Eylül karanlığı

GÜNDEM 07.09.2022 - 10:21, Güncelleme: 07.09.2022 - 10:21
 

Eylül karanlığı

Eylül ayı hüzündür.

Hüznünün en kötü kısmını utançla birlikte bırakır 6-7 Eylül’e. Tarihten silinmeyecek kara bir lekedir yaşananlar. Bir fitil ateşlenmiştir, arkası belirsiz, arkası sis, duman. Yakmış geçmiştir ortalığı, bizler de bugün bakakalmışızdır olanların ardından. Şaibelidir ne olduğu nasıl olduğu. Kim var arkasında, hangi kirli el, hangi düşman? O düşman içimizde miydi dışımızda mı o da belli değil hala. Demokrat Partinin zorlandığı günlerdir o günler. Liberal ekonomi savunusu ile geldiği iktidarda, 1955’lerde yaşanan ekonomik sıkışıklık, yüksek enflasyon, güven kaybı sarsmaktadır partiyi. Muhalefeti susturma çabaları da baş sorunlardan. Bu gidişatın ortasına bir de Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs’ta yaşanan sıkıntılar eklenince.. Rum ve Türk vatandaşları arasındaki ilişkiler hafif hafif sallantıdadır artık. O zamanların evlerdeki iletişimi radyo. Alabiliyorsan bir de gazete. 6 Eylül 1955 saat 13, anons geçer ”Selanik’te Atatürk’ ün evinde bomba.” Aynı tarihte sadece 20.000 tirajı olan gazete İstanbul Ekspres’in 290.000 baskı yaptığı ve dağıtıldığı söylenir her yere. Kaynaklar; Kıbrıs Türktür Derneği’nin dağıtımda rol aldığını yazmakta. Yetmez,  üstüne destek lazım. “mukaddesatımıza saldırıdır.” yazar birisi. Nereden geldiği bilinmez bir kalabalık toplanır Beyoğlu’nda, dedim ya fitil ateşlenmiştir, halk galeyanda. Artık kontrolsüz, şuursuz, görmeyen, duymayan tehlikeli bir sürü vardır ortada. Yakarak, yıkarak İstiklal Caddesi’nde ilerlerler. İlk saldırı yeri Şişli Haylayf  Pastanesi’dir, saatler 19.. Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu. Önce Rumlar (saldırıların %59’u) derken, Ermeni ve Yahudilere ait yerlere gelir sıra. Gayrimüslimlere yönelir saldırılar. Hatta Müslümanlıktan çıkıp din değiştiren Türkler bile zarar görür. Önceden organize olan, Rumların adreslerini bilen  20-30 kişilik bir grubun varlığı söylenir içlerinde. Şehir dışından, başka şehirlerden gelen insanlar vardır bu kontrolsüz sürüde.. Öylesine organizedir ki insanlar, dükkanların korumalarını, kapılarını kaynak makineleri ile tel makasları ile açarlar.4000 den fazla yer tahrip edilir.73 Rum Ortodoks Kilisesi’nin ateşe verildiği söylenir. 26 Okul, 1 sinagog, 2 manastır.. Ölümlerin tam sayısı bilinmez, 13-30 kişi arası tahmin edilir. Kadınlar.... Her saldırıda olduğu gibi burada da unutulmaz. Utanç ve korkudan kadınlar sussa da çok sayıda kadına tecavüz edildiği söylenir. Emniyetin pasif kaldığı da kaynaklarda yer almaktadır. İddia odur ki Atatürk Evi’nde bombayı patlatan Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgiler öğrencisi bir Türk öğrencidir. Atılan ise bahçede patlayan bir ses bombasıdır. Olayın arkasından 19 Eylül’de İçişleri Bakanı istifa eder. Peki bu öğrenciye ne olmuştur dersiniz? Bence araştırın, ilginç detaylar göreceksiniz. Sorumlular araştırılır, 5000 küsur kişi tutuklanır. Ancak malum soğuk savaş yılları, tutuklananlar çok da işine gelmez iktidarın ve iktidar baskısı ile komünistler suçlanır. Ünlü kalemler tutuklanır ve sonra beraat ederler. 60 darbesi sonrasındaki Yassıada yargılamalarında DP yönetimi bu konuda cezalandırılır. Olan olmuştur artık. Beraber yol aldığımız gayrimüslim vatandaşlarımız sadece mallarının değil, canlarının da tehlikede olduğunu düşünüp göç etmeye başlar. Kafalarda hâlâ aynı sorular.. Kim ne için yapmıştır, hangi kirli el vardır bunun arkasında? İngilizler mi? Özel Harp mi? MAH mı? Yoksa bilmediğimiz başka bir el mi? Olan olmuştur artık. Namık Gedik’in deyimiyle “ mozaik çatlamış” ve iş rayından çıkmıştır. Ticaret erbabı olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmı yurdu terk etmiştir. Evet mutlaka bu olayların arkasında yatan  kirli el önemlidir. Lakin başkaca, belki de en önemli olan konu; halkın bu şekli ile şuursuzca galeyana gelip insan olmaktan çıkmasıyla, sürü psikolojisine girmesiyle yarattığı maddi ve manevi tahrifattır. Kaldı ki  bu psikolojiyi maalesef ardıl olaylarda da gördük tanık olduk. Mesela Sivas Katliamı gibi.. Hep söylemde toplum olarak “Hoşgörü temelliyiz” deriz, dinimiz “hoşgörü dini” deriz. Peki bu olaylarda yer alan bu kalabalık güruh kim, ya da  biz nerede kaybettik kendimizi, aslında biz kimiz? Böyle kara lekelerin bir daha yaşanmaması adına toplumsal hafızayı tazelemenin ve olan biteni anlamaya çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Başlangıçta mesele Bir araya gelebilmektir. Ama asıl mesele bir arada kalabilmek ve hoşgörü ikliminde bir arada yaşayabilmektir. Ne demiş Nazım Hikmet; “Yaşamak, Bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçesine.” Bence çok da güzel ve doğru söylemiş.   Kaynak: tr.m.wikipedia.org                tr.euronews.com            
Eylül ayı hüzündür.

