tedirginliği ve saldırganlığının artmasının altında, demokratik bir ittifakın genişleyerek gerçekleşme şansının artıyor olmasıdır. Türkiye'de 2002 gibi bir kırılmanın işaretleri güçlü bir şekilde kendini göstermektedir. Halk, köhnemiş söylemlerden, oy kaygısıyla yapılan kurnazlıklardan, Erdoğan'ın bitmek tükenmek bilmez kamplaştırmasından, korkular yaratmasından, milli ve yerli söylemiyle safları sıklaştırma manevralarından  bıkmıştır. Öyleyse, kimsenin kendi ezberine gömülmediği, ülkenin geleceğini, insanın huzur ve refahını sağlayacak şekilde "ne yapmalı, nasıl yapmalı" üzerine ciddi ciddi düşünmesi zorunludur. Hal böyle iken, geleceğe projeksiyon tutan, ufuk açıcı ve samimiyetle yapılan derli toplu önerinin hakkettiği karşılığı bulması gerekir. Eminim ki önerinin içeriğine, hiç bir muhalif siyasi parti itiraz dahi etmez, hatta önerinin sahibi nedeniyle itiraz etmek istese, kendi önyargısını teşhir etmekten başka bir anlamı olmaz çünkü öneri baştan aşağı asgari müştereklerden oluşmakta, bir partinin rengini ve politik hedeflerinden eser taşımamakta ama ülkenin her alanda acil ihtiyaç duyduğu her konuda nesnel ve kapsayıcı bir yol haritası niteliğindedir.                  

Hadi Cin-  20.08.2020 tarihinde Sayın Selahattin Demirtaş, twitter hesabından “bir ittifak modeli önerisini” paylaştı.

Yaklaşık 3 sayfa tutan açıklamada, önerinin gerekliliğini anlattığı giriş bölümünden sonra “temel ilkeler” başlığı ile ittifakın nasıl oluşabileceğine dair düşüncelerini, son bölümde ise “hedefler” başlığı ile de ittifakın, demokratik bir toplum yaratma adına yürütebileceği çalışmaların neler olabileceğini yazdı.

Sosyal medyada çok ses getiren bu öneri, ulusal ölçekte ise Birgün, Cumhuriyet, T24, Sözcü, Euronews Türkçe, DW Türkçe, Bianet, Gazeteduvar, Yeni Yaşam Gazetesi, ülke genelinde yayın yapan çok sayıda internet gazetesinde ve tabi Antalya'nın ulusal gazetesi haberimizvar.net'te genişçe yer bulmuş, manşet veya sürmanşetten haber olarak verimli,  köşe yazılarına konu olmuş, entelektüel ve politik çevrelerce de heyecanla karşılanmış ve içerik yönünden de çok pozitif yorumlar almıştır.  

Sayın Selahattin Demirtaş'ın ittifak önerisini, HDP Genel Merkezi’nden ayrı düşünmek ve anlamak mümkün değildir. Nitekim HDP en üst düzeyde ittifak çağrılarını defalarca dillendirmiş ve ittifak gerekliliğine işaret etmiştir.

Muhalif basının, ittifak önerisine bakışı, hem öneri sahibinin etkili bir aktör olması hem de böylesine önerilere çok ihtiyaç duyulması ve herkes istese de pek kimsenin üzerinde kafa yormamasıdır.

Bu önerinin asıl muhatabı muhalif siyasi partilerin yaklaşımı konusunda fikrimiz yok, belki birçok parti kendi organlarında bu ittifak önerisini tartışmıştır.

Önerinin içeriğine geçmeden önce, önerinin neden fazlasıyla dikkate alınması gerektiği üzerine bir tespite, inkâr edilmez bir realiteye değinmek gerekir.

Bu ülkede, Kürt seçmen dikkate alınmadan hiç kimse iktidar hesabı yapamayacağını artık görmelidir. Daha düne kadar, hemen her iktidar kolaylıkla Kürt düşmanlığı üzerinden kendi gücünü tahkim edebilmekteydi, oysa bugün artık dengeler fazlasıyla değişmiştir.

Erdoğan ve AKP iktidarı, Kürt seçmenin politize olması ve artık belirleyici hale gelmesi nedeniyle çözüm sürecine ihtiyaç duymuştur, yoksa Kürt ve Türk gençleri birbirini 100 yıl daha vursalar, yüz yıl daha analar ağlasa, umurunda olmaz!