Hüznünün en kötü kısmını utançla birlikte bırakır 6-7 Eylül’e.

Tarihten silinmeyecek kara bir lekedir yaşananlar.

Bir fitil ateşlenmiştir, arkası belirsiz, arkası sis, duman. Yakmış geçmiştir ortalığı, bizler de bugün bakakalmışızdır olanların ardından.

Şaibelidir ne olduğu nasıl olduğu.

Kim var arkasında, hangi kirli el, hangi düşman?

O düşman içimizde miydi dışımızda mı o da belli değil hala.

Demokrat Partinin zorlandığı günlerdir o günler. Liberal ekonomi savunusu ile geldiği iktidarda, 1955’lerde yaşanan ekonomik sıkışıklık, yüksek enflasyon, güven kaybı sarsmaktadır partiyi. Muhalefeti susturma çabaları da baş sorunlardan.

Bu gidişatın ortasına bir de Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs’ta yaşanan sıkıntılar eklenince..

Rum ve Türk vatandaşları arasındaki ilişkiler hafif hafif sallantıdadır artık.

O zamanların evlerdeki iletişimi radyo. Alabiliyorsan bir de gazete.

6 Eylül 1955 saat 13, anons geçer ”Selanik’te Atatürk’ ün evinde bomba.”

Aynı tarihte sadece 20.000 tirajı olan gazete İstanbul Ekspres’in 290.000 baskı yaptığı ve dağıtıldığı söylenir her yere.

Kaynaklar; Kıbrıs Türktür Derneği’nin dağıtımda rol aldığını yazmakta. Yetmez,  üstüne destek lazım. “mukaddesatımıza saldırıdır.” yazar birisi.

Nereden geldiği bilinmez bir kalabalık toplanır Beyoğlu’nda, dedim ya fitil ateşlenmiştir, halk galeyanda.

Artık kontrolsüz, şuursuz, görmeyen, duymayan tehlikeli bir sürü vardır ortada. Yakarak, yıkarak İstiklal Caddesi’nde ilerlerler.