Nitekim süreç ilerledikçe barış ve çözümün kendisine oy getirmediğini fark edince, çözüm sürecini sona erdirip, MHP ile ittifak kurmuş ve HDP’yi çökertme planını devreye sokmuştur. Ancak HDP’yi çökertme planını hayata geçirdiğinden bu yana, HDP’yi kısmen çalışamaz hale getirmiş ise de seçmenini çok az yerinden oynattığına dair çok güçlü göstergelerin ortaya çıkmasını sağlayan seçimler oldu. 2015 Haziran seçimleri bir milat ise, o tarihten bu yana tüm baskılara, tutuklama ve kayyım atamalarına rağmen HDP seçmeni, kemikleşmiş tutumunu sürdürmüş, partisine sadık kalmıştır.

Çünkü HDP seçmenin birinci önceliği, çözüm ve barıştır. HDP,  seçmenini ihalelerle ihya etmemiştir, devlet kurumlarında kadrolaşma imkanı bulmamıştır, hatta daha ötesi kazandığı belediyelerde; baskı, kayyım, ödenek kesme ve şahsi nedenlerle dikkat çekici ve fark yaratıcı bir hizmet başarısı da gösterememiş ama buna rağmen seçmen, partisine sadık kalmış ve ısrarla sahip çıkmıştır.

Üstelik yalnızca Kürtlerinde değil, Türkiye’nin tamamında partisinin belirlediği politikaya göre hareket etmiş ve batıda büyükşehirlerde belediyelerin el değiştirmesinde inkâr edilmez bir rol oynamıştır.

Sayın Selahattin Demirtaş’ın “bağrınıza taş basın” diyerek yaptığı çağrının ve HDP Genel Merkezi’nin de temel seçim stratejisi olarak belirlediği politikanın batıda milyonlarca seçmeni mobilize ettiği ve seçim sonuçlarını değiştirdiğini, taraflı tarafsız herkes bilmektedir.

HDP'nin kemikleşen 6 milyon seçmenin neredeyse yarısı batıdadır. Bu oylar, yukarıda belirtildiği gibi ne hizmete, ne kariyere ne de başka bir menfaate dayanmamakta, sadece Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesine yönelik iradeye ve talebe dayanmaktadır.

HDP'nin oyu, bundan böyle azalmayacak, olsa olsa artacaktır. Üstelik, bu oy ancak ve sadece Sayın Selahattin Demirtaş gibi bir aktörün ve HDP Genel Merkezi’nin  bir ittifakı işaret etmesi halinde, HDP dışında bir partiye gidebilir. Hatta boykot kararı olması halinde de sandığa gitmez.

Ayrıca, HDP'nin oyu kadar Kürt oyu da, yine Kürt sorunun çözümüne dair politikalara duyarlıdır, dün Erdoğan Kürt sorununu çözecek diye oy verenler, Erdoğan'ın küresel ölçekteki Kürt düşmanlığı nedeniyle bu inançlarını yitirmiş ama çözecek başka biri varsa, muhtemelen ona oy vereceklerdir. Bu hesaba göre, ülke genelinde yüzde 20 oranında Kürt oyu, Kürt sorunun çözümüne dayalı politikalara duyarlı ve bilinçli tercihle kullanılmaktadır. Erdoğan, bunu gördüğü için de Kürt seçmenin blok halinde hareket edeceği herhangi bir ittifakı, mutlak olarak kendi iktidarının sonu olarak görmektedir.

Tekrarla belirtmek gerekir ki Kürt düşmanlığın sağladığı güçten daha fazlasını, artık Kürt dostluğu ve Kürt sorunun çözümüne dair samimi politikalar sağlayacaktır.

Bu temelde bakılırsa, ittifak modelinin içeriği kadar, öneri sahibi de önemlidir.  İttifak modelini öneren, partisiyle, halkıyla bağları siyasi rehineliğine rağmen her zamankinden daha güçlü olan, Türkiye'nin en genç doğal lideri olunca, bu ülkeye dair gelecek kurgusu, tahayyülü olan herkesin sorumlu yaklaşmasını gerektirmektedir.