İlk saldırı yeri Şişli Haylayf  Pastanesi’dir, saatler 19..

Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu. Önce Rumlar (saldırıların %59’u) derken, Ermeni ve Yahudilere ait yerlere gelir sıra. Gayrimüslimlere yönelir saldırılar. Hatta Müslümanlıktan çıkıp din değiştiren Türkler bile zarar görür.

Önceden organize olan, Rumların adreslerini bilen  20-30 kişilik bir grubun varlığı söylenir içlerinde. Şehir dışından, başka şehirlerden gelen insanlar vardır bu kontrolsüz sürüde..

Öylesine organizedir ki insanlar, dükkanların korumalarını, kapılarını kaynak makineleri ile tel makasları ile açarlar.4000 den fazla yer tahrip edilir.73 Rum Ortodoks Kilisesi’nin ateşe verildiği söylenir. 26 Okul, 1 sinagog, 2 manastır..

Ölümlerin tam sayısı bilinmez, 13-30 kişi arası tahmin edilir.

Kadınlar....

Her saldırıda olduğu gibi burada da unutulmaz. Utanç ve korkudan kadınlar sussa da çok sayıda kadına tecavüz edildiği söylenir.

Emniyetin pasif kaldığı da kaynaklarda yer almaktadır.

İddia odur ki Atatürk Evi’nde bombayı patlatan Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgiler öğrencisi bir Türk öğrencidir.

Atılan ise bahçede patlayan bir ses bombasıdır.

Olayın arkasından 19 Eylül’de İçişleri Bakanı istifa eder.

Peki bu öğrenciye ne olmuştur dersiniz? Bence araştırın, ilginç detaylar göreceksiniz.

Sorumlular araştırılır, 5000 küsur kişi tutuklanır. Ancak malum soğuk savaş yılları, tutuklananlar çok da işine gelmez iktidarın ve iktidar baskısı ile komünistler suçlanır. Ünlü kalemler tutuklanır ve sonra beraat ederler.

60 darbesi sonrasındaki Yassıada yargılamalarında DP yönetimi bu konuda cezalandırılır.

Olan olmuştur artık. Beraber yol aldığımız gayrimüslim vatandaşlarımız sadece mallarının değil, canlarının da tehlikede olduğunu düşünüp göç etmeye başlar.

Kafalarda hâlâ aynı sorular..

Kim ne için yapmıştır, hangi kirli el vardır bunun arkasında?

İngilizler mi? Özel Harp mi? MAH mı? Yoksa bilmediğimiz başka bir el mi?

Olan olmuştur artık.

Namık Gedik’in deyimiyle “ mozaik çatlamış” ve iş rayından çıkmıştır.

Ticaret erbabı olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmı yurdu terk etmiştir.

Evet mutlaka bu olayların arkasında yatan  kirli el önemlidir.

Lakin başkaca, belki de en önemli olan konu; halkın bu şekli ile şuursuzca galeyana gelip insan olmaktan çıkmasıyla, sürü psikolojisine girmesiyle yarattığı maddi ve manevi tahrifattır.

Kaldı ki  bu psikolojiyi maalesef ardıl olaylarda da gördük tanık olduk. Mesela Sivas Katliamı gibi..

Hep söylemde toplum olarak “Hoşgörü temelliyiz” deriz, dinimiz “hoşgörü dini” deriz. Peki bu olaylarda yer alan bu kalabalık güruh kim, ya da  biz nerede kaybettik kendimizi, aslında biz kimiz?

Böyle kara lekelerin bir daha yaşanmaması adına toplumsal hafızayı tazelemenin ve olan biteni anlamaya çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Başlangıçta mesele Bir araya gelebilmektir.

Ama asıl mesele bir arada kalabilmek ve hoşgörü ikliminde bir arada yaşayabilmektir.

Ne demiş Nazım Hikmet;

“Yaşamak,

Bir ağaç gibi tek ve hür.

Ve bir orman gibi kardeşçesine.”

Bence çok da güzel ve doğru söylemiş.

 

Kaynak: tr.m.wikipedia.org

               tr.euronews.com

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.