Önerinin değerini ve önemi artıran diğer bir konu ise, Erdoğan sonrası tek başına iktidar potansiyelinin görünmemesidir. En azından şimdiki verilere bakılırsa, muhalefet partilerinden hiç birinin tek başına iktidar ve Cumhurbaşkanını seçecek bir çoğunluğa sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

Öneri içeriğinde de vurgulandığı gibi, Erdoğan ve AKP sonrası toparlanması gereken, düzeltilmesi gereken alan ve konular saymakla bitmez ve hemen hepsi de hayati öneme sahiptir. Öyleyse bütün bunları, bir partinin tek başına yapması da mümkün değildir.

Kendisine her fırsatta "bölücü" denilen bir parti ve 4 yıldır rehin alınmış doğal lideri, ülkenin geleceğine bu kadar sorumlu yaklaşması ve herkesten daha ciddi hazırlanmasının tarihsel anlamı büyüktür.

Kısır yaklaşımların, seçimlere dayalı sığ hesapların, kendi gölgesinden korkmanın ve en önemlisi Erdoğan'ın belirlediği sınırlar içerisinde siyaset yapmanın zamanı değildir.

Muhalefetin iki düzine yıldır, iktidara alternatif olamaması, kamuoyu karşılığı olan hemen her siyasinin kendi partisinin kurduğu, büyük bir kısmı aynı şikayet ve feveranda  bulunsalar da ne yan yana, ne birlikte mücadele edememeleri, muhalefetin muhalefete muhalefet ettiği bir tablo, halka umut vermemiş, alternatifi olmamış ve herkesi bulunduğu yere mıhlaşmıştır.

Doğrusunu söylemek gerekirse, ittifakın zorunluluğu herkesçe görüldüğünden, son zamanlarda muhalefetin tümü de ittifak arayışlarını sürdürmekte, kadrolarını demokratik bir ittifakı yürütecek şekilde öne çıkarmakta ve birbirlerine muhalefet etmemeye özen göstermektedir.

Bu demokratik olgunluk, ittifak arayışı ve çabalarına da yansımalı, partiler tabanlarını bu yönde hazırlamalı, halkın her kesimi sürece dahil edilmeli, demokrasi bloğun yarattığı imkanların bireysel hesaplara kurban edilmemeli, partizanca kaygılara girmeden şeffaf ve cesur bir süreç yürütülmelidir. Böylesi bir sürecin kendisi bile Türkiye'ye nefes aldıracaktır.

Artık muhalefetin zaman kaybedecek lüksü yoktur. Sorumlu ve gerçekçi yaklaşılması zorunludur.

Düne kadar AKP ve Erdoğan iktidarının kabalığı, saldırganlığı, hukuk tanımazlığı, gücü kötüye kullanması; kendini alternatifsiz görmesinden kaynaklanmaktaydı. Bugün ise Erdoğan ve AKP'nin tedirginliği ve saldırganlığının artmasının altında, demokratik bir ittifakın genişleyerek gerçekleşme şansının artıyor olmasıdır.

Türkiye'de 2002 gibi bir kırılmanın işaretleri güçlü bir şekilde kendini göstermektedir. Halk, köhnemiş söylemlerden, oy kaygısıyla yapılan kurnazlıklardan, Erdoğan'ın bitmek tükenmek bilmez kamplaştırmasından, korkular yaratmasından, milli ve yerli söylemiyle safları sıklaştırma manevralarından  bıkmıştır.

Öyleyse, kimsenin kendi ezberine gömülmediği, ülkenin geleceğini, insanın huzur ve refahını sağlayacak şekilde "ne yapmalı, nasıl yapmalı" üzerine ciddi ciddi düşünmesi zorunludur.

Hal böyle iken, geleceğe projeksiyon tutan, ufuk açıcı ve samimiyetle yapılan derli toplu önerinin hakkettiği karşılığı bulması gerekir. Eminim ki önerinin içeriğine, hiç bir muhalif siyasi parti itiraz dahi etmez, hatta önerinin sahibi nedeniyle itiraz etmek istese, kendi önyargısını teşhir etmekten başka bir anlamı olmaz çünkü öneri baştan aşağı asgari müştereklerden oluşmakta, bir partinin rengini ve politik hedeflerinden eser taşımamakta ama ülkenin her alanda acil ihtiyaç duyduğu her konuda nesnel ve kapsayıcı bir yol haritası niteliğindedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.